• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. II. DÜNYA SAVAŞI SONRASI AVRUPA VE AVRUPA SENDİKAL HAREKETİ

2.3. Avrupa Topluluklarının Oluşum Sürecinde Sendikal Tutum

2.3.2. Avrupa Sendikal Hareketi’nin Schuman Planı’na Yönelik Tavrı

2.3.3.2. Avrupa Sendikal Hareketi’nin Tutumu

sınırlı kalmıştır (Belçika, Fransa, Almanya, Lüksemburg, Hollanda, İtalya) (European Communities, 1984: 1). Komite, 1952 yılı sonbaharında Lüksemburg’da açılan bir irtibat bürosu aracılığıyla çalışmıştır (Degryse ve Tilly, 2013: 14; ERO, 1954c: 14-15).

Ayrıca İrtibat Bürosu’na ek olarak 21’ler Komitesi’nin oturumları arasındaki güncel işlerin yönetimine yardımcı olmak üzere 6 kişilik küçük bir komite daha oluşturulmuştur (ERO, 1954c: 15).

21’ler Komitesi’nin amacı ECSC’nin Yüksek Otoritesi karşısında sendika çıkarlarını teşvik ve temsil etmek olmuştur. Yüksek Otorite ile periyodik olarak temasa geçmek ve üretimin dağıtımı, maliyet fiyatları, işçi ücretleri, vb. konuları teknik yönleriyle ele almak Komite’nin üstlendiği görevler arasında yer almıştır. Komite’de kararlar oybirliği ile alınmıştır. Komite, üye sendikalarının çıkarlarını ve faaliyetlerini koordine ederken aynı zamanda sendikalar ulusal özerkliklerini de sürdürmeye devam etmiştir. ERO, Komite’yi kendi bünyesine dâhil etme yönünde girişimlerde bulunsa da üye örgütlerin tercihleri özerklik yönünde olmuştur. Belirtmek gerekir ki 21’ler Komitesi siyasi güçten yoksun lobi merkezi olarak çalışan bir irtibat bürosu olarak kalmıştır (European Communities, 1984: 1; Gabaglio, 2003: 31; ERO, 1952: 11).

Komite, EEC’nin ve paralelinde ETUS’un kurulmasından sonra faaliyetlerine Lüksemburg’ta ECSC Sendikalar Arası Komite (ECSC Inter-Union) ismi ile devam etmiştir. Bu Komite ise maden ve metal işçileri ulusal sendikaları ve onların uluslararası işkolu sekreterliklerinden 25 temsilciden oluşmuştur. Sendikalar Arası Komite’nin tek amacı ECSC ile ilgili konularda bilgi paylaşmak, koordinasyon sağlamak ve işçilerin Topluluk düzeyinde etkin şekilde temsil edilmesi olmuştur. Komite faaliyetlerini, politika uygulamalarını etkileyen güçlü bir organ olmaktan çok etkin bir koordinasyon aracı olarak gerçekleştirmiştir (Blanpain, 1972: 282; Buschak, 2003: 10).

sürecindeki ön tartışmalara uluslararası sendikalar da aktif şeklide katılım sağlamışlardır. Sendikalar, Paris Antlaşması ile ilgili kararları etkilemek için hem ulusal hem de Avrupa düzeyinde, ilgili hükümetler ile sürekli temas halinde bulunmuşlardır.

ECSC’yi kuran Paris Antlaşması'nda, uluslarüstü güçler, sendikaların Yüksek Otorite aracılığıyla ortak bir üyeyle temsil edilmesine olanak tanımıştır. 1950 yılı Eylül ayı ile 1951 yılı Nisan ayı arasındaki çabalar, işverenlerin ve sendikacıların eşit olarak temsil edileceği bir Danışma Komitesi'nin kurulmasını sağlamıştır. Danışma Komitesi, sendikaların Yüksek Otorite’de temsilini sağlamasının yanında, görüşlerini ve taleplerini doğrudan dile getirebilecekleri güçlü bir alan olması itibariyle de önemsenmiştir (Schevenels, 1965). Dolayısıyla henüz Komite safhasında sendikaların etkin katılımının da bir sonucu olarak ECSC’yi kuran Paris Antlaşması, işçi sınıfının kaygı ve sorunlarına yönelik daha önceki başlıklarda belirtilen çeşitli olumlu düzenlemeleri içermiştir. Bununla birlikte belirli bir dönem Paul Finet20’in başkanlığını da yürüttüğü Yüksek Otorite’de işçi sınıfı kökenli üç temsilcinin görev alması sendikalara avantaj sağlamıştır. ECSC Danışma Komitesi’nde emeğin sosyal demokrat sendikalarca temsili gözetilmiş ve mümkün kılınmış, böylece dönemin ruhuna uygun ve ortaya konulan oluşumların felsefesini karşılayacak şekilde komünizm karşıtı bir anlayış sürece hâkim olmuştur (Kinnock, 1993: 8; Bouvard, 1972: 124; Jacobs, 1973:121;

Barnouin, 1986:5).

1950’li yıllarda ECSC’nin kuruluşu öncesinde ve sonrasında en başından itibaren hür sendikacılık ilkelerine bağlı sendikalar, ortaya çıkabilecek sonuçlar konusunda çeşitli kaygılara sahip olsalar da Avrupa’nın bütünleşmesi fikrine yoğun ilgi duymuş, süreci desteklemişlerdir. ECSC’nin kurulmasıyla birlikte ilk dönemlerde sendikaların sürece etkin katılımının mümkün olması ve işçilerin sorunlarının belirli alanlarla sınırlı kalsa da gözetilmesi, bunu destekleyen şekilde belirtilen dönemde maden ve metal işçilerinin çalışma koşullarının ve ücretlerinin kötüleşmemesi, aksine iyileşmeye başladığının görülmesi, sendikacılar arasında bütünleşmeye olan desteği

20Belirli bir dönem yerel ve bölgesel düzeyde aktif bir sendikacı olarak görev yaptıktan sonra 1936 yılında FGTB’nin ulusal sekreterliğine atanmıştır. Savaş döneminde bir süre Londra’da bulunan Finet, İletişim Bakanlığı’nda sosyal çalışmalarla ilgilenmiştir. Belçika’ya döndüğünde çalışmalarına FGTB Genel Sekreteri olarak devam etmiştir. Uluslararası Çalışma Konferansı’nda delegelik ve Uluslararası Çalışma Ofisi’nde Yönetim Kurulu üyeliği de yapan Finet, ECSC kurulduktan sonra Yüksek Otorite üyeliğine kabul edilmiştir. Kömür krizinin yaşanmasıyla üye devletlerin hükümetleri Paul Finet’i Yüksek Otorite Başkanlığı’na atamışlardır. Finet bu görevi 1958 yılı Ocak ayı ile 1959 yılı Eylül arasında

daha da güçlendirmiştir. Bu iklimde Avrupa’nın hayatta kalmasına ilişkin bir program Genel Sekreter Walter Schevenels’in imzasıyla formüle edilmiştir. İlgili program aracılığıyla sosyal bütünleşme, mali sistemlerin aşamalı olarak uyarlanması, malların, sermayenin ve emeğin serbest dolaşımı çağrısında bulunulmuştur (Barnouin, 1986: 5).

Ayrıca 1955 yılı Ağustos ayında ERO öncülüğünde Avrupa Fikrinin Canlandırılmasına ilişkin Brüksel’de bir Konferans gerçekleştirilmiştir. Konferans sonucunda, ERO’nun süreç içerisinde Avrupa’nın bütünleşmesine yönelik tutumunu yansıtan bir bildiri yayınlanmıştır. Bildiride tüm ülkelerde yaşam standartlarının yükseltilmesi ve tam istihdamın sağlanabilmesi için hür sendikaların Avrupa çapında ekonomik sorunların çözümünde de aktif rol üstlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Dolayısıyla, hür sendikaların ekonomik işbirliğine ve bütünleşmeye yönelik girişimlerde, toplumsal koşulların yukarı doğru düzenlenmesi amacıyla tam istihdam ve toplumsal ilerleme politikalarının oluşturulması ve geliştirilmesi için mücadele etme kararlılıkları Konferans’ta dikkat çekilen konular arasında yer almıştır (Beever, 1960: 44-45). Ayrıca Konferans bütüncül bir ulaşım sistemi ve atom enerjisinin barışçıl bir şekilde gelişmesi, emek gücünün daha fazla hareketliliği ve Avrupa yatırım fonu kurulması için ekonomik ve sosyal politikaların uyumlaştırılması gerektiğini konularına da dikkat çekmiştir (ERO, 1955; 1-4). Kısaca bu Konferans özellikle Batı Avrupa bütünleşmesine adanmış, Avrupa’daki ulusal sendikaları ve uluslararası kampanyaları Avrupa fikri için ortaklaştırmayı hedeflemiştir. Avrupa’da faaliyet gösteren ICFTU üyesi sendikalar kendi ülkelerindeki süreci bu doğrultuda etkilemek için ellerinden geleni yapmaya ve bir baskı unsuru oluşturmaya çağrılmıştır. Avrupa’nın bütünleşmesinin ancak işçilerin tam desteğinin alınması, geliştirilen projelerde işçi örgütlerine yer verilmesi ve emeğin temsil edildiği yönetim ve idari komitelerin oluşturulması koşuluyla başarıya ulaşabileceği dile getirilmiştir (ERO, 1955: 1- 4).

Belirtmek gerekir ki bu dönemde ECSC içinde işçi temsili her ne kadar diğer dönemlere oranla iyi bir seviyede olsa da Avrupa bütünleşme sürecinde işçilerin kilit sektörlerin işleyişinde söz sahibi olmalarına izin verileceği yönündeki umut en başından beri çeşitli hayal kırıklıklarını da beraberinde getirmiştir. Özellikle 1950’li yılların ortalarında metal sektöründe, Avrupa düzeyinde geliştirilmeye çalışılan kimi müzakere ve anlaşma çabaları sonuçsuz kalmış ve bu doğrultuda sosyal aktörler ulusal stratejilerini sürdürmeye devam etmişlerdir. Belçika FGTB’den George Debbune,

Avrupa düzeyinde araçların yeterli olmaması nedeniyle ulusal düzeyde kampanyalar düzenlemenin önemine dikkat çekmiş, sendikaların ulusal mücadele alanlarına odaklanmaya devam etmeleri gerektiğini belirtmiştir (Degryse ve Tilly, 2013: 15-16).

Bu aşamada ICFTU ve ERO, en azından bütünleşme sürecinin biçimlendirici dönemlerinde izleme görevinin ulusal hareketlerle birlikte yapılması gerektiğini kabul etmişlerdir. Bu görüş paralelinde ulusal hareketlerin kamuoyunu etkilemesi için tutarlı bir baskı oluşturması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca ulusal sendikaların, işçiler için gerekli güvencelerin ve teminatların sağlanmasını garanti altına alacak anlaşmaların imzalanması ve istişarelerin gerçekleştirilmesi adına hükümetlerini etkilemeleri gerektiği vurgulanmıştır. İlgili dönemdeki bütünleşme çabaları, sendikal hareketin katılımı anlamında sadece ulusal bir çerçeveye de sıkıştırılmamıştır. Schevenels, çeşitli hükümetlerarası kuruluşlarla sık sık iletişim ve istişare halinde olan diğer ICFTU temsilcileriyle birlikte, mümkün olan her alanda işçiler lehine politikaların oluşturulması adına baskı oluşturmak için çaba harcamışlardır. Ayrıca sendikalar, sadece örgütlü işçiler adına konuşan bir pozisyonda olmak yerine milyonlarca tüketici adına da mücadele hattı oluşturmayı denemişlerdir. Dolayısıyla sendikalara, bütünleşme sürecinin her alanında danışılması gerektiği, bütünleşme fikrinin ancak bu şekilde geniş kitlelerce kabul göreceği vurgulanmıştır (Beever, 1960: 45-47).