• Sonuç bulunamadı

Kıyılardan Yararlanma

A) MÜLKİYET HAKKI

2) Kıyılardan Yararlanma

değişiklik yapılmış ancak bu değişiklikten mülkiyet hakkının metni yerine Anayasadaki yeri etkilenmiştir. Mülkiyet hakkı “Kişinin Hak ve Ödevleri” bölümüne alınmış, Tasarıda “mülkiyet ve miras hakkı” başlığı altında yer alan hükümler, birisi hariç, “Kamu Yararı” başlığı altında, bazı küçük değişikliklerle, korunmuştur.

Konuya nihai Anayasa metni açısından bakıldığında 43 vd. maddelerde düzenlenen durumların, mülkiyetin genel kuralını belirleyen 35 inci madde hükmünün aksine ekonomik ve sosyal haklar arasında bulundurulması, böylece münhasır kanun alanı dışında tutulması, mülkiyet hakkının korunması bakımından daha güvencesiz bir rejim oluşturmuştur. Aşağıda ayrıntıları görüleceği üzere bu kısımda düzenlenen toprak mülkiyeti, kıyılardan yararlanma, kamulaştırma ve devletleştirme hükümleri mülkiyet hakkını doğrudan etkileme özelliğine sahip hükümler olup bu konularda Bakanlar Kurulunun KHK’lerle düzenleme yapabilmesi mülkiyet hakkı bakımından bir güvence olmayıp sınırlama tehdidinin her daim geçerli olduğunun ispatıdır311.

en yüksek olduğu anda karaya değdiği noktaların birleşimiyle en alçak olduğu anlarda değdiği noktaları birleştiren çizgi arasında yer alan şerit biçimindeki kara parçası” şeklinde tanımlamaktadır314. Anayasa Mahkemesi de kıyılar konusunda bir alan tanımlamasını kabul etmektedir. Mahkeme E. 1985/1sayılı kararında kullandığı;

“Bugün bu yerler artık salt kara ile su arasında bir sınır çizgisi biçiminde değil, denizden karaya doğru şeritler halinde uzanan, kıyının kullanım ve korunmasını sağlayan ve buranın doğal yapısına uygun olarak uzunlamasına ve derinlemesine olmak üzere iki boyuttu bir takım bölgeleri kapsayan bir alan olarak kabul edilmektedir.315

şeklindeki ifadelerle bu yaklaşımı benimsediğini göstermektedir. Öte yandan Mahkeme kıyıyı çok boyutlu bir kavram olarak da görmektedir. Nitekim Mahkeme;

“Bu madde bütünüyle incelendiğinde; Anayasa Koyucunun, Kıyıyı; yalnız deniz, göl ve akarsuya bitişik, bir doğa parçası değil çok boyutlu kavram olarak öngördüğü, anlaşılmaktadır. Zira, Anayasa’nın 43. maddesinde “kıyılardan yararlanma” koşulları düzenlenirken Anayasa’nın 168. maddesinde olduğu gibi sadece kıyıların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunun belirtilmesi ile yetinilmeyip ayrıca deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği ve kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanış, amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartlarının kanunla düzenleneceğine ilişkin kurallara da yer verilmiştir. … / Kıyılar deniz ve göllerin devamı olup, bunlardan ayrılması mümkün olmadığı cihetle deniz ve göllerden yararlanmak ancak kıyının kullanımının herkese açık olması ile sağlanabilecektir. Esasen Türk hukuku açısından bu konu, Anayasa’nın 43. maddesinde kıyıların, 168. maddesinde de tabii servetler ve kaynakların, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu biçiminde hükme bağlanmıştır”

şeklinde kıyıların hem yapısı itibariyle hem de kullanımı itibariyle çok boyutlu bir kavram olarak düzenlendiği tespitini yapmıştır.

Kıyıların niteliği nedir? Kıyıların kamu malı olduğu konusunda doktrinde ve AYM kararlarında bir tereddüt yoktur. Peki, kıyılar bu niteliği nasıl kazanır? Bu

314 Aydın ZEVKLİLER, “Kıyılarda Mülkiyet İlişkileri”, AİD, C. 12, S. 1-3, Yıl 1979, ss.83, s. 71-72 (ZEVKLİLER, 1979) . Kıyının alt sınırı yani kıyı çizgisi ve üst sınırı yani kıyı kenar çizgisi için bkz. AKIN, 1998: 35 vd.

315 E. 1985/1, s. 44.

nitelik Anayasa hükmünde yer verilen devletin hüküm ve tasarrufu altında olmak tabirinin mi yoksa başka bir kriterin mi sonucudur?

Akın kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olması deyiminin toplumsal kullanım bakımından önemi sebebiyle özel hukuk dışında tutulan ve kamu malı olarak anılan bir kategoriyi ifade ettiğini ileri sürmektedir316. Ancak Duran Anayasanın çeşitli maddelerinde yer verilen tabirin tek başına bir şeyi kamu malı kılmaya yeterli olmadığını savunmaktadır317. Anayasa Mahkemesi ise kıyıların kamu malı niteliğine ilişkin belirleme yaparken kıyıların niteliğinden hareket etmektedir.

Nitekim Mahkeme318;

““Doğal niteliği itibariyle herkesin serbestçe yararlanmasına açık ve bu nedenle bir kamu malı olan kıyının, kendisine, doğal servet ve kaynak niteliği kazandıran özelliklerini yitirmemesi için, özel bir korunmaya alınması gereklidir.”Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunması nedeniyle “kamu malı niteliğinde olan kıyıdan yalnızca bu alana bitişik taşınmazların malikleri değil, herkes yararlanabilecektir.

ifadeleriyle bu görüşünü ortaya koymaktadır. Ancak Anayasa Mahkemesinin niteliğe dayandığı bu görüşü yerinde değildir. Gerçekten Gülan’ın da belirttiği üzere “doğal niteliği gereği sırf kamu malı olacak yani özel mülkiyete kesinlikle elverişsiz olacak mal yoktur. Her mal kamu malı olabileceği gibi özel mülkiyete de müsait olabilecek hukuki düzenlemeye konu olabilir”319. Ancak belirtmek gerekir ki öyle mallar vardır ki niteliklerinin taşıdığı önem dolayısıyla kamu yararının gerektirdiği düzenlemeyi zorunlu olarak gerektirirler. Bu nedenle bu nitelikteki malların hukuken veya fiilen de kamu malı olarak değerlendirilmeleri ve kullanılmalarına sık rastlanılır320.Nitekim Akın’ın yukarıda yer verdiğimiz kamu malı ölçütünün de bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

316 AKIN, 1998: 29.

317 Lütfi DURAN, “Kamusal Malların Ölçütü”, İHİD, C. 5, S. 1–3, Yıl 1984, ss. 35–48, s. 43 (DURAN, 1984). Benzer yaklaşım ZEVKLİLER, 1979: 76.

318 E.1985/1, s. 47–48.

319 Aydın GÜLAN, Kamu Mallarından Yararlanma Usullerinin Tabi Olduğu Hukuki Rejim, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 1999, s. 47 dp 210, (GÜLAN, 1999)

320 GÜLAN, 1999: 47–48.

O halde devletin hüküm ve tasarrufu altında olmak ne anlama gelir? Hemen söyleyelim ki Mahkemelerin böyle bir derdi olmamış, doktrin kavramı açıklığa kavuşturamamış321, yasama ise kavramın içeriğini belirlemeye kalkışmamıştır322. Duran kavramın “Türk hukukuna özgü ve genel olarak kamu mallarını hem bireylere ve topluluklarına hem de devlete ve malik kamu tüzel kişilerine karşı korumayı amaçlayan ve özel mülkiyet hakkının sakıncalarından koruyan bir önlem ilkesi”

olduğunu kabul etmektedir323. Gülan ise kavramın kullanım yerlerine ilişkin incelemesi sonucunda “bu formülün bir önlem ilkesi olmaktan öte, mülkiyet gibi bir yetki türü veya bir kategori ismi olarak kullanıldığı”na savunmuştur324. Göğer kavramın mülkiyet kavramının içeriğini aşabilen bir yetki demetini ifade ettiğini savunmaktadır325. Akın ise kavramın özel mülkiyete elverişli olmamak ve devletin de kıyılar üstünde mülkiyet hakkı veya mülkiyete benzer bir hakka sahip olmadığı326 anlamına geldiğini savunmaktadır327.

Anayasa Mahkemesi ise “devletin hüküm ve tasarrufu altında olma”

kavramını;

“(1961) Anayasa(sı)'nın 130 uncu maddesi, tabiî servetlerin ve kaynaklarının Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu açıklamakla aynı zamanda bunların mülkiyet konusu olamıyacağını da hükme bağlamıştır”328

“Devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan yerlerde özel mülkiyet kurulamayacağı, esasen, Medeni Kanun'un 641. maddesinde, ilke olarak, hükme bağlanmıştır. Bu yerler özel mülkiyete konu olamayacağı içindir ki”329

“…doğal servet ve kaynakların “Devletin hüküm ve tasarrufu altında olma”sının ne anlama geldiği açıklanmıştır. Bu karara göre “...Anayasa” tabii servetleri ve kaynaklarını Medeni Kanun hükümlerine bağlı özel mülkiyet düzeninin kapsamı

321 DURAN, 1984: 41.

322 GÜLAN, 1999: 88.

323 DURAN, 1984: 43.

324 GÜLAN, 1999: 89.

325 Erdoğan GÖĞER, Maden Hukuku, AÜHF Yayınları, No: 441, Ankara, 1979, s. 28 (GÖĞER, 1979).

326 GÖZLER kavramın “kamu mülkiyeti”nin ifade edilmek istediğini savunmaktadır. Kemal GÖZLER, İdare Hukuku, C. II, Ekin Kitabevi, Bursa, 2003, s. 764 (GÖZLER, II, 2003)

327 AKIN, 1998: 70 ve 78.

328 AYM Kararı E. 1963/126 K. 1965/7, K.T. 16.2.1965, AMKD, S. 3 ss. 27–36, s. 29–30. Aynı yönde bkz.: E.1985/1, 47–48

329 AYM Kararı E. 1982/1 K. 1983/10 K.T. 7.6.1983 AMKD, S. 20 ss. 84–110, s.99.

dışında bırakmakta, onlara, Devletin Devlet olma niteliği ile eli altında tuttuğu nesneler düzeni içinde yer vermektedir: Her iki düzen başka başka koşullara ve kurallara bağlıdır; değişik niteliktedir; aralarında birbirlerine karıştırılmalarını önleyecek bellilik ve kesinlikte sınırlar vardır….…Türk hukuku açısından “Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunma” özel mülkiyete konu olmama anlamına gelmektedir. Anayasa’nın 43/1. maddesinde kıyıların, Devlet hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtildiğine göre kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanda özel mülkiyet ilişkisi kurulması mümkün değildir.”330,331

şeklindeki kararlarıyla genel olarak özel mülkiyete elverişsizlik olarak tanımlamıştır332. AYM’nin bu yöndeki yaklaşımı doktrinde de destek bulmuştur333.

“(D)evletin hüküm ve tasarrufu altında olma”nın kıyılar üzerinde özel mülkiyeti dışlamasını devletin egemenlik yetkisinden kaynaklandığı savunulmuştur334.

Peki, devletin hüküm ve tasarrufu altında olmanın sonuçları nelerdir? AYM bu konuda yukarıda zikrettiğimiz kararında;

Anayasa’nın 130. maddesi tabii servetlerin ve kaynakların Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu açıklamakla aynı zamanda bunların mülkiyet konusu olamayacağını da hükme bağlamıştır. ... Anayasa’nın 43. maddesinin… ikinci fıkrada…özel yararlanma kamu yararı ile sınırlandırılmıştır…. Anayasa koyucunun, kıyıda devletin sahip olduğu yetkilere karşılık, kişilerin de bazı haklarının bulunduğu gerçeğini gözönünde tutarak, kamu yararı ile kişi haklarını, bağdaştırmaya çalıştığı ve netice itibariyle bu madde ile ulaşılmak istenen amacın, Kıyıda Anayasa’nın yürürlüğe girmesinden önce hukuka uygun olarak kazanılmış

330 E.1985/1, s.42–45, 47–48.

331 AYM’nin bir diğer kararı; “Anayasa Mahkemesi’nin … kararlarında, doğal servet ve kaynakların

“Devletin hüküm ve tasarrufu altında olma”sının ne anlama geldiği açıklanmıştır. Bu kararlara göre

“ ... Anayasa, tabii servetleri ve kaynaklarını Medeni Kanunun hükümlerine bağlı özel mülkiyet düzeninin kapsamı dışında bırakmakta, onlara. Devletin, devlet olma niteliği ile eli altında tuttuğu nesneler düzeni içinde yer vermektedir. Her iki düzen başka başka koşullara ve kurallara bağlıdır;

değişik niteliktedir; aralarında birbirlerine karıştırılmalarını önleyecek bellilik ve kesinlikte sınırlar vardır. Anayasa, . . . tabii servetlerin ve kaynakların devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu açıklamakla aynı zamanda bunların mülkiyet konusu olamayacağını da hükme bağlamıştır .... Aslında mülkiyet düzenine bağlı bulunmayan bir nesnede mülkiyetin devri de öncelikle söz konusu olamaz.

“AYM Kararı E. 1990/23 K. 1991/29 K.T. 18.9.1991 AMKD, S.27 C.2, ss. 509–542, s. 527.

332 Yargıtay ve Danıştay’ın benzer yöndeki içtihadları için bkz.: GÜLAN, 1999: 87-88; AKIN, 1998:

72 vd.

333 AKIN, 1998: 71 ve dp 141’de sayılan yazarlar; Sıddık Sami ONAR, İdare Hukukunun Umumi Esasları, İkinci Cilt, Üçüncü Baskı, Hak Kitabevi - İsmail Akgün Matbaası, 1966, İstanbul, s. 1364, (ONAR, II, 1966).

334 Huriye KUBİLAY&Meltem Kutlu GÜRSEL, “İzmir Limanı ve İzmir Limanındaki Liman Hizmetlerinin Hukuki Statüsü”, İçinde Özel Hukuk ve Anayasa Mahkemesi Kararları Sempozyumu II, Bildiriler Tartışmalar, 26 Mart 2004, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara, ss. 91–109, s. 91, (KUBİLAY&GÜRSEL, 2004). Aksi görüş için bkz.: DURAN, 1984: 43.

hakları korumak ve kıyıları kamuya açık tutmak ve herkesin bu yerlerden yararlanması imkan ve şartlarının mevcut olduğu alanlar haline getirmek olduğu görülmektedir.335(ve)

sonuçlarına varmıştır. Bu karardan kıyılardan yararlanma rejimine ilişkin olarak sırasıyla; (i) kıyıların özel ya da kamu mülkiyetine kapalı olduğu sonucuna ulaşılacaktır. Bu durumda kıyılar devredilemeyecek ferağ edilemeyecektir. Kıyılar mülkiyete konu olmayacağı için haczedilemeyecek, kamulaştırılamayacak ve zamanaşımı yoluyla iktisaba konu edilemeyecektir. Ayrıca Mahkemenin;

Anayasa’nın “Kıyılardan yararlanma· başlığını taşıyan 43. maddesi; “Sosyal ve ekonomik haklar ve ödevlere ilişkin üçüncü bölümünde yer almaktadır. Bu düzenleme biçiminden, Anayasa koyucunun, kıyılardan yararlanmayı, kişiler yönünden sosyal ve ekonomik bir hak olarak ele alıp değerlendirdiği anlaşılmaktadır.

şeklindeki ifadelerinden kıyılardan yararlanmayı sosyal ve ekonomik bir hak olarak öngördüğü ve doğrudan sosyal devletle ilintilendirdiği sonucuna da ulaşmak gerekmektedir. Nitekim bu hususa doktrinde “devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan alanlar olarak nitelikleri gereği mülkiyet hakkına konu olamazlarsa da Devlet, egemenlik yetkisi bağlamında bu alanların herkesin yararlanmasına açık bir şekilde kullanımını sağlayacak ve koruyacaktır.”336 ifadeleriyle destek verilmiştir.

Son olarak Mahkemenin aynı kararındaki;

Doğal niteliği itibariyle herkesin serbestçe yararlanmasına açık ve bu nedenle bir kamu malı olan kıyının, kendisine, doğal servet ve kaynak niteliği kazandıran özelliklerini yitirmemesi için, özel bir korunmaya alınması gereklidir.

şeklindeki ifadelerinden kıyıların özel kişilerin mallarından farklı biçimde korunacağı sonucuna ulaşılması gerekir. Bu bağlamda kıyılardan yararlanma da farklı bir rejime tabi olmak zorundadır.