• Sonuç bulunamadı

2.3. Ayrımcılık, Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı

2.3.1. Ayrımcılık Kavramı

Belirli birey ve toplumsal grupların, çok az iletişim kurarak veya hiçbir etkileşim olmadan birbirlerinden ayrı kalmasıyla sonuçlanan toplumsal süreçlere ayrım (Giddens, 1999:50); bu gruplara veya grupların üyelerine karşı önyargılardan beslenen olumsuz tutum ve davranışların tümüyle ilgili sürece ise ayrımcılık

denmektedir (Göregenli, 2012b:21). Bir başka ifadeyle ayrımcılık; “Bir dış grubun iç gruba yaklaşmasını imkânsız kılacak şekilde mesafeli tutulması ve bunun az-çok formel bir yapı olarak kurumsallaştırılmasıdır.” (Bilgin, 2001:98).

Ayrımcılık, bir birey ya da gruba negatif özelliklerin atfedilmesi, bir “öteki” kategorisinin inşası, tüm çeşitliliğine rağmen çok sayıda insanın tek özelliğe indirgenerek öteki kategorisine sokulması ve onlara yönelik olumsuz bir yaklaşımın geliştirilmesidir. Ötekine yönelik farklı bakışı, çoğunlukla farklı bir muamele izlemektedir. Bunun sonuçlarının mutlaka hukuki olarak suç oluşturabilecek bir ihlal olması gerekmemektedir. Bu durum; dışlama, iletişim kuramama veya yoksayma gibi düzeylerde kalabilmektedir (Özipek, 2014:87). Günümüzde her ne kadar ulusal ve uluslararası toplumlarda duyarlılık artmış olsa da çok eski bir geçmişe sahip olan ayrımcılık, halen devam edegelmektedir. Böylesine evrensel, yaygın ve sıradanlaşmış sosyal bir olgu olarak ayrımcılığın, önyargılardan beslenen bir dışlama, tahakküm ve yerleştirme mekanizması olarak anlaşılması gerekmektedir. Gerek insan hakları gerekse ayrımcılığın önlenmesi açısından insan ilişkilerinin hangi dışlama ya da dışlanma biçimleriyle kurulduğu ve ayrımcılığın ne gibi bir sistematik tanımlamayla oluşturulduğu önemlidir (Göregenli, 2012b:20). Fakat bilişsel, sosyal, yasal ve politik gibi temel yollarla farklılık gösteren ayrımcılığın değerlendirilmesinin, önyargılı tutumların ve ayrımcı davranışların doğasındaki değişiklikler nedeniyle zor olduğunun (National Geographic, 2004:16) altı çizilmelidir. Çünkü ötekileştirmenin en açık tezahürlerinden olan ayrımcılık, etnik köken, din, dil, dünya görüşü, cinsiyet gibi temeller üzerine inşa edilerek tanımlanmaktadır. Bir hukuk ya da adalet sorunu olarak da tanımlanan ve öteki’ne yaşama hakkı tanımayan ayrımcılık, aslında bireyler arasındaki ilişkilerde ortaya çıkan, zihinsel kaynakları ve nedenleri olan insani bir sorundur (Göregenli, 2012b:20).

Tabi ki her toplumda farklı gruplar yer almakta ve biri diğerini dışlamaktadır. Dışlananlara karşı, yani, “grup dışına düşmanlık”, gruplar arası ilişkilerin ayırt edici bir özelliğidir (DiTomaso, 2015:59). Bu gruplar arasındaki farklılığa değer biçilmesiyle, grupların toplumdaki sosyal konumlarının hiyerarşik bir biçim almasını gösteren ötekileştirme, stereotip, etiketleme, ayrımcılık gibi

sosyal-psikolojik süreçler yaşanmaktadır (Semerci vd., 2017:2-3). Bu kapsamda ayrımcılığın en önemli nedenlerinden birisi önyargı olup, gündelik hayatımızda ve ilişkilerimizde olduğu gibi sosyo-politik dinamiklerde de sıkça karşımıza çıkmaktadır (Paker, 2012:42). Önyargılar ve dolayısıyla ayrımcılık, bir gruba veya üyelerine yönelik olumsuz düşüncelerin yanı sıra hoşlanmama, hor görme, kaçınma ve nefret etme gibi negatif duyguları içeren tutumlara yol açmaktadır. Olumsuz, dogmatik kanaatleri ifade eden önyargılar, öteki insanları bireysel varoluşlarından çok, grup aidiyetleri üzerinden değerlendirmektedir. Bir tutum olan önyargının sonucunda oluşan ayrımcı davranışlar, tek tek bireylere yöneltilmiş olsa da ayrımcı davranışın yöneldiği kişiler, kişisel özelliklerinden değil, ait oldukları grubun özellikleri nedeniyle bu davranışın hedefi olmaktadır (Göregenli, 2012b:21).

Önyargı kavramıyla birlikte kullanılan stereotip (kalıpyargı) kavramına da kısaca değinmek yerinde olacaktır. Lipmann tarafında 1922 yılında sosyal psikoloji literatürüne sokulan stereotip kavramı, “bir grup kişiye (etnik, cinsel, mesleki gruplar) atfedilen özellikler bütünü” olarak tanımlanmıştır (Bilgin, 2001:98). Önyargı; dış gruba karşı genellikle karşı tarafın kötü niyetine zorunlu bir karşılık olarak gösterilen düşmanlık, kuşku ve saldırganlığa neden olmaktadır. Öyle ki önyargılar, dış gurubun niyetlerinin iyi olabileceğini, barış önerilerinin samimi ve gizli dürtülerden arındırılmış olabileceği ihtimalini engellemektedir. Ayrıca önyargı, insanları, dış grubun amaçları söz konusu olduğunda, asla haklı görülemeyecek mekanizmaların kendi davaları için kullanmasını onaylamaya itmektedir. Aynı eylemler hangi tarafın yaptığına bağlı olarak, bazen övgüyü bazen yergiyi hak eden (özgürlük savaşçıları ve teröristler, devrim ve isyan gibi) farklı isimler almaktadır (Bauman, 2018:64-65). Dolayısıyla gruplar arası eşitsizlik ile ilgili tartışmaların çoğunda, azınlığa veya dezavantajlı gruplara karşı olumsuz davranış olarak tanımlanan ayrımcılığa öncelik verilirken, ayrımcılık yapanların düşmanlık ya da olumsuzluktan dolayı böyle yaptıkları varsayılmaktadır (DiTomaso, 2015:59).

Ayrımcılık yapanların bu davranışlarını Allport (1966:14-15), en hafifinden en şiddetlisine doğru hiyerarşik bir biçimde sıralamaktadır. Bunlardan ilki en düşük düzeyde yer alan karşı olmayı ifade etmedir. Antipatik bir eylemin ötesine

geçmeyen bu ifade biçiminde bireyler -kendileri gibi düşünenlerle birlikte- yabancılarla ilgili düşmanlıklarını özgürce ifade edebilmektedir. İkinci düzey olan

kaçınma, önyargının daha yoğun olması sonucu sevilmeyen grubun üyelerinden

uzak durmayı ifade etmektedir. Bu durumda önyargı sahibi, sevmediği gruba doğrudan zarar vermemektedir. Üçüncü düzey ayrımcılıktır. Burada önyargılı kişi aktif bir türden zararlı ayrımlar yapmaktadır. Söz konusu grubun bütün üyelerini konut, siyasi haklar, eğitim veya eğlence olanakları, kiliseler, hastaneler ya da diğer bazı sosyal ayrıcalıklardan belirli türden istihdamlara dahil etmeyi taahhüt eder. Ayrımcılık, yasal olarak veya ortak geleneklerle kurumsallaşmıştır. Dördüncü düzey fiziksel saldırıdır. Artan önyargı bazı koşullarda şiddete veya yarı şiddete yol açabilmektedir. Sonuncusu ve en şiddetlisi olan imha’yı ise yoksulluklar, katliamlar ve Hitlerin soykırımı gibi olay ve olgular önyargının şiddetli ifadesinin son derecesini işaret etmektedir.

Sonuç olarak ayrımcılık, bireyler ya da gruplar/toplumlar düzeyinde öteki görme biçiminin eyleme geçirilmiş halidir. Önyargılarla, kalıpyargılarla desteklenen ayrımcılık, her toplumda az ya da çok vardır. Özellikle etnik veya dini azınlıklar, göçmenler, mülteciler ayrımcılığa daha çok maruz kalmaktadır. Kolektif bir bilinç olması nedeniyle bilhassa ırkçılık, ayrımcılığın en önemli göstergelerinden birisidir.