• Sonuç bulunamadı

Mülkiyet Hakkı ve Birey-Devlet İlişkileri

A) MÜLKİYET HAKKI

5) Mülkiyet Hakkı ve Birey-Devlet İlişkileri

olmadığını belirtmek gerekir. Nitekim Madde Gerekçesinin 8 inci paragrafında yer verilen; “Mülkiyeti Anayasa teminatı altına alan bu madde doğrudan devlete hitabetmektedir. Mülkiyetin müessese olarak güvence altına alınması ise kanun koyucu, başka açıdan devlet, Anayasaya uygunluk denetimi yapacak olan Anayasa Yargısı tarafından sağlanacaktır”267 şeklindeki Anayasa koyucu iradesi Anayasa Mahkemesi tarafından görmezden gelinerek mülkiyetin devlet lehine korunması sonucuna varılmıştır.

Anayasa hükümlerinin ne anlama geldiğini somutlaştırma işlevi gören Anayasa Mahkemesinin bu içtihadının anayasal bir direktif olduğu dikkate alınırsa Anayasa hükmünün gerekçesi dikkate alındığında ne kadar anlam sapmasına uğradığı daha açıkça ortaya çıkacaktır.

yöneltilmesine sebep olmuştur. Toplumcular mülkiyetin burjuva sınıfının diğer toplumsal sınıflar üzerinde baskı aracı olarak fonksiyon ifa ettiğini savunmuşlardır.

Mülkiyetin bir sosyal fonksiyon olduğunu savunan A.Comte, özel mülkiyete karşı çıkan sosyalistlerin hata ettiğini belirleyerek özel mülkiyeti tanımaktadır. Benzer şekilde L.Duguit’de mülkiyeti bir sosyal fonksiyon biçiminde açıklamaktadır270. 1848 İşçi Devrimleriyle meyvelerini veren bu toplumcu yaklaşım, mülkiyet hakkının kapsamının sosyal içerikte düzenlenmesiyle sonlanmıştır.

Sonuçta mülkiyet hakkı, negatif statü hakkı olma karakterini çok kaybetmeden ancak Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi’nde yer verilen

“mutlak” ve “dokunulmaz” niteliklerinden feragatle pozitif özgürlük anlayışı doğrultusuna evrime uğramıştır271. Böylece mülkiyet hakkı devletin, toplumun belirli kesimlerini bu haktan yararlandırma yönünde yükümlülükler üstlenmesi niteliğini de içerir hale gelmiştir272. Mülkiyetin kazandığı bu ikili fonksiyon ilk defa 1919 Weimar Anayasasında kendine yer bulmuştur. Daha sonra bu yaklaşım II. Dünya Savaşı sonrası hazırlanan hemen tüm anayasalara sirayet etmiş ve ‘klasik hakların sosyalleşmesi eğilimi’ bir kez de mülkiyet hakkı için yaşanmıştır.

Mülkiyet hakkının kapsam ve içeriğindeki dönüşüm, ülkemize 1961 Anayasasıyla yansımıştır. 1961 Anayasasının mülkiyet hakkını sosyal içerikte bir hak olarak düzenlediği doktrinde ve yargıda kabul görmüştür. Bu meyanda Anayasa Mahkemesi;

“…mülkiyet hakkı anayasamızda sınırsız bir hak olarak tanınmamış, fert yararı ve toplum yararının karşılaştığı alanlarda toplum yararı üstün tutulmuştur”273,

“…görülüyor ki bu nitelikteki mülkiyet hakkı kavramında başkasına zarar vermemek ve özellikle kanunların koyduğu kayıtlara uymak zorunluluğu vardır.”274

270 GÜRİZ; 1992: 333.

271 Ali Ülkü AZRAK, “S. Galeotti’nin Mülkiye Hakkı ve İktisadi Girişim Özgürlüğüne İlişkin Anayasal Rejim Üzerine Gözlemlerinin Yorumu”, Çağdaş Anayasalarda Ekonomik ve Sosyal Haklar ve Ödevler, Uluslararası Seminer, İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Ekonomi Fakültesi, İstanbul, 1982, ss. 261–268, s. 261 (AZRAK, 1982).

272 KRAUSE, 2001: 192.

273 AYM Kararı E.1966/3, K.1966/23, KT. 28.4.1966 AMKD, S. 4, s.163–168, s. 167.

274 AYM Kararı E.1963/156 K. 1963/34 KT. 20.9.1966, AMKD, S. 4, ss. 232- 246, s. 236.; AYM Kararı E. 1964/13 K. 1964/43 K.T. 2.6.1964 AMKD, S. 2 ss. 150–154, “Mülkiyet hakkı geçen yüz yılın ferdiyetçi doktrinlerinin etkisi altında malikin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, kutsal ve doğal

şeklindeki kararlarıyla doktrinde savunulan ‘sosyal yarara dayanan mülkiyet ancak sosyal yarar ölçüsünde var olabilir’ biçimindeki sosyal yarar görüşüne üstünlük tanımıştır275.

1961 Anayasası döneminde benimsenen bu yaklaşımın 1982 Anayasasında da devam ettiğini söylemek gerekir. Gerçekten de 2 nci maddesinde “sosyal devlet”

ilkesine yer veren Anayasadan bunun aksinin beklenmesi zordur. Madde metninin Anayasa sistematiğindeki yerinin bu yaklaşımı tamamen değiştirdiğini ve klasik liberal anlayışa uygun bir hak anlayışının benimsendiğini ileri sürmek pek mümkün değildir. Zira 1982 Anayasası da mülkiyet hakkının kullanımını, toplum yararına aykırı olmayacaktır şeklinde sınırlandırmaktadır. Azrak, haklı olarak, Anayasanın 35 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen hükümle, mülkiyet hakkının malikin mülkiyet sahibi olmak nedeniyle toplum içinde oluşan üstün durumunun topluma zarar vermesini önlemek amacıyla sınırlama getirildiğini savunmaktadır276.

Nitekim Anayasa Mahkemesi de 1982 Anayasası’nda mülkiyet hakkının sosyal işlevleri göz önünde bulundurularak hazırlandığı görüşündedir. Mahkeme bir kararında yer verdiği;

“Günümüzde mülkiyet hakkı, Türk toplumunun sosyal, ekonomik ve hukuksal yaşantısı içinde kamu ve özel hukuk karakterlerini kendinde toplayan özel nitelikte aynî hak olarak kabul edilmektedir. / Bu anlamda mülkiyet hakkı, bir şey üzerinde

haklardan sayılırken günümüzde bu görüş değişmiş ve mülkiyet hakkı, malikine toplum yararına bazı ödevler ve görevler yükleyen sosyal bir hak olarak görülmeye başlanmıştır. Türk Anayasa koyucusu da mülkiyet hakkını bu anlayış açısından ele almış ve Anayasa'nın Temel Haklar ve Ödevler kısmının sosyal haklar ve ödevler bölümünde yer verdiği 36 ncı maddesinde, herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğunu belirttikten sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceğini ve mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağını açıklamıştır. Şu halde kanun koyucu toplum yararı gördüğü hallerde mülkiyet hakkını sınırlayabilir, yeter ki bu sınırlamalar hakkın özüne dokunmasın. Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu Raporunun Genel Gerekçesinde Hürriyetler Rejimi konusunda açıklandığı üzere Anayasa'mız Devlet'e iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınma yolu ile sosyal adaleti gerçekleştirme ve memleketi kalkındırma ödevini yüklemiştir. … Bu gibi tedbirlerin mülkiyet hakim kayıtlayacağına şüphe yoktur, gün ve sayısı yukarıda açıklanan kararda belirtildiği gibi toprak dağıtımı geniş ölçüde kişisel çıkarları harekete getiren bir kamu hizmetidir.” s. 152–153.

275 ÖRÜCÜ, 1975: 33.

276 AZRAK, 1982: 263.

dilediği biçimde kullanma, ürünlerinden yararlanma, tasarruf etme (başkasına devretme, biçimini değiştirme) gibi yetkileri içerir. Ancak, bu nitelikteki mülkiyet hakkı toplum yararına aykırı olmayacak biçimde ve yasaların koyduğu sınırlamalara uyularak kullanılır. / Türk Medeni Yasası’nın 618. maddesinde mülkiyet hakkının öğelerini belirleyen kural, “Bir şeye malik olan kimse, o şeyden kanun dairesinde dilediği gibi tasarruf etmek hakkına haizdir; haksız olarak o şeye vaz’iyed eden herhangi bir kimseye karşı istihkak davası ikame ve her nevi müdahaleyi men edebilir.” biçimindedir. Böylece Medeni Yasa da, kişiye, malik olduğu şey üzerinde, yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla istediği gibi tasarruf hakkını tanımış bulunmaktadır.”277

ifadeleriyle bu yaklaşımını açıklamıştır278.

Anayasa Mahkemesinin yeni tarihli bazı kararlarında mülkiyet hakkının mutlak nitelikte bir hak olarak kabul ettiği görülmektedir. Nitekim Mahkeme bir kararında;

“Kişinin bir şey üzerindeki hakimiyetini ifade eden mülkiyet hakkı, malike dilediği gibi tasarruf olanağı verdiği ve ona özgü olduğundan mutlak haklar arasındadır.279

ifadelerine yer vermekteyse de bu yaklaşımın henüz zayıf ve olaya özgü kaldığı söylenebilir.

b) Mülkiyet Hakkının Sosyal Fonksiyonunun Sonuçları

Anayasa Mahkemesi, mülkiyet hakkının sosyal fonksiyonu göz önünde bulundurularak düzenlenmiş olmasından, hakkın kullanımı nedeniyle birey ile toplum menfaatlerinin çatışması halinde toplumsal çıkarlara öncelik tanınması gerektiği sonucunu çıkarmaktadır. Nitekim Mahkeme bu sonucu şu şekilde ilan etmiştir;

“… malikin de bu hakkı toplum yararına aykırı biçimde kullanması engellenmiştir.

… / Sosyal nitelik taşıyan mülkiyet hakkının toplum ve toplum yararı ile doğrudan ve yakından ilgili olması karşısında bu konuda da bireyle toplum yararının karşılaştığı durumlarda toplum yararının üstün tutulması doğaldır.”280

Bir diğer kararında Anayasa Mahkemesi, mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sona erdirilmesine neden olabileceğini şu biçimde ifade etmiştir;

277 E. 1990/7, s. 241.

278 Mahkemenin bu yöndeki benzer kararları; E. 1988/34, s. 289; E. 1996/64, s. 101–102; AYM Kararı E. 1993/9 K. 1993/21 K.T. 10.6.1993 AMKD, S. 29 C.1 ss. 302–313, s. 306–7;

279 AYM Kararı E. 1999/33 K. 1999/51 K.T. 29.12.1999 AMKD, S. 36 C. 2 ss. 667–677, s. 673.

280 E.1990/7, s. 242 ve 244.

“Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkını mutlak bir hak olmaktan çıkararak kimi durumlarda taşınmaz ile sahibi arasındaki ilişkinin sona ermesine neden olmaktadır.

Kamu yararının gerektirdiği durumların belirlenmesi yasa koyucunun takdir alanı içinde değerlendirilme–lidir.”281

Anayasa Mahkemesinin bu yaklaşımı hakkın bireysel koruma alanı ile

“sosyal” fonksiyonunu dengelendiği anlamına gelir mi? Anayasa’da yer alan 35 inci maddenin üçüncü fıkrası hükmü doktrinde ve Anayasa Mahkemesinin birçok kararında, “toplum yararına uygun kullanma” şeklinde anlaşılmıştır. Nitekim Göze;

“… Mülkiyet hakkı …sınırlı nisbi bir hak niteliğindedir. Mülkiyet hakkı bundan böyle sosyal bir karakter taşımaktadır, yani hak sahibi, hakkını dilediği gibi değil, fakat belirli bir biçimde toplum yararına uygun olarak kullanmak zorundadır. Hak sahibi mülkünü kendisi için, kendi yararına kendi fiziki entelektüel gelişmesi için kullanma hakkına sahiptir, fakat aynı zamanda mülkünü toplumun yararına, içinde yaşadığı toplumun ihtiyaçlarına uygun biçimde kullanmak zorunda olacaktır.”282 (ve)

şeklinde görüş açıklamıştır. Örücü de benzer şekilde;

“Mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararı amacı ile sınırlanması Devlete özellikle İmar Hukuku düzenlemesi bakımından yeni olanaklar sağlamıştır. Bu değişiklikle devlet karşılık ödemeksizin mülkiyet hakkı sahiplerini haklarını toplum yararına kullanmaya zorlayabilmek olanağı elde etmiştir. … Anayasa Devlete mülkiyet hakkı sahiplerinin haklarını toplum yararı amacına uygun kullanmaya zorlama olanağı sağladığı gibi hakkın kullanılmasının toplum yararına olmasını sağlayacak düzenlemeleri getirmek olanağı da vermiştir.283 (ve)/ Mülkiyet hakkı toplum yararına aykırı kullanılamaz. Diğer bir okuyuşla bu hak toplum yararına uygun olarak kullanılmalıdır. Mülkiyet hakkın modern görüş ve sosyal devlet açısından yüklendiği fonksiyonun hakkın toplumsal yönünün kullanana yüklediği ödevin bir direktifidir, prosedürüdür.284

ifadelerini kullanmıştır. Aynı doğrultuda Zevkliler de

“malik yetkilerini her şeyden önce toplum yararına uygun olarak kullanmak durumundadır. Malik mülkiyetten doğan tüm yetkileri ödevlerle yüklü olarak kullanmak durumundadır. Ödevler yetkilerle birlikte mülkiyetin her parçasında bulunur”

281 AYM Kararı E.1992/22, K.1992/40, K.T. 17.06.1992, AMKD, S.31 C.1, ss. 25–47, s. 32.

282 Ayferi GÖZE, Liberal Marxiste Faşist ve Sosyal Devlet, 3. Baskı, Bata Yayınevi, İstanbul, 1995, s. 120, (GÖZE, 1995).

283 ÖRÜCÜ, 1975: 27–28.

284 ÖRÜCÜ, 1975: 89.

şeklinde görüş bildirmiştir285. Kaboğlu bu kuralı, mülkiyetin “olumlu yönde sınırla”nması olarak nitelemiştir286. Benzer bir sınırlılık görüşünü Erdoğan’da ileri sürmüştür. Ona göre;

Bu hüküm mülkiyet hakkının hangi kapsamda tanındığını göstermektedir, yani bu hak daha baştan “toplum yararı”yla sınırlanmış olarak tanınmaktadır.”287

Mülkiyet hakkının sosyal fonksiyonu ileride sosyal devlet ilkesi başlığında tartışılacaktır. Ancak sosyal devletin gelişimiyle birlikte kıta Avrupa’sı hukuk düzeninde mülkiyet hakkı bakımından ortaya çıkan değişikliklerin ikisi şöyle sıralanabilir; (i) özel mülkiyetten mahrum edilebilme durumlarının artması ve (ii) kamu gücünün ekonomik ve sosyal ilişkilere müdahalesinin artması bağlamında kanun koyucunun hakkın ne şekilde kullanılacağına ilişkin belirlemeler yapması/yapabilmesi288. Öncelikle belirtelim ki sosyal devlet ile mülkiyetin klasik özgürlük fonksiyonunda bir aşınma olduğu kesindir. Ancak bu hakkın kullanımının sosyal fonksiyon olup olmaması konusu tartışmalıdır. Konuyu Fransız Anayasası bakımından değerlendiren Luchaire, Fransız Anayasasının sosyalist değil de sosyal devlet olmasını mülkiyet hakkının şu ya da bu şekilde kullanılacağına ilişkin tasarruf etme direktiflerinin istisna olarak kalmasına bağlamaktadır. Aynı konuyu Alman Anayasasının sosyal devlet niteliği bakımından ele alan Doehring ise mülkiyet hakkının sosyal içeriği bulunduğunu, malikin bu hakkın kullanılması sırasında toplumsal koşullara uyması ve kendi hakkının da sınırlandırılmış olduğunu dikkate alması gerektiğinin yazmaktadır. Yazar daha sonra; “sosyal devlet ilkesine dayanılarak yeni mal dağıtımının zorunlu olduğu gerekçesiyle mülkiyet haklarından yararlanmayı abartılı ölçüde sınırlamak veya onu ortadan kaldırmak olanağı

285 ZEVKLİLER, 1977: 596.

286 KABOĞLU, 2002: 451; KABOĞLU, 1999: 281.

287 ERDOĞAN, 2007: 157. Bu yaklaşımın kabulü daha baştan mülkiyet hakkının fonksiyonlarında kayıtlama yapıldığı anlamına gelir. Hâlbuki bir kayıtlamanın kabul edilebilmesi için hakkın bireyin yaşamındaki fonksiyonlarını kayıtlamaya dair kanunlar yapılması, bu kanunların Anayasanın diğer hükümleriyle birlikte ele alınması gerekecektir. Bu nedene bireyin özgürlük alanını daha baştan soyut biçmde kısıtlayan bu yaklaşımların kabulü bizce mümkün değildir.

288 F. LUCHAIRE, “Sosyal Devlet ve Sosyalist Devlet”, İçinde Çağdaş Anayasalarda Ekonomik ve Sosyal Haklar ve Ödevler, Uluslararası Seminer, İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Ekonomi Fakültesi, İstanbul, 1982, ss. 327–341, s. 337–38 (LUCHAIRE, 1982).

yoktur”289 sonucuna varmaktadır. İtalyan Anayasası bakımından bir değerlendirme yapan Galeotti de “kanunlar mülkiyetin içeriğini fiilen veya gizli olarak oluşturan imkân ve yetkilere ister istemez sınırlar getirecek ve bunu ikili bir amaç, toplumsal işlevi güvence altına alma ve bu haktan herkesin yararlanabilmesi için yapacaktır”290 sonucuna varmıştır.

Sosyal devlet anlayışının gelişimiyle mülkiyet hakkının kutsallık niteliğinden sıyrıldığı söylenebilirse de sosyal devlet ilkesinin liberal devletin bir gelişim aşaması olduğu dikkate alındığında, özel mülkiyetin asliliği ilkesinin zedelenmesi söz konusu değildir. Anayasanın söz konusu ifadesinin mülkiyet hakkının ne şekilde kullanılacağı değil ne şekilde kullanılmayacağı şeklinde anlaşılması gerekir. Bu kapsamda iş hukuku bakımından işverene getirilen kısıtlar, ceza hukuku bakımından suç aleti olarak kullanmama, medeni hukuk bakımından üst hakkı vb. sınırlı ayni haklara rıza gösterme vb. şeklinde örneklendirilebilecek kanuni düzenlemeler toplum yararına uygun kullanma olarak anlaşılmalıdır. Bu aslında toplum yararına aykırı kullanmama demektir. Bu niteliği aşan kısıtlar veya direktifler özel mülkiyet hakkının abartılı ölçüde kısıtlanması olacak, özüne aykırı olmakla sosyal devletten sosyalist devlete kayma olduğu şeklinde görülebilecektir.

Anayasa Mahkemesi hemen bütün kararlarında mülkiyetin kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağına değinmekle birlikte diğer yönde kararları da vardır. Mahkeme;

“kişi yararı ile toplum yararının çatıştığı yerlerde toplum yararının üstün tutulması öngörülmüş ve mülkiyetin sosyal işlevi, toplum yararına uygun kullanma ile özdeşleştirilmiştir” (ve)

görüşüne yer vermiştir.291

289 Karl DOEHRİNG (Çev. Ahmet Mumcu), Genel Devlet Kuramı, Genel Kamu Hukuku, Yeniden Düzenlenmiş İkinci Baskıdan Çeviri, İnkılap Kitabevi, Ankara, 2002, s. 218–19. (DOEHRING, 2002)

290 Serio GALEOTTI, “İtalyan Hukukunda Mülkiyet Hakkı ve İktisadi Girişim Özgürlüğüne İlişkin Anayasal Rejim Üstüne Bazı Gözlemler”, Çağdaş Anayasalarda Ekonomik ve Sosyal Haklar ve Ödevler, Uluslararası Seminer, İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Ekonomi Fakültesi, İstanbul, 1982, ss. 235–255, s. 241, (GALEOTTI, 1982).

291 E.1993/9, s.307; Mahkemenin 1961 Anayasası dönemindeki bir kararı için bkz.: AYM Kararı E.1963/127 K.1965/47 K.T. 28.5.1965, AMKD, S. 3, ss. 203–216, s. 205–206.

Hakkın sosyal işlevini “toplum yararına uygun kullanma” biçiminde anlayan yaklaşıma katılma imkanı yoktur. Gerçektende mülkiyet hakkının “toplum yararına aykırı kullanılamaması” ile “toplum yararına uygun kullanılmak zorunda olması”

birbirinden farklı durumlardır ve hak sahibine toplum yararına uygun kullanma zorunluluğu getiren görüşler mülkiyet hakkının sosyal fonksiyonunu deyim yerindeyse yüceltmekte ve bireysel koruma alanını daraltmaktadırlar292.

Anayasanın ilgili hükmünde yer verilen ifade yeterince açıktır. Hüküm

“toplum yararına aykırı kullanılma”yı yasaklamakta “toplum yararına uygun kullanma” zorunluluğu getirmemektedir. İlk durumda mülkiyet hakkının kullanımı konusunda yasa koyucu tarafından mülkiyet hakkının norm alanına bazı kısıtlar getirilmesi söz konusudur. İkinci durumda ise yasa koyucu mülkiyet hakkı sahiplerine haklarını ne yönde kullanacakları yönünde direktifler getirebilecektir.

İkinci durum sadece mülkiyet hakkını anlamsız kılmakla yetinmeyecek özerk birey ve irade serbestisi ilkelerine de aykırılık oluşturacaktır. Bu nedenle bizim Anayasamız bakımından savunulması mümkün olmayan bir görüştür.

Öte yanda toplum yararına uygun kullanma, özel mülkiyet üzerindeki bireysel hakkı kısıtlamak bir yana topluma ortaklık tanıyacaktır. Bu durumlarda özel mülkiyet anlamsız kalacağı gibi Anayasanın ekonomik sistem tercihi bakımından da öngörülemeyecek sonuçlara kapı açılmış olacaktır.