• Sonuç bulunamadı

3. Osmanlı Devleti’nde İskân İşiyle İlgilenen Komisyon Ve Kuruluşlar

1.2. Lozan Antlaşması, Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi

Türklerin kazandığı istiklal mücadelesi sonucunda kazandığı siyasi zaferler, batılı devletlerle kalıcı bir barış antlaşmasının imzalanmasına zemin hazırlamıştır. Bu antlaşma da Lozan Antlaşması’dır. Bu antlaşmada, sınırlar, boğazlar, adalar sorunu, azınlıklar, kapitülasyonlar ve daha birçok konu görüşülmüş ve tartışılmıştır. Bu konulardan biri de 1 Aralık 1922 tarihinde yapılan oturumda, “Savaş tutsaklarının ve halkların mübadelesi” sorunudur97.

Balkanlarda daha önce başlamış olan uluslaşma hareketleri sonucu, birçok ulusal devlet kurulmuştur. Bu devletler, ulus devlet olmanın şartı olarak kabul edilen tek

95

Kemal Arı, “Mübadele Göçmenlerini Türkiye’ye Taşıma Sorunu ve İzmir Göçmenleri (1923–1924)”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, C.1, S.1, İzmir, 1991, s.21.

96

Cahide Zengin Aghatabay, Mübadele’nin Mazlum Misafirleri, Mübadele ve Kamuoyu (1923 – 1930), Bengi Yay., İstanbul, 2007, s. 283.

97

Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar-Belgeler, (Çev: Seha L. Meray), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2001.

milliyet olma özelliği dolayısıyla, Osmanlı Devleti’nin uzun yıllar hâkimiyet sürdüğü Balkanlarda yoğun olarak bulunan Müslüman Türk halkın üzerinde baskı oluşturarak, bunların, bu bölgeyi terk edip, kitleler halinde göç etmelerine neden olmuşlardır. Yani her yeni kurulan devlet, toprak egemenliğini sağlayabilmek amacıyla, genellikle toprak sahibi olan Türklerin, yöredeki gücünü yıkmak için, onları göçe zorlamayı zorunlu kılmıştır98. Elbette bu durum da, nüfusların hareketliliğine neden olmuş, baskılara dayanamayan Türk ve Müslüman halk, topraklarından göç etmek zorundan kalmıştır. Bu durumun yaşandığı devletlerden biri olan Yunanistan’ın, I. Dünya Savaşı’nda Batı Anadolu’yu işgal etme amacı ve başarısızlığı da göç olaylarını artırmıştır. Bu dönemde hem Rum, hem de Türk Müslüman nüfus, iç ve dış göçü birlikte yaşamıştır. Siyasi bir zafer mahiyetinde olan Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, Doğu Trakya’nın Türk tarafına teslim edilmesinin ardından buradaki ve İstanbul’daki Rumlar, Yunanistan’a göç etmiştir99. Bir taraftan Batı Anadolu’yu yakıp yıkan Rumlar, hızla göçe başlamışken, bir taraftan da bu bölgedeki Türkler, Anadolu’nun içlerine doğru göç etmeye mecbur kalmışlardır. Bütün bu olaylar gerçekleşirken, işgalci Rumlarla işbirliği yapan azınlık tebaanın artık bu bölgede kalması haklı olarak istenmemiştir. Bu durum da artık bir nüfus mübadelesini zorunlu kılmıştır. Fakat yine de mübadele teklifi, Türk tarafından gelmemiştir.

1 Aralık 1922 tarihindeki “Savaş tutsakları ve nüfus mübadelesi” konulu oturumda Lord Curzon, Türkiye ve Yunanistan arasında nüfus mübadelesi sorununu incelemek üzere komisyonu toplantıya çağırmıştır. Dr. Nansen100, her iki ülkeyi de izlemiş ve çeşitli tespitlerde bulunmuştur. Tüm bulgulardan elde ettiği sonuç, bu sorunun Yakın Doğu’da barış ve ekonominin sağlamlaştırılması için gereken önemli bir konu olduğunu ileri sürmüş ve iki hükümetle de nüfus mübadelesi için görüşmelere başlamıştır. Büyük devletler, Dr. Nansen’in önerilerini uygun görmüş, çünkü bu

98

Kemal Arı, Büyük Mübadele, Türkiye’ye Zorunlu Göç, (1923–1925), İstanbul, 2007, s. 15. 99

Bu dönemde, azımsanmayacak sayıda Rum, İstanbul’u terk etmiştir. Bu sayı, 50.000 Rum’u ifade etmektedir. Ayrıca bu dönemde Bulgaristan ve Rusya’dan yaklaşık 1.200.000 göçmen de Yunanistan’a göç etmiş, bu da Yunanistan’ı her anlamda zora sokmuştur. Bkz. Seçil Akgün, “Birkaç Amerikan Kaynağından Türk-Yunan Mübadelesi Sorunu”, Üçüncü Askeri Tarih Semineri: Türk-Yunan İlişkileri, Ankara, 1986, s. 241 vd.

100

Norveç asıllı Dr. Fridtjof Nansen, Milletler Cemiyeti tarafından, barış görüşmelerinden önce nüfus akışı sonucu ortaya çıkan yeni görüntüyü yerinde incelemekle görevlendirilmişti. Dr. Nansen her iki ülkeyi de izleyerek çözüm yolları bulmaya çalışmıştı. Lozan Barış Antlaşması’na da Lord Curzon tarafından gözlemlerini aktarması için davet edilmişti. Ayrıntılı bilgi için bkz. Lozan Barış Konferansı, C.1 s. 118. Ayrıca konunun İngilizce metni için bkz. Lausanne Conference on Near Eastern Affairs, Records Of Proceedings And Draft Terms Of Peace, 1922–1923, London, 1923. s.113 ve s. 827

devletler, Yakın Doğu’da halkların iç içe girmişlikten kurtarılmasının barışın kurulmasını sağlayabileceğine ve nüfus mübadelesinin, büyük ölçüde etnik yer değiştirmelerin yaratmış olduğu ağır ekonomik sorunlara bir çözüm bulunmasının en hızlı ve en etkili yolu olduğuna inanmaktadırlar. Her iki hükümet tarafından teminat alan Dr.Nansen, bu konuda, ağır güçlüklerle karşılaşılacağı, çünkü sayıları bir milyondan fazla olan ve kendileri için yabancı yeni bir ülkeye taşınmak için alıştıkları yurtlarından çıkarılacak insanların sınıflandırılmasının, geride bırakmak zorunda kalacakları kişisel mallarının kayıt, değerlendirme ve tasfiyesinin yapılması ve bu mallara karşılık isteyebilecekleri tazminatın ödenmesi sorunları ve gittikleri yerlerde yaşayabilecekleri tüm sorunların içinden çıkılmaz gibi düşünülmesinin normal olduğu, fakat bu mübadelenin yapılmamasının daha fazla sorun çıkarabileceğini ileri sürmüştür. Mübadelenin bir an önce yapılması konusunda ısrarlı olan Dr. Nansen, hemen yapılacak bir mübadelenin, ekonomik yönden de büyük önem taşıdığını arz etmektedir. Çünkü hem Türkiye, hem de Yunanistan, bir sonraki yazın tarım ürünlerini elde etmeyi hayati bir konu olarak belirtmişler ve bundan endişe duymuşlardır. Türkiye için, verimli Trakya topraklarının, 1923’te de her zamanki ürününü vermesi ne kadar önemli ise, tarımcı göçmenlerin bir sonraki yazdan önce, kendi ürünleriyle kendilerini besleyebilmeleri Yunanistan için o derece önemli olmuştur. Durum böyle olunca, nüfus mübadelesi işinin, ya da en azından bir kısmının Şubat sonundan önce, yani ekim yapılmadan önce üç ay içerisinde yapılması zorunlu olmalıydı. Doğu Trakya’nın boşaltılmasıyla burada 300.000 kişiyi barındırabilecek, terk edilmiş köylerin ve tarım için kullanılabilecek her şeyin mevcut olduğu ve dolayısıyla Yunanistan’dan gelen göçmenlerin, bu köylere yerleştirilmesi olanağı vardı. Bütün bu görüşmelerde, gerek Dr. Nansen’in ısrarla, geniş çaplı bir nüfus mübadelesi yapılmasının gerekliliği önerileri ve izlenimleri ve gerekse ilgili diğer devletlerin de bu durumu istemesine rağmen, Lozan barış konferansına, Türk tarafı adına katılan İsmet İnönü, toplanan komisyonda yalnız savaş tutsaklarının mübadelesi konusunun verimli bir şekilde görüşülebileceğini ileri sürmüştür. Çünkü İsmet Paşa için, ileri sürülen konular, azınlıklar sorununun bir parçasıdır ve zamanı gelince görüşülmelidir. O, öncelikle savaş tutsakları sorununu çözmek istemektedir. Bu arada nüfus mübadelesi hakkında, farklı kişilerden, farklı fikirler yükselmektedir101. Türk tarafından Dr. Rıza Nur, “Bu mübadele, benim Türkçülük noktasından en has emelim idi, fakat tarihte görülmemiş bir şeyi nasıl teklif

101

edeceğim diye öteden beri düşünüp duruyordum. Şimdi kendi kendine ortaya geldi. Yani gökten düşmüş, “minkudretin” oldu… Türkiye’yi asırlardan beri kendisine zaaf sebebi olan, isyanlar yapan, ecnebi devletlere alet olan unsurlardan kurtarmak, yeknesak Türk yapmak en mühim şeydi…”demiştir. Mübadele fikrinin ortaya atılmasını bir “kudret helvası” olarak değerlendiren Rıza Nur, Dr. Nansen’in böyle bir teklif getirmesine de, İngilizler’in sevk ettiklerini ifade etmiştir. Bunun da, Türkiye’yi, Türk olmayan unsurlardan temizlemek için olmadığını, Hıristiyanları kesilmekten kurtarmak fikri olduğunu ileri sürmüştür102.

Her ne kadar mübadelenin isteğe bağlı olması düşünülmüşse de, bunun da sakıncaları vardı. Lord Curzon, mübadelenin zorunlu olmasının gerekliliğini, bir an önce hem Yunanistan’a gelen göçmenlere ev bulabilmek için, Türkiye’ye gelecek ve tarım mevsimi de gelmeden Trakya’yı dolduracak Türk ve Müslüman nüfusun bir an önce yerlerine yerleştirilmesinin daha iyi olacağı düşüncesiyle açıklamıştır103.

Dr. Nansen, “Mübadele işleri ne kadar iyi yürütülürse yürütülsün, bu işlemin ortaya çıkaracağı acılar ve yoksulluklar olacaktır. Ancak bunlar ve katlanılacak fedakârlıklar, mübadele yapılmadığı zaman aynı ahalinin katlanacağı fedakârlıklardan daha az olacaktır.”demiş ve mübadelenin gerekliliğini vurgulamıştır104.

Dr. Nansen, mübadele konusunu yürütmek üzere, daha önce Yunanistan ve Bulgaristan arasında yapılan mübadelede olduğu gibi, ilgili her iki hükümetin birer temsilcileriyle, Milletler Cemiyeti Meclisi tarafından atanacak iki temsilciden oluşan karma bir komisyon oluşturulması gerekliliğini ifade etmiştir. Daha sonra komisyon, konferansta bulunan üç büyük devletle, Türkiye ve Yunanistan’ın birer temsilcilerinden kurulu ve bir İtalyan temsilcinin başkanlığını yapacağı bir alt komisyonun incelemesine havale edilmesine ve bu alt komisyonun Dr. Nansen’i dinlemesine karar verilmiştir. Ayrıca, bu alt komisyonun incelemesine havale edilen sorunlar da sivil tutsaklar sorunu, savaş tutsakları sorunu ve nüfus mübadelesi olarak sınıflandırılmıştır105. Yapılan bu

102

Rıza Nur’un bu ifadesi, Türklerin artık çok canları yandığından, Rumlardan gördükleri eziyetleri artık Rumlara yapacakları konusunda yine Rumların endişesiyle ilgilidir. Rıza Nur, Lozan Hatıraları, Boğaziçi Yay., İstanbul, 1999, s. 98 v.d.

103

Lozan Barış Konferansı, s. 122 v.d. 104

N. Yücel Mutlu, Lozan’da Mübadele veya Memleketin Türk Nüfusunun Arttırılması, Ankara, 2005, s. 122.

105

İsmail Soysal, Tarihçeleri Ve Açıklamaları İle Birlikte Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, I, (1920- 1945) TTK Yayınları, Ankara, 1983, s. 177 vd.

tartışmalar sonucunda, 30 Ocak 1923’te “Türk ve Rum Ahalinin Mübadelesine Dair Mukavelename ve Protokol” imzalanmıştır106.

Bu sözleşme ve protokol gereğince, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadeleye girişilecektir. Ayrıca, bu kimselerden hiçbiri, Türk hükümetinin izni olmadıkça Türkiye’ye, Yunan hükümetinden izin olmadıkça Yunanistan’a dönerek orada yerleşemeyeceklerdir107. Mübadelede, Batı Trakya’da oturan Müslümanlarla ve nüfusu o zamanlar 120.000’i bulan İstanbul Rumlarına ayrıcalık tanınacak, bunlar mübadele kapsamına alınmayacaktır108. İstanbul Rumları, 30 Ekim 1918 tarihinden önce de İstanbul Belediye sınırları içinde oturanlar, Batı Trakya Türkleri de 1913 Bükreş Andlaşması’yla tayin edilen sınırın doğusundakiler olarak sayılacaklardır109. Bu sözleşmede kullanılan “göçmen”(emigrant) terimi, 18 Ekim 1912 tarihinden sonra göç etmesi gereken ya da göç etmiş bulunan tüm gerçek ve tüzel kişileri kapsamaktadır. Yapılacak bu mübadele sebebiyle, Türkiye’deki Rumların ya da Yunanistan’daki Türklerin mülkiyet haklarına ve alacaklarına hiçbir zarar verilmeyecektir ve hangi nedenle olursa olsun, mübadeleye tabii olan bir kimsenin, gidişine engel olunmayacaktır110. Göçmenler bırakıp gidecekleri ülkenin uyrukluğunu yitirecekler,

106

Türkiye Dış Politikasında 50 Yıl, Lozan, (1922-1923), Dışişleri Bakanlığı Yayınları, 1973, s.272. Ayrıca bkz. İbrahim Erdal, Mübadele (Uluslaşma Sürecinde Türkiye ve Yunanistan, 1923-1925), İstanbul, 2006, s. 63.

107

Bu mübadele kapsamına girenler, Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyrukları ile Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklu olanlardır. Antlaşmanın tam metni için bkz. Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, s. 177 vd.

108

Hale’e göre, bu sayede, savaştan önce, nüfusunun yüzde 20’si gayrı müslimlerden oluşan Anadolu, on dokuzuncu yüzyılda başlayan sürecin sonunda yüzde 98’i Müslüman bir toprak haline gelmişti. William Hale, Türk Dış Politikası, 1774–2000, (Çev: Petek Demir), İstanbul, 2003, s. 48

109

Yukarıda geçtiği gibi, Batı Trakya’da oturan Türkler ve İstanbul’da oturan Rumlar için “yerleşmiş”(etabli),ifadesi kullanılmış, fakat bu konu iki ülke arasında büyük sorun haline gelmiştir. Komisyondaki Türk üyeler, İstanbul’da, 30 Ekim 1918 tarihinden önce yerleşmiş bulunan Rumların, hukuki sıfatlarının Türk kanunlarına göre tespit edilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bu konuda, Türk nüfus kanununda iki kısım ahali vardır; birincisi, bir yerde doğan ve orada oturan kimseler ki bunlara yerli denir. İkincisi, bir memlekette doğmayıp yalnız o memlekete gelip yerleşendir. Bunlar, geldikleri memleketlerdeki kayıtlarını nakletmedikçe yerli sayılmazlar. Rumların çoğunluğu, kayıtlarını yaptırmadıklarından Türk kanunlarına göre yerleşik sayılamamaktadırlar. Muhtelit Mübadele Komisyonu’nun Hukuk Komisyonu etabli ifadesini 1918’den önce İstanbul’a gelmiş ve nüfusa kayıt olmamış olan Rumların, yerli sayılmasını, bu suretle de mübadeleden ayrı tutulmasını istemiş, ancak müzakere etmiş görünmek için bu nüfusa kayıtlı olmayanların mübadeleye dahil olmalarını, içlerinde emlak sahibi olanların mübadeleden hariç tutulması şartıyla kabul etmiş, sonuçta Yunanlılar lehine bir karar alınmıştır. Konu, daha sonraları Milletler Cemiyeti’ne taşınmış, son olarak 1930 yılında yapılan antlaşmayla, tarih ve doğdukları yere bakılmaksızın gayrı mübadil olan İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türkleri “etabli”olarak kabul edilmişlerdir. Etabli anlaşmazlığı konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Erdal, Mübadele, s. 65.

110

Bu maddede (Madde 6) kastedilen, bir göçmenin kesinleşmiş bir hapis cezası ya da henüz kesinleşmemiş bir cezaya çarptırıldığı durumlardır. Bu durumda da, söz konusu göçmen, cezasını çekmek veya yargılanmak üzere, kendisine karşı kovuşturmada bulunan ülkenin makamları tarafından, gideceği ülkenin makamlarına teslim edilecektir.

gidecekleri ülkeye vardıkları andan itibaren, bu ülkenin uyrukluğunu edinmiş sayılacaklardır. Göçmenler, hiçbir vergi alınmadan, her çeşit taşınır mallarını yanlarında götürmekte ya da bunları taşıttırmakta serbest olacaklardır. Her iki ülke, kurulmuş olan Karma Komisyonun111 tavsiyesi üzerine, taşıma işlerinde büyük kolaylıklar sağlayacaktır. Taşınır malların tümünü ya da bir bölümünü yanlarında götüremeyecek olan göçmenler, bunları oldukları yerde bırakabilecektir. Bu durumda yerel makamlar, taşınır malların dökümünü ve değerini ilgili göçmenin gözleri önünde saptamakla görevli olacaktır. Göçmenin bırakacağı taşınır malların dökümünü ve değerini gösteren tutanaklar dört örnek olarak düzenlenecek ve bunlardan biri yerel makamlar tarafından saklanacak, ikincisi Karma Komisyona sunulacak, üçüncüsü gidilecek ülkenin hükümetine, dördüncüsü de göçmenin kendisine verilecektir. Ayrıca taşınmaz malların tasfiyesi ile Karma Komisyon görevlendirilmiştir. Ayrıca bu mallara, haklara ve çıkarlara ilişkin tüm itirazlar da Karma Komisyon tarafından kesin olarak karara bağlanacaktır.

Bu sözleşmenin yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak bir aylık süre içerisinde, bağıtlı yüksek taraflardan her birinden dört ve I. Dünya Savaşı’na katılmamış devletlerin uyrukları arasından Milletler Cemiyeti Konseyi’nin seçeceği üç üyeden oluşan ve Türkiye’de ya da Yunanistan’da toplanacak olan bir karma komisyon (Muhtelit Mübadele Komisyonu) kurulacaktır. Bu karma komisyonun başkanlığını, tarafsız üç üyeden her biri sıra ile yapacaktır. Ve bu komisyon, kendisine bağlı olarak çalışacak alt komisyonlar kurmaya da yetkili olacaktır112.

Komisyonların toplantılarında kimlerin mübadil olacağı konusu gündeme gelmiş, özellikle de Türkiye’deki Rum Ortodoks tebaanın İstanbul’da kalma isteği ve Batı Trakya Türklerinin durumu doğrultusunda tartışmalar yaşanmıştır ve nihayetinde bunlar mübadele dışında bırakılmışlardır. Fakat Türk heyeti, Yunanistan’dan tüm Müslümanların gönderilmesi konusuyla ilgili olarak Epir bölgesindeki Müslüman Arnavutların da mübadele dışı kalması gerektiğini savunmuştur. Komisyon başkanı Montagna, Türk tarafını desteklemiş ve Arnavutların ırk olarak Türk olmadıkları için,

111

Muhtelit (Karma) Mübadele Komisyonu, 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanmış olan mübadele antlaşmasını uygulamak ve bundan çıkacak anlaşmazlıkları çözümlemek için imzacı tarafların tayin edecekleri dörder kişi ile 1914–1918 savaşına katılmamış olan hükümetlerin vatandaşları arasından Milletler Cemiyeti Meclisi’nce tayin edilecek üç üyeden oluşan bir komisyondur. Bkz. Pars Tuğlacı, Çağdaş Türkiye, c. 1, s. 652.

112

Karma Komisyonun diğer görevleri ve antlaşmanın tam metni için bkz. Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, s. 177 v.d. Ayrıca bkz. Arı, Büyük Mübadele, s. 19 vd.

birinci maddedeki Müslüman kelimesinin yerine Türk- Müslüman kelimesinin getirilmesini teklif etmiş, fakat Yunanistan buna itiraz edince, Epir bölgesindeki Yanya ve yöresinde oturan Arnavut kökenli Müslümanlar da mübadeleye tabi olmuşlardır113. Yunanistan, Türkiye’de nüfusunu bırakmak istese de, kendi topraklarında kendinden olmayanı, hiçbir Müslüman kitleyi topraklarında istememiştir. Epir bölgesinde yaşayan Müslüman Arnavutların mübadeleye tabii olmaları, tartışmalı olmuştur. Epir’de toplam 312.634 yerleşikten, 17.008’i bu Müslüman gruptur. Lozan görüşmelerinde, Yunanistan resmi temsilcisi Dimitrios Caclamanos, “Yunanistan’ın Arnavut kökenli Müslümanlarının mübadelesine ilişkin herhangi bir niyeti yoktur. Arnavutlar, Epir’de açıkça tanımlanan bölgede oturabilir. Türklerle aynı dine sahip olmalarına rağmen, ulus olarak farklıdırlar” demiştir. Etnik köken sorun haline gelmiş, İstanbul’daki Karma Komisyon, 14 Mart 1924 tarihinde Epir’de Arnavut kökenli Müslümanların mübadeleden muaf tutulması gerektiğini ifade etmiştir. Kararın uygulanması için üç üyeyi, bölgede araştırma yapmak üzere tayin etmiş, yapılan araştırmalarla, Epir’de oturan Müslümanların büyük çoğunluğunun Türk kökenli olduklarını beyan ettikleri ve mübadeleye dâhil olmak istedikleri sonucu çıkmıştır. Sadece bir kesim Arnavut kökenli olduklarını ve mübadeleden muaf tutulmalarını istemiştir. Türkiye’ye gelmek isteyen bu Müslümanlarda etnik bilincin olmadığı ve kendilerini diğer Arnavutlar ve Türklerden daha Müslüman hissettikleri için, kendi kaderlerini tayin ederken, dinin önemli bir rol oynadığı iddia edilmiştir114. Aslında, Arnavutların Türkiye’ye kabul edilmeleri söz konusu değildir. Fakat tamamen insanî duygularla hareket etmiş olan hükümet, bir kısım Arnavut’u kabul etmiştir. Henüz mübadele resmî olarak başlamadan önce, 1923 yılının Temmuz ayında Arnavutluk ve Yugoslavya hükümetleri içerisindeki 1200 nüfustan oluşan 200 aile Arnavut, Türkiye sınırına kadar gelmiş, fakat Türkiye’nin aldığı karar üzerine sınırdan girmeleri kabul edilmemiştir. Sırbistan’da da aynı muameleyle kabul edilmeyen Arnavutların, sefalet içinde oldukları ve bir kısmının öldüğü, Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti’ne bildirilerek, Türkiye’de hükümet tarafından belirlenecek iskân mıntıkalarında iskânlarının yapılması teklif edilmiş ve

113

Mutlu, Lozan’da Mübadele, s. 141. 114

Eleftheria K. Manta, “The Çams of Albania and Greek State (1923–1945), Journal Of Muslim Minority Affairs, Volume:29, No:4, December, 2009. s. 523 vd.

Türkiye’de hepsinin dağıtılması ve Türkiye’ye alımların sadece bu kafileyle sınırlı kalması şartıyla kabul edilmiştir115.

Mübadele dışında bırakılacak bölgelerin sınırlarına ilişkin tartışmalar da olmuş, Türk temsilci heyeti, Rumların kalmalarına izin verilen İstanbul’un sınırlarını, Bostancı ve Pendik’i de içine alarak genişletmeyi istememiş, ayrıca 30 Ekim 1918 tarihinden sonra Anadolu’ya göç etmiş olan Rumların bu bölgede kalmalarına da razı olmamıştır. Buna karşılık, Yunanistan’ın bazı bölgelerindeki Müslüman halklarının mübadeleye tabi olmasını kabul etmiştir. Bu halkların içinde, Arnavutların yanında Çingeneler de vardır. Sonuçta, Komisyon tarafından, Müslüman Türk nüfus çoğunluğunun bulunduğu Mesta ve Struma nehirleri arasında yerleşmiş olanların da mübadele kapsamına girmesi istenmiş, Türk heyeti de bunu kabul etmiş, fakat bu bölgedekilerin göçün en son kafilesi olması istenmiştir116.

Mübadelenin gerçekleştirilmeye çalışıldığı dönemde, sözleşme gereği mübadeleye tabi olup Yunanistan’a gönderilmesi gereken kişilerden bir kısmı, çeşitli gerekçelere ve mazeretlere bağlı olarak Bakanlar Kurulu tarafından mübadeleden istisna edilmişlerdir. Mübadeleye tabi olmayan gayr-i Müslim erkeklerle, Mübadele Sözleşmesi’nin imza tarihinden önce evlenen ve nikâhlarını belirtilen tarihten önce nüfus kayıtlarına geçiren, Rum Ortodoks kadınların mübadeleden istisna edilmesi kabul edilmiş, gerek Türk, gerekse mübadeleye tabi olmayan gayr-i Müslim erkeklerle evlilik yapmış olan Rum asıllı kadınlar, mübadeleye tabii tutulmamışlardır. Bunun yanında Türk ve Yunan Hükümetlerine nakillerinde zorluklar meydana geleceği için, kimsesiz, sakat (kör vs.) ve hastalıklı olanların mübadelesinin de te’cil edilmesi sağlanmıştır117.

Mübadele işi, Türkiye’de siyasi çevrelerden farklı görüşler içermiş, bunlara karşılık İsmet Paşa, mübadeleyle ilgili, Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada, “Arkadaşlar! Türkün ananesi imzaya sadakat ve akdettiği mukaveleye ciddi bir samimiyettir. Bu, bizim yalnız bir ananevi tarihiyemiz değil, bir şiarı siyasiyemizdir. Ne mukâvele yapmışsak, o mukaveleyi yaparken son harfine kadar cidden ve samimen tatbik edeceğimizi düşündük ve onun için muahedatı akdederken çok düşündük, çok münakaşa ettik. Mıukavelâtı daha imza ederken tatbik etmemeyi düşünenler kolay imza ederler.

115

BCA, 030.18.01.01 07.27.4. 116

Mutlu, Lozan’da Mübadele, s. 143. 117

Hikmet Öksüz, “Türk-Rum Nüfus Mübadelesinin Sebep ve Bazı İstisnaları”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, S. 48, Cilt: XVI, Kasım 2000, çeşitli sayfalar.

Demek istiyorum ki, eğer biz memlekette bir kısım halkın mübadeleden istisnasını kabul

etmiş isek bu kabulümüz cidden ve hakikaten samimidir… Şimdiden teşrih ettiğim

vaziyetin salahı hakkındaki ümitlerimizi söyliyeyim. Bir defa bu mesele, Yunanistan'ın bizimle hakikaten hüsnü münasebet tesisine karar vermiş olup olmamasına tabidir”sözleriyle, Yunanistan’la, bu şekilde bir münasebetle barış yapılabileceğine olan