• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.3. Siyasi/Đdeolojik Düşünce Merkezi: Türk Ocağı

1.3.3. Ocak Dergisi

Ocak, Konya Türk Ocağı adına ve “Ocak gençliğinin hamisi, Türklüğün şefik bir pederi” olarak görülen Vali Muammer Bey’in himaye ve teşvikiyle yayınlanmış bir Konya dergisidir51. (Türk Sözü, 7 Teşrin-i Evvel 1917). 8 Teşrin-i Sani 1333 (1917) tarihli ilk sayı (Bkz: Ek–17), bu nedenle Vali Muammer Bey’e teşekkürle başlar:

“Ocak hayatını pek yüksek bir mevkiden alıyor. Mecmuamız ilk satırını, muhitimizde hakiki bir ilim ve irfan inkılâbı açmak için gençliği himayet cenahına alarak maddî ve manevî kıymettar teşvik ve muavenetlerini ibzâl buyuran, irfan gençliğinin büyük ve şefik atası Muhterem Valimiz Muammer Beyefendi Hazretlerine harr ve samimi teşekkürlerini takdim ile başlamayı borç sayar.”

1.3.3.1. Genel ve Teknik Bilgiler

Đlk sayıda yer alan künye bilgilerine göre derginin idarehanesi ve adresi Konya Türk Ocağı’dır. Babalık Matbaası’nda basılan derginin, satış fiyatı 2 Kuruş, abone bedeli seneliği 60, altı aylığı 35 Kuruş olarak belirlenmiştir. 8 sayfa olarak yayınlanan dergi iki sütun halinde düzenlenmiştir. Başlık, Konya ibaresi küçük puntoyla olmak üzere “Ocak Konya” şeklinde kalın ve siyah puntoyla künye bilgilerinin ortasında yer almaktadır. Başlığın her iki yanında ve en üstte tarih, yayın yılı ve sayı bilgileri bulunmaktadır: “8 Teşrin-i Sani 1333”, Birinci Yıl: Numro 1”. Başlığın hemen altında belirtilen yayın periyodu’na göre dergi 10 günde bir yayınlanmaktadır. Önem atfedilen günlerde özel sayı çıkarılır. Örneğin 31 Mart 1334 tarihli sayı, Ergenekon Bayramı nedeniyle “nüsha-i fevkalade” olarak eklerle birlikte 28 sayfa yayınlanmış ve fiyatı 10 Kuruş olarak belirlenmiştir. Dergi, Vali Muammer

50

Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz: Ö. Sami Coşar (Tarihsiz). Millî Mücadele Basını, Đstanbul: Gazeteciler Cemiyeti Yayını; Feridun Kandemir (1962). “Millî Mücadele Basını” Hatıralar,

Vesikalar, Resimlerle Yakın Tarihimiz, C. III, S: 28/59–60, Đstanbul: Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık

TAŞ; Mehmet Önder (1986). Öğüt Gazetesi, Ankara: Güven Matbaası.

51

Türk Ocağı şubelerinin taşrada çıkardığı diğer dergiler hakkında bilgi için bkz: Ahmet Bozdoğan (2006). Türk Ocağının Taşra Dergileri, Ankara: Türk Ocakları Ankara Şubesi Yayını.

Bey’in desteği dışında abonelerden elde edilen gelirle yaşamını sürdürmektedir. Mevcut sayılarda ilân ya da reklâma rastlanmaz. Yalnızca özel sayıda bir kütüphane reklâmı bulunmaktadır.

1.3.3.2. Yazar Kadrosu

Künye bilgilerinde, derginin yazı işleri müdürü olarak Namdar Rahmi’nin adı geçmektedir. Derginin yazı kadrosu, yerel aydınlarla, o dönem Konya’da görevli aydınlardan oluşur. Vali Muammer Bey’in bir araya getirdiği bu isimlerin çoğu, aynı zamanda Türk Sözü’nde yazmakta, Đttihat ve Terakki Mektebi’nde öğretmenlik yapmaktadırlar. O sıralar askerde bulunan Naci Fikret (Baştak)’in, gönderdiği bir mektup dışında (Baştak, 1928: 31; Ocak, 20 Mayıs 1334) dergi etrafında yürütülen tartışmalara katkıda bulunamaması Ocak için bir kayıp olarak görülebilir. Yazı kadrosunda yer alan önemli isimler şunlardır: Ahmet Necati, Namdar Rahmi, Mehmet Muhlis, Edip Raşit, Đsmail Zühtü, Süleyman Necati, Naim Hazım (Onat), Mümtaz Bahri (Koru), Mithat Şakir, Besim Atalay, Hamdizade Abdülkadir, Ahmet Nushi (Katırcıoğlu). Yazı işleri müdürü Namdar Rahmi, ileride değinileceği üzere Đttihat ve Terakki örgütünün perde arkası destekçilerinden Rasim Haşmet’in lise yıllarından öğrencisidir ve onun etkisinde yetişmiştir. Vali Muammer Bey’in Konya’dan ayrılmasından sonra da Đttihat ve Terakki Mektepleri müdürlüğüne tayin edilecektir. Kısa sürede çok sayıda önemli ismi dergi etrafında toplayan Namdar Rahmi, Mithat Şakir gibi genç isimlerin fikrî gelişiminde önemli rol oynamıştır. Mithat Şakir, Celalettin Kişmir’e gönderdiği bir mektupta Namdar Rahmi’nin katkılarıyla ilgili şunları anlatır:

“Türk Ocağı’nın çatısı altında rahmetli Namdar Rahmi’nin etrafında toplanmıştık. En gençleri olarak yaşça ben ve benim gibi birkaç kişi daha vardı. Biz, birer amatördük; fakat Namdar Rahmi, Naim Hazım Bey’le, yazı, fikir ve edebiyat alanında bir hayli yol almışlardı. Onlar bizleri teşvik ederler, yazdıklarımızı beğenir, ilerimiz için ümit verici bulurlardı. Türk Sözü’nde, Ocak dergisinde yazdıklarımı baskıya vermeden önce rahmetli Namdar’a okurdum. O şakrak zekâsı ve neşe dolu bakışlarıyla dinler ve beni öperdi. Ben, bazen canım sıkılır, neden eksik bulmuyorsun, neden yazılarımın gerek fikir yapısı, gerek yazılışı yönlerinde durup tenkit etmiyorsun, derdim. Rahmetli o şen hali, vefalı ve incitmekten çekinen davranışlarıyla ‘Ne söylüyorsun Mithat! Yahu, ben senin yazdıklarını nasıl tenkit ederim. O kadar rahat ve kolay yazıyorsun ki ben vallahi, bir konuyu işlerken

saatlerce didinirim, uğraşırım’ der, yine mutadı olan lâtifelerine başlar, ya Alâeddin Tepesi’ne beni çıkarır, ya da Đstasyon’un o günkü tozlu caddesinde bir gezintiye götürür, o zamanlarda başladığı felsefî tetkik ve mütalaalarını bana benim anlayacağım tarzda naklederdi. Fikrî hayatı çok renkli ve ışıklı idi, sohbeti tatlı ve doyulmazdı. Bu gezintilerden dönüşte yemek vakitleri bizi ayırır, ondan sonra gece yarılarına kadar tekrar onun sohbetinde ve kitapları arasında kendimi bulurdum. Türk Ocağı bizim o günlerde çalışma saatleri dışında birleştiğimiz yerdi. Sanki Konya’yı aydınlatıyoruz sanırdık kendimizi. Konferansları, müsamereleri, Milli Kitaplık’ın kuruluşu… Bizleri heyecandan heyecana, zevkten zevke sürüklerdi” (Kişmir, Yeni Konya, 19–24 Kasım 1961).

Derginin yazı kurulunda bulunan diğer isimler şöyledir: Niğde Dar-ü’l Muallimini Müdür Muavini Mustafa Reşit, Namdar Rahmi’nin kardeşi Sadrettin Rahmi (Karatay), Edip Fazıl Ethem Yalvaç, Ermenekli Sırrı Mustafa, Mevlana Dergâhı Postnişini Veled Çelebi52 (Đzbudak), Konya Dar-ü’l Muallimini Tabii Đlimler ve Ziraat Öğretmeni Muallimi Mehmet Nuri, Mahmut Nedim (Güntel), Sandıkçızade Ahmet Hilmi, Ali Ragıp, H. Ragıp, Gökhan.

1.3.3.3. Yayın Politikası

Derginin yayın politikası, başlangıçta başlığın hemen altında yayın periyodu ve türü ile birlikte şöyle belirtmiştir: “Her on günde bir Konya Türk Ocağı adına çıkarılır ilmî, edebî, fennî risaledir.” Dergi, 10 Şubat 1334 (1918) tarihli 10. sayıdan sonra kendini “millî gayenin inkişafına çalışır on günlük mecmuadır” şeklinde nitelendirerek yeni öncelikler belirlemiştir. “Başbuğ Ahmet Necati” imzasıyla yayınlanan “Maksat ve Meslek” başlıklı ilk makalede belirtilen çerçeve, derginin, daha ziyade dil ve folklorik değerler üzerinde duracağına işaret eder. Bunun çabanın

52

Veled Çelebi Đzbudak 1868 Konya doğumludur. Konya’da Meanîye kadar okuduktan sonra Đstanbul’da çok değişik hoca ve müderrislerden ders alır. 1910’da Sultan Mehmet Reşat tarafından Âsitâne-i Mevlânâ Postnişinliğine tayin edilir. I. Dünya Savaşı’nın başlarında “Cihad-ı Mukaddes”i destekleyerek kurduğu Mevlevî Gönüllü Alayı’nın başında ve özel elbiseleri içinde Şam’a gider. Mevlevilerin lideri olarak Mehmet Veled imzası ile kapitülasyonların kaldırılışını kutlar. Bu tavırda millî duyarlılığın yanı sıra Đttihat ve Terakki’nin hâkim olduğu resmî devlet politikasına açık destek verme de bulunmaktadır. 9 yıl kaldığı postnişinlikten Đstanbul’a çağrılarak azledilir. Bir vesile ile Millî Mücadele’ye katılmak için Antalya’ya çıkarak oradan Ankara’ya gelir. TBMM’ye Kastamonu Milletvekili olarak giren Đzbudak, bundan sonra yedinci devreye kadar milletvekilliği yapar (Arabacı, 1998: 174). Veled Çelebi Đzbudak, medrese öğreniminden sonra Arapça ve Farsçaya çalışmış, sonra Türk dili ve lehçeleri üzerinde araştırmalar yapmıştır. Necip Asım Yazıksı ile birlikte Türk dili grameri ve tarihi üstünde incelemeler yapan Đzbudak, “Bahaî” takma adı ile önce Konya sonra Đstanbul gazetelerinde pek çok makale yayınlamıştır. (Yalçın, 1975: 92).

özünde, millî kimliğin alt yapısını oluşturma düşüncesi yatmaktadır. Ocak bu yönüyle, aynı siyasi anlayışın ürünü olan Türk Sözü’nün dil konusundaki duyarlılığına, folklorik değerleri de kapsayarak bilimsel bir temel kazandırmış olmaktadır:

“Ocak Zerdüşt’ün ateş-gedesi değil, içinde saf ve samimi milliyet ateşi yanan Türk kalplerinin ocağıdır. Bununla beraber bu Ocak zulmetle, cehaletle, taassupla, içtimaî felaketlerimizin bütün amilleri ile harp edecek, Anadolu’nun mazlum ve masum ufkunu tenvire çalışacaktır. Bundan başka memleketimizde her gün kullandığımız, fikirlerimizin, hislerimizin ince ve nükteli medlullerini ifade ettiğimiz halde kamuslara geçmeyerek tedvin olunmayan birçok kelimeleri, diğer lisanlarda örneği bulunmayan bedi’ ve manidar atasözlerini, Türk yavrularının meşgalesi olan millî oyunları toplayıp peyderpey neşredecektir. Bugün henüz zayıf ve kuvvetsiz şulelerini Konya’nın gölgeli muhitine serpen mecmuamız; büyük valimizin yüksek himmetleri, samimi teşvikleri ve erbab-ı fikir ve kalemimizin yardımıyla yakın zamanda Anadolu muhitinin yegâne vasıta-i tenviri olacağını ümit ederiz.”

Dil alanındaki katkıların öncülüğünü, Ocak Başkanı Ahmet Necati, Ahmet Nushi, sonradan Türk Dil Kurumu’nun önemli simaları olarak anılacak olan Besim Atalay ve Naim Hazım yapmaktadır. Ahmet Necati ve Ahmet Nushi, günlük dilde kullanılan fakat sözlüklerde kendine yer bulamamış kelimeleri ve atasözlerini “Öz dil” başlığı altında derlemektedir. Besim Atalay, “Anadolu Şivelerinden” başlığıyla Türkçenin Anadolu’nun değişik bölgelerindeki kullanımında ilişkin izlenimlerini aktarır; Arap ve Fars etkisiyle birlikte Türkçenin yozlaşma sürecini tartışır. Naim Hazım ise Türk Sözü’nde yayınladığı (10 Kanun-ı Sânî 1917) “Lisanda Tasfiye” başlıklı yazısını Ocak’ta da yayınlar. 20 Şubat 1334 tarihli 11. sayıda yayınlanan yazı tartışmaları da beraberinde getirmiştir.

Naim Hazım, dil konusundaki görüşlerinin ilk aşamasını oluşturan yazısında Orhun Kitabelerinin o dönemde millî ve bağımsız bir Türkçenin varlığına işaret ettiğini ancak Türkçenin, Đslamiyet’i kabulün ardından Arap ve Fars etkisi altına girdiğini belirtir. Bu durumu kabul etmekle birlikte “bazı müfrit tasfiye taraftarlarının” ileri sürdüğü gibi Arapça ve Farsçadan geçmiş bütün kelimeleri atarak Türkçeye bağımsız ve millî bir şekil verilemeyeceğini savunarak bu durumun olumsuz sonuçları üzerinde durur. Ona göre Türkçe, millî hislerin oluşmaya

başlamasıyla birlikte zaten millîleşme sürecine girmiştir. Örneğin birkaç asır evvelki ağdalı ifadelere artık rastlanmamaktadır. Dolayısıyla sadeleşme işini tabii seyrine bırakmak, bu gibi şahsî tasarruflardan kaçınarak gerçek bağımsızlık ve ilerleme çarelerini araştırmak gerekmektedir.

Besim Atalay aynı yazıda Naim Hazım’ın bu düşüncelerini eleştirmektedir. Ona göre Arapça, Farsça hatta Fransızcadan dilimize geçen ve Türkçe tarafından hazmedilememiş bütün kelimeler atılmalıdır. Naim Hazım’ın ifratçı diye nitelendirdiği bütün Türk gençleri, bir an evvel Türk dilinin bu hastalıktan kurtulmasını istemektedirler. Bunun için iki yol vardır. Birincisi hazmedilememiş yabancı kelimeleri atmak, ikincisi ise alınacak olan kelimeleri kendine mâl etmek, Türkçeleştirmektir. Besim Atalay aynı konuda derginin Yazı Đşleri Müdürü Namdar Rahmi ile de tartışmaktadır.

Türk Sözü’nde kılık-kıyafet örneğinde kadının özgürleşmesini temel alan yenilikçi fikirlere karşın Ocak’ta farklı bir yaklaşım dikkati çekmektedir. Namdar Rahmi, feminizm aleyhtarı eğiliminin ürünü olan yaklaşımıyla bu konuda geleneksel uygulamaların devamını savunmaktadır. Ona göre “Türk kadını için ilim ve fen, ziraat, ticaret, sanat hepsi mübah ve meşrudur. Türk kadınına aile yuvasını teşkil etmek üzere lazım gelen her türlü hukuk ve serbestî verilmiştir.” Yalnız kılık kıyafet konusunda toplumsal hassasiyetlere dikkat edilmelidir. Toplumsal hassasiyetlere muhalif her hareket “gizli bir cinayet teşkil eder”. Bizde, kadınların Avrupa’da olduğu gibi “açık-saçık” gezmeleri ahlaki yapıyı zedeler (Ocak, 10 Kanun-ı Sânî 1334).

Derginin 31 Mart 1334 tarihli 14. sayısında farklı bir içerikle okuyucu karşısına çıkar. Farklılığın nedeni Ergenekon Bayramıdır. “Ergenekon Bayramı şerefine çıkan” bu özel sayı Vali Muammer Bey’e ithaf edilmiştir. Derginin kapağında Ergenekon’dan çıkışı temsil eden gravürler bulunmaktadır. Özel sayının ilk makalesi Đttihat ve Terakki Mektepleri Müdürü ve partinin Konya delegesi olan Süleyman Necati tarafından kaleme alınmıştır. Süleyman Necati “Ergenekon” başlıklı yazısında, toplumda “millî benliğin uyanmaya, milliyetçilik duygularının yayılmaya başladığı” dönemde, bütün Türklerin kutlayacağı millî bir bayrama gereksinin duyulduğunu, Ergenekon’un bu toplumsal gereksinim sonucunda

Đstanbul’da gençlerin gayretiyle kutlanmaya başlandığını belirtir. Yazısının sonunda millî heyecanların din duygularının bile önüne geçtiği bir dönemde “millî tarihten alınan ve bir zamanlar Türklerin büyük bir kısmı tarafından kutlanmış olan Ergenekon Bayramını” millî bir bayram olarak kabul etmenin sakıncalı görülemeyeceğine işaret eder. Bu tepki, Ergenekon olayının yalnızca bir efsane olduğu, böyle bir olayın gerçekleştiğine ilişkin kesin bilginin yokluğu düşüncesinden hareketle Ergenekon’un millî bir bayram olarak kutlanamayacağını ileri süren Sabah gazetesine yöneliktir. Ancak aradan geçen zaman zarfında bütün bu eleştiriler “genç gönüllerde hüküm süren millî aşka karşı” direnç gösterememiştir. Bu söylem millî değerlerin ve millî bilinci harekete geçirecek dinamiklerin, toplumsal yapıda din duygularının ötesinde bir meşruiyet elde etmeye başladığını göstermektedir.

Baştak, derginin 20 Mayıs 1334 (1918) tarihli 19. sayı ile yayını sonlandırdığını belirtir (Babalık, 30 Eylül 1926). Ancak derginin 19. sayısı 30 Mayıs 1334 tarihini taşımaktadır53. Gerek ele aldığı konular gerekse yazı kadrosu açısından Ocak, Cumhuriyet sonrası Konya Halkevi adına yayınlanan Konya dergisi için önemli bir miras bırakmıştır.

53

Derginin kapanış tarihini Afif Evren 20 Temmuz 1334 (1944: 38), Önder, 7 Temmuz 1918 (1949: 401) olarak gösterir.

II. BÖLÜM

KONYA ĐTTĐHAT VE TERAKKĐ OKULU

Bu bölümde Konya Đttihat ve Terakki Okulu ve onun devamı olarak kurulan Anadolu Đntibah Okulu incelenmiştir. Đnceleme büyük oranda okul defterlerine, okula ilişkin her ayrıntıyı sayfalarına taşıyan gazete koleksiyonlarına dayanmaktadır. Đttihat ve Terakki iktidarının son evresine tanıklık eden Türk Sözü, bunların başında gelir. Analize, model olarak sunulan Selanik Yatılı-Gündüzlü Đttihat ve Terakki Okulu ile başlanmıştır. Anadolu Đntibah Okulu’na bu bölümde yer verilmesinin nedeni, sürekliliği sağlama düşüncesidir. Okulun yönetimini ve öğretim kadrosunu oluşturan isimlerin yaşamları hakkında verilen ayrıntılı bilgiler, yerel örgütlenişin temelini, aydın kadrosunun yapısını tanıtma amacını taşımaktadır.