• Sonuç bulunamadı

NEOKLASİK BÜYÜME TEORİSİ VE YAKINSAMA HİPOTEZİ

3. BÖLÜM: YAKINSAMA HİPOTEZİ VE TÜRKİYE’DE İLLER VE BÖLGELER

3.2. NEOKLASİK BÜYÜME TEORİSİ VE YAKINSAMA HİPOTEZİ

Ekonomik büyüme, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkeler açısından en önemli amacından birisidir. İktisatçılar, ülkeler arasındaki büyüme hızlarındaki farklılığı açıklamaya çalışmaktadır. 1950’li yıllarda Solow (1956) ve Swan (1956) tarafından ortaya konulan neoklasik büyüme teorisi, yakınsamayı öngörmektedir. Yani ekonomilerin büyüme oranı ve gelir düzeyi açısından birbirine benzer hale gelmesi olarak tanımlanan yakınsama kavramının temeli, neoklasik büyüme teorisine dayanmaktadır. Neoklasik büyüme teorisi, sermayenin azalan marjinal getiriye sahip olduğu varsayımından hareketle, ülkelerin uzun dönemde belli bir durağanlık durumuna yakınsayacağını savunmaktadır.

Model şu temel varsayımlar üzerine kuruludur: Hane halkları girdilerin ve finansal varlıkların sahibidirler; üretim tek sektörlü olarak yapılmaktadır; üretim teknolojisi ölçeğe göre sabit getirilidir ve teknoloji dışsaldır; firmalar sermaye ve işgücünü, üretim amacıyla hane halklarından kiralarlar ve çıktıyı hane halklarıyla firmalara satarlar;

malların ve faktörlerin fiyatı, bunlara ilişkin piyasalarda, tam rekabet koşullarınca

belirlenmektedir; ekonomi, devletin yer almadığı kapalı bir ekonomidir ve dolayısıyla tasarruf yatırıma eşittir (Ateş, 1996:3).

Birinci bölümde anlatılan Neo klasik teori varsayımları (Inada koşulları) altında, kişi başına gelirde kalıcı büyüme sağlamak için Solow büyüme modeli esas itibariyle, Harrod nötr teknolojik gelişmeye dayanan üretim fonksiyonuyla belirlenmektedir.

Yt =F(Kt,AtLt)=Ktα(AtLt)1α (3.1.) Tek ülkeli kapalı bir ekonomide, fiziksel sermaye ve etkin işgücünün kullanıldığı üretim fonksiyonunda t herhangi bir zamanı göstermektedir. (Y) çıktı, (K) sermaye stoğu, (L) işgücünü ve (A) teknolojiyi göstermektedir. Bu biçimde modele konulan teknoloji değişkeni A, ‘işgücü artışlı’ yada ‘Harrod nötr’ (Harrod anlamında yansız) olarak tanımlanmaktadır2. Teknolojik gelişme A’nın zaman içinde artmasıyla oluşmaktadır. AL etkin işgücünü gösterir. Bir birim işgücü, teknoloji düzeyi ilerlediğinde daha üretkendir (Romer, 2001: 11). Solow modelinin önemli bir varsayımı, teknolojinin dışsallığıdır. Buna göre teknoloji ekonomiye otomatik olarak birden bire girer ve ekonominin diğer unsurlarından bağımsızdır (Jones, 1998: 33).

Ölçeğe göre sabit getiri varsayımı altında Y =F(K,AL) fonksiyonu yoğun (intensive) formda yazılabilir. Eşitliğin her iki tarafı AL’ye bölündüğünde aşağıdaki eşitlik elde edilir. sermayedir. Yani işgücünün toplam üretime katkısındaki artışlar, niceliksel işgücü artışlarından çok, teknolojik gelişmenin işgücü verimliliğini artırmasına bağlanmaktadır.

2 Y =F(K,AL)‘işgücü artışlı’ (labour-augmenting) Harrod nötr teknolojik gelişmenin dışındaki diğer durumlar ‘sermaye artışlı’Y = F(AK,L) Solow nötr(neutral) teknolojik gelişme ve denklem 1.14’teki

) durağan-durum büyüme oranına sahip olması için, teknolojik gelişmenin Harrod-nötr olması gerektiğini göstermekte iken Jones(1998:33) Cobb Douglas üretim fonksiyonu altında aradaki farkların ihmal edilebileceğini belirtmektedir. Aynı şekilde Romer(2001:12)’e göre; Cobb Douglas üretim ile işgücü artışlı, sermaye artışlı yada Hicks nötr teknolojik gelişmeli fonksiyonların hepsi temel olarak aynıdır.

Fonksiyonun yoğun şekli f(k)=F(k,1)’den aşağıdaki gibi bulunur.

y =ˆ f(kˆ) (3.3.) Cobb Douglas üretim fonksiyonundan fonksiyonun yoğun şekli şu şekilde bulunur.

F(K,AL)= Kα(AL)1α , 0<α <1

Model işgücü arzı ve teknoloji düzeyi sabit oranlarda (sırasıyla n ve g) üstel büyüme göstermektedir. n nüfus artış hızını, g teknoloji gelişme hızını tanımlamaktadır.

L =&t nLt ve A =&t gAt (3.5.) Teknoloji A ve işgücü L dışsal ve sabit bir oranda büyüdüğü için sermaye modelin dinamiğini sağlayan temel faktördür.

δ

, sermaye stoğunun (K) aşınma oranıdır. Buna göre aşağıdaki sermaye birikimi denklemi veri teknoloji ve işgücü düzeyinde K’nın dinamiklerini göstermektedir.

K&t =sYt −δKKt (3.6.)

Ekonomik büyümenin dinamiği, kişi başına yada etkin işgücü başına üretim yˆ ve sermaye stoğu kˆ ’dır ve aşağıdaki gibi tanımlanmıştır.

f k kα AL

yˆ = Y = ( )= ve

AL

k =ˆ K (3.7)

Bu noktadan hareketle etkin işgücü başına sermaye stoğunu bulabilmek için zincir kuralı uygulanarak kˆ =K/AL’nin türevi alınır.

Denklem (3.5.)’den sırasıyla L& L=n ve A& A= g eşitlikleri ve K& ’nın gösterildiği denklem (3.6), (3.8) numaralı eşitlikte yerine konur, buna göre;

k n k g nedeni bulunmaktadır. İlk olarak, aşınan sermaye stoğunun yerine konması gerekmektedir, bu δ terimidir. İkinci olarak etkin işgücü miktarı artmaktadır. Bu

Şekil 3.1: Solow Modelde Fiili ve Gerekli Yatırımlar Kaynak: Romer, 2001: 16

Şekil 3.1.’de Ekonomide fiili yatırımlar ve gerekli yatırımlar ˆk noktasında * eşitlenmektedir. Bu noktaya “Durgun Durum (steady state)” denilmektedir. ˆk* etkin işgücü başına sermaye stoğunun durağan durum denge değeridir. Durgun durum durumda işgücü başına sermaye miktarında değişim olmayacaktır. Ekonomideki sermaye miktarının başlangıç değeri ne olursa olsun, sermaye miktarı durgun durum değerine yakınsayacaktır. Durgun durum değişkenlerin sabit bir oranda arttığı durumdur. kˆ = ˆk noktasında, işgücü ve teknoloji sırasıyla n ve δ oranında büyürken, * sermaye stoğu n+δ oranında büyümektedir. Böylece bütün girdiler, sermaye ve etkin işgücü n+δ oranında büyüyecek ve sabit getiri özelliğinden dolayı y’de n+δ oranında büyüyecektir. Sonuç olarak her bir değişken sabit bir oranda artarken, başlangıç noktası neresi olursa olsun ekonomi denge büyüme patikasına yakınsayacaktır. Denge büyüme patikasında, kişi başına düşen çıktının büyüme oranı, teknolojik gelişmenin oranı aracılığıyla belirlenir (Romer, 2001: 15–16).

Durağan durum çıktı teknoloji oranı kˆ* =0koşulu ve üretim fonksiyonun yoğun şekli kullanılarak belirlenmektedir. Durağan durum dengesinde sermaye, azalan getiri altında çalıştığı için yatırımlar, sadece aşınmayı karşılayacak düzeydedir. Etkin işgücü başına sermaye birikimi durmuştur, bu nedenle kˆ* =0’dır.

*α

*

* (ˆ ) ˆ

ˆ f k k

y = = olduğuna göre denklem (3.10) düzenlendiğinde durağan durumda etkin işgücü başına sermaye (ˆk )yada sermaye teknoloji oranı elde edilir. *

)

ˆ* (1 α) tekrar düzenlenir. Durağan durum dengesinde bütün değişkenlerin büyüme oranları aynı olduğu için gy = gk = g’dir3. Bu durumda

A özel durumunda (yani teknolojik gelişmenin olmaması) sonucuna özdeştir. Buna göre yatırım oranı ve nüfus artış hızındaki değişmeler uzun dönemde etkin işgücü başına çıktı düzeyini etkilemektedir fakat bu değişim geçici olup ekonomi yeni durgun durum dengesine ulaşana kadar devam etmektedir. Buna karşın uzun dönem işçi başına çıktı büyüme oranını etkilememektedir. Solow modelinde herhangi bir şok ya da politika değişiklikleri büyüme oranını geçici olarak arttırmaktadır, uzun dönemli büyüme etkisi yoktur. Bunun tersine politika değişiklikleri düzey etkilerine sahiptir (Jones, 2001: 37–39).

Cobb Douglas üretim fonksiyonundan uyarlanan, durağan durum dengesinden elde edilen denklem (3.13)’deki işgücü başına çıktı eşitliğinin logaritması alındığında aşağıdaki denklem elde edilir. etkin işgücü başına sermayenin her ikisi de dışsal teknolojik değişme hızında (g) büyümektedir.

Durağan durum düzeyinde yˆ teknoloji düzeyi ve tasarruf oranından (yatırımlar) pozitif yönlü etkilenirken, aşınma oranından (amortisman)(n+ g+δ)negatif yönde etkilenmektedir. Bu nedenle yakınsama hipotezi sadece bu değişkenlerin aynı değerlerine sahip ekonomilerden bahsetmektedir. Aynı durağan durumdaki ekonomiler denildiğinde; A, s, n, g ve δ açısından aynı değerlere sahip ekonomiler anlaşılmaktadır.

Neoklasik Büyüme Modeli’nden yakınsama sürecinin gerçekleşmesine ilişkin üç temel neden çıkarsanmaktadır. Bunların ilki, ülkeler kendi dengeli büyüme çizgisine doğru yol alırlar. Gelişme çizgilerinin farklılığı, başlangıçtaki sermaye donanımının farklılığından kaynaklanmaktadır. İkincisi, daha düşük sermaye yoğunluğuna sahip olan azgelişmiş ülkelerin marjinal sermaye verimliliği daha yüksektir. Bu, gelişmiş ülkelerden azgelişmiş ülkelere doğru sermaye akışına ve yakınsama sürecinin oluşmasına yol açacaktır. Üçüncüsü, yeni teknolojilerin yayılmasında gecikmeler varsa, gelir farklılıkları ortaya çıkabilir. Bu farklılıklar, azgelişmiş ülkelerin yeni teknolojilere kendilerini uyarlamasıyla azalmaktadır (Romer, 1996: 28)