• Sonuç bulunamadı

Mübaşir Tayin Edilmesi ile Mal Varlığının Belirlenmesi

2. OSMANLI DEVLETİ’NDE MÜSÂDERE USULÜ

2.7. Müsâdere Sürecinin İşleyişi

2.7.1. Mübaşir Tayin Edilmesi ile Mal Varlığının Belirlenmesi

Mübaşirlerin çoğunlukla Dergâh-ı Ali Kapıcıbaşılardan284 (Ser bevvâbîn-i

Dergâh-ı Ali) seçildiği görülmekle birlikte, Ruznamçe-i Evvel285, Silahşorân-ı

Hassa286, Hacegân-ı Divân-ı Hümayun287, Mirâhur-i Evvel288 gibi vazifelere haiz olanlar arasında da seçilmiştir. Müsâderenin uzun bir zaman devam eden bir süreç olması münasebetiyle, mübaşirin başkanlığında Başbâkikulu289, Çavuşlar kâtibi290,

Muhasebe-i evvel, Maliye tezkerecisi gibi şahısların bilhassa, mühürlenen ev, konak veya saray’ın beklenmesi, bazı kalemlerin İstanbul’a gönderilerek satışının yapılması konularında görev aldıkları görülmektedir291.

284 Uhdesinde Bolu voyvodalığı mukataası bulunan tersane emini kapıcıbaşılardan Hacı Ahmed’in,

Bolu voyvodası olup vefat eden Hasan’ın kaffe-i muhallefatını zabta mübaşir tayin edildiğine dair kadılara hüküm. BOA, C.ML, 741/ 30211, (24/Ş/1188-30/Ekim/1774).

Şam Valisi müteveffa Azimzade Mehmed Paşa muhallefatını zapta memur, Dergâh-ı Ali Kapıcıbaşılarından Tayfur Beyle, Divan-ı Hümayun hocalarından Tevfik Efendi’den müşterek mektupların münderecatı (içeriği). BOA, C.ML, 632/ 25969, (27/S/1198-21/Ocak/1784).

Rumeli Valisi iken, Ordu-yı hümayunda vefat eden Vezir Mustafa Paşa’nın, Solca mütesellimliği mahiye, seferiye ve sairesinden zimmetinde kalan dört bin kuruşun, temin-i istifası için mirice zaptedilen muhallefatı bedelinden, zapta memur Kapıcıbaşı Mustafa’ya teslim edilmesi. BOA, C.ML, 550/ 22642, (24/Za/1205-25/Temmuz/1791).

285 Vefat eden Reisülküttab Ahmed Vasıf Efendi’nin muhallefatının nazır tayin olunan Ruznamçe-i

Evvel Raşid Efendi tarafından yaptırılan tespit sonucunda, oğluna sekiz kese, kızlarına ve hanımına dörder kese verilerek hanelerinin de kendilerine bırakılmasına karar verildiğine dair hatt-ı hümayun.

BOA, HAT, 1501/ 19, (29/Z/1222-27/Şubat/1808).

Müteveffa Hadımoğlu muhallefatına memur Ruznamçe-i evvel Salih Efendi’nin, Bayramiç’te müteveffaya aid vulduğu bir miktar parayı gönderdiği hakkında telhis. BOA, HAT, 1268/ 49108, (29/Z/1227-3/Ocak/1813).

286 Emval, eşya ve emlakının zaptına memur olduğu Arnavut Mehmed Efendi muhallefatından,

tahsilat ve zimematı havi tanzim ve huzur-ı şeride ve cümle muvacehesinden kıraat olunan iki kıta defterin gönderilidiği, Hassa Silahdarı Kapıcıbaşısı Seyyid mir mumi imzasıyla. BOA, C.ML, 600/ 24763, (26/S/1208-3/Ekim/1793).

287 Sabık Kastamonu Sancağı Mutasarrıfı Ahmed Paşa’nın muhallefatını zabt ve tahşire memur olan

Dergah-ı ali kapıcıbaşılarından sabık Cebecibaşı Ahmed Bey’in muhasebesine memur olan Divan-ı Hümayun haceganından Seyfullah Lami Efendi ve cümle ahali ve eşraf huzurunda Kastamonu Mahkemesi’nde çeşitli araştırma ve soruşturmaları yapılarak tesbit edilen sabık Mutasarrıf Ahmed Paşa’nın Kastamonu kazaları ahalileri ve zimmetlerindeki zimemat ve bakayasının olduğu defter için bkz. BOA, D.BŞM.ZMT.d, Gömlek No: 13971.

288 Amcazade Hüseyin Paşa, ölümünden sonra mallarına el konulan üst düzey bir devlet adamıdır.

Paşa’nın ölümü üzerine kendine ait para, eşya, arazi ve emlak gibi bütün taşınır ve taşınmazların tespit, tahrir ve zaptedilme işleriyle alakadar olarak Mirâhur-i Evvel Yusuf Paşa görevlendirilmiştir. Yıldız, s. 75.

289 Merfu’ül-vezare sırrı Selim Paşa zimmetindeki matlubunun zabt ve füruht olunan Muhallefat

bedelinden tesviyesini Rikab-ı Hümayun Başbakikulu Şaban Ağa’nın istida ettiği ve defterdarın tesviyesi hakkındaki takriri ile arz edildiğine dair hatt-ı hümyuûn. BOA, HAT, 213/11663, (29/Z/1205-29/Ağustos/1791).

290 Ahaliye zulmünden dolayı katlonulan Yanya Sancağı Mutasarrıfı Süleyman Paşa’nın,

muhallefatını zapta memur edilen padişah müsahiblerinden mübaşir Canım Mehmed’e, Rumeli Çavuşlar Kethüdası Ahmet Ağa tarafından yardım edilmesi. BOA, C.ML, 558/ 22912, (29/N/1177- 1/Nisan/1764).

70

Müsâdere, kısa vadede sonucuna ulaşılan bir uygulama olmaması münasebetiyle mübaşir tayin edildikten sonra ilgili yerdeki kadı, mütesellim ve başka yerel görevlilerle birlikte şahsın mal ve mülkleri mühürlenerek bunların tahrir işlemi başlatılmıştır. Müteveffanın veyahut varislerinin müsâdereden kaçırmak için mal ve eşya saklayabileceği her yer titizlikle aranarak gerektiğinde varisler ve mevtanın yardımcıları yerlerinde ya da İstanbul’a götürülerek sorgu suale tabii tutulmuşlardır292.

Müsâdereye konu olan mal varlığının bulunduğu yer, eğer taşrada ise, konu ile görevli mübaşir, oraya vardığında, ölen, kaçan veya tutuklu bulunan kişinin evi çoğunlukla kadı ya da âyan tarafından mühürlenmiş halde olurdu. Bu mühürleme işi bizzati mübâşir marifetiyle yapılabilmektedir. Mübaşir, eşyanın sayımına herkesin önünde, mühürler kırılarak başlamak durumundadır. Mühürlerin herkesin huzurunda açılması herhangi bir suiistimal iddiasının engellenmesine yöneliktir. Eşyaların sayım sürecinde malların kalem kalem kaydedileceği defteri mühürleyip onaylayacak olan kadı ya da onun temsilcisinin de orada bulunması gerekirdi. Bu durumda yine, malların hangi türde olduklarının tespit ve tayininde bölgenin imkânları nispetinde bir bilirkişi (dellâl, ehl-i hibre) de bulundurulmalıdır293. Bu söz kunusu bilirkişi, malların cinsini, niteliğini ve değerini doğru tayin edebilen bir kişidir. Özellikle muhallefatın tahrir sürecinde sıradan saat ile değerli taşlarla süslenmiş bir saati ayırt edebilen, eşyaların kıymetini isabetle tespit edebilen kimselerdir. Fakat taşrada, her zaman bu vasıflara ehliyetli kimseler bulmak pek mümkün değildir. Bu sebeple mübaşirlik görevine çoğunlukla Dergâh-ı Âli kapıcıbaşıları içinden biri seçilmiştir. Çünkü bunlar padişahın bulunduğu yerde yani Saray-ı Hümâyûn’da yaşadıklarından hem bilgi ve görgü sahibi olmaları hem de hakikate muvaffık olan, nasıl iş gördükleri malum kişilerdir294.

Genellikle müsâdere sürecinde, malların yazılı olduğu defterlerler iki türde olmuştur. İlk kaydı tutulan defter, malları müsâdere olunan kişinin evi, hanesi veya sarayı gibi yerlerde, bizzat mübaşir tarafından, gözüyle görerek kaydettiği ve mahallin imkânları çerçevesinde bulunan bilirkişi vasıtasıyla da tarif edilen unsurlardan oluşan muhallefat defteridir. Diğer türdeki defter ise malların

292 Nagata, s. 29

293 Telci, “Osmanlı Devletinde 18. Yüzyılda Muhallefat ve Müsâdere Süreci”, s. 153. 294 Abdülkadir Özcan, “Kapıcı”, TDVİA, XXIV, s. 346.

71

yazımından sonra satışının yapılıp kaydedildiği veya satış değerlerinin belirlendiği defterler olmuştur295.

Taşradaki müsâdere uygulamalarında mal varlığının belirlenmesi için tayin edilen mübaşirin müsâdere edilecek her türlü mal ve emvali yerinde mühürleyerek tespit etmesi üzerine, bazen hükümet, mübaşirin tespitinden hemen sonra kaydı alınan malları İstanbul’a getirmesi için Dergâh-ı Âli Kapıcıbaşılarından birini gönderirdi. Kapıcıbaşı, bölgenin beylerbeyi ve Vilayet âyanı ile kadısı huzurunda malları tekrar tahrir ettirip bu şekilde teslim alırdı. Mübaşir eliyle eşya ve emvalinin sayım ve yazımının yaptırılarak mühürlenmesine rağmen, Kapıcıbaşının tekraren tahrir ettirerek bir nevi sağlamasını yaptırması, şahsın devlet ricalinde önemli bir mevkiye sahip olduğunu ve şahsa ait külliyeti ve nitelikli emval hakkında herhangi bir kötüye kullanma iddiasına karşı alınmış olan bir tedbir olarak görülmektedir296.

Hükümet, müsâdere işlemini malını müsâdere edeceği kişinin azledilmesinin ya da vefatının hemen ardından başlatırdı. İlgili kişinin yakınlarının veya başkalarının herhangi bir şekilde mal kaçırmasını engellemek için azledilen ya da ölenin bütün emlâkını mühürler ve buralara ilgili görevlileri tayin ederdi. Buna müteakip buralardaki mallar iğneden ipliğe varıncaya kadar ayrıntılı bir şekilde deftere yazılırdı297. Kaydedilen bu mallardan taşınabilir olanlar, çeşitli nakil

vasıtalarına yüklenerek hazineye götürülüp teslim edilirdi. Müsâdere edilip mühürlenen gayrı-menkuller ise, hükümetten gelecek ikinci bir emr-i fermana kadar vazifelendirilen görevliler eliyle muhafaza edilirdi.

Bazı durumlarda bir ceza niteliği taşıyan müsâdere uygulamalarında zapt edilen mallar, çoğunlukla saray bürokrasisinden güvenilir birisi görevlendirilerek tahrir edilirdi. Müsâdere işlemi için görevlendirilen şahıs, suçlunun mallarını titiz bir şekilde araştırıp soruşturarak devlet adına “ahz u kabz” ile bir deftere kaydederdi. Bu gibi işlemler, suçlunun tedbir alma, kaçma, isyan etme riskine karşı çoğunlukla

295 Telci, “Osmanlı Devletinde 18. Yüzyılda Muhallefat ve Müsâdere Süreci”, s. 153.

296 Yeniçeriler Ağası Köse Mehmed Ağa’nın Serdar-ı Ekrem’den izinsiz seferden geri dönmesi

üzerine olup bitenin payitahta bildirilmesi ile Ağa’nın tüm mal varlığına devlet tarafından el koyulmuştur. Konya’da yakalanan Ağa’nın servetinin hepsini belirlemek için Küçük Mirahor Cafer Ağa görevlendirilmiştir. Ardından müsâdereye edilecek olan malları İstanbul’a taşımak için padişah fermanıyla memur olan Dergâh-ı Âli Kapıcıbaşılarından Mustafa Ağa Konya’ya varmıştır. Mustafa Ağa burada Karaman Beylerbeyi Hasan Paşa, Vilayet Âyanı ve bu deftere onaylayacak olan Konya Kadısı Mehmet’in huzurlarında malları tekrar tahrir ettirip teslim almıştır. Tarık Özçelik, “Yeniçeri Ağası Köse Mehmet Ağa ve Muhallefatı”, Historys Studies, V/ 1, (Ocak 2013), s. 298.

72

büyük bir gizlilik içinde yapılması gereken işler olmuştur. Osmanalı Devleti’nin merkezi otoritenin sarsıldığı, mahalli yöneticilerin kendilerini en güçlü hissettikleri bir evrede suçluları ürkütmeden cezalandırabilmek çok hassas ve riskli bir işlem olmuştur. Cezaya muhatap olanlar çoğu kez mallarını gizleyebilmiştir. Şöyle ki bölge halkı, suçlunun mallarını görevli memura söylemekten bile çekinir vaziyettedir. Birçoğunun İstanbul’da şahsi adamları, muhbirleri mevcuttur ve kendileriyle ilgili olumlu veya olumsuz tüm gelişmeleri hemen öğrenebilmektedirler298.

29 Şevval 1227/ 5 Kasım 1812 tarihli terekede, Hacı Ahmed Ağa’nın taşınır taşınmaz malları, hayvanları ve zehayiri ile üstünde olan paraları gibi her nesi var ise bir bir belirlenerek ve tasnif edilerek kaydedilmiştir. Hanesindeki eşyalarının yazımında odalar esas olarak alınmış, çiftliklerinde bulunan eşya ve hayvanlar ise, kethüdalarının adı altında verilmiştir. Zimmetinde bulunan paralar, iltizam ve mukâta’a gelirleri de ait oldukları kaza ve köylere göre tasnif edilerek tek tek şahıs isimleri verilmiş, hububat ve hayvan nev’inden olan kayıtların ise bazıları sadece miktar itibariyle verilirken, bazıları hem miktar hem fiyat olarak belirtilmiştir. Bununla birlikte zimemat, mukâta’at ve iltizama dair kayıtlar kuruş cinsinden muntazam olarak verilmiştir299.

Hükümet, taşradaki bir şahsın mallarını müsâdere ettiğinde, bu malın İstanbul’a getirilip getirilmemesi hükmünü verirken, dikkate ettiği en önemli husus, bir mal veya eşya, eğer hazineye alınmayarak satılacaksa, bu malın değerinin nakliye masrafına değer olup olmayacağı meselesi olmuştur. Bu sebeple nakliye masraflarının çok olması, müsâdereden beklenen maddi kıymeti de azaltacağından,

298 Cizre Başbuğu ve Trablusşam Beylerbeyi Hasan Paşa’yı ürkütmeden cezalandırmak ve mallarını

zaptetmek için birbirinden farklı iki ferman düzenlenmiş, müsâdere için kapıcıbaşı ağalarından eski Diyarbakır Voyvodası Şeyh oğlu İbrahim Ağa görevlendirilmiştir. BOA, HAT, 257/ 14778, (29/Z/1208-28/Haziran/1794).

Bosna mevleviyeti payelilerden Giridli Mustafa Emin’in Tipoliçe’ye neyfedildiği arzolunması üzerine kızına mülk ettiği malların ne makbule mallar olduğu ve Girid İhtilali’nde cem eylediği paraları nereye koyduğunu bildirmesi, bildirmezse iz’ac olunacağına dair irade sadır olduğu.

“Menfî-i merkumun diğer emr-i âlî mucibince bil-cümle muhallefatı zabt ve tahririne mübâşeret

lâzıme-i hâlden ise de merkumun minel-kadîm efkâr u endişesi hîle ve hud’a olduğundan cümle emlâkine sağîre kerimesi üzerine neyf-i milk olub muhâfız-ı müşârun ileyh ve mübâşir-i mûmâ ileyh taraflarından ikdam olunsa senedât ibrazıyla bir alay kîl ü kâl olacağından gayri menfi-i merkumun şöhreti nukûd-ı mütekâsire ile mütevâtir ve kendineden başka bir ferd mahall-i iddihârını bildikleri olmadığı istiknâh olunub te’hir olunmağın kemâ fi’l-evvel merk3umun muhallefatı zabtına ikdâm-ı şahâne buyrulur”. BOA, HAT, 283/ 16871, (16/M/1229-8/Ocak/1814).

299 Mehmet Güneş, “Karahisâr-ı Sâhib A’yânı Molla-zâde Hacı Ahmed Ağa’ya Ait Bir Tereke

73

yükte hafif paha da ağır eşya dışındakilerin mahallinde satılarak bu satıştan elde edilen gelirin İstanbul’a getirilmesi yolu tercih edilmiştir300.