• Sonuç bulunamadı

2. OSMANLI DEVLETİ’NDE MÜSÂDERE USULÜ

2.3. Osmanlı Hukuku Açısından Müsâdere Usulü

2.3.2. Örfi Hukuk-Müsâdere İlişkisi

2.3.2.1. Kul Sistemi ve Müsâdere

Kul (gulâm) sistemi, Osmanlı devlet idaresinin temel kurumlarından birini teşkil etmektedir. Osmanlı Devleti’nde saray ve devlet hizmetinde yararlanmak gayesi ile kölelerden gençler yetiştirilmesi usulü, Ortadoğu İslâm devletlerinden gelen eski bir geleneğin devamı niteliğindedir 107. Kaynakların hem fikir olduğu üzere, devşirme usulü 108 kul sisteminin kökünü oluşturmaktadır. Osmanlı

Devleti’nin kuruluş yıllarından, Orhan Bey döneminde Avrupa’ya geçilmesi ile birlikte, devletin askeri kuvvete olan ihtiyacı artmış bu da devlet adamlarına savaşta esir düşen Hristiyanlardan devletin hakkı olan 1/ 5’lik bölümün İslamlaştırılarak ordu hizmetine alınmasını ilham etmiştir109.

Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında, kulların kaynağı savaş esirleri olmuştur. I. Murad döneminde Çandarlı Kara Halil ve Molla Rüstem’in liderliğinde Gelibolu’da “Acemi Oğlanlar Ocağı” kurulmuştur. Önceleri yalnızca savaşta esir düşen “Pençikoğlan” ları Acemi Oğlanlar Ocağına alınırken, bu durum giderek değişmiş ve

106 İnalcık, “Osmanlı Hukukuna Giriş”, s. 123; Özbilgen, s. 91-92; Aydın Yetkin, “Osmanlı

Devleti’nde Hukuk Devleti’nin Gelişim Süreci”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, VI/ 24, (Kış 2013), s. 385.

107 M. Fuat Köprülü, “Osmanlı İmparatorluğunun Etnik Menşei Meseleleri”, Belleten, TTK, VII/ 28, I.

Teşrin, Ankara, 1943, s. 275; Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300-1600), Çev. Ruşen Sezer, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2011, s. 83.

108 Devşirme sistemi, Osmanlı Devleti’nin zimmi tebaasının çocuklarını belirli kurallar dâhilinde

toplaması manasında kullanılmıştır. Hristiyan ailelerin birden fazla erkek evadlarına sahip olması durumunda bunlardan 8 ila 18 yaşları arasında, sağlıklı ve kuvvetli olanları devşirme olarak almışlardır. Abdülkadir Özcan, “Devşirme”, TDVİA, IX, s. 254; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, V, s. 619.

109 Sevgi Gül Akyılmaz, “Osmanlı Devleti’nde Yönetici sınıf Açısından Müsâdere Uygulaması”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, XII/ 1-2, Ankara, 2008, s. 395; Özcan, s. 256.

29

devşirmeler de uygulamaya dâhil edilmiştir110. Görevliler tarafından bir araya

getirilen bu çocuklar, ilk olarak Anadolu’daki Türk ailelerin yanlarına verilerek Müslüman-Türk kültürü üzerine yerleştirilmişler, bunlar arasında yetenekleri ile kendini gösterenler Saray Enderun Mektebi’nde eğitim almışlardır. Bir kısmı da Acemi Oğlanlar Ocağı’na alınarak burada yetiştirilmiş ve Yeniçeri Ocağına geçmiştir111.

Bazı araştırmacılar, devşirme meselesinin iyi anlaşılamaması veya Osmanlı Devleti’ndeki uygulamaları İslam hukuku kapsamında göstermek gayesiyle devşirme kökenli devlet adamlarına uygulanan müsâdere yöntemini, İslam köle hukuku ile açıklamışlardır. İslam hukukuna göre, efendi kölesinin mirasçısı olduğundan bunlar vefat ettiklerinde ya da hükümetçe katledildiklerinde elde ettikleri mal varlıkları yine efendileri olan devlete aktarılmalıdır112. Bu zihniyete göre müsâdere, hukuki açıdan İslam kölelik hukukuna uygun görünmektedir. Hükümdar, kulunu (kölesini) belli bir vazife ile görevlendirmiş ve bunu yürütebilmesi için gerekli salâhiyeti de kendisine sunmuştur. Sultan’ın vermiş olduğu bu görev süresince kul, vazifelerini yerine getirmek amacıyla mala, mülke tasarruf edebilir; ancak bu mal-mülkün esas sahibi hükümdardır113. Bu hukuk anlayışı, Osmanlı merkezi otoritesinin güçlenmesi

babında izlemiş olduğu politikaya da uygun düşmektedir. Buna göre, Padişah otoritesi ile görevlendirilen yüksek devlet adamları ölümünlerine dek varlıklı bir hayat sürdürebilir ve devletin tüm imkânlarından yararlananabilir; fakat öldükleri zaman bütün mal ve nakit servetleri müsâdere edilerek, herhangi bir aristokratik ve feodal oluşuma fırsat verilmemiştir114. Devletin temel merkeziyetçilik politikasına

sağladığı pratik fayda bakımından bu durumun korunmasına bilhassa gayret sarfedildiği anlaşılmaktadır.

110 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları 1-Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı, Ankara: TTK Yayınları, 1943, s. 5-6; Ahmed Refik, “Hazine-i Evrak Tetkîkâtı-

Devşirme Usulü, Acemi Oğlanlar, Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası, V/ 1-2, Haziran-Kanûn- i Evvel 1926, s. 2, 3.

111 Ahmet Tabakoğlu, “Osmanlı İçtimai Yapısının Ana Hatları”, Osmanlı, IV, ed.: Güler Eren,

Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 1999, s. 22.

112 Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri, I, İstanbul, 1992, s. 200; Ünal, “Osmanlı

İmparatorluğu’nda Müsâdere”, s. 101; Ahmet Tabakoğlu, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı

Maliyesi, İstanbul, 1985, s. 296.

113 S. Şakir Ansay, İslam Hukuku, Ankara, 1946, s. 37; Coşkun Üçok, Türk Hukuk Tarihi, Ankara,

1976, s. 203.

114 Osmanlı Devleti’nde kul sistemine atıfla müsâderenin meşrulaştırılmış olup olmadığı meselesi ve

köle hukuku-devşirme gibi hususlar konumuzun dışında kaldığı için sadece bilgi vermek amacıyla açıklanmıştır. Daha ayrıntılı bilgi ve karşılaştırmalar için; Özcan, s. 256. Y. Hakan Erdem,

30

Devşirme kökenli kul statüsündeki devlet görevlilerinin iktidara getirilmesinde, Fetret döneminden Sultan II. Murad döneminin sonuna kadar fonksiyonlarını sürdüren Türk kökenli “namdar”115 beylerin zaman zaman devlet

otoritesi için oluşturdukları tehlikenin payı büyüktür116. Fatih Sultan Mehmed

dönemine kadar vezir-i azamlar, vezirler ve diğer üst düzey devlet görevlileri soylu Müslüman-Türk aileler arasından seçilmiştir117. Güç ve kudret sahibi ailelerden gelen

bu devlet adamları bir yandan Sultan’ın geniş yetkilerini sınırlayan kontrol mekanizması görevini sürdürürken, diğer yandan da hanedan ailesi içinde kimin iktidara geçeceğini belirlemede etkili olmuşlardır. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethettikten sonra bu bu durumun katmış olduğu güç ve cesaret ile iktidarını fiilen sınırlandıran Çandarlı Halil Paşa’yı azletmiştir. Çandarlı Halil Paşa’nın hapsedilerek mallarının müsâdere edilmesi ve ardından idam edilmesi eski köklü Müslüman-Türk ailelerin evvelce istifade ettikleri devlet iktidarını paylaşma olayının ortadan kalktığının bir göstergesi niteliğindedir118.

Fatih’in iktidara geldiğinde merkezi otoriteyi kuvvetlendirmek ve egemenliğine ortak olabilecek yeni grupların meydana çıkmasını önlemek maksadı ile aldığı tedbirlerden birisi de “devşirme-kul” sistemini yaygın bir şekilde uygulayarak, mühim devlet adamlarını ve vezirleri kullar arasından seçmesidir119. Bu şekilde teşekkül eden kul sistemi, II. Mehmed’in merkezi otoritesini daha da

115 Osmanlı’nın bir beylik olarak ortaya çıkmasından itibaren topraklarının genişlemesi ve

yönetimdeki değişiklikle birlikte serhat beyler faaliyet göstermiştir. Akıncı beyleri (Mihaloğulları, Malkoçoğulları, Turhanoğulları gibi) yeni topraklarda arazi ve gelir edinmişler ve böylece kendi askeri ve adamları ile birlikte bölgelerinde birer mahalli güç oluşturmuşlardır. Colin İmber, Osmanlı

İmparatorluğu 1300-1650, çev.: Şiar Yalçın, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2006, s.

168.

116 Ünal, s. 100.

117 Osman Gazi’den Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar devletin en büyük makamı olan ve tüm

salâhiyetlere haiz olan genellikle ulema sınıfında yetişen “Vezaret-i Uzman” yani sadaret mevkii hep Anadolu Türklerinin elindedir. Bkz. İsmail Hami Danişmend, Tarihi Hakikatler, İstanbul: Tercüman Tarih ve Kültür Yayınları, 1978, s. 326.

118 Çandarlı Kara Halil, 29 Mayıs 1453’te İstanbul’un fethinden 1 gün sonra vazifesinden alınarak

Edirne Kalesindeki Yelli-Burgaz kulesine hapsedilmiştir. Yaşı hayli ilerlemiş olan vezirin çocukları ve taallukatını da tevkif etmiş, elde ettiği mal-mülk ve emvali müsâdere etmiştir. 121.000 dukaya baliğ olan hazinesinin eskiden kalma ve yeniden mal mülk her ne varsa hepsi müsâdere olunarak kırk gün sonra katl edilmiştir. Bkz. Halil İnalcık, Kuruluş ve İmparatorluk Sürecinde Osmanlı, İstanbul: Timaş Yayınları: 2011, s. 115; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, Ankara: TTK Yayınevi, 1988, s. 83; Danişmend, s. 326; Mufassal Osmanlı Tarihi, İstanbul: Şehir Matbaası, 1957, s. 466-467; Norman Itzkowıtz, Osmanlı İmparatorluğu ve İslâmi Gelenek, çev.: İsmet Özel, İstanbul: Çıdem Yayınları Tercüme Eserler, 1989, s. 48.

119 Çandarlı Halil Paşa’yı vezirlikten azlettikten sonra Karamani Mehmet Paşa, Manisalı Mehmet

Paşa, Çandarlızade İbrahim Paşa dışında kalan 34 vezir-i azam devşirme kökenli olup, kul sistemi içinde yer almışlardır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, Ankara: TTK Basımevi, 1994, s. 11.

31

güçlendirmiş ve egemenliğine hissedar olabilecek yeni grupların oluşmasına fırsat vermemek gayesiyle farklı bir anlama bürünerek etkisini artırmıştır. Devşirme usulü, XV. yüzyılın ilk yarısından XVII. yüzyılın ortalarına kadar yaklaşık olarak iki asır boyunca istikrarlı bir şekilde uygulanmış, bu tarihten itibaren ise pek devşirme yapılmamıştır120. Böylelikle XVII. yüzyılın ortalarından itibaren devşirme kökenli

olmayan devlet adamlarının sayısında da bir artış söz konusu olmuştur. Ancak ne var ki devşirme olsun veya olmasın vezir-i azamlık makamına kadar yükselebilen bu devlet görevlileri müsâdere uygulamalarına maruz kalmışlardır121.

Osmanlı Devlet teşkilatında, “kul” kökenli vezirlerin paye edinmeleri ile müsâdere uygulamasında yeni bir döneme giriş yapılmıştır. XV. yüzyılın ikinci yarısından XIX. yüzyılın ortalarına kadar ki uzun zaman dilimi içerisinde, vezir-i azamlar başta olmak üzere “ehl-i örf” e dâhil herkes için “katl” hadiseleri olağan işlerden olmuştur. Katledilenlerin malları ise “canîb-i mîrî” adına müsâdere edilerek gelirleri devletin iç hazinesine122 aktarılmıştır123.