• Sonuç bulunamadı

Neo Klasik İktisat Öncesi Dönemde Büyüme ve Eğitim

BÖLÜM 1: EĞİTİM HARCAMALARI, EKONOMİK BÜYÜME VE GELİR DAĞILIMININ KURAMSAL TEMELLERİ GELİR DAĞILIMININ KURAMSAL TEMELLERİ

1.2. Ekonomik Büyümeye İlişkin Kuramsal Açıklamalar

1.2.1. Neo Klasik İktisat Öncesi Dönemde Büyüme ve Eğitim

Merkantilist düşünürler, dış ticaret ve değerli maden birikiminin yanı sıra insan kaynakları üzerine de yoğunlaşmışlar, ulusal gelir ve refah artışında hüner, yetenek ve nitelikli insan gücünün çok önemli olduğunu kabul ederek insan gücüne yatırım fikrine yakınlık duymuşlardır (Serin, 1979: 1). Beşeri sermaye kavramının iktisadi düşünce

32Üretime katılan birçok faktör bulunmaktadır bu nedenle sadeleştirme yapılarak sadece işgücü ve sermayenin verimliliği ele alınır (Han ve kaya, 2004: 271).

33

Teori, ekonomik aktiviteleri yönlendirebilmek için olup biten faaliyetleri açık bir şekilde anlamaya imkân veren pek çok neden-sonuç ilişkisinin bir arada bir disiplin halinde bulunduğu bilgiler topluluğudur. İktisat teorileri ise; herhangi bir ekonomik olayın bileşenlerini, bu bileşenler (parametreler) arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkiler nedeniyle ne gibi ekonomik sonuçların ortaya çıkacağının bilinmesine imkân vermekte, yani olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisini inceleyerek genel yasalara ulaşmaya çalışmaktadır.(Ulusoy, 2007: 11)

34 Model çağdaş iktisat biliminin temel aracı olup, bir bütünü parçalara ayırıp, parçalar arasındaki çeşitli ilişkileri inceleyen ve bir sonuca varan formüldür. Yaygın kullanılmalarının nedeni iktisadi hayatı anlamada sağladığı kolaylıktır. (Han ve Kaya, 2004: 272)

58

tarihi içinde ilk defa merkantilist düşünce sistemi içinde yer aldığı görülmektedir. İnsana yatırım fikrinin ilk değerlendirmesini yapan merkantilistler, milli servetin büyümesinin bir anahtarı olarak hüner ve ustalıkların ya da nitelikli insan gücünün önemine dikkat çekmişlerdir. Hatta işgücünün bütün doğal kaynaklara ve birikmiş sermayeye göre daha verimli olduğunu belirten William Petty beşeri sermayeyi ölçmeye teşebbüs etmiştir.(Yüce, 1985: 40; Savaş, 2000: 170) Bunun yanında Thomas Mun özellikle tüccarların, önemli görevler yerine getirdiklerini ve bunun için çok dikkatli eğitilmeleri gerektiğini söylemiştir (Mutlu, 1997: 113). Fizyokratlar ise ekonomik büyümeyi, tek üretken faktör olarak gördükleri toprakta üretilen tarım ürünlerinde meydana gelen artış olarak ifade etmektedirler (Gülmez, 2009: 8).

“Klasik iktisadın temelini oluşturan görüşlere sahip olan ve iktisat biliminin kurucuları arasında sayılan Smith’e göre, emek ülkelerin zenginliğini (servetini) yaratan sermayedir”. Bireylerin aldıkları eğitim, harcamayı gerektirir. Bu harcamalar neticesinde elde edilen ise sermaye birikimidir. Bireyin elde ettiği bu sermaye birikiminden sadece o birey değil yaşadığı toplum da faydalanır. Ekonomi büyüdükçe nitelikli elemanlara olan talep artmakta, bu talebin karşılanabilmesi için ise çalışanların niteliklerinin arttırılması gerekli olmaktadır. Smith’e göre bir bireyin eğitimi, gelecekte getirisi olan bir çeşit yatırım gibi görülebilir ve özellikle fakir aile çocuklarının ücretsiz eğitim alması sistemin geleceği açısından önemlidir.(Gürak, 2009: 73) Smith kamu kurumları dışında özel sektör tarafından sunulan eğitimin en iyi eğitim şekli olduğunu belirtmekte fakat bunun tüm toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyeceğini söylemekte ve fakirleri eğitimden yoksun bırakmamak için devletin okullar açması gerektiğini belirtmektedir (Serin, 1979: 8; Mutlu, 1997: 114). Ricardo ise teknolojik gelişmede olduğu gibi nitelikli emek konusuna da, modelinde yeterli ilgiyi göstermemiştir (Kuyubaşı, 2009: 25). Teknolojik yeniliklerin etkisini küçümseyen ve nitelikli emek-büyüme ilişkisi kuran bir analizi yoktur (Gürak, 2009: 78). Nitelikli bireylerin eğitim sayesinde yetiştirilebildiğini belirten Robert Malthus ise nüfusun kontrol edilmesinde fertlerin eğitilmesinin büyük önem taşıyacağını, yeterli eğitim olanaklarının sağlanamadığı durumlarda ise oluşacak nüfus baskısının toplum üzerinde olumsuz etkiler yaratacağını vurgulamaktadır. Malthus’a göre eğitim, nüfus kontrolüne katkıda bulunabilir. Eğitim yoluyla nüfus artış hızı düşürülerek, milli gelir yükseltilebilir. Eğitim, çok büyük bir dış tasarruf sağlayan bir harcama alanıdır ve bu

59

nedenle bu alanda yoğun kamusal desteğin sağlanması gerekmektedir.(Bowman, 1968: 103’den aktaran; Acaroğlu, 2005: 11)

Eğitimin nüfus artış hızını yavaşlatacağını ve nüfusun, sermaye ve istihdama oranının yavaş yavaş azalacağını belirten John Stuart Mill’e göre eğitim hizmeti, devletin topluma sunmakla sorumlu olduğu temel görevlerinden biridir ve kamu çıkarı söz konusu olduğu için herkes eğitim görmelidir. Eğitimin gerektirdiği masrafları karşılayamayacaklar için ise, eğitim ya devlet tarafından ya da gönüllü desteklerle sağlanmalıdır ve devlet özel sektörün girişimlerini de desteklemelidir.(Serin, 1979: 11) Bu bağlamda devlet yoksul halkın eğitim düzeyini geliştirici önlemler almalı, gelir dağılımındaki dengesizlikleri vergi politikaları yoluyla azaltmalıdır. Devlet kanunlarıyla toprak mülkiyetini düzenleyebilir; geçmişte haksız yollarla toprak elde edenlerin diğer insanlara göre sahip oldukları avantajları azaltabilir. Yoksul halkın çocuklarının eğitimini devlet üstlenmeli ve çocukların zor işlerde uzun süre çalıştırılmasını engellemelidir.(Ersoy 1990, 194’den aktaran; Yıldırım, 2005: 34,35) Alfred Marshall ise bir büyüme kuramı sunmamasına rağmen eğitim ve bilgiye çok önem veren bir iktisatçıdır. Marshall’a göre insana nitelik kazandıran ”genel eğitim” verimliliği yükseltmektedir ve verimliliği artırdığı için çok önemlidir. İyi bir genel eğitim çalışanın zihinsel aktivitelerini arttırır ve akılcı bir merak alışkanlığı kazandırır. Daha zeki, daha hazırlıklı, daha güvenilir olmasını ve iş ve iş-dışı saatlerde yaşam motivasyonunun yüksek olmasını sağlar. Bunlar ise kişinin refah seviyesini yükseltmektedir.(Gürak, 2009: 81) Genel eğitim gibi olmasa bile zanaat eğitimini de içeren ve kişinin ”yaratıcılığını” geliştiren teknik eğitim de Marshall’a göre çok önemlidir (Gürak, 2009: 81). Klasik iktisatçılara kıyasla bilgi konusunda bayrağı biraz daha ileriye taşıyan Marshall ”bilgi üretimin en güçlü motorudur” görüşünü ileri sürmekte (Gürak, 2009: 82) ve ”bütün sermayenin en değerlisinin beşeri kaynaklara yatırılan olduğunu” belirtmesine rağmen pratik analizlerde insanların sermaye olarak kabul edilmesini yanlış bulmaktadır. Marshall’a göre her ne kadar bir üretim faktörü olsalar da diğer üretim faktörlerindekine benzer bir şekilde alışverişe konu olmamalıdır.(Blaug, 1970, 3’den aktaran; Acaroğlu: 2005)

Irwing Fisher, oldukça soyut olan sermaye teorisinde sermayenin beşeri unsurunu incelemiştir. İnsanın niteliklerini arttırmaya ayrılan kaynakların, ister birey isterse

60

toplum açısından ele alınsın, gelecekteki gelir akımını belirleyen sermaye stoku içindeki beşeri sermayenin oluşumuna katkıda bulunduğu söylenebilir (Yüce, 1985: 42). Yazara göre; mesleki eğitime yapılan bir yatırım işçinin gelecek gelirini arttıracaktır. Bu durumda emek adı verilen üretim faktörü kapital olarak düşünülebilir ve gelecekte elde edilecek gelir akımını, bugün yapılan eğitim harcamasına eşitleyen iskonto oranı, faiz oranı gösterir.(Savaş, 2000: 719)

Sosyalist görüşün kurucularından Marx’a göre, üretimin değerini emek belirlemektedir. Ricardo’nun geliştirdiği kullanım - ve değişim - değeri kavramlarını kullanan Marx bir metanın değerini bireyin sahip olduğu toplam zihinsel ve fiziksel becerilerden oluşan ”emek-gücü”nün belirlediğini belirtmektedir (Gürak, 2009: 80).

Schumpeter’e göre teknolojik yeniliklerin büyüme üzerinde etkileri önemlidir (Gürak, 2009: 88). 1934 yılında ilk olarak Schumpeter tarafından ortaya atılan yenilik35 (innovation), icat (invention), yaratıcı yıkıcılık (creative destruction) gibi kavramlar 1980 sonrası iktisat literatüründe önem kazanan endojen [içsel] büyüme modellerinin habercisi olarak da değerlendirilmektedir (Gülmez, 2009: 10).

Kısa dönem için durgunluk halindeki bir ekonominin tekrar nasıl büyüme sürecine gireceği üzerinde duran (Yardımcı, 2006a: 19) ve özellikle kısa dönem konjonktürel dalgalanma ile ilgilenen Keynes’in uzun dönem büyüme ile ilgili bir görüşü yoktur. Ayrıca, nitelikli emek ve teknolojik yenilikler de ilgi alanında olmadığından bunlarla büyüme arasında bir ilişki kurma çabası da olmamıştır.(Gürak, 2009: 84)

Harrod - Domar modelinde ise yeni teknolojiler, nitelikli emek ve bunların büyümeye katkıları işlenmemektedir (Gürak, 2009: 87).