• Sonuç bulunamadı

2.4. Avrupa’da Ayrımcılık, Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı

3.1.1. Haber ve Söylemi

Haberler, gerçek olaylara dayanmakla birlikte, kurgusal metinlerdir. Bu sebeple, tüm kurgusal metinlerde olduğu gibi haberin de bir söylemi vardır. Bir yandan, haber söyleminde yer alan anlatımla olaylar ve gerçekler canlandırılıp, insanlara aktarılırken, diğer yandan, bu söylem içinde egemen söylemler doğallaşarak, egemen ideoloji yeniden kurulmaktadır (Tokgöz, 2003:185). Bir başka ifadeyle haber, egemen bakışın kabul ettirmek istediği “gerçeğin” toplumsal bir kurgusu ve özetidir (Çoban, 2013:261).

Haberin tarafsız, objektif/nesnel olup olmadığı, söyleminde ideoloji barındırıp barındırmadığı konusunda temelde iki farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan Liberal-çoğulcu yaklaşım, özgür bir enformasyon ortamında haberin; olgusal, nesnel, dengeli ve tarafsız olabileceğini savunmaktadır. Bu bağlamda özellikle habere ilişkin yapılan çalışmaların birçoğu haberlerdeki yanlılığı/taraflılığı ortaya koymaya ve sergilemeye çalışmaktadır. Bu çalışmaların ardında, aslında nesnelliğin mümkün olduğu inancı yatmaktadır (Poyraz, 2002:62). Halbuki olay, haberi izleyen gazetecinin zihinsel sürecinden geçmekte ve orada işlenmektedir. Kaynak seçimi sırasında, bir nesnellik görüntüsünün altında yatan aşırı önyargıları kapatabilen gazeteci (Chomsky, 2012:116), bir nevi haberin hammaddesi olan olayı gözlemleyerek, görgü tanıklarıyla konuşarak, başka haber

kaynaklarından bilgi edinerek yorum ve değerlendirme ortamında işlemekte ve habere dönüştürmektedir. Böylece gerçek olayın birebir aynısı olmaktan çıkan haber, gerçeklerden beslenen kurmaca bir anlatı yapısı haline gelmektedir (Güngör, 2011:214). Bu kurmaca içerisinde bir haber -her ne kadar haber yazımı ilkeleri çerçevesinde yazılmış olsa bile- haberin başlığı, dizgisi, puntosu, sütun uzunluğu ve sayısı, sayfanın neresinde olduğu, doğrudan veya dolaylı kaç kez yayımlandığı gibi aşamalar, nesnellikten uzaklaşan haberi yanlı bir hale getirebilmektedir (Girgin, 2000:101). Bu yüzden eleştirel yaklaşım, gazetecinin rol tanımında önemli bir yeri olan nesnellik olgusunu bir “mit” olarak değerlendirmekte (Sigelman, 1973:133), haberin gerçeği olduğu gibi yansıtamayacağını savunmaktadırlar. Pek uygulanmamasına rağmen, mesleki pratiğin doğruluğuna ve yanlışlığına dair geliştirilmiş olan etik kriterler, haberin nesnel olabileceği ve gerçeği yansıtabileceği şeklindeki bu miti desteklemeye yaramıştır. Bir haberci eğer haberine yorum katmıyorsa etik habercilik yaptığı düşünülürken, yorum yaptığında ise etik anlayışı eleştirilmektedir. Haberin kendisi bizzat seçmeye dayalı ve kurucu bir pratiğin sonucu ise yorum ve nesnel haber ayrımı da kendiliğinden gerçekleşmektedir. Yaygın medyanın haberlerine göz atıldığında, nesnellik mitinin sadece habercinin kendi mesleki kimliğini koruyucu bir iş görmeye yaradığı (Dursun, 2005:79) ve başka bir işlevi olmadığı fark edilmektedir.

Liberal yaklaşımın, eleştirel yaklaşım tarafından eleştirilme nedenlerinden birisi de habercilerin, mesleki kimliklerini koruyamaması ile nesnelliği, tarafsızlığı veya dengeliliği ihlal etmeleridir. Parenti, habercilerin bu ihlalleri yaparken birtakım stratejiler uyguladıklarını ifade etmektedir. Bu stratejilerden biri olan ve bazı olayların ihmal edilmesini veya göz ardı edilmesini ifade eden atlama, Parenti’ye göre bu stratejilerden en bilinenidir. Buna göre atlamada, üst çevrelerin rahatsızlık duyduğu konuların veya olayların ortaya çıkma ihtimalleri neredeyse hiç yoktur ve kimi zaman trajik olaylar tamamen görmezlikten gelinmektedir. Bir diğer strateji olan etiketleme yöntemiyle medya, bir konuyla ilgili önceden, basit bir şekilde “olumlu” ya da “olumsuz” damgası vurmaktadır. Parenti buna örrnek olarak medyanın, “İslamcı terörist”, “istikrar”, “tutucu” gibi etiketleri kullanmasını göstermekte, ayrıca medyanın kendisini “özgürlükçü medya” şeklinde

tanımlamasını da etiketleme stratejisine dahil etmektedir. Önleyici varsayım taktiğinde, politik meseleler eleştirel bir tartışmaya tabi tutulmamaktadır. Medya tarza ve yönteme yoğunlaşırken içeriğe hiç yönelmeyerek içeriği

önemsizleştirmekte, gerçekleri göz ardı ederek ikincil nedenleri ve sonuçları ortaya

koymaktadır. Dengesiz yaklaşımda, olayın ikiden fazla yönü varsa sadece iki taraf ele alınmakta, diğer kesimler göz ardı edilmektedir. Böylece, haberci kendini tarafsızlaştırmak isterken, aslında meselenin özünü etkisizleştirmekte ve konuyu çarpıtmaktadır. Bazen de medya çok olumlu bir tablo çizerek olumsuzları görmemezlikten gelmekte ve bardağın dolu kısmına bakmaktadır. Habercilerin yaptığı bir diğer taktik de şekillendirme olup, vurgulamalar ve diğer süsleme biçimleriyle haberler nesnellik görüntüsü altında sunulmaktadır. Haberlerde pek çok şey bildirilse de çok az şey açıklanmakta böylece “ne” diye sormamak öğrenilmektedir. Ne diye sormamayı öğrenen toplum, olayların aslını öğrenmeyi sonuna kadar götürmemektedir (2007:47-57). Parenti’nin ortaya koyduğu bu stratejilerin, haberin doğasını ideolojik olarak etkilediği açıkça görülmektedir.

Gerek üretim gerek dağıtım/sunum aşamasında haberin objektif/nesnel olup olmadığı hususunda, toplumu bir ayna gibi yansıtan “nesnel, tarafsız ve dengeli” bir iletişim ürünü olarak ele alan liberal-çoğulcu yaklaşım ile haberi yapısal yanlılık ekseninde ele alan eleştirel yaklaşım birbirinden ayrılmaktadır. Eleştirel teoriden beslenen ve asıl kökenlerini Marksizm içerisinde bulan eleştirel yaklaşım, Frankfurt Okulu eleştirel kuramından yapısalcı medya çalışmalarına, klasik Marksizm’in ekonomi politik yaklaşımdan İngiliz Kültürel Çalışmalarına kadar Marksist paradigma üzerinden ideoloji ve medya arasındaki ilişkiyi sorunsallaştırmıştır (Dursun, 2001:16-19). Burada, eleştirel çalışmalara asıl yön veren mecralarından birinin Franfurt Okulu olduğu hatırlatılmalıdır. Frankfurt Okulu düşünürleri daha çok iletişim ve kitle iletişim araçlarıyla, kültür ve ideolojinin üretimi ve aktarımı üzerine odaklanmışlardır (Güngör, 2011:32).

Eleştirel yaklaşım, ideolojik sürecin nasıl işlediğine ve diğer pratiklerle ilişkisine odaklanmaktadır. Eleştirel görüşe göre, medya gücünü, kendi ideolojisini kitlelere aktarmak ve hatta dayatmak amacıyla kullanmaktadır. Buna göre iktidarın, kitleleri manipüle etme sürecinde medya büyük rol oynamaktadır (Güngör,

2011:82). Bu bağlamda haber ile ilgili araştırmalarında eleştirel yaklaşım, egemen söylemlerin haberlerde ve tüm medya metinlerinde yeniden -kendi ideolojisi doğrultusunda- kurulduğu görüşündedir. Eleştirel yaklaşım içerisinde haber üretim sürecini inceleyen ekonomi politik kuramcıları, katı bir ekonomik belirleyicilik anlayışına ve altyapının öncelik taşıması gerektiği fikrine karşı durmaktadırlar. Medya çalışmalarında üretim araçlarının mülkiyetinin sahipliği, iktidar, devlet mekanizmasının düzeni, baskı ve rızanın bireyler üzerindeki etkisi gibi meselelere odaklanan eleştirel kuramcılar için anahtar kavram; iktidar ve ideolojisidir (Yağlı, 2009:20). Çünkü eleştirel bakış açısında iktidar kavramı belirleyici olup, haberlerin üretim ve dağıtım sürecinde kurumsal ve sistematik olarak egemen sınıfların çıkarları hakimdir. Bu nedenle haberlerin tek boyutlu ve taraflı bir şekilde sunuldukları varsayılmaktadır. Haber metinleri yerine haber kuruluşlarının yapısını inceleyen ekonomi politik yaklaşım, medya çözümlemelerinde genel anlamda sermaye, devlet ve yayın tekelleri arasındaki organik kurumsal bağlantıları ortaya koymaya odaklanmaktadırlar (Poyraz, 2002:64). Böylelikle, haber üretiminin tekdüze örgütlenişi, elde mevcut bulunan ve güvenilir kaynakları kullanma alışkanlığı, haber değeri anlayışının genel olarak mesleki ve ideolojik boyutlarının yanı sıra Batılı medyanın büyük bir çoğunluğunun şirketler ağı içerisinde olması gibi faktörlerin tümü, toplumun en güçlü kişileri, grupları ya da kurumları ile ilgili bilgileri destekleyen toplumsal bilişler ve metin üretimiyle uyum göstermektedir (van Dijk, 2005:350).

Eleştirel yaklaşım içerisinde yer alan İngiliz Kültürel Çalışmalar’a göre, toplumda iktidar mekanizmalarından biri olduğu vurgulanan medya, toplumsal anlamın oluşturulmasında önemli bir rol oynamaktadır (Demirelli, 2009:373). Bu bağlamda Kültürel Çalışmalar, haber metinlerinde egemen söylemin nasıl kurulduğunu ve farklı egemen grupların haber söylemi ile egemenlik mücadelesini nasıl sürdürdüğünü ortaya koymaya çalışmaktadır. Althusser’in “devletin ideolojik aygıtları” ile özellikle Gramsci’nin “hegemonya” kavramsallaştırmalarından etkilenen Kültürel Çalışmalar kuramcıları, egemenlerin hegemonyalarını kurma ve toplumsal rızayı üretme aşamasının, medya metinleri ve çoğunlukla haberlerle oluşturulan söylemlerle gerçekleştiğini ifade etmektedirler. Toplumdaki siyasi,

ekonomik, askeri ve sembolik seçkinlerin söylemleri haberlerin söylemine yansımaktadır (Şeker, 2009:95). Lull, bu söylemlerin kamusal bilgi gibi sürekli manipülasyonları, maddi ve kültürel çıkarlara dayanmaya yardımcı, uyuşturucu baskın bir ideoloji inşa ettiğini ifade etmektedir. Baskın ideolojilerin üreticilerinin giderek bir “bilgi eliti” haline geldiğini belirten Lull, bu bilgi elitlerinin güçlerinin/egemenliklerinin tercih edilen fikir sistemlerini doğrudan kamusal olarak değerlendirebilme becerilerinden kaynaklandığını ve böylece ideolojinin, yeniden sunulduğunda ve iletildiğinde gücünü ortaya koyduğunu savunmaktadır (2001:20).

Lull ideolojiyi, değerler ve ulusların kamusal amaçları ile din gruplarının, siyasetçilerin ve siyasi hareketlerin, iş örgütlerinin, okulların, işçi birliklerinin ve hatta profesyonel spor takımları ile rock gruplarının tasvir edilmesinde uygun bir anlatım alanı olarak görülebildiğini ifade etmektedir. Fakat ideolojinin genelde ekonomi politik bağlam içerisinde bilgi ve sosyal iktidar arasındaki bağlantıya gönderme yaptığını belirten Lull, bu durumda sosyal iktidarın düşüncesinin, toplumdaki ekonomik ve politik iktidardan oluşan farklı kanallar aracılığı ile savunulduğu görüşündedir (2001:20). Bu kanallardan biri olan medya, İnal’ın da ifade ettiği gibi, kapitalist ekonomi içinde kâr eden kuruluşlar olarak haber medyası, toplumda dördüncü güç olmak yerine var olan güç/iktidar ilişkilerinin sürdürülmesinde güç/iktidar sahibi kişi ve kurumlara bağımlı konumda kalmaktadır (1996:75).

İnal, haberi söylem olarak incelemenin dört temel nedeni olduğunu ifade etmektedir. Bunlar; (a) haber söyleminin gazeteciliğin günlük pratikler içerisinde oluşması, yani zamansal, mekânsal ve mali sınırlılıkların olması, (b) basının ticari bir işletmeye dönüşmesi sonucu yatay veya dikey tekelleşme içerisinde gelişen gazetecilik normları ve gazetecilerin profesyonel ideolojileri, (c) haberin söyleminin haber metinlerinin üretildiği somut tarihsel koşullar ve üretim anı ile belirlenmesi, (d) medyanın ekonomi politikası çerçevesinde kâr kaygısının haber söylemlerini değiştirmesi (1996:95) şeklindedir. Bütün bu etmenler van Dijk’a göre, haber raporlarının, şemalarının, başlıklarının ve üslubunun daha iyi analiz edilebilmesinin siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel iktidarın uygulamalarını

ve ideolojilerini anlamak açısından büyük önem taşımaktadır. van Dijk ayrıca, üretim aşamasındaki bu etmenlerle birlikte, sosyo-ekonomik ve sosyokültürel farklılıklardan dolayı insanların haberleri farklı şekillerde yorumlayıp, farklı tutum, kanaat ve ideolojilere sahip olduklarının (2005:353-354) da altını çizmektedir.

Sonuç olarak haber, dış dünyadaki gerçeklerin aktarılmasında bir araçtır. Liberal yaklaşım haberlerin gerçeğin aynası olduğunu söylese de haberler, söylemlerden oluşmaktadır. Haberin gerek üretim aşaması gerek üretim sonrasına bakıldığında, haber söylemlerinin saf olmadığı görülmektedir. Egemen ideolojinin haberler aracılığı ile kendisini nasıl yeniden ürettiği eleştirel yaklaşımın sorunsallaştırdığı temel sorulardandır. Her ne kadar buna ekonomi-politik, kültürel çalışmalar ya da Frankfurt Okulu farklı cevaplar verse de hepsinin ortak paydası haber söylemlerinin açık ya da gizli ideoloji barındırdığıdır.