• Sonuç bulunamadı

Ekonomi Geleneğinin Günümüze Yansımaları

9. İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DEVLET GELENEĞİNDEN

9.2. Ekonomi Geleneğinin Günümüze Yansımaları

Türk ekonomisinin temelini oluşturan çobanlık ve hayvan besleyiciliği; yüksek ovalar ve yaylalar olan bozkır coğrafyasının ikliminin bir sonucudur. Türk ekonomisi başlangıçta hayvan besiciliğine dayanmaktadır. Bozkırda at ve koyun besiciliğinin yoğun bir şekilde yapıldığı görülmektedir. Ayrıca, Hun çağına ait bozkır hayatında öküz, inek, boğa, manda gibi hayvanlar evcilleştirilmiştir. Bozkır Türklerinin ihraç ettiği maddelerin başında da et gelmektedir. Bol miktarda et üreten Türkler, eti bir süre

bozulmadan muhafaza edebilmek için çok erken çağlarda konserve yapmayı öğrenmişlerdir.

Hayvancılığın yanı sıra, alternatif ekonomik çareleri de bulunmaktadır. Hayvanların hastalık ve zor iklim şartları nedeniyle azalması veya hayvanların yok olması durumunda ise avcılığa yönelmişlerdir.

İslamiyet öncesi Türk devletlerinde dış politika; bölge egemenliğine dayanmaktadır. İpek yolunun ele geçirilmesi ve dolayısıyla Orta Asya’ya egemen olunması ekonominin gelişmesine olumlu katkı sağlamıştır. Türkler, Orta Asya’da ticaret yollarına sahip oldukları ve bu yollar üzerinde büyük kentler kurdukları için ticaret hayatı çok gelişmiştir. Asya Hunları, Kök-Türkler ve Uygurlar Çin ile Batı Hunları da Bizans ile bu esaslarda ticaret antlaşmaları yapmışlardır. Bu siyasete paralel olarak en fazla ilişki kurulan devlet Çin olmuştur. Komşu devletlere genellikle, başta at olmak üzere canlı hayvan, konserve et, deri, kösele, kürk ve hayvani gıdalar satmışlar, karşılığında tahıl ve giyim eşyası almışlardır.

Asya Hunlarına ait madeni para bulunmamıştır. Bazı Türk kurganlarında Çin paraları ele geçmiştir. Orta Doğu Hunları’nın parası, sasani parası taklididir. O zamanlarda Türklerde dolanımda bulunan paraların üzerinde hükümdarların resmi mühürü ile damgalı ipek veya pamuk parçası bulunmaktadır. Madeni Türk parası Kök- Türkler çağında görünmektedir.

Yeni alınan yerlere “kondurma” yani “yerleşim” politikası da Türk hükümdarlarının önemli görevlerindendir. Yüzyıllardır çözümsüz bir hal alan toprak sorununu, Orta-Asya'dan getirdikleri mülkiyet ve uygulama anlayışlarıyla çözülmüştür. Türklerde toprağın büyük bir kısmı hükümdarındır. Bu toprağın tarıma elverişli bölümleri eşit parçalara bölünmüştür ve her yetişkin erkeğe işlemesi için verilmiştir. Sahibi ölünce toprak imparatora geçer, o da bir başkasına verir; böylece toprağın adil dağılımı sağlanmış olur. Türkler, elverişli bölgelerde tarımla da uğraşmışlardır. Bozkır sahasının çoğunluğunu otlaklar oluştursa da, tarıma elverişli yerleri de vardır. Çin kaynaklarına göre Hunlar buğday, mısır ekip biçmişlerdir. Kök-Türklerde de her ailenin ekip biçtiği, suladığı arazisi vardır.

İslamiyet öncesi Türk devletlerinin ekonomik anlayışına benzer yaklaşımlardan günümüze yansımış olanlar da bulunmaktadır. Devletin varlığı sadece savaşçı yaklaşımlarla mümkün olmamaktadır. Ekonominin güçlü olması tüm çağlarda gerekli olmuştur. Yaşadığı dönemlerde büyük bir güç olan Eski Türk devletleri askeri yönden güçlü oldukları gibi, ekonomik yönden de güçlüdürler.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile birlikte, vakit geçirilmeden İktisat kongresi toplanmış ve geleceğin ekonomik planlamaları yapılmıştır. Tarıma alternatif olarak sanayinin gelişmesi için planlamalar yapılmış ve uygulamaya konulmuştur. Planlamalar Cumhuriyetin ilk yıllarında çok hızlı bir ilerleme göstermesine rağmen devam ettirilememiş ve dışa bağımlı hale getirilmiştir. İslamiyet öncesi Türk devletlerinin genelde kendilerine yeter olmalarının en büyük nedeni, iklim olarak yetersiz bir bölgede bulunmalarına rağmen alternatif ekonomik önlemler üretilebilmiş olmalarıdır. Hayvancılığa alternatif olarak tarım ve avcılığa yönlenmişlerdir. Bununla da yetinmemiş ticaret yollarını kontrol altına almışlardır.

Türkiye kendi sanayisini geliştirerek dışa bağımlılığını sona erdirmeli, bunu daha ileri götürerek bölgesindeki ekonomiyi de kontrol altına almalıdır. Çağımızda ekonomik güç devletlerin devamlılığı için en belirleyici unsurdur.

Eski Türkler ekonomik açıdan örnek alınacak bir özelliktedir. Kaynaklar kısıtlı olmasına rağmen etkin bir şekilde kullanılmıştır. Hayvancılık ve tarımın dışında, bölgede demircilikle uğraşan Türkler uygarlıklarını sistemli bir şekilde geliştirmiş, varlıklarını koruyabilmişlerdir.

Türkiye, doğal kaynakları zengin sayılabilecek bir bölgede bulunmaktadır. Ne var ki, doğal kaynaklarını etkin kullanamamaktadır. Doğal kaynaklar atıl bir şekilde kaldığı gibi, elde olanlar da çok uluslu şirketlerin kullanımına sunulmuştur. Kabul edilmelidir ki, doğal kaynakların zengin olması yeterli değildir. Ham maddelerin ihraç edilmesi yerine, işlenmiş ürün alınması ülkeye fayda yerine zarar vermektedir. Kaynakların etkin kullanılmasıyla birlikte, ham maddenin işlenerek ihraç edilmesi ülke ekonomisini bağımlı olmaktan kurtaracak ve halkın yaşam kalitesini de arttıracaktır.

Eski Türklerin toprağın kullanımıyla ilgili yaptığı düzenlemeler gerçekten dikkat çekicidir. Yerleşim ve kullanım için toprağın devlet tarafından yönlendirilmesi, o dönem için haksız zenginleşmeyi önlediği gibi, halkın istihdamını da sağlamıştır. Benzer toprak reformları Cumhuriyetin kuruluş yıllarında yapılmaya çalışılmışsa da yurt genelinde yaygın hale getirilememiştir. Bu nedenle özellikle toprak ağaları bölge insanını köleleştirerek haksız şekilde zenginleşmişlerdir. Sosyal adalet sağlanamamıştır. Bu nedenle İslamiyet öncesi Türklerden günümüze yansıtılabilecek bir başka olgu da çağa uygun hale getirilmiş toprak reformudur. Toprak reformunun uygulanmaya başlaması, sosyal adaletin sağlanması yönünde büyük bir adımdır. Bu da ekonomik verimliliği arttıracağı gibi, toplumsal barışa da katkı sağlayacaktır.