• Sonuç bulunamadı

Bölgesel, Ulusal ve Konu Düzeyinde Topluluk Kurumları ile İlişkileri

II. BÖLÜM

4. AVRUPA SENDİKALAR KONFEDERASYONU’NUN AMAÇLARI VE

4.6. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’nun Avrupa Politikalarını Etkileme Kanalları

4.6.1. Bölgesel, Ulusal ve Konu Düzeyinde Topluluk Kurumları ile İlişkileri

4.6. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’nun Avrupa Politikalarını Etkileme

ETUC, AB içinde çıkar temsilini “konular düzeyinde”, “bölgesel düzeyde” ve

“ulusal düzeyde” olmak üzere üç farklı seviyede gerçekleştirme çabası içerisinde hareket etmiştir.

Konular düzeyinde, Birlik karar mekanizmalarını, gündemde olan konular ve sorunlar hakkında görüşlerini dile getirerek etkilemeye ya da Birlik kurumlarının dikkatini, özellikle önemli gördüğü ve mevzuatla düzenlenmesini istediği konulara çekmeye çalışmıştır. Ancak Birlik düzeyinde karar alma süreçlerinin karmaşık yapısı ETUC’un bu anlamda önemli çıkmazları arasında yer almıştır (ETUC, 1973s: 2;

Barnouin, 1986: 68).

Bölgesel düzeyde ETUC politikaları sıklıkla Birlik kurumları içinde sendikaların etkisini artırma yönünde şekillenmiştir. Birlik danışma yapıları hakkında çekincelerini sıklıkla dile getiren ETUC, sendikalar, hükümetler ve işverenlerle sağlıklı bir istişare zemini oluşturulabilmesi için üçlü yapıların kurulması ve güçlendirilmesini teşvik edici önerilerde bulunmuştur. Ayrıca diyaloğun sadece sosyal konulara sıkıştırılmasının önüne geçilmesini savunurken ekonomik ve mali önlemlerle ilgili konularda sosyal tarafları da kapsayacak istişare zeminlerinin oluşturulması gerektiğini dile getirmiştir (Barnouin, 1986: 68). Dolayısıyla, sadece sosyal sorunların ele alındığı platformları değil, makroekonomik konularla ilgili farklı alanlardaki politikaları da etkileme çabası içerisinde hareket etmiştir.

Ulusal düzeyde ise ETUC iki kanal üzerinden amaçlarına ulaşmaya çalışmıştır.

Önemli gördüğü konularda hükümetlerin bakış açısını etkileyebilmek amacıyla ulusal sendika konfederasyonlarını hükümetler üzerinde baskı ve algı oluşturmaya çağırmıştır.

Bunun yanı sıra Konsey dönem başkanlığını üstlenen ülkelerin devlet başkanlarıyla doğrudan temaslar kurmuş ve taleplerini dile getirdiği toplantılar düzenlemiştir (Barnouin, 1986: 68).

Belirtmek gerekir ki ETUC’un her üç düzeyde ortaya koyduğu çaba birbiriyle doğrudan ilişkili olup, bunlar arasında net bir ayrımın ortaya konulması son derece güçtür.

ETUC, AB politikalarını ve yasal sistemini yıllık Üçlü Sosyal Zirveler, Ekonomik Sosyal Komiteye katılım, Avrupa Komisyonu ile sıklıkla kurulan doğrudan temaslar, Avrupa Parlamentosu üyeleriyle yakın işbirliği, komitoloji prosedürü çerçevesinde istihdam, sosyal konular ve makroekonomik politikalarla ilgili danışmaya

yönelik düzenli temaslar çerçevesinde çıkar temsili yoluyla etkilemeye çalışmaktadır.

Birlik içerisinde sosyal taraf statüsüne sahip olan ETUC, Avrupa işveren örgütleriyle sektörel ilişkilerin şekillenmesi sürecinde de aktif olarak yer almaktadır (Kurczewska, 2013: 76).

Birlik içerisindeki kurumların çok düzeyli yapısı, özellikle ETUC ve Avrupa Sendika Federasyonları gibi resmi statüsü olan sosyal taraflar için çeşitli erişim noktaları oluşturmuştur. Ancak AB kurumsal çerçevesinin karmaşıklığı, daha önce de belirtildiği gibi, ETUC’un politikalar üzerinde gerçek bir etki oluşturmasını engellemiştir. AB politikaları ve mevzuatı, sendikaları ve üyelerini etkilese de, sosyal diyalog mekanizmaları çoğunlukla çalışma koşulları, sağlık ve güvenlik ve eşit haklar gibi bazı temel politika alanlarına odaklanmıştır. Ayrıca belirtmek gerekir ki sendikalar, Birlik kurumlarıyla lobi faaliyetlerinde işveren tarafından daha atıl bir pozisyon sergilemişlerdir. Dolayısıyla, sendikaların Avrupa kurumsal yapılanması içerisindeki yeri işverenlere nazaran daha dezavantajlı olmuştur. ETUC belirtilen bu durumun önüne geçebilmek için süreç içerisinde birçok hamle ortaya koymuş ancak genel itibariyle Avrupa karar mekanizmasında bir etki oluşturulabilmesi için Komisyon’la mücadele yerine işbirliği yapılması fikri Örgüt içerisinde genel kabul görmüştür. Bu durum ise ETUC’un Avrupa Komisyonu’nun gündeminde olan AB politikalarını ve mevzuatını etkilemek yerine kurumlarla sembolik bir “Avro-korporatizm” ilişkisi içine girme riskini ortaya çıkarmıştır (Larsson, 2015: 103).

“Ulusal Rota” ve “Brüksel Rotası” da sendikaların AB karar alma süreçlerini etkileme noktasında ortaya koyduğu startejiler arasındadır. Brüksel Rotası aracılığıyla temel itibariyle Avrupa kurumlarının, Brüksel’de gerçekleştirilen lobi faaliyetleri ve diğer araçlar vasıtasıyla etkilenmesi kastedilmiştir. Lobi faaliyeti gerçekleştirmek adına tercih edilen araçlar çeşitlilik gösterse de sendikalar, AB politikalarını ve sosyal boyutunu çoğunlukla sosyal diyalog aracılığıyla etkilemeye çalışmışlardır (Larsson, 2015: 104).

ETUC, kuruluşundan itibaren hem Avrupa Komisyonu ile sıkı ilişkiler geliştirmeyi hem de karar alma süreçlerini etkilemeyi hedeflemiştir. 1980'lerin ortalarından sonra sosyal diyaloğun kurumsallaşmasıyla ETUC, Avrupa işveren örgütleriyle direktiflere dönüştürülecek bağlayıcı anlaşmalar oluşturma amacı edinmiştir. Böylece sosyal taraflar korporatist yarı yasama organı olarak işlev görmeye

başlamıştır. Sosyal diyaloğa ilişkin sendikalar açısından ikinci önemli uğrak ise 1991 yılından beri var olan ancak ilk kez 1997 yılında uygulamaya geçen işveren ve sendikalara verilen “özerk anlaşmalar” müzakere etme hakkı olmuştur. Belirtmek gerekir ki Avrupa Komisyonu’nun 1990’ların sonlarından bu yana müzakere edilecek konular üzerindeki azalan ilgisi, anlaşmalardaki düşüşü de beraberinde getirmiştir.

Dolayısıyla sosyal diyalog aracılığıyla elde edilen sonuçların Avrupalı işçiler üzerindeki etkilerinin son derece mütevazı kaldığı da dile getirilen görüşler arasında yer almıştır.

Ancak yine de sosyal diyalog ETUC’un AB politikalarını etkileme yönünde kullandığı önemli etki araçları arasında gösterilmiştir (EU, 2019: 415 ; Larsson, 2015: 104).

Yukarıda tartışılan gelişmelerden de anlaşılacağı üzere özellikle 1985 yılında Jacques Delors’un Komisyon başkanlığına gelmesinden sonra Komisyon'un destekleyici tutumu ETUC'un Avrupa politikaları çerçevesinde konumlandırılması noktasında önemli bir etkiye sahip olmuştur. Ayrıca, Komisyon’un belirtilen dönemde sosyal meselelere ilgisinin yoğunlaşması, Komisyon’un sürece ilişkin iç eksikliklerinin giderilmesi ve ihtiyaç duyduğu uzmanlık bilgisini temin etmesi eğilimiyle de açıklanmıştır. Kısaca Komisyon, etkin bir sivil toplum ağı oluşturarak bu alanda kendi meşruiyetini arttırmaya çalışmıştır. Mevzuat tekliflerini düzenleyen kurum olarak Komisyon ile etkileşim, mevzuatın bazı kısımlarını belirli ve olumlu yönde etkilemek için ETUC açısından önemli bir yere sahip olmuştur. ETUC’un Komisyon ile kurduğu temaslar hem resmi hem de gayrı resmi düzeyde gerçekleşmiştir. ETUC, bu süreçlerde çeşitli tekliflerle ilgili olarak Komisyon’a danışmış, tekliflerin oluşturulması öncesi ve aşamasında çeşitli pozisyon raporları aracılığıyla kararları etkileme çabası içerisine girmiştir. Bu doğrultuda ETUC özellikle İstihdam ve Sosyal İşler Genel Müdürlüğü ile de sıkı bir ilişki geliştirmeye çalışmış, Sosyal İşler Komiserleri ile temaslara önem vermiştir. Ancak bu çaba her zaman ETUC’un beklediği etkinlik düzeyinde gerçekleşmemiştir. Ayrıca işveren örgütlerinin ETUC teklifleri noktasında Komisyon’la gerçekleştirdikleri karşı lobi faaliyetleri ve Konsey’in ETUC tarafından başlatılan teklifleri dikkate alma noktasındaki isteksizliği de ETUC’un Avrupa politikalarını etkileme noktasında karşılaştığı sorunlar arasında yer almıştır (Cajo, 1993: 31-33;

Lampe, 2006: 14-15).

ETUC, Komisyon üyeliği seviyesinin altında genel müdürlükler ve personelleri ile de ilişkiler kurmuştur. ETUC Sekreteryası’nın bu doğrultuda geliştirdiği ilişkilerin

özellikle bilgi paylaşımı açısından sürece önemli katkıları olmuştur. Günlük temaslara dayanan bu ilişkiler sayesinde etkili bir çalışma ortamı kurulmuş, Komisyon tekliflerinin müzakereleri öncesindeki hazırlık aşamalarında yoğun bir etkileşim şansı elde edilmiştir. Yasaları değiştirme ve birlikte karar verme yetkisine sahip olan Avrupa Parlamentosu ve üyeleriyle ilişkiler de ETUC tarafından kullanılan önemli etki kanalları arasında yer almıştır. Komisyon dışında Avrupa Parlamentosu, ETUC’un Avrupa politikalarını sosyal hükümler lehine etkileme çabalarında en güçlü müttefiklerinden olmuş ancak Parlamento’nun sosyal politikalarla ilgili yetkilerinin zayıf kalması bu anlamda net kazanımların ortaya çıkmasını engellemiştir. Farklı siyasi gruplardan Parlamento üyelerinden oluşan Avrupa Parlamentosu Sendikalar Grubu ile sendikalar arasındaki aylık toplantılar, ETUC’un etki oluşturma anlamında önem verdiği araçlar arasında yer almıştır. ETUC bu toplantılar sayesinde Parlamento içerisinde sosyal konularla ilgili gündem oluşturulması noktasında bir sonuç elde etmeye çalışmıştır.

Yasama organı olarak güçlü bir Parlamento’nun oluşturulması da en başından beri ETUC’un gözettiği hedefler arasında belirtilmiştir. ETUC, 1979 yılı öncesinde Parlamento’ya doğrudan seçimlerin başlatılması için çeşitli lobi faaliyetleri gerçekleştirmiştir. Bu lobi faaliyetleri doğrultusunda ETUC, örgüt olarak seçim kampanyaları döneminde üstlenmesi gereken rolü ve göçmen işçilerin oy haklarına yönelik konuları da gündemine almıştır. Ancak Avrupa Parlamentosu seçimlerinin, ulusal seçim sistemlerine sıkı bir şekilde bağlanması, ilgili dönemde ETUC’un soruna Avrupa düzeyinde bir çözüm geliştirmesini zorlaştırmıştır. Doğrudan seçim sisteminin uygulamaya girmesinden sonra ETUC ile Parlamento ve çeşitli çalışma komiteleri arasındaki temaslar yoğunlaşmıştır. ETUC Sekreteryası, özellikle endüstriyel politikalar, çalışma koşulları, göçmen işçiler, kısmi süreli çalışma, araştırma ve geliştirme programları gibi Konfederasyon’un yakından ilgilendiği ve kendi pozisyonuna uygun konularda yasaların çıkarılması amacıyla Parlamento ile ilişkilerini sıkı tutmuştur (Degryse ve Tilly, 2013: 30; Larsson, 2015: 104).

ETUC, Ekonomik ve Sosyal Komite, İstihdam Daimî Komitesi ve Avrupa İstihdam Stratejisi ile ilgili Makroekonomik Diyalog ile istişare yoluyla makroekonomik konularda da AB politikalarını etkileme hedefinde olmuştur. Ancak bu kanallar temelde etki oluşturma yerine bilgi ve danışma vazifesi görmüş, ETUC’un bu

kanallar üzerinden oluşturmaya çalıştığı baskı sınırlı kalmıştır (Larsson, 2015: 104-105).

Sektörler arası sosyal diyaloğa ilişkin beklentiler 1990'ların sonunda azalırken, sektörel sosyal diyaloğun önemi, 1998 yılında Sektörel Sosyal Diyalog Komiteleri’nin kurulmasına bağlı olarak artmıştır. Bu komiteler sendikalar açısından Avrupa Sendika Federasyonları tarafından koordine edilmiş ve Avrupa Komisyonu tarafından Avrupa politikaları hakkında istişare için forumlar şeklinde düzenlenmiştir. Diyalogların sonucu sektörler arasında değişmekle birlikte, bağlayıcı birkaç çerçeve anlaşmanın görüşülmesi dışında ortak açıklamalar ve tavsiyelere yoğunlaşmıştır. Ancak yine de sektörel diyalog Avrupa politikalarını etkilemede önem taşıyan kanallar arasında yer almıştır (Larsson, 2015: 105).

Yukarıda değinilen konular dikkate alındığında sosyal diyaloğun ve sosyal diyaloğun işlemesini sağlayan araçların ETUC’un Avrupa sosyal politikasını etkilemesi noktasında etkisi ve katkısı önemlidir. Dolayısıyla ETUC’un AB kurumları ve sosyal taraflarla istişare şansı yakaladığı bazı temel sosyal diyalog araçları biraz daha detaylandırılacaktır. Bu amaç doğrultusunda Ekonomik ve Sosyal Komite, Üçlü Sosyal Zirveler, özellikle üzerinde durulması gereken önemli araçlar arasındadır.