• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM: BÖLGE KAVRAMI VE BÖLGESEL KALKINMA YAKLAŞIMI

1.6. BÖLGESEL BÜYÜME MODELLERİ VE BÖLGESEL KALKINMA

1.6.2. Bölgesel Kalkınma Teorileri

1.6.2.3. Diğer Bölgesel KalkınmaTeorileri

Ekonomik kalkınma süreci içerisinde gerek ülkelerin gerekse bölgelerin gelişmelerini mekandaki sanayileşme ve teknolojik gelişmeyle ilişkilendiren farklı teoriler ortaya konmuştur. Bu modellere göre bir kentte, bölgede ya da ülkede ekonomik kalkınmanın gerçekleşmesi için çeşitli dönemlerden yada aşamalardan geçilmesi ve mekanın belirli çevresel koşullara bulunması gerekmektedir. Ele alınan diğer bölgesel kalkınma teorilerinden öne çıkanlar; “Ürün Dönemleri Modeli, “İktisadi Gelişmenin Aşamaları Kuramı”, “Uzun Dalgalar Teorisi”, “Yenilikçi Çevre ve Ağ(Network) Teorisi”dir.

1.6.2.3.1. Ürün Dönemleri Modeli

1966 yılında Raymond Vernon tarafından ortaya konan ürün dönemleri modeli (product cycle model) sanayinin mekansal dağılımlarının niteliğini açıklamaktadır. Ürün dönemi kavramı da, pazara yeni giren bir sanayi malının yayılma sürecini tanımlamaktadır. Teori, yeni sanayi ürünleri için üç aşamalı bir ürün devresi tanımlamaktadır. İlk aşama geliştirilen bir ürünün pazara sunulduğu yaygınlaşma dönemi yani giriş aşamasıdır, ikinci olarak yeni mala olan talebin artmasıyla, üretim kapasitesinin arttırıldığı büyüme devresi ve üründe standardizasyon aşaması, son olarak ürüne olan talebin doygunlaşarak kararlı bir hal aldığı olgunlaşma aşamasıdır (Niiranen, 2001:4). Vernon teoriyi kentlerdeki yığılmaları gözleyerek ortaya atmıştır ve aşamaların her biri için farklı yerel çıktı, ticaret şekli ve üretim yerini ilişkilendirilmiştir. Ürün dönemleri modelinin ilk aşamasında özellikle iç piyasanın özellikleri önemlidir.

Üretimin ilk aşaması genellikle birim başına yüksek maliyetler tarafından nitelendirilmektedir (Leichenko, 2000:306). Girdilerin kullanımındaki esneklik ihtiyacı ve ürün piyasada test aşamasında iken üretici ve tüketici arasındaki hızlı iletişim ihtiyacı, ürün yaratmak ve geliştirmek için Ar-Ge faaliyetlerine yakın olmak, bilgiye dayalı faaliyetlerin yoğun olduğu, yüksek karar merkezlerinin bulunduğu (finans, bankacılık) büyük merkezlere yerleşmek ihtiyaçları nedeniyle üretim genellikle büyük metropol alanlarda gerçekleşmektedir (Niiranen,2001:4). Yüksek düzeyde nitelikli elemanların karşılayabileceği yüksek düzeyde bilgi girdisi ihtiyacı büyük metropollerde, yığılma alanlarında bulunur. İkinci aşamada ürün ve üretim yöntemi tasarlanır, test edilir, geliştirilir ve projelendirilir. Ürün hakkındaki bilgi artışı ve diğer etkileşimlerle üretim teknolojisi ve ürün standartlaşır. Üretim artar, ürün olgunlaşır. Bu aşamada ürün talebi bölgenin (ülkenin) tamamında hızla artmıştır. Karşılaştırmalı maliyet faktörleri ve artan rekabet olarak belirtilen kitle üretim teknikleri artarak önemli hale gelmiştir. Bu aşamada üretim halen bölgede devam etmekte, fakat büyük kent merkezlerinden yavaş yavaş yayılmaya başlamıştır (Leichenko, 2000:306). Zaman içinde üretim teknolojisi daha anlaşılır ve taşınabilir duruma gelir. Son aşamaya gelindiğinde malın üretimi için bilgi girdileri, yüksek nitelikli işgücü kullanımı azalmaya başlar. Böylece firmalar daha düşük maliyetli, daha düşük nitelikli alanlarda (bölgede) üretim yapmayı tercih eder (McCann,2001:61-62). Ürün dönemleri yaklaşımına göre olgunlaşmış, standartlaşmış malların üretimi daha düşük ücretlerin, daha düşük nitelikli işgücünün bulunduğu kenar bölgelere kurulan fabrikalarda üretim yapılacaktır. Bunun sonucu metropol merkezler ile çevre alanlardaki üretim faaliyetleri arasında açık bir farklılık olacaktır. Ürün

dönemleri hipotezine göre, yenilikçi firmalar büyük metropol merkezlerde yoğunlaşacak, standart ve olgunlaşmış mal üreten firmalar ise çevreye dağılma eğiliminde olacaktır. Tipik olarak ürün dönemleri sürecini geçiren pek çok örnekler vardır. Bunlar arasında tekstil, radyo, siyah-beyaz ve renkli televizyon, yarı geçişken mikroçipler ve özellikle elektronik ürünler yer almaktadır (Seyidoğlu, 2007:104).

1.6.2.3.2. Rostow’un İktisadi Gelişmenin Aşamaları Kuramı

Walt Whitman Rostow’un geleneksel iktisada dayalı ortodoks yaklaşımlardan biri olan ekonomik gelişmenin aşamaları kuramına göre, bütün toplumlar zorunlu olarak aynı tarihsel aşamalardan geçmektedir. Buna göre azgelişmişlik geçici bir süreçtir ve her ülke azgelişmiş ülkelerin bugünkü aşamasından geçerek gelişmiş ülke konumuna gelmiştir. Ekonomik kalkınma beş aşamadan oluşmaktadır. İlk olarak geleneksel toplum aşaması bulunmaktadır, bu aşamada toplam üretim içinde tarım ürünlerinin payı fazladır. İşbölümü gelişmemiştir. Teknoloji geridir. Ekonomik durgunluk yaşanmaktadır. İkinci aşama olan hareket geçiş aşamasında ise, ekonomik kalkınmanın başlaması için ön koşullar hazırlanmaktadır. Bu aşamada çoğu kez 1948 Alman ihtilali, 1868 Japonya’daki Meji Restorasyonu veya bağımsızlık mücadelesi gibi güçlü bir uyarıcı görülmektedir. Kalkışa geçmenin ön koşulu, alt yapı yatırımlarının oluşturulması ve tarımla ticaretten sanayiye geçişi gerçekleştirecek ekonomik sistemi bulmaktır. Bu dönemde yaşanan ekonomik değişimlerin başında, sermaye birikimin hızlanması, teknolojik yeniliklerin arttırılması, üretimde modern tekniklerin kullanılmaya başlanması, girişimci sınıfın ortaya çıkması ve temel alt yapı yatırımlarının gerçekleştirilmesidir. Kalkış (take off) aşamasında ekonomik ve toplumsal yapıda ortaya çıkan gelişmeler sonraki evrelerde ekonomik kalkınmanın otomatik olarak sürdürülmesini sağlamaktadır. Kalkış aşamasında verimli yatırım oranlarının yükseltilmesi, gelişme potansiyeli olan temel imalat sektörlerinden birinin veya birkaçının gelişmesi gerekmektedir, teknoloji sektörlerde. etkin kullanılmaya başlamıştır. Rostow kalkışta bir veya birkaç sektörün hareketi başlatmada ve sürdürmede öncü rolü oynadığını belirtmektedir. Buna örnek olarak İngiltere’de dokuma sanayi, Fransa ve ABD’de demiryolları, Rusya ve Almanya’da silah sanayi verilmektedir (Öztürk, 2005:81-83).

Dördüncü aşama olan olgunluk aşamasında ekonomik ve teknik ilerlemeler öne çıkaktadır. Yatırımlar süreklilik kazanmıştır. Kişi başına düşen gelir artmakta, imalat sanayi içinde yatırım mallarının oranı yükselmekte, ekonomi teknoloji ithal eder duruma gelmektedir. Üretim ve ihracat artışı ile birlikte, yeni ithal mallarına olan

ihtiyaçlar da artmaktadır. Harekete geçiş aşamasında, önemli bir gelişme gösteren öncü sektörlerin artmakta ve modern teknolojili yüksek üretim artışının diğer sektörlere de yayılmaktadır. Modern teknolojiler her alana yayılmakta ve uzun ve güçlü bir ilerleme dönemine girilmektedir. Elektik, kimya ve makine sanayi gibi neo teknik sanayiler ortaya çıkmıştır. Olgunluk aşaması kalkış (take off) aşamasında yaklaşık 60 yıl sonra başlamaktadır. Avrupa’da bu 1900’lü yıllarda başlamıştır (Mallick, 2005:7).

Son olarak kitle üretim aşamasında¸ toplum arzdan çok taleple ve refahla ilgilenmeye başlamıştır. Bu aşamadaki bir toplum artık bir refah toplumudur. Kişi başına düşen gelir düzeyi o kadar artmıstır ki, toplum üretmekten çok tüketime ağırlık vermektedir (Tüylüoğlu ve Çeştepe, 2004:53). Sanayi sektörü içinde yatırım mallarının oranı çok yükselmiştir ve ekonomi teknoloji ihraç eder hale gelmiştir

Rostow’un aşamalar kuramı dayandığı veriler ve yöntemi açısından eleştirilmektedir. Her ülkenin bu aşamaları zorunlu olarak geçeceği iddiası ile azgelişmiş ülkelerin tarihsel ve yapısal özelliklerini dikkate alınmaması ve gelişmiş ülkelerin eski sömürgeleri olan azgelişmiş ülkelere niçin yardım edeceğinin açıklanmaması modelle ilgili çeşitli eleştiriler yapılmasına neden olmuştur. Fakat tüm bunlara karşın Rostow’un modeli kalkınmada yatırımların rolünün vurgulanması nedeniyle önem taşımaktadır.

1.6.2.3.3. Uzun Dalgalar Teorisi

Schumpeter geleneğini izleyen iktisatçıların ileri sürdükleri alternatif bir büyüme teorisi olan uzun dalgalar teorisine göre ekonominin gelişmesi devresel dalgalanmalar ile iç içe gelişmektedir. Kontradief dalgaları adı verilen uzun dönem dalgaları Schumpeter’in yaratıcı-yıkım (creative –destruction) sürecine dayanmaktadır.

Teknolojik dönüşümlerin ekonomik büyüme ve toplumsal dönüşüme etkileri konusuna ilk dikkati çeken Kontradief’dir. Uzun dalga kuramına göre, sanayi devriminden günümüze kadar yaklaşık 50 yıllık dönemler itibariyle dört uzun dalga söz konusudur. Her bir dalganın kökenleri bir önceki dalga içinde bulunmaktadır. Kontradief’in ekonomik canlılık-durgunluk-tekrar canlılık içeren “uzun dalga kuramı” bağlamında, sanayi devriminden günümüze, her biri yaklaşık elli yıldan oluşan dört dalga saptanabilir (Tekin ve Çiçek, 2006). Bunlar, 1770-1830 arasında “Erken Mekanizasyon”, 1830-1880 yıllarını kapsayan ‘Buhar Gücü-Demiryolu/Ulaşım Avantajları”, 1880-1940 döneminde “Elektrik-Ağır Sanayi” ve 1940-1980 yılları arasındaki “Kitle Üretimi Dönemleri”dir. Günümüzde, daha esnek üretim modelleri ve talep yapısı ile kitle üretimi döneminden ayrışan “Beşinci Dalga”

yaşanmaktadır. 1980’lerde mikroelektronik alanındaki gelişmelerle yükselmeye başlayan beşinci dalga döneminin geleceği bilişim ve iletişim teknolojilerinde yatmaktadır.

Uzun dalga kuramı, daha çok, sanayi devriminin incelenmesi ve geleceğe yönelik tahminde kullanılırken B. Jones ve A. Toffler, tarım, sanayi ve sanayi-sonrası gibi daha genel kategorilere başvurmaktadırlar. Dalga kuramından sanayi ve bilgi toplumuna uyarlamalarıyla dikkat çeken Toffler, tarih boyunca iki önemli dönüşümün gerçekleştiğini ve halen üçüncü dönüşümün (üçüncü dalga) yaşanmakta olduğunu belirtmektedir. Bu yaklaşıma göre, belli hıza sahip bir değişiklik dalgası olarak ilk dönüşüm tarım ve ikinci dönüşüm sanayi devrimiyle şekillenmiştir (Orhan ve Bayraktutan, 2002). Bununla birlikte, uzun dalgalar teorisinin konjonktür devrelerinin başlangıçtaki yükselme (gelişme) evresinin teknolojik gelişmelerle uyarıldığına ilişkin pek çok ampirik ve teorik kanıt bulunmaktadır.

1.6.2.3.4. Yenilikçi Çevre ve Ağ Teorisi

Bu teori 1990’ların basından itibaren popüler olmaya başlamıştır. Bu yaklaşıma göre yenilikler ve yenilikçi firmalar bir bölge içinde işbirliği içinde oluşturdukları bir ağ (network) sayesinde ortak bir güce ulaşmaktadır. Mekansal yakınlık temelinde bir arada bulunan firmaların karşılıklı ilişkiler ağı içerisinde bir arada bulunan firmaların bulunduğu ortam yeniliklerin de kaynağıdır. Yenilikçi çevrenin ortaya çıkabilmesi için bazı koşulların yerine getirilmesi gerekir: Bunlar;

1. Enformasyon teknolojisini önceleyen özellikle temel bilimlerde Ar-Ge hizmetlerini yapan üniversiteler,

2. Ar-Ge kuruluşları, Eğitim Kuruluşları, 3. Beşeri sermayesinin düzeyi,

4. Yeni teknolojilere yatırım yapabilecek olan risk almayı göze alan girişimciler olarak sıralanabilir (Eşiyok, 2002:66).

Bu yaklaşıma göre, böyle bir sosyo ekonomik ortamda firmalar, kurumlar ve işgücü arasında karşılıklı bir öğrenme süreci işlemektedir. Öğrenme ve bilgi birikimi büyüme ve ekonomik yenilenmenin başta gelen unsurları arasında yer alır. Yeniliğin doğmasında bu çok boyutlu ilişkiler, bölge içi ve bölge dışı etkileşimi gerektirmektedir.

Dolayısıyla kümelenme, yenilikçi çevre veya bölgesel inovasyon sistemleri çok düzlemli ilişkilerle anlam kazanmaktadır. Her ne kadar örtük bilgi yaklaşımı mekânsal yakınlığın önemi üzerinde dursa da, sadece bölge içine bakarak bu kavramları artık anlamlandırmak yeterli değildir. Birlikte veya ortaklaşa öğrenme network bütünleşmesi

ile değer yaratmaktadır. Üretimin bölgesel örgütlenmesi ile network ve emek piyasası karakteristikleri başat ekonomik kaynaklar arasında kategorize edilmektedir. Bu alanda destekleyici kuruluşların merkezde yoğunlaştığı ve merkezdeki bilgi ve etkinliklere yereldeki girişimcilerin ulaşma imkanlarının oldukça sınırlı olduğu söylemek mümkündür (Dulupçu, 2006:241).

Çevrenin yenilikçi bir yapıya kavuşması; yeni projeler tasarlama, kullanım bilgisinin yenilenmesi ve harekete geçmesi, teknoloji ve piyasa çevresinde görülen fırsatlarla ilgili olarak kendi spesifik kaynaklarını yaratma yeteneğine sahip olması gibi önemli imkanları beraberinde getirir. Yenilikçi çevre, her bir yörenin kalkınma dinamikleri üzerinde durur ve bunların temel kaynağına iner. Yeni teknolojik olgu ve düşünceleri ortaya çıkartan, yönlendiren ve tamamlayan yenilikçi çevredir. Ayrıca, endüstriyel sistemlerin yeniden organize olmaları, özellikle üretim süreçlerinin uzmanlaşma ve yeniden yapılanmasını etkileyen çevre olgusudur (Çetin, 2005:8-10).