• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.2. Konya Đttihat ve Terakki Okulu

2.2.2. Okul Yönetimi

2.2.2.3. Namdar Rahmi Bey (KARATAY, 1896–1953)

Namdar Rahmi, Konya’nın Abdülfettahzâdeler ve Karataylar adıyla bilinen eski bir ailesine mensuptur. Babası Rahmi Bey, uzun yıllar vakıf müdürlüklerinde bulunmuştur (Ergun ve Uğur, 1926: 126; Es, DN: 3406). Köken itibariyle Şeyh Vefa Hazretleri’nin soyuna mensup olan Namdar Rahmi, 12 Teşrin-i Sani 1312 (1896)’da Kütahya’da doğar. Rüştiyeyi burada bitirdikten sonra Konya’ya gelirler. Liseyi, 1912 yılında burada bitirmiştir (Karatay, 1954: 9). Konya Đdadisi’ndeki yılları, düşünce hayatının güçlü ve zengin bir arka planıdır:

“Henüz on altı yaşında idim. Fakat o çağdaki birçok çocuklar gibi bende de bir “Megalomani” vardı. Kendi kendime bir takım eserlerin plânlarını hazırlıyor, bir takım büyük ruhî, felsefî veya içtimaî meseleleri hallediyor, gazeller, kasideler, destanlar yazıyordum. Hatta bu yazdıklarımdan bazılarını Konya’daki Babalık gazetesinde neşrettirmiştim bile. Babalık gazetesinin sahibi rahmetlik Mazhar’ın benim bazı yazılarımı başmakale olarak neşretmesi okuyup-yazma temayülünü bütün bütün bende bir ihtiras haline getirmişti” (Karatay, 1952: 22).

Yaşamında derin izlerini taşıdığı Naci Fikret’i burada tanımıştır. O sıralar Konya Đdadîsi’nin son sınıfında bulunan Naci Fikret, arkadaşları ile birlikte Ufk-ı Âtî’yi çıkarmaktadır. Ufk-ı Âtî, Naci Fikret tarafından her ne kadar felsefe, sanat, bilim ve düşünceden uzak bir dergi olarak nitelense de (Baştak, Babalık, 30 Eylül 1926) derginin, özellikle de Naci Fikret’in yazılarının Namdar Rahmi üzerindeki etkileri derin olmuştur. Ona göre bu yazılar, “yüksek tevettürü (gerilim) haiz bir enerjinin eseri ve çok geniş bir kültürün mahsülü”dür (Karatay, 1952: 22). Namdar Rahmi’nin ilk yazı ve şiirlerini yayınladığı dergi, Şahab adıyla, Ufk-ı Âtî’den bir yıl sonra, 15 Mart 1328’de yayınlanır (Baştak, Babalık, 30 Eylül 1926; Ergun ve Uğur, 1926: 126). Şahab Muzaffer Hamit ve Hulki Âmil öncülüğünde çıkmıştır (Baştak, Babalık, 30 Eylül 1926). Şahab’da Mehmet Muhlis ve Naci Fikret de yazmaktadır. Naci Fikret’in Şahab’ın özel sayısında yayınlanan “Mudhıke-i Nisaiyet” (Kadınlık Komedisi) başlıklı feminizm cereyanlarına ait yazısı, Mehmet Muhlis’in felsefî yazısını okumaya niyetlenen Namdar Rahmi’nin dikkatini çeker. Yazının, Namdar

Rahmi’nin belleğine kazınmış bölümü şöyledir: “Bir kadın için ince peçe kullanmak veya biraz yüzünü açmak ayıp mıdır? Deniliyor. Ayıp şöyle dursun en rezilâne bir fahişeliktir bile!” O dönemde feminizm karşıtlığı eğilimine uygun gelen bu satırlar, Naci Fikret’le arkadaşlığının zeminini oluşturmuştur. Hulki Âmil ve Muzaffer Hamit’in girişimiyle bu surette tanışmışlardır (Karatay, 1952: 23–24).

Namdar Rahmi, öğretmenliğe ilk olarak Hayrettin Bey tarafından 20 Şubat 1328’de açılan Özel Ümit Lisesi’nde başlamıştır. Bir taraftan da babasının ısrarıyla Konya Hukuk Mektebi’ne devam etmektedir (ĐTMKMSD, s. 77–78; Karatay, 1954: 9). Ümit Mektebi, liseden tanıdığı Naci Fikret’le yakınlaşmak için bir fırsat olmuştur. Naci Fikret’i yakından tanıdıkça ona olan hayranlığı daha çok artmaktadır (Karatay, 1954: 9–10). Bu yakınlaşma Namdar Rahmi’nin zaten var olan kitap sevgisini “teskin edilmez bir ihtiras haline” getirmiştir. Zira o, Naci Fikret’te kendisini cezbeden niteliğin kaynağını, kitapları keşfetmiştir (Karatay, 1952: 17). Arkadaşı Ali Ragıp, kendi deyimiyle Namdar Rahmi’ye ikinci bir kanat olur. Ali Ragıp’ın şiirsel yeteneği, özellikle de divan edebiyatı alanında sunduğu örnekler, o zaman kadar Edebiyat-ı Cedîde ile meşgul olan Namdar Rahmi’ye yeni bir dünyanın, Divan Edebiyatının kapılarını aralamıştır (Karatay, 1954: 10).

Đttihat ve Terakki, savaşa girdikten sonra Đstanbul’da bir muhalefet havası oluşturma, kitleleri sürükleme olanağı bulunan bazı fikir adamlarını sürgüne göndermiştir. Bunlardan daha sonra başka bir yere gönderilen Aka Gündüz ile “Đttihatçıların zulüm ve gadrine” uğrayan Hüseyin Kâmi, Konya’ya sürülmüştür (Karatay, 1952: 82–89). Namdar Rahmi, burada, ileride belirtileceği üzere, Aka Gündüz’le birlikte Sosyalist Đşçi Federasyonu’na katılan ve aynı zamanda sosyalizm hakkında yazılara da yer veren Bahçe’nin yazı kadrosundan Rasim Haşmet’in adını sürülenler arasında anmaz. Arapça, Farsça yanında Đngilizce ve Fransızcaya da vakıf olan Hüseyin Kâmi, Namdar Rahmi’yi daha çok hitabeti, edebî yönüyle etkilemiştir (Karatay, 1952, 82–86). Konya Sultanîsi Filozofi ve Edebiyat öğretmenliğine tayin edilen Selanikli Rasim Haşmet ise Namdar Rahmi’nin yaşamında iz bırakan önemli ve de siyasî bir kişiliktir. Namdar Rahmi, hayranlık duyduğu Rasim Haşmet’e kendini tanıtmak amacıyla onun Đttihat ve Terakki’nin propagandasını yapan gazetesine, Konya Osmanlı’ya bir yazı gönderir. “Siyasîler” başlıklı yazısında, henüz 17 yaşında olduğu için önem verilmez endişesiyle kendi imzası yerine “M. Rahmi”

imzasını kullanmıştır. Yazısının yayınlanmadığı düşüncesiyle hayal kırıklığına kapılmış ancak, “Đmar-ı Belde” başlığını taşıyan uzunca bir yazı daha göndermiştir. Bir süre sonra, üstelik tesadüfen, “Đmar-ı Belde” başlıklı yazısının iki sayı sonra ve başmakale olarak 1,5 sayfa yayınlandığını öğrenir. Yayınlanmış olabileceği ümidiyle ilk yazısını ararken gözüne bir not ilişmiştir: “M. Rahmi Bey’e: Đdarehanemize kadar teşriflerinizi ehemmiyetle rica ederiz.” Sonrasında Hükümet Meydanı’nda rastladığı Rasim Haşmet tarafından Đttihat ve Terakki Kulübü’ne götürülmüş “Konya müderrislerinden ve parti mensuplarından (daha sonra Đttihat ve Terakki Mektebi’nin fahrî öğretmenlerinden) Abdullah Azmi Efendi”nin de katılımıyla ödüllendirilmiştir. Böylece Namdar Rahmi, Naci Fikret ve Ali Ragıp “Rasim Haşmet’in irfan ışığı ile nurlanmış olan samimiyet muhitine” girmiş bulunmaktadırlar. Ancak bu samimiyet fazla uzun sürmez. Namdar Rahmi, annesinin memleketi Afyona, Afyon Lisesi coğrafya ve tarih öğretmenliğine tayin olmuş, Rasim Haşmet ise savaş nedeniyle Đstanbul’a dönmek zorunda kalmış, aynı yıl içinde de tifüs nedeniyle hayata veda etmiştir (Karatay, 1952: 78–81; 1954: 10).

Aslında Afyon’a tayininin perde arkasında yazılarının aydınlar ararsında uyandırdığı yankı vardır. Babalık’ta üç yıldız imzasıyla yayınlanan yazıları, Isparta Mutasarrıfı Şevket Bey’in dikkatini çeker. O sıralar Isparta’da görev yapan arkadaşı Ragıp aracılığıyla, yazıların Namdar Rahmi tarafından yazıldığını öğrenmiştir. Sonradan Afyon’a tayin edilen Şevket Bey’in ilk işi Namdar Rahmi’yi Afyon’a almak olur. Yazıların bir diğer adresi de Afyon’da yayınlanan Nur dergisidir. Afyon’dan I. Dünya Savaşı’nın, “Çanakkale trajedisi”nin devam ettiği sırada askerlik için Đstanbul’a gönderilen Namdar Rahmi, zayıf olduğu için silahsıza ayrılınca tekrar öğretmenliğe döner. Tatilde kardeşi ziraat tahsili içim Macaristan’a gittiğinden küçük kız kardeşi ile yalnız kalan babasının yanına, Konya’ya dönmüştür (Karatay, 1954: 10–11; Arabacı, 1991: 158).

Avrupa seyahatleri dışında 1929’a kadar Konya’da öğretmendir (Arabacı, 1981: 155). Afyon dönüşünde o sıralar her yerde olduğu gibi Konya’da da açılan ve müdürlüğünü Mümtaz Bahri61‘nin yaptığı “geniş teşkilâtlı Numune Mektebi”ne vekâleten Fransızca öğretmeni olarak atanır. Numune Mektebi’nde çalışırken

61

aralarında sıkı bir bağ kurulan Mümtaz Bahri’den “hayat ve idare bilgisi” bakımından çok faydalanmıştır. Kısa bir süre sonra mektep kapansa da I. Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Đttihat ve Terakki Mektebi’nde tekrar buluşacaklardır (Karatay, 1952: 97). Türk Sözü’ndeki yazıları, Vali Muammer Bey’in dikkatini çekmiş olmalı ki onun desteğiyle 8 Teşrin-i Evvel 1333 (1917)’den itibaren yayınlanmaya başlanan Ocak’ın yazı işleri müdürlüğüne getirilmiştir. Bu dönem Naci Fikret’in anlatımıyla Namdar Rahmi’nin yazı hayatında önemli bir dönemeçtir:

“Namdar, artık bir vakitler Şahab mecmuasında mütevaziyâne manzumecikler yazan Namdar Şahab değildi. Đlmî, edebî, felsefî tetebbuat ve tedkîkât ile hayat-ı tahririyeler ve müşahedeler ile büyük bir tekemmül ve inkişafa mazhar olmuş bir Namdar Rahmi idi ki Ocak’ın birçok sayfalarını en ciddî, en kuvvetli, en yüksek ilmî ve felsefî yazılarıyla doldurduğu halde kabından taşan kudret-i ruhiyesi yine batman olunmak bilmiyordu” (Baştak, Babalık, 30 Eylül 1926).

Türk Sözü’nde yürütülen kadınlarla ilgili çağdaş açılımlara karşın Ocak’taki yazılarında geleneksel yapının korunmasını savunur. Ona göre kılık-kıyafet özgürlüğü, kadına verilen diğer özgürlüklerin dışındadır. Hareket noktası, toplumsal ve ahlakî yapının bozulacağı endişesidir (Ocak, 10 Kanun-ı Sani 1334). 1918 Temmuzunda Vali Muammer Bey tararından, Öğretmen Okulu Müdürü Şakir Bey yine Öğretmen Okulu Matematik Öğretmeni Hilmi Bey ve Đttihat ve Terakki öğretmenlerinden Đsmail Zühtü ile birlikte, medeni kurumlar ve okullar üzerinde gözlem ve araştırmada bulunmak üzere Macaristan’a gönderilir (Türk Sözü, 17 Temmuz 1918). Bu aynı zamanda onun ilk Avrupa seyahatidir.

30 Teşrin-i Evvel 1918 tarihli Türk Sözü, Süleyman Necati’den boşalan Đttihat ve Terakki Mektepleri müdürlüğüne Namdar Rahmi’nin atandığını duyurmaktadır. 1918 Ekiminin koşulları, Đttihat ve Terakki ile birlikte sonu gelen okul için Namdar Rahmi’nin, uygun bir seçim olduğunu düşündürmektedir. Ancak o, üzerine aldığı sorumluluğun bilincindedir. Bu nedenle ileride belirtileceği üzere sıkıntılı günler geçiren mektebi yaşatmak için bir çıkış yolu aramakla işe başlamıştır. 1 Mart 1335 (1919)’da faaliyete geçen Anadolu Đntibah Mektebi, bu düşüncenin bir ürünüdür. Namdar Rahmi, hocası Mümtaz Bahri ve arkadaşı Đsmail Zühtü ile birlikte okulun kurucusu, aynı zamanda Türkçe, Fransızca, Musâhabât ve Ulûm-i Diniye öğretmenidir (ĐTMKMSD, s. 77–78). Đsim değişikliği Hürriyet ve Đtilâf döneminde

kapanmaya mahkûm olan mektebi yaşatmak için bir ara formül olarak düşünülse de mektebin yaşaması için bir çözüm olmamıştır.

Bu dönemde ilki 1920 ikincisi 1922 yılında olmak üzere iki kez “Maarif Vekâleti Orta Tedrisat Mümeyyizliği” görevinde bulunur (Ergun ve Uğur, 1926: 126). Aynı yıllar arasında Konya Sultanîsi’nde Edebiyat ve Felsefe derslerini okutmaktadır (Arabacı, 1991: 157). Millî Mecmua ve Yeni Fikir’deki yazıları Namdar Rahmi’nin Ocak’la başlayan felsefe, psikoloji ve o günün deyimiyle içtimaî konulara ilgisinin artarak devam ettiğini göstermektedir (Arabacı, 1991: 159). Naci Fikret’le birlikte Yeni Fikir etrafında geliştirdikleri “enerjetizm62” (Konya Felsefe Okulu) hareketi, “Cumhuriyet devri yeni kuşaklarında dikkate değer fikir hareketlerinden biri” olarak nitelendirilmektedir (Ülken, 1966: 690–694). Namdar Rahmi, aynı yıl (1925) Hükümet tarafından psikoloji ve pedagoji öğrenimi için Sorbon Üniversitesi’ne gönderilir (Konya Đl yıllığı, 1973: 309). Paris Mektupları (1952) adlı eseri, üç yıl süren öğrenimi boyunca edindiği izlenimlerinin kitaplaşmış halidir. Fransa dönüşü Konya Lisesi’nde öğretmenliğe başlar. Fransa’dan birçok yeni

62

Enerjetizm, fizik ve kimya olayları yanında psikolojik ve sosyal olayları da enerji kavramı ile açıklayan bir anlayıştır. Buna göre insan bir enerji değişikliğinden başka bir şey olmadığından ruhsal ve zihinsel olaylar da enerjinin değişmesi ile açıklanmalıdır. Bu anlayışın felsefî temeli Leibniz’e kadar uzanır. Enerjetizm, fiziğin, termodinamikteki bütün fizikî olaylar Mayer ve Carnot prensibi ile idare olunan enerji değişmelerinden ibarettir temel fikrine dayanmaktadır. Enerjiyi zaman ve mekân dışında “her çeşit olayda yegâne nicelik” olarak gören enerjetizmin, modern savunucusu Alman Kimyager Ostwald’dır (Bolay, 1999: 141–142). Etikte; niyet yerine eylemi ön plana çıkaran ve doğru eylemin kişinin kendi normal yeti ve kapasitelerini tam olarak hayata geçirmesinden meydana geldiğini, ahlâkî eylemin amacının mutluluk ya da haz değil de kişinin kendisini tam olarak gerçekleştirmesi olduğunu, en yüksek iyinin faaliyetten başka bir şey olmadığını savunan anlayışı ifade eder (Cevizci, 2003: 137). Namdar Rahmi ve Naci Fikret, enerjetik anlayışı bütün felsefî ve psikolojik sistemlere yaymaya ve her şeyi bu yöntemle açıklamaya çalışırlar (Bolay, 1999: 142). Yeni

Fikir etrafında geliştirilen Konya Enerjetizm fikir hareketi, enerjiyi her türlü varlığın ana esası olarak

gören mutlak enerjetizmi savunmaktadır (Muşta, 1990: 25). Enerjetizme kendi çalışmalarıyla ulaştıklarını belirten Namdar Rahmi, Felsefî Meslekler Vokabüleri adlı eserinde kendilerine enerjetizmi esinlendiren kaynakları şöyle belirtmektedir: “Bizi daha on, hatta on iki sene evvel enerji prensibiyle bütün hadisatı izaha sevkeden amiller şunlar oldu: Gustave Le Bon’un ‘Evanlotion des Forces’, Dastre’ın ‘La Vie et La Mort’ ünvanlı eseriyle Nietzsche’nin ‘kudret iradesi’ felsefesi ve bilhassa aynı zamanda Freudizmi de ilham eden Biranien bir takım müşahadeler” (Muşta, 1990: 14). Ülken’e göre Namdar Rahmi, enerjetik bir psikoloji ve sosyoloji kurmak iddiasındadır. Bu konuda “Türk énérgetiste’lerinin önderi Ostwald”dır. Ancak Türkiye için yeni olan bu hareket, dünya için yeni bir fikir değildir. Örneğin dinin insan hayali tarafından yaratıldığı fikri Feuerbach’a ve onu eleştirmelerine rağmen Marksist yazarlara kadar inmektedir. Namdar Rahmi’nin Carnot Kanunu’nu insan ilimleri alanında uygulamak için yaptığı genelleştirme ise bir yenilik olarak kabul edilmektedir. Namdar Rahmi’nin enerjetist sosyoloji dediği şey, aslında iki psikolojik tipi ayırdığı için farklar psikolojisine veya karakterolojiye ait olarak kalmaktadır (Ülken, 1966: 704). Bu konuda ayrıntılı bil için bkz: Muammer G. Muşta (1990). Konya Enerjetizm Felsefe Okulu, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayını; Hilmi Ziya Ülken (1966). Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Đstanbul: Selçuk Yayını, s. 690–705.

kitapla birlikte dönmüştür. Yoğun bir yayın faaliyetine, ilk iş olarak da Naci Fikret’le Asie Mineure63 (Küçük Asya/Anadolu) adında Fransızca bir dergi çıkarmaya hazırlanmaktadır. Asie Mineure’ün ilk sayısı 1 Ekim 1929’da yayınlanır (Karatay, 1954: 11–12; Muşta, 1990: 15–16). Bu sırada gerçekleşen beklenmedik bir olay Namdar Rahmi’nin yazı ve meslek hayatına büyük bir darbe indirir. Kendisine stajyer olarak verilen Türkistanlı Şekûri Bey adında bir kişi, dergi çıkarmak istemekte ancak “vali ve parti” izin vermemektedir. Zira Mehdi Halıcı’nın belirttiğine göre Cumhuriyet dönemine rağmen, Delibaş Olayı’ndan dolayı Konya’da o yıllar yönetim, her çeşit düşünceye karşı aşırı bir titizlik göstermektedir. Bundan dolayı sıkı bir sansür uygulanmaktadır. “Hükümetin ve onu temsil eden partinin onayı olmadan yayın yapmak” çok zor hatta imkânsızdır. Şekûri Bey, sonrasında böyle bir dergi için izne gerek olmadığı düşüncesiyle Namdar Rahmi’den de bir yazı isteyerek Balarısı64 adını verdiği dergisini çıkarmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı dergiyi Namdar Rahmi’nin çıkardığı kanısıyla Şekûri Bey’le kendisini meslekten ihraç eder. Meclis Başkanlığı da yapmış olan Musa Kâzım Bey, kendisine, öğretmenliği bırakmasını söyleyerek Ziraat Bankası yayın müdürlüğünde bir görev teklif eder. Ancak daha sonra Millî Eğitim Bakanı Cemal Hüsnü Bey’in emriyle vekâleten Yüksek Öğretim Şube Müdürlüğüne tayin edilmiştir. Yüksek Öğretim Şube Müdürlüğü “muallimlik hayatını” arayan Namdar Rahmi’yi tatmin etmemiştir. Bakanın, “hükümetin siyasetini anladın ya bir daha etliye sütlüye karışmayacaksın” tembihiyle önce Afyon’a sonradan da Bursa’ya öğretmen olarak tayin edilir (Karatay, 1954: 11–12; Halıcı, 2007: 19).

Bursa’da daha sonra Emerson’da da göreceğini belirttiği edebî, ilmî bir kulüp kurmak, uzunca bir süredir üzerinde durduğu enerjetizm sistemini kimya ve

63

Naci Fikret ve Namdar Rahmi tarafından Anadolu’yu yabancılara tanıtmak amacıyla çıkarılan dergi, daha ziyade eski eserleri tanıtıcı bilgiler ve folklor ağırlıklıdır. Kurucuları arasında Ali Ragıp Bey’de bulunmaktadır. Derginin içeriği Yeni Fikir’in 46. sayısında belirtildiği üzere “tarihî, coğrafî, dinî ve tasavvufî, akvamî etütlerle, Anadolu halk edebiyatından” oluşmaktadır (Varlık, 1981: 66–67). Babalık Matbaası’nda basılan dergi, resimli ve büyük boyda 16 sayfa olup 30 kuruşa satılmaktadır. Sahibi ve müdürü Naci Fikret, başyazarı Namdar Rahmi’dir. Adı M. Mesut Koman tarafından verilen dergi, yalnızca tek sayı yayınlanabilmiştir (Önder, 1949: 57–58).

64

15 Kasım 1929 tarihinde Rıza Şukûh (Şekûri Bey) tarafından 1 sayı ve 8 sayfa olarak çıkarılmış “cinsi hayatiyat, içtimaiyat ve bediiyattan bahis halk mecmuası”dır. Babalık Matbaası’nda basılan derginin, Namdar Rahmi Karatay’ın “Kadın Ruhiyatına Müstenit Cinsi Ahlâk” ve Ahmet Şekûri’nin “Aşk Meselesinin Üç Merhalesi” başlıklı yazılarının yayınlandığı ilk sayısı, “ahlaka mugayir” resim yayınlandığı gerekçesi ile Millî Eğitim Bakanlığı Tarafından toplattırılmıştır (Önder, 1949: 56; 1999: 30; Varlık, 1981: 67–68; Evren, 1944: 40).

biyolojideki gelişmelerin ışığında geliştirmek istemektedir. Ancak yeterli entelektüel birik olmadığından olsa gerek istenilen sonuç elde edilemez. Mustafa Kemal’in dil seferberliği başlatması üzerine “bütün fikirler ve vicdanlar bu ilahî buyruğun etrafında tek bir vücut gibi toplanmış” Namdar Rahmi’nin öncülüğünde kurulan ilmî kulüp de ağırlığı dil çalışmalarına vermiştir (Karatay, 1952: 57–58). 1932’de Đstanbul’da toplanan Dil Kurultayına Bursa Erkek Lisesi Edebiyat Muallimi sıfatıyla katılır (BTDKMZ, XXIII). Kurultayda, dil hakkındaki görüşleri Mustafa Kemal’in takdirini toplamıştır (Karatay, 1954: 12–13). Toplantıda, dilde sadeleşmenin zamana bırakılmasını savunan Hüseyin Cahit’i “biz muallimler harsın, Gazi harsının parmağı ile işaret etmiş olduğu hedefi gördük. Artık önümüze hiç bir şey duramaz ve duramayacaktır. Eğer yorgunlar varsa, inanmayanlar varsa onlar kenara çekilsinler, yazık olur” sözleriyle eleştirir. Hüseyin Cahit ise kendisini yeni hareketlerin, ilerlemenin aleyhtarı olarak gösteren Namdar Rahmi’ye “fes değiştiği zaman eza duyduğunu söyleyen bir felsefe mualliminin şimdi benden ziyade atlama taraftarı olması biraz gülünç oluyor” karşılığını verir (BTDKMZ, 1933: 303–310). Ne var ki “dost, kardeş, arkadaş diye candan bağlandığı” kişilerin jurnalleriyle 1942’ye kadar dil kurultaylarına alınmaz (Karatay, 1954: 13). Hamdi Ragıp Atademir’in deyimiyle o, “muhitin istirkab (çekememe) ve dogmatizmle işleyen cenderesine” sıkışmıştır (Koner, Yeni Konya: 7 Eylül 1953, aktaran Özcan, 2003: 90–91).

Bu hayal kırıklıkları, Namdar Rahmi’ye yeni bir dünyanın kapılarını açmıştır: Hiciv ve mizah. 1933 yılında Bursa’da bir sinemada aklına gelen bir beyitle başlayan serüveni, felsefe alanındaki çalışmalarını gölgede bırakacak, kendisinin şair olarak tanınmasına yol açacaktır.65 Zaten kendisi de “Geçti Bor’un Pazarı” başlıklı meşhur şiirinde, fikrî çalışmalarını, ömrünün boşa geçen zamanı olarak nitelemektedir66.

65

Destan nazım şeklinde son derece başarılı olan Namdar Rahmi’nin, “Geçti Bor’un Pazarı” başlıklı destanı yayımlandığı zaman büyük ilgi ve takdirle karşılanmıştır (Karatay, 1954: 13; Yeniterzi, 2001: 126). Hasan Pulur’un deyimiyle “Türk hicvinin Şair Eşref ve Neyzen Tevfik'ten geri kalmayan bir şairidir.” Adı onlar kadar duyulmasa bile, yergileri, ağızdan ağıza, çok kere adı bile anılmayarak, sanki onları bir başkası yazmış gibi tekrarlamıştır (Hasan Pulur, Milliyet, 22 Aralık 2005). Şiirleri için bkz: Namdar Rahmi Karatay (1954). Geçti Bor’un Pazarı, Ankara.

66

Başta kavak yelleri estiği günler hani?/Umduğumuz neşeler, şerefler, ünler hani?/Beklenilen alaylı, şanlı düğünler hani?/Selvi gibi ümitler döndü birer iğdeye,/Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye!/Sende cevher var imiş onu herkes ne bilsin?/Kimler böyle züğürdün huzurunda eğilsin?/Şöyle bir dairede müdür bile değilsin,/Ne çıkar öğrenmişsin mesahası (piy) diye,/Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye!/Bilmem ki ne olmaktı senin gayen maksadın?/Fare gibi kitaplar arasında yaşadın,/Ne dans ettin, eğlendin, ne de sevdin kız, kadın,/Kim dedi hey serseri gençliğine kıy diye?/Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye!/Gönül ne çalgı ister, ne eğlence, ne de dans,/Ne güzel

Namdar Rahmi, 1942’de Gazi Terbiye Enstitüsü’nde hocalık için Ankara’ya gelir. Burada rahatsızlanmış, çeşitli hastanelerde tedavi görmüştür. 1947’de de Çapa Kız Enstitüsü’ne tayin edilir. 1948’de tekrar rahatsızlanmış iki yıl raporun ardından Fatih’te bir kütüphanede görevlendirilmiş, 1952 başlarında da emekliye ayrılmıştır (Karatay, 1954: 14–15). 26.08.1953’te yaz tatili için geldiği Đzmir’de hayata veda eden Namdar Rahmi, 1939’da Bursa’da Öğretmen Süeda Hanım’la evlenmiş bu evliliğinden Ali Başak ve Yeşim adında iki çocuk sahibi olmuştur (Konya Đl Yıllığı, 1973: 309; Karatay, 1954: 15). Geçti Bor’un Pazarı adlı eserin girişinde öğrencileri tarafından verilen bilgilere göre yayınlanmış eserleri şunlardır: Felsefî Meslekler Vokabüleri Afyon–1392, Namık Kemal ve Đdealizmi Bursa–1941, Yazma Dersleri Đstanbul–1945, Paris Mektupları Đstanbul–1952, Kitaplarımın Hikâyesi Đstanbul– 1952, Geçti Bor’un Pazarı Ankara–1954.