• Sonuç bulunamadı

KÜRESELLEŞEN ÇAĞDA ÇOCUK EDEBİYATI: ÇEVİRİNİN ÖNEMİ

Ülkelerin sürekli büyüyen uluslararası siyasi, ekonomik ve kültürel örgüsü içerisinde, kısaca söylemek gerekirse, Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatının küreselleşen çağda yeni biçimiyle geliştirilmesi ve teşvik edilmesiyle ilgili bir mesele ortaya çıkmaktadır. Burada uzun bir Çocuk ve Gençlik Edebiyatı geleneğine, ayrıştıran bir dağılım sistemine sahip olan ülkeler ile ulusal dilde Çocuk ve Gençlik Edebiyatının gelişmekte olduğu ülkeler arasında bir ayrıma varılmalıdır. Ayrıca söz konusu ikinci durumda genellikle çeviri yoluyla ulusal pazara ulaşan ve genç okurlara sunulan yabancı dildeki okuma parçaları yerel Çocuk ve Gençlik Edebiyatının gelişimine bir engel olarak görülmektedir. Bu tartışılmaz bir gerçektir. Aynı zamanda bu durum kendisini özellikle doğu ve güneydoğu Avrupa ülkelerinde göstermektedir. Çünkü bu ülkeler, yıllar önce açılmış kitap ve medya pazarlarının etkisiyle kaliteli, ancak daha çok trivial (eğlenceli/vakit öldürmek için olan), başta İngilizce medya ürünlerinin akınına uğramıştır. Bunun sonucunda yerel ürünler piyasadan kenara itilmiştir. Dünya çapında başarı elde eden Harry-Potter kitapları ve filmleri bu durum için en göze çarpan örnek olabilir. Yine de korumacı anlayış ve önlemlere geri dönüş bana pek isabetli gelmiyor. Hatta kendi ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı için teşvik edici de görünmüyor. Genel olarak kültürel bir tecrit benim gözümde zayıflığın ve eksik olan kültürel özgüvenin bir işaretidir. Çocuk ve Gençlik Edebiyatının uluslararası düzeyde artan rekabet baskısından kaçılmaması, aksine bunun karşısında durulması gerekmektedir.

Böylece çevirinin yeniden hedef ülkedeki Çocuk ve Gençlik Edebiyatında, yani yerli edebiyatın gelişimindeki öneminin tartışılmasına gerek vardır. Bunu kendimi bilimsel olarak sorumlu hissettiğim ve Çocuk ve Gençlik Edebiyatındaki gelişimi bakımından birkaç açıdan oldukça öğretici olan bir ülke örneği üzerinde yapacağım. Bahsi geçen ülke batı Almanya ve biraz da 1945’den sonraki Avusturya. Almanya 18’inci yüzyıla ve hatta daha öncesine dayanan ve Avrupa’nın en büyük Çocuk ve Gençlik Edebiyatı geleneğine sahip olan ülkeleri arasında olsa da, Nazi diktatörlüğünün ve ikinci dünya savaşının bitmesiyle yeni bir başlangıca gerek duyulmuştur. Bunun sebebi nasyonal sosyalist ayrıştırmalardan dolayı uluslararası edebiyatın gelişiminde kalıntı oluşması değildi sadece. Batı Almanya ve Avusturya Çocuk ve Gençlik Edebiyatının arayı kapatma çabasında çevirilerin ve çevirinin teşviki önemli rol oynamıştır. Şimdi bu konu ele alınacaktır. Savaş Sonrası Uluslararası Çocuk Edebiyatı

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya ve Avusturya’da Çocuk ve Gençlik Edebiyatının bu duruşu, başta Avrupa ülkelerinin edebiyatına açılmanın işareti olarak sergiledi. Buradaki hedef geniş uluslararası bir eser sunumunun genç okurlarda yerleşmesiydi. Almanya’dan kaçan Yahudi Jella Lepmann, 1946 yılında Almanya’nın birçok şehrinde sergilenen uluslararası gençlik kitapları fuarı organize etmiştir. Fuarda sergilenen kitaplar 1949’da Münih’te kurulan Uluslararası Gençlik Kütüphanesinin (Internationale Jugendbibliothek München) temelini oluşturmuştur. Bugün bu kütüphanede tüm dünyadan yaklaşık yarım milyon çocuk ve gençlik kitabı bulunmaktadır.

27 Prof. Dr. Dr. h.c. Hans-Heino Ewers; Institut für Allgemeine Erziehungswissenschaft ( WE I ), Goethe-Universität Frankfurt. Fachbereich Erziehungswissenschaften, Campus Westend, Theodor-W.-Adorno-Platz 6 D-60323 Frankfurt am Main. ewers@em.uni-frankfurt.de

28 Trakya ve Namık Kemal Üniversiteleri Sosyal Bilimler Enstitüleri Alman Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Ortak Doktora Programı Öğrencisi, guner.sabanci@hotmail.de

Kütüphane gibi sergiler diğer ülke ve kıtalardan çocuk ve gençlik kitapları çevirilerinin milletler arası iletişime katkı sunabileceği temel düşüncesine dayanmaktadır.

Savaş sonrası dönemde çeviriler için yapılan tanıtımlar Çocuk ve Gençlik Edebiyatını Batı Almanya ve Avusturya’da uzun süre etkilemiştir. Yeniden güçlenen ve yeni kurulan yayın evleri o zamandan bu yana İskandinavya, Hollanda, İngiltere, ABD, Kanada, Polonya ve Çekoslovakya’nın klasik ve aynı zamanda çağdaş Çocuk Edebiyatını çevirilerle piyasaya çıkartmaktadır. Bu ülkeler listesi on yıllar boyunca Fransa, İtalya, İspanya ve Güney Amerika ve Afrika gibi ülkelerle genişlemiştir. Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde (Deutsche Demokratische Republik - DDR) Rusçadan yapılan çeviriler inanılmaz bir rol oynamıştır. Klasik Çocuk ve Gençlik Edebiyatı diye adlandırılan eserlere özel bir ilgi gösteriliyordu. Tüm dalgalanmalara rağmen bu dönemin klasikler kanonu, eserlerin başlıkları ağırlıklı olarak İngilizce dünyasından olsa da, çoğunlukla çevirilerden oluşmuştur. Çocuk Edebiyatı artık milli değil, bir bakıma dünya edebiyatı sayılmıştır.

Çevrilen Çocuk ve Gençlik Edebiyatı başka ülkelerin ve kültürlerin gerçeğine bir bakış açısı sağlamalıydı. Richard Bamberger’in Avusturyalı standart eseri “Jugendlektüre” burada şöyle der: “Çeviriler, bir ülkenin gençlik edebiyatına yönelik ufku genişletir. Sıra dışı bir anlatım hikâyesi olmayan çevrilmiş bir kitap dahi, ilgili ülkenin çocuklarına, onların hiçbir zaman veya ancak birkaç yıl sonra tanışabileceği, tamamıyla yeni bir arka planla, günlük hayat biçiminin yabancılığını tasvir etmesiyle önem kazanmaktadır. Çeviriler başka ülkelerin insanlarına giden en iyi köprüdür […].”

Çeviri uygulamalarının edebiyat alanında da değişmeye başlamasıyla Çocuk Edebiyatı çevirisi daha çok önem kazanmaya başlamıştır. 19’uncu ve 20’inci yüzyılın başlarında Çocuk ve Gençlik Edebiyatı eserlerinin başlık çevirileri kaynak dilden olduğu gibi alınıyordu, daha farklı söylemek gerekirse: ”cultural context adaptation” ilkesine bağlı olarak, birçok durumda kapalı olarak adlandırılan “covert translations” söz konusuydu. Böylece 20’inci yüzyılın Çocuk ve Gençlik Edebiyatı çevirmenleri kendilerini kaynak metne bağlı hissetmekteydiler. Sahnelerin, isimlerin ve kültürel alışkanlıkların “almancalaştırılması” çok daha uygunsuz bir hal almıştır. Dolaysız bir şekilde gösterilen yabancı hayatların dünyaları, her ne kadar yabancılığın azizliğine uğrasa da, kendi farklılığını bu şekilde korumuştur. En olağanüstü olanı Astrid Lindgren eserlerinin çevirileri olsa gerek. Nesiller boyu Batı Almanya’nın çocukları Lidgren’in eserleri ve bunların orijinal canlandırmalarıyla büyüdü. Tabi yazarın İsveçli olduğunu ve kitaplarının Güney İsveç veya Stockholm’da geçtiğini bilerek. Pippi Langstrumpf ve Bullerbü fanları olarak Alman çocuklar büyük olasılıkla kendi ülkelerindeki hayatların dünyasından çok İskandinavlarınkine hâkimdiler. Bunun bir benzeri, çevrilmiş sayısız gençlik romanlarında sergilenen ve Batı Almanya’da popüler olup ödüller alan, İngiliz ve Amerika’nın belli mahalleri, örneğin Londra ve New York için geçerli olabilir.

Çeviri, genç okurlar için Almanca okuma parçalarının ayrılmaz bir parçası olarak görülmeye başladı ve aracılar ve eleştirmenler tarafından özgün birer Alman çocuk ve gençlik edebi metninden farksız ele alındı ve değerlendirildi. Bunların yabancı eserlerden çeviri oldukları ise birçok kez söylenmemiştir. Eğer Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı yazarların uyruğuna ve dil biçemine göre tanımlanmıyor, aksine bir ülkede kendi dilinde okuma parçası olarak sunulup pazara çıkartılıyorsa, o zaman çeviriler de buna dahil olmaktadır. O zaman İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde Almanca Çocuk ve Gençlik Edebiyatı’nın oldukça fazla uluslararası olduğu gerçeğini saptamak gerekmektedir. Çevirinin Çocuk ve Gençlik kitapların üretimindeki rakamsal payı, bize çevirinin gerçek önemi hakkında sadece kısıtlı bir şey söylemektedir. Yapılan çeviriler bugüne kadar Almanya’da hala ödül başlıklarını ve de seçim listesindeki başlıkları oluşturmaktadır. Çocuk ve Gençlik Edebiyatı alanındaki uluslararası büyüme potansiyeli artış göstermektedir. 90’lı yılların sonundan itibaren Almanya’da da Çocuk ve Gençlik Kitabı pazarına İngiliz ve Amerikan çok satanları hakimdi, öyle ki Almanca başlıklar dikkate alınmamaya ve yalnız kalmaya mahkum kalmıştır. Söz konusu eserler sırasıyla J. K. Rowling’ın Harry Potter roman serisi, Stephenie Meyer’ın Twilight (Alacakaranlık) serisi ve Suzanne Collins’in Tribute von Panem (Açlık Oyunları) bölümleridir. Bunların yanında dünya genelinde satışa sunulan fantastik

üçlemeler veya seriler yer alıyor: Burada sadece Terry Pratchetts Schreibenwelt romanları, Eoin Colfer’in Artemis Fowl serisi, Jonathan Stroud’un Bartimaeus’u ve Christopher Paolini’in Eragon serisi ve aynı zamanda Rick Riordan’ın Percy Jackson serisi dile getirilebilmektedir. Bu eserlerin başarısında filmlerinin de çekilmiş olması rol oynamaktadır. Alman yazarlardan belki de sadece Cornelia Funke bu yazarların yanında söylenebilmektedir.

Çevirinin Erek Kültürdeki Önemi

Etki bırakan çeviriler erek kültürde kendilerine özgü bir önem kazanmaktadırlar. Çeviriler ne kadar az yerleşik olurlarsa ve yabancı olan kaynak metne sadık kalırlarsa, erek kültürün edebi diline zenginlik kazandırırlar ve erek günlük dile de katkı sunarlar. Bu durum yenilikçi edebiyatın etkisi altına girmektedir. Neredeyse her alanda büyüme gösteren uluslararası örgüde, sınırlı düzeyde uluslararası aracı olan veya hiç olmayan, ulusal diller dışarıdan gelen bu zenginliğe ihtiyaç duymaktadırlar. Sadece bu şekilde diğer dillerle olan rekabette eşit olarak atfedilebilirler, sadece bu şekilde ilgili ülkenin dilinde giderek artan uluslararası karmaşanın üstesinden gelinebilmektedir.

Bunların dışında çeviriler erek kültürde, özellikle şiir bilgisi alanında, stil oluşturan etki geliştirebilmektedir. İşte bu şekilde Modern Çocuk ve Gençlik Edebiyatının her bir türü Almanya’da Almanca aktarımlarının büyük ilgi gördüğü ve örnek olarak gösterildiği yabancı örnek metinlerin akabinde gelişmiştir ve hemen sonrasında dönüşmüştür. Örneğin modern psikolojik çocuk romanı bunlara dâhil edilebilmektedir. Sonradan çünkü ilgili tür İskandinav çocuk romanları çevirisine dönüşmüştür. Savaş sonrası Batı Almanya Çocuk Edebiyatında da İskandinav Çocuk Edebiyatı normları belirleyici bir rol oynamıştır. Bunların hikâyeleri ise bir Hans Petersen ve Astrid Lindgren eserinin çevirisi olmadan yapılamamaktadır. Modern bir sosyal eleştiri olan Gençlik Edebiyatı ve psikolojik ergenlik romanlarına (Adoleszenzroman) bakıldığında Alman yansımaları büyük ölçüde Kuzey Amerika modeline dayanmaktadır. Bu akımın Almanca çeviri hikayesi 1954 yılında, daha doğrusu 1962 yılında Salinger’in Çavdar Tarlasında Çocuklar (Der Fänger im

Roggen) eseriyle başlar ve 1970’li yıllarda, modern Alman Ergenlik Edebiyatının da yavaş yavaş

değişime uğramaya başlamasıyla zirveye ulaşmıştır. 1970’li ve 1980’li yıllarda İskandinav Gençlik romanları da biçimin oluşmasında etkili olmuştur.

Kökeni Alman olan Fantastik Çocuk Edebiyatı, hemen savaş sonrası dönemde, yeni çevirilerle Alman pazarına giren İngiliz Çocuk Edebiyatnın fantastik etkisiyle ivme kazanmaktadır. Genç okurlara yönelik Alman Korku Hikâyeleri gelişimini aynı şekilde İngiliz, ama daha çok Amerikalı örneklere borçludur. Modern Fantastik Edebiyata İngiliz etkisi oldukça yoğun olmuştur. Almanya’da bu türün babası olarak bilinen isimler Tolkien ve C. S. Lewis. Hatta bu türün etkisi Amerikan klasiklerinden de fazla olmuştur. Burada belirtilen türlerin yabancı kilit metinleri çeviri olarak sürekli Alman pazarında mevcuttur. Pazardaki yerlerini güçlü ve sabit kılmaları nedeniyle özgün Alman metinleri bu duruma neredeyse hiç karşı koyamamıştır. Bu Tolkien’in eserleri için de, yakın zaman için ise daha çok Joanne K. Rowling’in Harry Potter romanları, Stephanie Meyer

Twilight Saga eseri ve Suzanne Collins’in Hunger Games Trilogy için de geçerlidir.

Az sayıdaki göstergeler İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Çocuk ve Gençlik Edebiyatının hikâyesinin, çeviriyi dâhil etmeksizin yazılamıyor olmasını daha da netleştirmektedir. Burada konu artık daha önce söylendiği gibi, artık karşılıklı etkileşim içerisinde olan geleneksel yapının şiirsel işlemiyle ilgili değil. Yabancı örnek metinler daha çok çevirilerle erek kültürün edebiyat sunusu olmuştur. Toplam sunulan gençlik edebiyatı eserleri arasında Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı olarak geçmektedir. Özel durumlarda ulusal kanon olabilir ve hatta başka bir deyişle Uluslararası Klasiklere yükselebilmektedir.

Küreselleşme Kötüye Mi Gidiyor? Çıkış Yolu olarak Glokalizasyon mu?

Son zamanlarda küreselleşme süreci birçok kişi tarafından problemli, her açıdan sıkıntılı ve hatta kötü olarak görüldüğü pek dikkate alınmamaktadır. Bu sürecin çevresel, ekonomik ve politik tarafları göz ardı edilmelidir. Küreselleşme edebi ve de kültürel açıdan değerlendirildiğinde bahsi geçen Uluslararası Çocuk ve Gençlik Edebiyatı ve aynı zamanda Almanya’daki genel

edebiyat yakın zamanda tarihe karışacağı söylenebilmektedir. Almanya’da “german literature first” henüz yeteri derecede itibar kazanmamıştır. Aynı zamanda yabancı edebiyatın etkileri ve yabancı edebiyatın çevirisinin dışlanması da söz konusu olmamıştır. Yine de şimdiden taraf belirlemek pek de yanlış olmayacaktır: Kendi kültürünü koruma amaçlı dışarıdan gelen her türlü edebi ve kültürel etkinin göz ardı edilmesi, kendi öz kültürüne zarar vermekte ve zayıflatmaktadır. Bu durum bir zayıflık göstergesidir. Toplumun büyüyen ağ ve de örgüsünde ulusal kültürler sadece uluslararası ve yabancı kültürlerle etkileşime açık olduklarında, yabancı olan edebiyatla kendi ülkesinde rekabete kalmaktadır. Ve ancak büyümeye çalıştıkça kendisini ispatlayabilmektedir. Ulusal kültürler özgüvenlerini ancak diğer bir kültürle, yani yabancı kültürlerle karşılaştığında ve karşılaştırıldığında kazanmaktadır.

Küreselleşme taraftarı olanlar bu sürecin kesinlikle aynı şeyleri yapmakla ve sıradan standartlaşmalarla gerçekleşmeyeceğini savunmaktadırlar. Aksine: “lokal” olanı (yaşadığı bölge veya şehir) ve hiperlokali (kendi komşuları, ailesi, ev arkadaşları), yenilenmesi”ni yaşamaktadır. Bu nedenle küreselleşme yerine glokalizasyon’dan söz edilmektedir. Genç bir “küresel neslin” kimlik oluşumun sağlayan büyük toplulukların artık bir önemi kalmamaktadır. Büyük topluluklar önceden etki bırakan güçlerdi: Burada kastedilen ulus, ulus devleti veya büyük din topluluklarıdır. “Ulusluk ve hatta din ve diğer kolektif ideolojileri de bu genç kozmopolitin kimliğinin özünü oluşturmamaktadırlar.”

Dünya çapındaki “bağlantılar”, yüksek “mobilite” ve sosyal “bireyselleşme” genç neslin “ulusal kimliğinin bozulmasına” ve “kilise gibi büyük kolektiflerden veya uluslardan kurtulmaya neden olmuşturlar”. “Dünyanın her bir yanında, her türlü imkânın bulunduğu ve de bağlantı içerisinde olan dünyada eşsiz (bir) özgürlükle, genç ve bilgili insanlar yetişmektedir […].” Bu durumda İngilizce konuşulan ülkelerden olmayan kozmopolit genç neslin kendi anadilinden vedalaşıp sadece “dünya dili olan İngilizceyle küresel sorunları” tartışacak olmaları söz konusudur.

İngilizce konuşulmayan ve İngiliz kültürünün hâkim olmadığı ülkelerden olanlar dil çeşitliliğini nasıl koruyacaklarını ve dilsel çeşitliliğin glokalizasyon sürecine nasıl uyarlanabileceğini düşünmek durumundadırlar. Almanya veya Polonya gibi yeni dünya vatandaşların anadillerine, her ne kadar üstü örtülü milliyetçiliklerinden ayrıldıkları durumu hoş görülmekte olsa dahi, saygı duyulmalı ve ulusal edebi ve kültürel mirasa yönelik samimiyet gösterilmelidir. Dünya dili olan İngilizceye kaçış yerine çok dillilikte direnmeli ve kendi anadilinin geleceği için sorumluluk üstlenip propagandasını yapmaları gerekmektedir. Böylece ulusal edebiyatın ve kültürün çekiciliğinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu durum küresel nesil için daha da büyük önem taşıyor, ne kadar çok dışarıdan gelen etkileşime açık olurlarsa, çevirinin payı da o kadar büyük ve geniş çaplı olmaktadır.

Hans-Heino EWERS

In Zeiten wachsender internationaler politischer, ökonomischer und kultureller Verflechtung der Nationen, kurz gesagt: im Zeitalter der Globalisierung stellt sich die Frage nach der Entwicklung und Förderung von nationaler Kinder- und Jugendliteratur in neuer Weise. Dabei wäre zu unterscheiden zwischen Ländern, die auf eine lange kinder- und Jugendliterarische Tradition zurückblicken können und über ein ausdifferenziertes Distributionssystem verfügen, und solchen Ländern, deren nationalsprachliche Kinder- und Jugendliteratur noch in der Entwicklung begriffen ist – aus welch unterschiedlichen Gründen auch immer. In letzteren kommt es häufig dazu, dass ausländische Lektüreangebote für junge Leser, die zumeist via Übersetzung auf den nationalen Markt dringen, als ein Hemmnis für die Entwicklung der heimischen Kinder- und Jugendliteratur angesehen werden. Dies nicht zu bestreiten. Es macht sich insbesondere in solchen ost- und südosteuropäischen Ländern bemerkbar, deren Buch- und Medienmärkte vor Jahrzehnten geöffnet wurden, was zu einer Flut von qualitätsvollen, aber mehr noch trivialen, vornehmlich englischsprachigen Medienprodukten geführt hat, die heimische Produkte vom Markt verdrängen. Der weltweite Erfolg der Harry Potter-Bücher und -Filme dürfte das wohl hervorstechendste Beispiel sein. Dennoch scheint mir eine Rückkehr zu protektionistischen Einstellungen und Maßnahmen nicht angebracht und auch für die eigene Kinder- und Jugendliteratur nicht förderlich zu sein. Generell ist eine kulturelle Abschottung in meinen Augen ein Zeichen von Schwäche und mangelndem kulturellen Selbstvertrauen. Dem wachsenden kinder- und jugendliterarischen Konkurrenzdruck auf internationaler Ebene darf man nicht ausweichen, sondern muss sich ihm stellen.

Hierzu bedarf es einer erneuten Diskussion über die Bedeutung von Übersetzungen für die Kinder- und Jugendliteratur des Ziellandes, also der heimischen Literaturentwicklung. Dies möchte ich im Folgenden am Beispiel eines Landes tun, für das ich mich wissenschaftlich zuständig fühle und dessen kinder- und jugendliterarische Entwicklung in mancher Hinsicht durchaus lehrreich ist: Gemeint ist Westdeutschland, teils auch Österreich nach 1945. Obwohl Deutschland zu den europäischen Ländern mit einer großen kinder- und jugendliterarischen Tradition gehört, die ins 18. Jahrhundert und noch weiter zurückreicht, war nach dem Ende der Nazidiktatur und des Zweiten Weltkriegs doch ein Neuanfang erforderlich – nicht zuletzt deshalb, weil durch die nationalsozialistische Abschottung einen Rückstand hinter der internationalen Literaturentwicklung entstanden war. Bie der Aufholjagd der westdeutschen und österreichischen Kinder- und Jugendliteratur spielten Übersetzungen und deren Förderung eine entscheidende Rolle. Darum soll es im Folgenden gehen.

Kinderliterarischer Internationalismus der Nachkriegszeit

Nach dem Zweiten Weltkrieg stand die Kinder- und Jugendliteratur in Deutschland und Österreich demgegenüber ganz entschieden im Zeichen einer Öffnung für die Literatur des vornehmlich europäischen Auslands; beabsichtigt war es, ein breites internationales Angebot für junge Leser zu etablieren. Im Jahr 1946 organisierte Jella Lepmann, eine aus Deutschland emigrierte Jüdin, eine internationale Jugendbuchausstellung, die in mehreren deutschen Städten gezeigt wurde.i Die ausgestellten Bücher bildeten den Grundstock der 1949 gegründeten Internationalen Jugendbibliothek in München, die heute über einen Bestand von ca. einer halben Million Kinder- und Jugendbüchern aus aller Welt verfügt. Ausstellung wie Bibliothek wurden und von dem Grundgedanken getragen, dass das Übersetzen von Kinder- und Jugendbüchern aus anderen Ländern und Kontinenten der Völkerverständigung dienen könne.

i Vgl. Jella Lepman: Die Kinderbuchbrücke. Geleitwort von Carl Zuckmeyer; Nachwort von Andreas Bode. Frankfurt/Main: S. Fischer 1964.

Die Propagierung von Übersetzungen in der unmittelbaren Nachkriegszeit hat die Kinder- und Jugendliteratur in Westdeutschland und Österreich nachhaltig geprägt.i Wiedererstarkte und neu gegründete Verlage bringen seitdem die klassische wie die zeitgenössische Kinderliteratur Skandinaviens, Hollands, Englands, der USA, Kanadas, Polens und die Tschechoslowakei in Übersetzungen heraus. Die Liste der Herkunftsländer verbreiterte sich im Laufe der Jahrzehnte um Frankreich, Italien, Spanien und Südamerikanische und afrikanische Länder. In der DDR spielten Übersetzungen aus dem Russischen eine herausragende Rolle. Eine besondere Aufmerksamkeit wurde den sog. Klassikern der Kinder- und Jugendliteratur entgegengebrachtii; ungeachtet aller Schwankungen bestand der Klassikerkanon dieser Jahrzehnte zum überwiegenden Teil aus Übersetzungen, wobei Titel aus der englischsprachigen Welt überwogen.iii Die Kinderliteratur galt nicht mehr als eine nationale, sondern als eine Art Weltliteratur, so eurozentristisch, um nicht zu sagen: England lastig deren Charakter aus heutige Sicht auch gewesen sein mag.

Die übersetzte Kinder- und Jugendliteratursollte Einblicke in die Lebenswirklichkeit anderer Länder und Kulturen ermöglichen. In dem österreichischen Standardwerk „Jugendlektüre“ von Richard Bamberger heißt es hierzu: „Übersetzungen bringen eine Erweiterung des Horizontes in die Jugendlektüre eines Landes. Auch ein übersetztes Buch, das keine außergewöhnliche Handlung hat, gewinnt Bedeutung durch die Schilderung eines für die Kinder des betreffenden Landes völlig neuartigen Hintergrundes, einer ungewöhnlichen, fremden Art des täglichen Lebens, die ein Kind sonst nicht oder erst viel später kennenlernen würde. Übersetzungen sind die besten Brücken zu den Menschen anderer Länder […].” iv

Dies war übersetze Kinderliteratur umso mehr, als sich auch auf diesem literarischen Feld die Übersetzungspraxis zu ändern begann. Waren die Übersetzungen kinder- und jugendliterarischer Titel im 19. und frühen 20. Jahrhundert stark einbürgernd, anders gesprochen: dem Prinzip der ‚cultural context adaptation’ verpflichtetv, handelte es sich in vielen Fällen gar um verdeckte, sog. covert translations, so fühlten sich die Übersetzer von Kinder- und Jugendliteratur