• Sonuç bulunamadı

İslamiyet Öncesi Türklerde İnançların Devlet Yönetimine Etkileri

8. İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DEVLETLERİNİN BENZERLİKLERİ VE

8.2. İslamiyet Öncesi Türklerde İnançların Devlet Yönetimine Etkileri

Türk devletinin kökünü ve temellerini yalnızca Tanrı veya gökle ilgili görmek, çerçeveyi biraz daha daraltmak demektir. İnsanların Tanrı anlayışına gelmeden önceki düşünce çağları da bulunmaktadır. Mitolojik çağ denilen bu çağ Türk devlet anlayışının gelişmesinde ve daha sonraki devirlerde etkili ve baskın olarak kendini göstermmiştir. Bu bakımdan konuya çok eskilerden, mitolojik çağlardan girmek gereklidir. Tüm kavimler en eski, yani mitolojik kişileştirmeler ile destanlardaki düşüncelere göre, kendi devlet şekillerini geliştirerek kurmuşlardır. Daha doğrusu bu mitolojik düşünceleri, siyasetle birleştirmiş ve kendi devlet tarihlerinin bir bölümü haline getirmişlerdir (Ögel, 1982, 40).

Efsane ve destanlar tümüyle inanç sistemin bir parçası olmuştur. Devlet de bu efsaneler üzerine oturtulmuştur. Türklerde mitolojik anlatımlar halk arasında yayılarak çoğalmış ve yeni türleri oluşmuştur.

Çin tarihleri, Kök-Türklerden bahsederken onların Hunların soylarından geldiklerini anlatır. Kök-Türk devletinin kuruluşu ile ilgili iki efsaneden ilki içinde bir tarih gerçeği de bulunduğu anlaşılan efsanedir. Çin'in kuzeyindeki P’ing-liang kenti çevresindeki Hunlar, Toba devleti tarafından yenilgiye uğratılmışlardır. Onlar da kaçarak Orta Asya'ya gelmişler, Kök-Türk Devleti’ni kurmuşlardır. Tarih kaynaklarında bu kentin çevresindeki Hunların, herhangi bir yenilgisi ile göçlerinden hiç söz açılmamıştır. Anlaşıldığına göre 5. yüzyılda bu bölgelerde kurulan güçlü bazı Hun devletleri söz konusudur. Kök-Türk devletini kuran bu Hunların, Batı Liang Devleti ile de ilgileri bulunmaktadır. Böylece Kök-Türk Devleti’nin kökleri, Asya Hun Devleti’ne bağlanmış olur (Divitçioğlu, 2005, 27).

Bir diğer inanış da “kurt ongunu”nun bulunduğu efsanedir. Bu inanış daha çok insan baba ile kurt anneye dayandırılır. Daha önceleri de Türkler vardır. Ancak bu Türkler, düşman tarafından yok edilmişler ve geriye yalnızca bir çocuk kalmıştır. Bu çocuk da bir dişi kurt tarafından kaçırılmış, emzirilerek büyütülmüştür. Kurt, Turfan'ın kuzey doğusunda bir mağaradan içeri girerek kurtulmuş; ancak mağaranın içinde yeni ve küçük bir dünya ile karşılaşmıştır. Dişi kurt bu mağaranın içinde çocukla evlenmiş ve on oğlu olmuştur. Bu on oğuldan da, on aile türemiştir. Ergenekon destanına göre, gittikçe çoğalan bu aileler, çevredeki demir dağları eriterek, dışarı çıkmışlardır. Kök- Türk çağındaki on aile, daha doğrusu “On Ok” Türklerin yerini almıştır. On Oklar, Batı Kök-Türk Devleti ile Oğuz ve Türkmenlerin atalarıdır. On aile veya On boydan biri olan Aşina ailesi, hanedan olarak Kök-Türk Devleti’ni kurar. “On” simgesel anlamda Türklüktür. Benzer şeklide akraba uluslar türemiştir. Temel olan Ana urukluktur. Benzer destanlar Orta Asya devletlerinde görülmüştür. Kimisinde kurt anne, kimisinde babadır. Benzer efsaneleri olan kavimler akraba kavimler olarak görülmektedir (Divitçioğlu, 2005, 28).

Hükümdarın göksel olduğu inancı Türklerde çok yaygındır. Hükümdarın gök tarafından tahta çıkarılma inanışı devlet egemenliğinin temeli görünümündedir. Hükümdarın egemenliğinin meşruluğu göksel olmasına bağlanmaktadır. Hükümdar kendini tanıtırken, her zaman bu özelliği vurgulanmış ön plana çıkartılmıştır. Veliahtlar da bazen benzer gösterişli ünvanlar kullanmışlardır. Örnek olarak, Mo-tun’un oğlu “Gök ile yer tarafından yaratılmış, ay ile güneş tarafından tahta çıkarılmış, Hunların büyük hakanı” ünvanını kullanmıştır (Ögel, 1982, 40).

Kök-Türk kağanlarının vücudu ilahi değildir. Kutsallık anlayışını eski Türkçe de “ıduk” sözü karşılar. Ne Hunlarda ve ne de Kök-Türklerde, hakanlara böyle bir kutsallık ünvanı verilmemiştir. Ancak Çin kaynakları, Hun hakanlarının bir diğer ünvanının da, “Göğün oğlu” olduğunu yazmıştır. Hun hakanları bu ünvanı Çin'den almışlardır. Bu, tıpkı Uygur hakanlarının “Iduk Kut” ünvanlarına benzemektedir. Tengri Kut sözünün anlamı da, Gök veya Tanrıdan kut bulmuş devlet adamı demektir. Bunun yanı sıra, Çin ile yazışmalarda ilahi ünvanlar Uygur döneminde kullanılmıştır.

Hun hakanlarının ünvanı, Çin işaretleriyle “Şen-yü” veya “Tan-yü” sözleriyle anılmıştır. Çin tarihinde bu ünvan Shan-yü (yani genişlik ve büyüklük) tanımı ve görüntüsü demektir. Çinliler göğü böyle düşünmüşlerdir. Türklerde uluğ yani ululuk, han ünvanlarıyla birlikte sık görülür (Koca, 2002,840).

Kök-Türk yazıtlarına göre kağanlar da bir insanoğlu (kişioğlu) idiler. İnsanoğlu ise, diğer varlıklar gibi kılınmış, yani yaratılmışlardır. Bunun için Türk dünya görüşü ve felsefesi yaratılış ve doğuşa değer vermiştir. “Yukarıda gök, aşağıda yer kılındığında, (yaratıldığında), ikisi arasında insanoğlu, kişioğlu yaratılmış, kılınmış”. Kağan da, bir insanoğludur. Yalnız, Tanrı tarafından yetkilendirilmiş, kut verilmiştir. Egemenliğin temelini oluşturan bu inançtır. Aynı düşünceye göre aynı yaradılışı göstermeyen, kut almayan, ülügü (payı) olmayan kağanlar başarısız olmuş, kötü ve bilgisizliği ile devletin sonunu getirmiştir (Kafesoğlu, 2004, 310).

Türk kağanlarının kutlulukları gökten gönderilmemiş; bilgelik ve alplıklarıyla onu gökten almışlardır. Kök-Türklerde “Tanrı, devlet ve kağan” ile ilgili söyleyişler başlamıştır. Bu deyişler, Uygur çağında yavaş yavaş aydınlığa kavuşur. Bu eski karakterdeki deyişlerin kökleri ise, Hun düşünce ve inanışlarından gelmektedir. Kök- Türklerin, Tengriteg Tengri yaratmış sözü, Tanrı tarafından kağanlığa uygun olarak yaratılmış anlamındadır (Gültepe, 2002, 895).

Kağanı yaratma ve Kağanlığa uygun olarak hazırlanmanın üç şartı, Kök-Türk yazıtlarında görülmektedir. Bunlar; Tanrı emir ve izin (yarlıg) verdiği için, Tanrı “kut” verdiği için, Tanrı talih (ülüg) verdiği için kağan olunmuştur. Bunlardan başka, kağanın doğuşu ve yaratılışı da özel bir durumdur. Ancak bu kılınma ve yaratılış, bir insan olarak yaratılmadır. Doğuş ve yaratılış, insanlarda hep birlikte olmuştur. Türk kağanının vücudu (ıduk) ilahi değil, kutludur. Kök-Türk yazıtlarında ölüm de kadere bağlanmıştır. Öldü denmemiş, “gerek oldu” denmiştir.

Kut, Kutluğ sözleri ile Kök-Türk yazıtlarından görülmektedir. Kut ve kutluluk, Tanrının yönlendirmesi, yani kader demektir. Kutlu yaz, kutlu kış ve kutlu yağmurlar, bereket getirirler. Uğurlu bir ev, uğurlu bir konuk veya yeni doğmuş bir çocuk da, kutludur. Uğur sözü de, Türklerde çok eskidir. Kut, kişilere Tanrı tarafından verilen bir destektir. Kut, Tanrı'nın kişileri ağırlaması, ululaması ve güçlü kılmasıdır. İnsan Tanrı tarafından kutlu yaratılmış olsa bile, kutu uçabilir, sönebilir veya kaçabilir (Taneri, 1993, 30).

Kutlu, büyük devletler kurmuş olan Türklerin yüksek ve gelişmiş devlet anlayışlarıyla bağdaşık din ve devlet düşüncesidir. Kut sözü ilk önce Hunlarda görülmektedir. İki bin yıl önceki efsanelerde Çince işaretler ile yazılmıştır. Hunlar kendi hakanlarına “Ch'englı Ku-tu” demektedir. Onlara göre Hunların dillerinde birinci söz, “gök”; ikincisi öz ise oğul veya oğlu demektir. Çok daha geç olmasına rağmen,

Uygurların İdikut veya Iduk-Kut hakan ünvanları da, bunun başka bir örneği olarak görülebilir (Tutar, 2002, 870).

Kut sözü devlet için de kullanılmıştır. Kök-Türklerde ıduk, yani ilahi sözüyle, yer ve sular (Ötü-ken Ormanı ve Tomak Başı gibi yerler) anlatılmıştır. Çeşitli dinleri kabul eden Uygurlar ile birlikte, bu anlayışlar da değişmeye başlamıştır (Esin, 2006, 93).