• Sonuç bulunamadı

E. İSTİHDAM TEORİLERİ: İŞSİZLİK OLGUSUNUN TEORİK

3. Neo-Klasik Okul

İktisat literatüründe, Neo-klasik okul87

görüşleri “Piyasa Ekonomisinin Başarısızlığı” olarak da bilinmektedir. Klasik İktisada önemli bir katkı olarak kabul edilen Neo-Klasik İktisat, genel olarak, piyasa ekonomisinin tek başına optimumu sağlamaktan uzak olduğunu ve bu nedenle kamu ekonomisine ihtiyaç duyulduğunu savunmaktadır. Neo-Klasikler'e göre88 piyasa ekonomisini başarısızlığa uğratan başlıca

87

İktisadi literatürde, Neo-klasik iktisadi düşünce sisteminin en önemli temsilcileri, (a)Lozan Okulu (Matematiksel Okul), (L. Walras, V. Pareto), (b)Cambridge Okulu (J. B. Clark, A. Marshall) ve (c)İsveç Okulu olarak kabul edilmektedir.

88

Bu noktada, C. C. AKTAN tarafından derlenen/hazırlanan ve Neo-Klasik iktisadın oluşum ve gelişimine katkıda bulunan başlıca iktisatçılar hakkında kısa bilgiler vermek önemli görülmektedir: “* Francis EDGEWORTH: Neo-Klasik iktisadın önde gelen temsilcilerinden olan F.Edgeworth; (a)faydacı Felsefe' ye bağlı kalarak fayda-zahmet ilişkisini matematiksel analizlerle açıklamış (b)sayısal (kardinal) fayda yerine sırasal (ordinal) faydanın geçerli olduğunu, çünkü faydanın ölçülemediğini savunmuş ve (c)faydanın belirlenmesinde kayıtsızlık eğrilerini kullanmıştır. Edgeworth'e göre bireysel ve toplumsal faaliyetin amacı; faydanın maksimumlaştırılması olup bu, ancak tam rekabet şartlarında mümkündür.

* Alfred MARSHALL: Cambridge Okulu' nun temsilcilerinden olup Neo-Klasik Okulun en önemli temsilcilerinden biridir. Marshall, (1)Klasikler, malın değerini belirlemede sadece arzı, Neo- Klasikler sadece talebi dikkate alırken Marshall, bu iki görüşün sentezini yaparak değerin, kısa dönemde talebe, uzun dönemde arza göre oluştuğunu savunmuş, (2)rant kavramını yeniden ele alarak quasi-rant (rant benzeri) kavramını öne sürmüş (bu rant, kısa dönemde üretim faktörlerinin hemen arttırılamamasından doğar. Üretim faktörleri ve üretim miktarı sabitken, faktör talebi artınca faktör fiyatları normal faktör fiyatlarında daha yüksek olacak, bu fiyat farkı Quasi-rantı doğuracaktır) ve (3)ilk kez talep esnekliğini ileri sürmüştür (talep esnekliği, fiyat değişiklikleri karşısında talep, değişmelerinin değerini belirler). Marshall'a göre para sadece bir mübadele aracıdır.

* Arthur Cecil PIGOU: Cambridge Okulu' nun temsilcilerinden olan Pigou'ya göre; (a)servet ekonomisini ve refah ekonomisi birbirinden farklıdır. Refah ekonomisi, faydanın maksimuma varışıdır. (b)Ekonomik dalgalanmalar psikolojik ve ekonomik faktörlerin etkisi altındadır. Psikolojik faktörler, tam rekabet şartlarını bozarken ekonomik faktörler, parasal dalgalanmalar oluşturur. (c)İstihdam oranı, ücretlerin fonksiyonudur (N = f (W)). Ücretler düştükçe tam istihdam sağlanacaktır çünkü ücretlerin inmesi maliyetleri azaltacağından yatırım ve verimlilik artacaktır. * Pierro SRAFFA: Sraffa, Neo-Klasik iktisatçılardan biri olmakla beraber Neo Klasikleri şu noktalarda eleştirmiştir:

(1)Piyasalarda tam rekabetten ziyade eksik rekabetin bulunduğunu savunur. Sraffa' ya göre A. Marshall' ın tam rekabeti temel alan modelinde, tüketicilerin mal satın alırken malı kimden aldıkları konusunda “kayıtsız olmadıkları” noktası dikkate alınmaz. Halbuki bu durumda tüketiciler kayıtsız değildir. Bu, tam rekabeti bozan bir unsurdur. (2)Marshall, pozitif dışsallığın bir sanayideki tüm

firmaları eşit ölçüde yararlandırdığını böylece, firma dengesinin azalan getiri-artan maliyet ile sağlandığı sonucuna varıyordu. Sraffa ise dış faydaların tüm firmaları eşit ölçüde etkilemediğini ileri sürerek firma dengesinin azalan getiri-artan maliyetle değil negatif eğimli talep eğrisiyle belirlendiğini savunur. (3)Neo-Klasikler' e göre marjinal verim, üretim faktör oranlarındaki ve ölçekteki değişmeye bağlıdır. Sraffa ise marjinal verimin bu unsurlara bağlı olmayan evrensel kurallarla belirlenmesini savunur. (4)Neo-Klasikler, üretimin tek yönlü (üretim faktörlerinden tüketim mallarına doğru) olduğunu varsayarken Sraffa, aynı malın hem tüketim malı hem üretim faktörü olabileceğini göstermiştir. (5)Neo-Klasikler üretim faktörü fiyatı ile mal fiyatının birbirinden bağımsız olduğunu savunurken, Sraffa bu unsurların karşılıklı etkileşim içinde olduğunu belirlemiştir.

* Edward CHAMBERLIN: Neo-Klasik iktisadın önde gelen temsilcilerinden Chamberlin'e göre, (i)tam rekabet modelinde firma için talep eğrisi sonsuz esnektir. Eksik rekabette ise her firma kendi malında tekel olduğundan talep, sonsuz esnek değildir. (ii)Chamberlin, firma dengesinden grup dengesine geçişi incelenmiştir. Grup dengesini; tüm firmaların maliyet ve talep fonksiyonlarının aynı olduğu varsayımı altında belirlemiş, böylece tüm grubu, tüm firmaları temsil eden tek firma ile ele almıştır.

* Knut WICKSELL: İsveç Okulu'nun temsilcilerinden olan Wicksell, Klasikler'i ekonomik dalgalanmaların oluşturduğu problemleri incelemedikleri için eleştirmiştir. Yazarın temel görüşleri şöyledir:

(a)Wicksell' e göre fiyat dalgalanmaları; reel ve piyasa faiz oranlarının farklı olmasından, tasarruf ve yatırım eşitliğinin bulunmamasından, fiyatlar genel düzeyinin istikrarsızlığından kaynaklanır. Reel ve piyasa faiz oranları eşitliği, tasarruf-yatırım eşitliği sağlanıp fiyatlar genel düzeyi istikrara kavuştuğunda problem çözülür. (b)Wicksell, reel faiz piyasa faizi ayırımını yapmıştır. Reel faiz; tasarruf arzı ve sermaye talebine göre oluşur. Piyasa faizi ise kredi (para) arzı ve talebine göre belirlenir. (c)Say'in Mahreçler Kanunu' nu eleştirmiştir. Denge, arz = talep (tasarruf = yatırım) arasında değil, reel faiz = piyasa faizi durumunda gerçekleşir.

* Joseph SCHUMPETER: Önemli Neo-Klasik yazarlardan J.Schumpter, konjonktür dalgalanmaları modelini incelemiş, bu dalgalanmaların para-kredi düzeninin işleyişine bağlı olduğunu ileri sürerek girişimci sınıfı ön plana çıkarmıştır. Modelde; teknik yenilik olmadan büyüme, girişimci olmadan teknik yenilik olamayacağı belirtilmiştir. Girişimcilerin kredi taleplerinin artması konjonktürün genişlemesine yol açar. Bu safhada genişleyen ve artan karlar yerini bir süre sonra (girişimci borçlarını ödedikçe) kredi dalgalanmalarına ve zarara bırakır. Böylece daralma safhasına girilir. Schumpeter, para-kredi politikalarının ekonomik istikrarı

* Léon WALRAS: Lozan Okulu’nun en önemli temsilcilerinden olan Walras’a göre, (a)ekonomik olaylar, sebep-sonuç ilişkisi yerine karşılıklı ilişkilerle belirlenir. (b)Değer, nadirlik ve marjinal faydaya bağlıdır. (c)İki çeşit piyasa vardır: hizmet piyasaları (üretim faktörü piyasaları) ve mal piyasaları. (d)Piyasalarda denge, tam rekabet şartlarında geçerlidir. (e)Bireyler, paralarının bir kısmını cari işlemlerde kullanmak üzere ellerinde tutarlar. Böylece, Walras ilk kez para talebinden bahsetmiştir.

* Vilfredo PARETO: Lozan Okulu’nun diğer bir önemli temsilcisi olan Pareto, (i)subjektif fayda yerine objektif faydayı incelemiştir. (ii)Faydayı kayıtsızlık eğrileriyle açıklamaya çalışmıştır. * John Bates CLARK: I. Fisher' in görüşlerinin yoğun olarak etkisinde kalan ve Cambridge Okulunun temsilcilerinden olan J.B.Clark, (a)tam rekabette üretim faktörlerinin faydası, marjinal birimlerinin verimine bağlı olduğunu savunmuştur. (b)Emek ve sermayeyi sabit kabul ederek statik bir toplumu dikkate almıştır. Bir toplumda değişken faktörler beş tane olup karşılıklı etkileşim içindedir. Bunlar; ihtiyaçların artışı, nüfus artışı, sermaye artışı, üretim tekniğinin değişmesi, emek ve sermaye organizasyonunun yenilenmesidir.

* Hermann GOSSEN: Gerçekte Faydacı Felsefe' ye bağlı olan Gossen, tüketicinin kişisel dengesini belirleyen üç kanun oluşturmuştur (Gossen Kanunları): 1) Azalan marjinal fayda, 2) Tatminin maksimumlaştırılması 3) Faydanın kıtlıktan doğması.

* Augustin COURNOT: Lozan Okulunun ileri gelenlerinden olan A.Cournot, (a)talebin fiyatın fonksiyonu olduğunu formülleştirmiştir. (b)Tekelde dengenin, karın maksimumlaşacağı noktada oluşacağını göstermiştir. (c)“Tekel” ile “tam rekabet” arasındaki piyasa şekillerinde de piyasa dengesini araştırmıştır. Düopol dengesi, bunun en önemlisidir. Cournot' un rekabet şartlarının aksadığı hallerle ilgili bu bulguları Klasiklerce ihmal edilmiş, Cournot bu açıdan Klasikleri eleştirmiştir” (Coşkun Can AKTAN, Politik İktisat, Anadolu Matbaası, İzmir, 208 s., 2000, s. 33 vd.).

faktörler; tam rekabetin gerçekleştirilememesi dışsal ekonomiler, içsel ekonomiler, kamusal malların üretilme zorunluluğu ve marjinal maliyetin sıfır olduğu üretim faaliyetlerinin varlığıdır.89 Neo-Klasikler, ekonomik sistem üzerinde etkinliğin sağlanabilmesi için; (a)aksak rekabetin olumsuz sonuçlarının ortadan kaldırılmasını, (b)pozitif dışsallığın bulunduğu alanlardaki faaliyetlerin devletçe desteklenmesini, negatif dışsallığın bulunduğu faaliyetlerin de ya bizzat devletçe yapılmasını ya da bu faaliyetleri yapan özel birimlerin düzenleyici vergiler gibi kurallara tabi tutulmalarını, (c)pozitif içselliğin söz konusu olduğu faaliyetlerin Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) aracılığıyla bizzat devletçe yerine getirilmesini, (d)tam kamusal mallar dışında yarı kamusal, doğal tekel, merit/demerit malların da kısmen devletçe üretilmesini (d)emek- değer teorisinden ziyade malların faydalılık derecelerinin önemini, (e)toplumsal uyumun sınıflar arası ilişkilerden değil, bireysel faydadan kaynaklandığını, (f)iktisadi faaliyet ve teorilerin matematiksel analizinin gerektiğini ve bunun için daha çok akılcı, soyutlayıcı statik denge analiz yöntemlerinin kullanılmasını savunmaktadırlar.90

Bu kurama göre, işgücü piyasasının işleyişi işsizliğe izin vermemekte ve dolayısıyla ekonomide işsizlik diye bir sorun bulunmamaktadır. Bu teori işsizliği geçici ve iradi olarak tanımlamakta ve işgücü piyasasının işleyişine ilişkin temel varsayımlar ileri sürmektedir. Buna göre, 91

1. Tam, mükemmel bilgi ve işgücünün hareketliliği, hiçbir maliyeti bulunmaksızın, kendiliğinden ortaya çıktığı kabul edilmektedir.

2. İşgücünün yapısı nedeniyle, çalışanlar birbirinin yerine tam ve mükemmel olarak geçebilmektedir.

3. Mal fiyatları gibi ücretlerde de tam bir esneklik olmaktadır. 4. Toplam talep düzeyi sabit olarak kabul edilir.

Bu varsayımlar altında, işgücü arz ve talebinin kesiştiği noktada denge ücret düzeyi oluşmaktadır. Bu ücret ve istihdam düzeyinde herhangi bir işsizlik söz konusu

89

Bkz. Vural Fuat SAVAŞ, Keynezyen İktisat Yıkılırken, Üçüncü Baskı, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 209 s., Ocak 2007, s. 137.

90

AKTAN, Politik İktisat, s. 37.

91

Kuvvet LORDOĞLU ve Nurcan ÖZKAPLAN, Çalışma İktisadı, İkinci Baskı, Der Yayınları No:358, İstanbul, 461 s., 2003, s. 406.

değildir. Eğer işgücü piyasasında işgücü fazlası varsa, ücretlerin aşağı doğru hareketi ile işsizlik ortadan kalkacaktır. Genel olarak işgücüne olan talep, ücret düştükçe artacak ve denge düzeyine yaklaştıkça işgücü fazlası da ortadan kalkacaktır. Ancak, bireyler, denge ücret düzeyinin üstündeki bir ücretle çalışmak istemiyor ve ya iş bulamıyorlarsa, iradi işsizlik oluşmaktadır.

1929 yılındaki “Dünya Ekonomik Buhranı” sonrası Neo-klasik teorinin, ekonomik sorunlara çözüm oluşturmada etkisiz kaldığı görülmüştür. Fiyatlar ve ücretler düşürülerek ekonominin yeniden canlanacağı ve ürün talebinin artmasıyla satışların yükseleceği, istihdamın genişleyerek işsizliğin azalacağı beklentileri çoğu kez gerçekleşmemiştir. Makro ölçekte, ücretlerin düşmesi, aynı zamanda tüketicilerin satın alma gücündeki düşüşler, canlanmayı sağlayamamıştır. Bu durum, işsizliği (istihdamı) açıklama ve çözüm önerilerinin geliştirilmesinde yeni arayışlara/beklentilere yol açmıştır.92