• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: EĞİTİM HARCAMALARI, EKONOMİK BÜYÜME VE GELİR DAĞILIMININ KURAMSAL TEMELLERİ GELİR DAĞILIMININ KURAMSAL TEMELLERİ

1.1. Eğitim Harcamalarına İlişkin Kuramsal Açıklamalar

1.1.1.1. Eğitimin Tanımı ve Önemi

BÖLÜM 1: EĞİTİM HARCAMALARI, EKONOMİK BÜYÜME VE

GELİR DAĞILIMININ KURAMSAL TEMELLERİ

1.1. Eğitim Harcamalarına İlişkin Kuramsal Açıklamalar

Bu kısımda eğitim harcamalarının kuramsal temelleri ortaya konulacaktır. 1.1.1. Eğitim Kuramı ve Eğitimin İktisadi Niteliği

Eğitim kavramı çerçevesinde eğitimin tanımı, önemi ve amacı açıklanacak ve sonra iktisadi bağlamda tüketim ve yatırım malı olarak eğitim ele alınacaktır.

1.1.1.1. Eğitimin Tanımı ve Önemi

1960’Iardan bu yana hızla gelişmiş olan eğitim ekonomisinin, ekonomi teorisi ve ekonomi araştırmalarının bir dalı olarak daha uzun bir geçmişi vardır. A. Smith, A. Marshall ve J.S. Mill’in de dâhil olduğu birçok klasik iktisatçı 18. ve 19. yüzyılda, ulusal bir yatırım türü olarak eğitimin önemine dikkat çekmişlerdir. Bununla beraber beşeri sermayeye yatırım kavramı konusu ve eğitim ile ekonomi arasındaki ilişkilere yönelik ilgi 1950’lerin sonları ile 1960’ların başlarında Birleşik Krallık ve ABD’de yeniden canlanmıştır. Bu yıllardan itibaren eğitim ekonomisi alanındaki araştırma ve yayınlar, eğitimin ekonomik büyümeye katkısı, eğitim yatırımlarının karlılığı (eğitimin toplumsal ve kişisel getirilerinin tahminini de kapsayan), eğitilmiş insan gücünün ekonomik kalkınmadaki rolü (insan gücü gereksinimlerini tahmin çabalarını da kapsayan), eğitimin maliyeti (maliyet etkinlik ve üretkenlik sorularını da kapsayan), eğitimin finansmanı ve eğitimin gelir dağılımı ile refah düzeyi üzerindeki etkileri gibi daha güncel konuları da kapsayacak şekilde, olağanüstü bir şekilde büyüme göstermiştir.(Woodhall, 1987a: 1) ve günümüzde eğitim üzerindeki araştırma ve yayınlar artarak devam etmektedir.

Eğitimin Tanımı;

Eğmek fiilinin kökünden türetilmiş olan eğitim kavramı ”eğmek”, ”biçim vermek” anlamlarını içermektedir (Kızıloluk, 2007: 22). ”Bireyin davranışlarında kendi tecrübesi yoluyla istenilen değişmeyi meydana getirme süreci” (Ertürk, 1975: 12) olarak da tanımlanan eğitimi aynı zamanda bir davranış değiştirme ve insanı yeniden

11

biçimlendirme süreci olarak göstermek mümkündür. Eğitim yolu ile insanın istenmeyen davranışları değiştirilir, yerine istenen davranışlar kazandırılarak insan yeniden biçimlendirilir.(Kızıloluk, 2007: 22) Eğitim ”aynı zamanda, bireyin toplumsal yapı açısından şekillendirilerek, topluma kazandırılmasını hedef alan ve genel anlamda onda oluşması istenen değişikliklerin tutum ve davranışlarına yansımasını amaçlayan yönelimlerle de biçimlenmektedir”(Afşar, 2009: 86).

Kişinin sosyalleştirilmesi ve topluma faydalı bir üyenin hazırlanması anlamına (Hesapçıoğlu, 1992, 17) da gelen eğitim bu bağlamda ”yeni kuşakların toplumsal yaşama hazırlanırken ihtiyaç duyacağı bilgi, beceri, anlayışlar ve sağlıklı bir kişilik yapısı elde etmelerine yardım” eden bir etkinlik olarak da gösterilmektedir (Afşar, 2009: 86).

Eğitim, bireyin yaşadığı toplumda yeteneğini, tutumlarını ve olumlu değerdeki diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçler toplamı olarak ve ”bireyin toplumsal yeteneğinin ve en elverişli düzeyde kişisel gelişmesinin elde edilmesi için seçilmiş ve denetimli bir çevreyi (özellikle okulu) içine alan toplumsal bir süreç” (Tezcan, 1996: 3) olarak da tanımlanmaktadır. Bu süreç içerisinde [örgün eğitim3], işbaşında eğitim4, yaygın eğitim5

, mesleki eğitim ve [hizmet içi eğitimin6] tümü [kendinden] önce kazanılmış öğrenme yetenekleri üzerine inşa edilmektedir ve bu yüzden geçmişteki eğitimle ilgili deneyim genel anlamda bir sonraki öğrenmenin temellerini oluşturmaktadır (WB, 1980: 47).

Eğitimin bir diğer tanımı, çocuklara, ergenlere ve yetişkinlere kazandırılacak zihinsel ve bedensel yetenekleri edindirme ve önceden saptanmış amaçlara göre, insanların

3 Örgün eğitim, okulda yapılan eğitimdir. Plânlı programlı ve düzenlidir. Belli yöntemlere göre verilen bir eğitim türüdür. [Günümüzde ilköğretimi lise ve üniversitelerde gerçekleştirilen eğitim buna örnek olarak gösterilebilir].(Tezcan, 1996: 3)

4

İş başında eğitim; kurumlarda çalışan görevlilere, günlük çalışma saatleri içinde, görev yerinde, bazen bireysel, bazen da gruplar halinde uygulanan eğitimdir. Daha çok fabrikalarda işçilere uygulanan eğitim buna örnek gösterilebilir.(Tezcan, 1996: 4)

5

Yaygın eğitim; yine örgün eğitim gibi plânlı ve programlıdır. Örgün eğitimle arasındaki temel fark, her yaş kademesine bu öğretim türünün açık olmasıdır. Oysaki örgün eğitim yaş ile sınırlandırılmıştır. Daha çok, örgün eğitim olanaklarından hiç yararlanmamış durumda olanlara, okuldan erken ayrılanlara, meslek dallarında daha yeterli olmak isteyenlere yönelik olarak verilen eğitimdir. [Açık ilköğretim, açık lise ve Açık öğretim üniversitesi buna örnek olarak gösterilebilir].(Tezcan, 1996: 3,4)

6

Hizmet İçi Eğitim; Belli bir kurumda görevli kişilere, kısa süreli olarak, uğraştıkları alan ile ilgili bilgi vermek için yapılan eğitim türüdür. Kişilerin hizmetteki verimlilik ve etkinliklerinin arttırılmasına, gelişmeye yol açan bilgi, beceri ve anlayışlarının zenginleştirilmesine yönelik olarak verilmektedir.(Tezcan, 1996: 4)

12

davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkinlikler dizgesidir (Oğuzhan, 1974, 6). Eğitim insanın mükemmelleştirilmesi, bireyin kendisi ve başkaları için mutluluk aracı ve insana daha iyi yaşam olanakları sağlayan etkinliklerin tümü olarak genelleştirilebilecek bir tanımlama içine de sokulabilmektedir (Hoşgörür ve Gezgin, 2005).

Eğitim, birçok türü ile birbirinden farklı zekâ ve yeteneklerle donatılmış olarak doğan bireylerin söz konusu bu yeteneklerinin ve zekâlarının ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi için gerekli potansiyeli ortaya çıkaran (WB, 1980: 46) bir unsurdur. Durkheim’a göre ise, fiziksel ve toplumsal çevrenin insan üzerinde meydana getirdiği etkilerdir. Ancak eğitim deyince daha çok, okulda sürdürülen etkinlikler anlaşılmıştır. Mesela çocuğun kalıtım yoluyla getirdiği özelliklerinin keşfedilip azami ölçüde geliştirilmesi çocuğun, gencin ve yetişkinin, içinde yaşadığı çevreye uyarlanması; genç kuşaklara sosyo-kültürel değerlerin aşılanıp öğretilmesi; bireyin toplumun değişim koşullarına ayak uydurabilmesi için gerekli bilgi, görgü, beceri ve alışkanlıklarla donatılması gibi etkinlikler eğitimi kapsamaktadır. Eğitim birçok düşünür tarafından bireysel açıdan ele almıştır. Kant’a göre eğitim, insanın mükemmelleştirilmesidir. J.S. Mill’e göre, bireyin kendisi ve başkaları için bir mutluluk aracıdır. H.Spencer’a göre de iyi yaşama olanakları sağlayan etkinliklerin tümüdür. Herbart da benzer düşünceye sahiptir. Ancak Durkheim, eğitime bireysellikten ziyade toplumsal bir içerik kazandırmıştır.(Tezcan, 1996: 4,5)

Eğitim, Birleşmiş Milletler’in yayınladığı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 26. Maddesin de; insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarıyla temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olması gereken ve bütün uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirerek barışı koruma yolundaki çalışmaları da geliştirmesi gereken, herkesin sahip olduğu bir hak olarak belirtilmektedir.(İHEB, md.26)

Eğitimin Önemi;

Eğitim, tecrübesiz ve beceriden yoksun olan insanı, hem geleneksel ekonomi hem de modern ekonomi için gerekli olan becerilerle donatarak daha üretken bir ”beşeri sermayeye dönüştürmektedir. Eğitim, nüfusun veya işgücünün kabiliyetlerinin iyileştirilmesini sağlayarak ekonomik büyümeye, üretkenliğe ve verimliliğe katkı

13

yapmaktadır. Bu aynı zamanda nüfusun ve işgücünün kazançlarını da artırmaktadır.(Tilak, 1989: 10) Birey, firma ve toplumların geleceğine yatırım yapılmasıyla ilişkili olan eğitim, ekonomik ve sosyal yaşamdaki dönüşümde, diğer bir ifadeyle refah düzeyi ve yaşam kalitesinin artırılmasında, kritik bir rol üstlenmektedir. Bu bağlamda eğitim, ekonomik boyutta büyüme, rekabet gücü ve verimlilik artışı, sosyal boyutta ise yoksullukla mücadele, gelir dağılımının iyileştirilmesi, katılımcılık, sosyal uyum ve çevrenin korunması gibi politika alanlarının merkezinde yer almaktadır. Ekonomik ve sosyal dönüşümdeki stratejik önemi dolayısıyla eğitim birey, firma ve ülkeler için en önemli yatırım malı konumuna gelmiş; eğitimin niteliksel ve niceliksel olarak iyileştirilmesi ve eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması politika gündeminin ön sırasına yerleşmiştir.(Saygılı vd., 2006: 15)

Eğitim özellikle kalkınma süreci içerisinde olan az gelişmiş, gelişmekte olan ve ekonomik gelişmelerini tam olarak gerçekleştirememiş ve toplumsal refahın arttırılması için yoğun mücadele veren ülkeler için çok daha fazla önem arz etmektedir (Demir, 2006: 6). Bu yüzden eğitim, [gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde] kalkınmanın da en etkili araçlarından biridir (DPT, 1963: 441). Kalkınma sürecini daha kısa sürede tamamlayabilmenin ve dolayısıyla ekonomik ve sosyal açıdan gelişmiş bir toplum olabilmenin temel araçlarından birisi, beşeri sermaye yatırımları ile yüksek donanımlı bir beşeri sermaye yapısının oluşturulmasıdır (Demir, 2006: 6). Ulaşılmak istenen düzenin değerlerini yerleştirmek, toplumu bu hedefe yöneltecek kişi ve grup davranışlarını oluşturmak buna engel olabilecek değer ve davranışları değiştirmek eğitim yoluyla gerçekleştirilir (DPT, 1963: 441).

Ekonominin en önemli üretim faktörlerinden biri eğitilmiş insan gücüdür. Böyle bir insan gücü daha az zaman, daha az emek ve daha az para harcayarak daha çok ve daha kaliteli mal ve hizmet üretir (Kızıloluk, 2007: 28). Kısaca eğitim kalkınmanın gerçekleşmesi için gerekli nitelikte ve gerekli sayıda elemanın yetiştirilmesinde de başlıca unsurdur (DPT, 1963: 441). Eğitim bir yandan işgücünün hareketliliğini (uyum gücünü) artırırken, diğer yandan nitelikli işgücü düzeyini artırarak sermayenin hareketlilik kazanmasına katkı yapmaktadır (Saygılı vd., 2006: 24). Eğitimli işgücü, farklı talep yapısı nedeniyle üretim faaliyetlerinin bileşimini ve niteliğini

14

etkilemektedir. Ayrıca eğitim, girişimcilerin donanımlarını artırarak üretim sürecinin daha etkin yürütülmesini sağlamaktadır.(Saygılı vd., 2006: 25)

Ekonomik ve sosyal boyutları itibarıyla gelişme sürecinin en önemli kaynaklarından biri olan eğitimin, gelişme sürecinde önem taşıyan diğer unsurlardan farkı, sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal boyutları itibariyle de bu süreçlere yön vermede önemli bir unsur olmasıdır (Saygılı vd., 2006: 21). Bu bağlamda eğitim, toplumun yaratıcı gücünü ve verimini artıran, toplumda kişilere kabiliyetlerine göre yetişme imkânı sağlayacak sosyal adalet ve fırsat eşitliği ilkelerini gerçekleştiren en etkili araçtır. Ayrıca eğitim insanlara, doğal ve toplumsal çevrelerini tanımak, bilinçli hareket etmek imkânlarını veren, refah ve mutluluklarını artıran önemli bir sosyal hizmettir.(DPT, 1963: 441) Ayrıca eğitim; ülkelerin ekonomik, sosyal, kültürel ve politik alanda yaşanan hızlı gelişme ve değişmelerden azami faydayı sağlamak ve bunlarda meydana gelebilecek olumsuzlukları en aza indirebilmek için kullanabilecekleri en önemli araçlardan birisidir. Bu yüzden, eğitilmiş insanlardan oluşan bir toplumun daha düzenli, başarılı, sağlıklı ve üretken bireylerden oluşan bir topluluk olması beklenmektedir.(Afşar, 2009: 87)

Fransız düşünür ve iktisatçı Saint Simon eğitimin ülke kalkınmasındaki önemini şu cümlelerle ifade etmektedir: ”Fransa’nın tüm tıbbi araçları bir gecede tahrip edilse aynı düzeyi altı ay içinde yeniden kurulabilir ama tüm doktorları bir anda ortadan kaybolursa ancak yüz yıl sonra bugünkü düzeye ulaşılabilir”. Aynı görüş yüz yıl sonra ünlü Amerikalı iş adamı H. Ford tarafından şöyle dile getirilmektedir: ”Fabrikalarımı ve makinelerimi tahrip edin ama adamlarımı bana bırakın. En kısa sürede eski servetime yeniden sahip olurum”.(Adem, 1993: 39’den aktaran; Öztürk, 2005: 4)

Eğitim ana hedef olarak kişiye zihinsel, bedensel ve toplumsal anlamda fayda sağlamayı, kendisine ve çevresine yararlı bir birey haline getirmeyi amaçlamasının (Taş ve Yenilmez, 2008: 158) yanı sıra, bireyin ve toplumun istek ve ihtiyaçları doğrultusunda bireylerin ilgi ve yeteneklerini geliştirerek onları topluma kazandırmak (http://haydikizlarokula.meb.gov.tr) ve sosyal açıdan güçlü bir toplumun inşasına yardımcı olurken, eğitilmiş insanlardan oluşan üretim gücüyle de ekonomik açıdan kuvvetli bir ülke oluşturulmasına da katkıda bulunmaktadır (Taş ve Yenilmez, 2008: 159).