• Sonuç bulunamadı

Kurumsal ilişkiler ve Üç Taraflı Diyalog Mekanizmaları

II. BÖLÜM

4. AVRUPA SENDİKALAR KONFEDERASYONU’NUN AMAÇLARI VE

4.6. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’nun Avrupa Politikalarını Etkileme Kanalları

4.6.2. Kurumsal ilişkiler ve Üç Taraflı Diyalog Mekanizmaları

kanallar üzerinden oluşturmaya çalıştığı baskı sınırlı kalmıştır (Larsson, 2015: 104-105).

Sektörler arası sosyal diyaloğa ilişkin beklentiler 1990'ların sonunda azalırken, sektörel sosyal diyaloğun önemi, 1998 yılında Sektörel Sosyal Diyalog Komiteleri’nin kurulmasına bağlı olarak artmıştır. Bu komiteler sendikalar açısından Avrupa Sendika Federasyonları tarafından koordine edilmiş ve Avrupa Komisyonu tarafından Avrupa politikaları hakkında istişare için forumlar şeklinde düzenlenmiştir. Diyalogların sonucu sektörler arasında değişmekle birlikte, bağlayıcı birkaç çerçeve anlaşmanın görüşülmesi dışında ortak açıklamalar ve tavsiyelere yoğunlaşmıştır. Ancak yine de sektörel diyalog Avrupa politikalarını etkilemede önem taşıyan kanallar arasında yer almıştır (Larsson, 2015: 105).

Yukarıda değinilen konular dikkate alındığında sosyal diyaloğun ve sosyal diyaloğun işlemesini sağlayan araçların ETUC’un Avrupa sosyal politikasını etkilemesi noktasında etkisi ve katkısı önemlidir. Dolayısıyla ETUC’un AB kurumları ve sosyal taraflarla istişare şansı yakaladığı bazı temel sosyal diyalog araçları biraz daha detaylandırılacaktır. Bu amaç doğrultusunda Ekonomik ve Sosyal Komite, Üçlü Sosyal Zirveler, özellikle üzerinde durulması gereken önemli araçlar arasındadır.

kuvvetlendirmiştir. Bu doğrultuda Komite toplantılarında ETUC Sekreteryası’nın katılımını mümkün kılmak amacıyla çeşitli öneriler getirilmiştir. İşçi ve işveren temsilcilerinin Komite’de eşit sayıda temsil edilmesi, ETUC’un Komite’ye doğrudan üye atamasına izin verilmesi, temsilcilere olası sorunlara karşı yedek temsilci atanması, Komite’nin inisiyatif alma hakkını daha etkin kullanması, ETUC ile Komite arasında daha etkin iletişim ve bilgi alışverişinin oluşturulması, ETUC’un Komite’nin reformu noktasında verdiği öneriler arasında yer almıştır. Muhalif fikirlerin Komite içerisinde ifadesinin mümkün olmaması da ETUC tarafından dile getirilen sorunlar arasında dikkat çekmiştir. En azından talep ettiği reformların bir kısmının gerçekleştirilebilmesi için 1978 yılı Nisan ayında Avrupa Konseyi ile gerçekleştirilen toplantı süreç içerisinde ETUC açısından önem taşımıştır. Bu doğrultuda Komite düzeyinde baskılar da arttırılmıştır. 1978-1980 yılları arasında Komite başkanlığını bir sendika liderinin yürütmesi, bu baskıların sonuç vermesini kolaylaştırmıştır. Belirtilen doğrultuda ETUC tarafından önerilen reformların bazıları 1980 yılında kabul edilmiş, muhalif fikirlerin Komite görüşlerine ek olarak yayınlanabileceği konusunda fikir birliğine varılmıştır ( ETUC, 1977a: 3-4; ETUC, 1977b).

Ekonomik ve Sosyal Komite’nin çeşitli konularda Parlamento komiteleriyle müzakereler dâhil Avrupa Parlamentosu ile kurduğu geniş kapsamlı ilişkiler geçmişten beri ETUC’un ilgisini çekmiş, ETUC bu müzakereleri etkileme gayreti göstermiştir.

Ancak hem Avrupa Parlamentosu hem de Ekonomik ve Sosyal Komite’nin yetkilerinin sınırlı olması, bu çabasının sosyal politikaya ilişkin somut sonuçlar vermesini engellemiştir. Ekonomik ve Sosyal Komite’ye yönelik oluşturulan çalışma grupları ve yayınlanan raporlar aracılığıyla Ekonomik ve Sosyal Komite’nin çalışma prensibi etkilenmeye çalışılmış, Komite’de eşit temsil ETUC’un ilk faaliyet dönemlerinde gündemine aldığı konulardan olmuştur. ETUC ilk faaliyet yıllarında her ne kadar Ekonomik ve Sosyal Komite’nin çalışma şekli üzerinde bir etki oluşturmaya çalışsa da kısa vadede tatmin edici bir sonuç alamayacağının farkına varmıştır (ETUC, 1974b: 2).

Komite içerisinde işverenlerin aşırı temsili de ETUC’un dile getirdiği sorunlar arasında yer almıştır. ETUC, bu durumun farklı çıkar grubu temsilcilerinden kaynaklanması nedeniyle bu çıkar gruplarına ilişkin karşı tutumunu hissettirmiştir.

Farklı çıkar gruplarının sınırlı yaklaşımları nedeniyle Topluluğun genel, sosyal ve ekonomik sorunlarına yönelik tartışmaların verimlilikten uzak olduğu dile getirilmiştir.

ETUC, bu ve benzeri sorunların yakın gelecekte çözüleceğine dair bir umuda sahip olmaması nedeniyle, Komite’nin danışma organı olarak kalması ve herhangi bir karar alma sürecine aşırı derecede dâhil olmaması gerektiğini savunmuştur. Bu görüşüne paralel olarak Komite’de daha fazla reform yapılmasını desteklemekle birlikte somut sonuçlara ilişkin umutlarını üçlü kurumlar ve üçlü konferanslar üzerinde saklı tutmuştur (Barnouin, 1986: 82-83).

Komite halen Avrupa Parlamentosu, Konsey ve Avrupa Komisyonu’na tavsiyelerde bulunmaktadır. Sivil toplum örgütlerinin görüşlerini dikkate almak ve AB mevzuatının AB vatandaşlarının yaşamları üzerindeki etkisine ilişkin farkındalıklarını artırmak, AB içindeki ve dışındaki örgütlü sivil toplumu desteklemek ve güçlendirmek faaliyet alanlarının temelini oluşturmaktadır. Tam istihdam, Avrupa'daki işçilerin yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve tüm AB vatandaşlarının yanı sıra diğer kıtalardaki işçiler ve ailelerinin refahı Komite işçi grubunun öncelikleri arasındadır.

Komite işçi grubu, AB’nin refah, özgürlük ve demokrasi, dayanışma ve sosyal uyum ekseninde genişlemesi ve güçlendirilmesi için işçilerin Avrupa politika oluşturma süreçlerinde etkin rol oynamalarını sağlamayı amaçlamaktadır (EESC, 2018; EESC, 2019b). Ancak yukarıdaki tartışmalar dikkate alındığında ETUC, Komite’den sosyal sorunlara yönelik etkin bir politika oluşturması noktasında diğer etki araçlarına oranla daha düşük bir beklentiye sahiptir.

Üç taraflı diyalog AB organları, işverenler ve sendikalar arasında kurulan ve danışma mekanizması görevi üstlenen ilişkilerden oluşmaktadır. Her ne kadar günümüzde belirli mekanizmalar aracılığıyla üçlü taraflı diyalog etkin bir şekilde sürdürülse de üçlü temaslara özellikle 1970’li yıllarda da önem verilmiştir (Çelik, 2014:

188). 1970’li yıllarda sendikalar için Topluluğun mevcut danışma yapısının beklenen sonuçları vermediği ortaya çıkmış, Ekonomik ve Sosyal Komite’nin etkinliği, çeşitli çıkar gruplarının dâhil edilmesiyle büyük ölçüde engellenmiştir. Bu dönemde sadece hükümetler, işverenler ve sendikaların temsil edildiği tek kurum olan ve 14 Aralık 1974 tarihinde kurulan İstihdam Daimî Komitesi, istihdam politikalarının birçok yönüyle ilgilenmiştir. İstihdam Daimî Komitesi’nin Konsey üzerindeki etkisi de diğer komitelerde olduğu gibi sadece danışma niteliğinde ve çok sınırlı kalmıştır (ETUC, 1973s: 3; Cajo, 1993: 36).

ETUC, istişareler için daha etkili yollar bulmaya çalışmış, ekonomik ve sosyal sorunlar üzerine bağlayıcı kararların alınabileceği, Topluluk karar sürecine etki edebilecek mekanizmaların oluşturulması gerektiğini belirtmiştir. Belirtilen kapsamda üç araca dikkat çekilmiştir. Bunlardan ilki, Komisyon, Hükümet, işçi ve işveren temsilcilerinin katılacağı ve detaylı fikir alışverişine dayalı üçlü ekonomik ve sosyal konferansların düzenlenmesi olmuştur. Bu doğrultuda 1975 yılının ilk yarısında ekonomi bakanlarının da katılacağı bir konferans düzenlenmesi ETUC tarafından talep edilmiştir. ETUC’un önerilerinden bir diğeri İstihdam Daimî Komitesi’nin canlandırılması olmuştur. Bu kapsamda özel bir grup oluşturularak Komite’de tartışılacak öncelikli konular üzerine çalışma ve hazırlık yapılması önerilmiştir. ETUC tarafından dile getirilen diğer bir öneri ise belirli sektörlerdeki istihdam sorunları üzerine çözümler üretilmesi amacıyla ortak endüstri komitelerinin hayata geçirilmesi olmuştur (ETUC, 1974i: 7-8).

Bu dönemde ETUC, talep edilen konferanslara sosyal sorunların genel ekonomik durumdan ayrı düşünülemeyeceğini belirterek maliye ve ekonomi bakanlarının da katılımını talep etmiştir. ETUC, Konsey ile gerçekleştirilen görüşmelerde bu doğrultudaki talebini dile getirmiştir. Böylece talebe konu olan üçlü ekonomik ve sosyal konferans, 18 Kasım 1975 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilmiştir.

İlgili toplantıda, 1970’lerin ortalarındaki ekonomik durumun doğası ve buna ilişkin sorunların yapısal ve kısa vadeli sebepleri üzerine bir fikir birliği sağlanırken, sorunların çözümüne yönelik alınması gereken tedbirler noktasında gruplar arasında önemli farklılıklar ortaya çıkmıştır. İlgili konferansta somut sonuçlara ulaşılamamasına rağmen, bu tür bir toplantının oldukça karmaşık konularda fikir alışverişine izin vermesi nedeniyle değerli olduğu genel kabul görmüştür. Dolayısıyla 1976 yılının ilk yarısında bir toplantının daha yapılması talep edilmiştir (ETUC, 1974i, 7; ETUC, 1974j:1; ETUC, 1975c).

Bir sonraki üçlü konferans, 24 Haziran 1976 tarihinde Lüksemburg’da toplanmıştır. İlgili toplantıda, yeni istihdam alanlarının yaratılması, Topluluk’ta daha fazla fiyat istikrarının oluşturulması gibi kimi hedefler üzerinde mutabakat sağlanmıştır.

Ayrıca enflasyon ve büyüme oranlarına ilişkin kimi temel hedefler de bu konferansta belirlenmiştir. Bu kapsamda Komisyon, önerilerini bir program dâhilinde sekiz noktada ifade etmiştir. ETUC bu sekiz noktadan sadece fiyatlar ve gelirle ilgili olanı kabul

edilemez olarak değerlendirmiştir. Ancak konferansta genel anlamda bir mutabakat sağlanmış, böylece Topluluk tarihinde ilk defa yasal bağlayıcılığı olmasa da sendikalar, işverenler, hükümetler ve Komisyon ortak bir ekonomik program oluşturmuştur (ETUC, 1976d: 2-8; Council of EC, 1976; Comission of EC, 1976a). İlgili Konferans’ın ardından Komisyon, tarafları Lüksemburg’ta alınan kararların nasıl uygulanacağı konusunda görüşmek üzere 28 Temmuz 1976 tarihinde resmi olmayan bir toplantıda buluşturmuştur (Commission of EC, 1976b; ETUC, 1976e).

Dönemin ETUC Başkanı Heinz O. Vetter’in 29 Kasım 1976 tarihinde Konsey ve Hükümet temsilcilerine hitaben yayınladığı bir bildiride, Topluluğun durumunun hedeflere ulaşılmasına izin vermeyeceği ortaya çıkmıştır. ETUC hükümetleri, işverenleri ve Komisyonu konferans kararlarını takip etmemekle suçlamış ve böylesi bir stratejiye taraf olmayacağını belirtmiştir. ETUC, belirtilen süreçte konuyla ilgili olarak Komisyon başkanından toplantı talep ederken, üyelerini hükümetlerine Lüksemburg kararlarına uymaları noktasında baskı yapmaya çağırmıştır. Bu olumsuz atmosferde bir sonraki üçlü konferans 27 Haziran 1977 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Bu konferansla birlikte başlayan süreç alınan kararlara uyulmaması ve hedeflerin dikkate alınmaması nedeniyle ETUC’un hayal kırıklığına uğramasına neden olmuş, bu hayal kırıklığı 9 Kasım 1978 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen üçlü konferansla üst seviyeye çıkmıştır. Bunun üzerine ETUC, 13 Kasım 1978 tarihli bir bildiri aracılığıyla basını bilgilendirerek üçlü konferanslarda alınan kararların uygulanmaması ve hedeflere ulaşılması adına tarafların isteksizlikleri noktasındaki eleştirilerini dile getirmiştir.

ETUC Yönetim Kurulu’nun benzer bir çizgide düzenlenecek başka konferanslara katılmama yönünde hemfikir olduğunu duyurmuştur. Bildiride işsizliğe karşı mücadele ve ülkelerin karşı karşıya kaldığı büyük ekonomik sorunların üstesinden gelmek için, Avrupa düzeyinde harekete geçilmesi ve üçlü konferansların alınacak önlemlerde son derece önemli bir rol oynaması gerektiği vurgulanmıştır. Hükümetlerin bu konferansları sadece dinlemek için kullandıkları, toplanatılara hazırlıksız geldikleri yönünde eleştiriler dile getirilmiştir. Belirtilen nedenle ETUC Yönetim Kurulu’nun üçlü konferansların gelecekteki rolleri ve doğası üzerine temel bir sorgulamaya gitmeye karar verdiği duyurumuştur. ETUC’un karar sürecini etkilemek ve Avrupa’daki işçilerin çıkarlarını savunmak amacıyla farklı araçları dikkate alacağı belirtilmiştir. Kısaca ETUC, benzer şekilde düzenlenecek başka konferanslara katılmama kararı verirken

1979 yılında Komisyon ile olan temaslarını da askıya aldığını duyurmuştur (ETUC, 1976f; ETUC, 1976g; ETUC, 1977c; ETUC, 1978d).

1970’li yıllar boyunca sosyal taraflar arasında ortaya çıkan krizler üçlü toplantıların gerçekleşmesini engellemiştir. 1984 yılı itibariyle üçlü diyalogların yeniden canlanması için ortaya konulan çabalar artmaya başlamıştır. Bu amaç kapsamında gerçekleştirilen ilk toplantı, dönemin Fransız İstihdam Sosyal İşler ve Dayanışma Bakanı Pierre Beregovoy öncülüğünde 28 Şubat 1984 tarihinde Val Duchesse’de gerçekleştirilmiştir. Tamamen informel bir zeminde ve kişisel inisiyatifle gerçekleştirilen bu toplantılar özellikle süreç içerisinde ortaya çıkan gerginlikleri dindirme amacı taşımıştır. Toplantılarda herhangi somut bir sonuç alınamamış olmasına rağmen Delors öncülüğünde gerçekleştirilen Val Duchesse toplantılarına esin kaynağı oluşturmuştur (Lapeyre, 2018: 27-28). Delors öncülüğünde gerçekleştirilen “Val Duchesse31” toplantılarının gerçekleştirildiği 1985 yılı ise aynı zamanda Avrupa sosyal diyaloğunun tanıtım tarihi olarak kabul edilmiştir (Degryse ve Tilly, 2013: 91-92).

Yukarıda yürütülen tartışmaların ötesinde üçlü ilişkiler Amsterdam Antlaşması ile Kurucu Antlaşma’da gerçekleştirilen değişikliklerle birlikte farklı bir zemine oturmuştur. Lizbon Antlaşması ile birlikte ise sosyal tarafların rolünü düzenleyen Antlaşma’ya, Büyüme ve İstihdam için Üç Taraflı Sosyal Zirve yeni bir unsur olarak eklenmiştir. Bu zirvelerin Konsey, Komisyon ve sosyal tarafların temsilcilerinden oluşmasına karar verilmiştir (Çelik, 2014: 188). Bu yeni oluşum İstihdam Daimî Komitesi’nin ortadan kalkması adına ilk adımı oluşturmuştur. İlk resmi Zirve Konsey’in 6 Mart 2003 tarihinde Büyüme ve İstihdam için Üç Taraflı Sosyal Zirve’nin kurulmasına karar vermesinin adından 20 Mart 2003 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilmiştir. Avrupa Sosyal Modeli’ni modernize etme yöntemleri bu Zirve’de tartışılan konular arasında yer almıştır (Lapeyre, 2018: 233).

31 Val Duchesse, Brüksel'de Belçika devletine ait eski bir manastırdır. 1984'te yapılan üç gayri resmi toplantı ve Ocak 1985 ve Kasım 1985'teki ilk iki Sosyal Diyalog Zirvesi burada gerçekleşmiştir. 1986 yılında EEC'nin genişlemesinin ardından sonraki toplantılar, Brüksel'in merkezinde, aynı zamanda Belçika devletine ait bir konak olan Palais d'Egmont'ta yapılmıştır (Lapeyre, 2018: 27).