• Sonuç bulunamadı

Kültürel ve Dinsel Bir Ayrımcılık Olarak: Yabancı Düşmanlığı

2.3. Ayrımcılık, Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı

2.3.3. Kültürel ve Dinsel Bir Ayrımcılık Olarak: Yabancı Düşmanlığı

Genellikle ırkçılık ile birlikte kullanılan yabancı düşmanlığı, ırkçılığın bir biçimi olarak tanımlanmaktadır (Taş, 1999:74; Yılmaz, 2008:15; Vorster, 2009:304). Burada öncelikle negatif bir anlam taşıyan yabancı kavramının açıklanması gerekmektedir. Yabancı, yerleşik hiçbir kategoriye uymayan ve her yönüyle tanımadığımız kişi (Bauman, 2018:73) ya da belirli bir sosyal gruba ait olmayan kişi olarak tanımlanabilir76 . Suç işleme potansiyeline sahip olduğu varsayılan yabancı, yarattığı korku nedeniyle sınırlandırma ve ayrımcılıkla ifade edilen bir düşmanlıkla karşılaşmaktadır (Alver, 2003:71).

Bauman’a göre yabancının taşıdığı tehdit, düşmanınkinden daha korkutucudur. Toplumsallaşmanın olasılığını reddeden yabancı, dünyanın düzenine yöneltilen sürekli bir tehdittir. Yabancı gitmeyi reddedip, geçici ikametgahını yavaş yavaş bir vatana dönüştürürken, aynı zamanda öteki “orijinal” vatanı geçmişte kaybolmaktadır. Buna rağmen yabancı, gitme özgürlüğünü elinde bulundurmaktadır (2017b:83-90). Kısacası, George Simmel’in de ifade ettiği gibi yabancılar, genellikle birey olarak algılanmadığından, belirli tipte yabancılar olarak algılanmaktadırlar (2016:33). Bu tipler bazen farklı bir ırk, din veya cinsiyet sahibi kişiler olabilir. Dolayısıyla yabancı düşmanlığı da yabancıyı tanımayan, onun hakkında negatif veya irrasyonel bilgi sahibi olunan, bizden olmayan yani öteki’ye yönelik bir negatif/ düşmanca olmanın ötesinde bir davranıştır.

Yabancı düşmanlığı, göçmenlere ve yabancı olarak algılananlara karşı bir

76 Yabancı terimini, sosyal bilimler alanında sosyolojiden psikolojiye, felsefeden hukuka kadar tüm

disiplinler kavramsallaştırmıştır. Kültür antropologları yabancıyı, farklı kültürlere mensup kişiler olarak tanımlarken; felsefede, “öteki insan” ve “öteki ben” yabancı olarak görülmektedir. Hukukta ise negatif belirlenimler içeren karakteristikleri ifade etmektedir (Alver, 2003:13).

tutum, duyuşsal ve davranışsal bir önyargıdır. Yabancı düşmanlığının “yabancı veya yabancı olan şeylerin korkusu ve nefreti” olarak tanımlanması, terimin tarihsel olarak dışarıdan gelenlerin korkusunu vurgulamak için kullanıldığını göstermektedir. Bununla birlikte yabancı düşmanlığı kavramı, yabancıların korkusunun ve onların etkisinin, kendi grubunun veya kültürünün diğerlerinden üstün olduğu tutumlarıyla karakterize edilen etnosentrizm ile bağlantılı olduğunu göstermektedir (Yakushko, 2009:43). Bu bağlamda yabancı düşmanlığı, insanların “kendi türlerini”, yani farklı bir türün varlığına karşı düşmanlık içinde yaşamanın doğal olduğuna dair bir inançla inşa edilmektedir (Rydgren, 2003:48). Böylece yabancı düşmanlığı, somut olmayan bireylere karşı tutum ve davranışsal düşmanlığın varlığını daha açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Vorster, yabancı düşmanlığının tıpkı ırkçılık gibi önyargı, ayrımcılık vb. etmenler tarafından yönlendirildiğini, bu noktada din ve kültürün yabancı düşmanlığı içinde önemli bir rol oynadığını ifade etmektedir (2009:304). Bu noktada Müller, din ve kültürün, anlam ve uygulama stratejileri olduğu için, yabancıları daha az haklı, insan haklarını daha az hak eden, ortak bir olumsuz, meşru olarak dini veya kültürel argümanları azaltılabilir olarak yorumlayabileceğinin altını çizmektedir. Müller’e göre din ve kültür, kendilerini yoksulluk, suç, toplumsal güvensizlik, şiddet vb. konularla başa çıkmak için birer kaynak olarak sunmaktadır (1999:71).

Yabancı düşmanlığı sosyal karşılaştırmanın bir sonucu ve yabancılarla ilgili birçok tutumdan sadece biridir. Yabancı kültür sadece bilinmez değildir. Aynı zamanda onunla temas edilmesi halinde bilinenleri değiştirebileceği tehdidiyle bir gariplik ve korku hali yaratmaktadır. (De Master ve Le Roy, 2000:425). Yabancı düşmanlığının beraberinde getirdiği bu korku, politik sloganlarla beslenerek düşman imajı yaratmakta; aynı zamanda bir ülkede yaşayan ve dezavantaja sahip olduğunu düşünen halk karşısında iktidarın beslenme malzemesi olmaktadır. Bu dezavantaja sahip kesim arasında en öne çıkan grubu “yabancı ülkeden gelenler” oluşturmaktadır. Bu gruba yönelik düşmanlık, yerleşik halkın kimliğini almadığı sürece yabancılara yerleşiklerle aynı haklarının verilmemesini ifade etmektedir. Bunun da meşru kabul edilmesi, yabancı düşmanlığının temeli olarak

görülebilmektedir (Zier, 1998:94; Aktr: Alver, 2003:72). Yabancı ülkeden gelenler ile ilgili en çok tartışılan konuların başında, entegrasyon ve asimilasyon, getto oluşumu ve işlenen suçlar, düşmanlık ve ülkelerine geri dönmeleri gelmektedir. Yabancı ülkeden gelenlerin tanımlaması, sosyal kullanımda gitgide negatif içerikli bir anlam kazanmıştır (Alver, 2003:73).

Yabancı düşmanlığı, benmerkezci dünya görüşüne sahip bireylerin, sahibi oldukları şeyleri başka insanlarla paylaşmak istememesinden ortaya çıkmaktadır. “biz” ve “onlar” arasında yaşanan yabancı düşmanlığı; din, dil, kültür, fiziksel görünüş açısından farklı olan topluluklara yöneliktir. Yabancı düşmanlığı, özellikle Avrupa’daki çeşitli ülkelerde zaman zaman değişik şekillerde görülmektedir (Mora, 2011:1). Dolayısıyla yabancı düşmanlığı daha çok, çağdaş dünyada göç nedeniyle ortaya çıkan bir sosyal ve insan hakları meselesidir. Birçok ülke yabancı düşmanı eylemlere eğilimlidir ve yabancı düşmanlığı vardır. Yabancı düşmanlığı son zamanlarda, diğer ırksal veya etnik gruplardan gelen insanların göç etmelerine direnmek için formüle edilen ırkçılığın altında yatan politikaların yeniden canlandırılmasına yol açmıştır (Vorster, 2009:303). Yabancılar, kendi ulusunun bütünlüğünü tehdit etme potansiyeli olan farklı bir kültürün taşıyıcıları olarak görüldüğünden (De Master ve Le Roy, 2000:425), gelecek korkusu, sosyal güvensizlik, ulusal kimlik vurgusu, geçmişten gelen basmakalıp inanış ve önyargılar, bireysel çıkarımlar, toplumsal yapıda dönüşüme yol açan göç ve ekonomik faktörler gibi etmenler ırkçılık ve yabancı düşmanlığının tezahür biçimlerdir (Yılmaz, 2008:30).

Ulusal kültürel kimlikler arasındaki farklılıklar da yabancı düşmanı algısına katkıda bulunabilmektedir. Buna karşıt, yabancı görülen bireyler, çeşitli yönlerden ortak yönelimleri paylaştıklarını keşfettikçe, kendilerini birden fazla kültürel “grup” ile tanımlayabilmektedirler. Dolayısıyla, bireyler kendilerini ulusal (örneğin Fransız, Danimarkalı, İrlandalı) bir kültürün yanı sıra etno-milli kökenlerden farklı yönlere sahip olan uluslar-üstü (örneğin Avrupa, İslami, Komünist) bir kültüre yerleştirebilmektedirler. Daha geniş bir kültür bağlamında bu kendi kimliğinin tanımlanması, insanların, arabulucu yönelimlerden oluşan birkaç grup arasında uyum oluşturdukları için, yabancıları kültürlerini tehdit eden bir şey olarak

algılamasına neden olma ihtimali daha düşük görünmektedir (De Master ve Le Roy, 2000:426).

Sonuç olarak ayrımcılık, ırkçılık, yabancı düşmanlığı gibi kavramların anlamları arasındaki benzerlik, aralarındaki farktan daha çoktur. Yabancı ya da öteki olarak görülen, biz’den olmayan birey, grup ya da topluluklar, negatif tutum ve davranışlara maruz kalmakta ya da toplumdan dışlanmaktadırlar. Heterojen bir yapıya sahip çok kültürlü toplumlarda yabancı düşmanlığının daha fazla yaşandığı söylenebilir.