• Sonuç bulunamadı

Fransız Yapısalcılığı ve Anlatıbilimin Ortaya Çıkışı: 1966-

1960’ların ortalarından 1980’lere kadar etkili olan Fransız yapısalcılığı, Roland Barthes, Gérard Genette, A.J. Greimas, Todorov, Franz Stanzel, Seymour Chatman ve Shlomith Rimmon-Kenan gibi araştırmacıların öncülüğünde, anlatının sistematik ve biçimci analizini yapmayı amaçlamıştır. Yapısalcı anlatıbilimciler, anlatı biçimlerini evrenselleştirme eğilimiyle birlikte, anlatıların biçimsel özellikleriyle ilgili “nesnel” bir tanımı ve açıklamayı hedefl emiştir. Şüphesiz ki Fransız yapısalcılığının yapısalcı ya da klasik diye adlandırılan anlatıbilimin ve yapı-merkezli anlatı teorisinin yay- gınlaşmasında ve yöntem bakımından bir tutarlılık kazanmasında büyük payı vardır. Fransız yapısalcılığı, yöntem bakımından tutarlı ve yapı-merkezli bir anlatı teorisi biçimi olarak anlatıbilimin oluşmasında belirleyici bir etki yapmıştır. Bu yeni para- digma 1966 yılında Communications dergisinin yayınladığı özel bir sayıyla herkese ilan edilmiştir. Bu sayıda Barthes, Eco, Genette, Greimas, Todorov, Metz gibi önde gelen yapısalcıların makalelerine yer verilmiştir.24 Anlatıbilim, her ne kadar bir disip- lin olarak, Fransa merkezli Communications (8. sayı) dergisinin “Anlatının Yapısal Analizi” (L’Analyse structurale du récit) başlıklı özel bir sayı çıkardığı 1966 yılında şekillenmeye başlamışsa da “narratologie” (İng. narratology, Türk anlatıbilim) terimi ilk kez 1969 yılında Tzvetan Todorov’un yazdığı Grammaire du Decameron (Deka- meron’un Grameri) isimli kitapta kullanılmıştır. Todorov, “anlatıbilim” (Fr. narrato- logie) terimini “anlatı bilimi” anlamında, “biyoloji”, “sosyoloji” gibi bilim dallarıyla paralel biçimde kullanmış; Saussure’ün dilbilim anlayışını ve dilbilim kategorilerini örnek alarak yapısalcı yöntemi Boccacio’nun Dekameron Öyküleri’ne uygulamış, yani bu öykülerin “grameri”ni saptamaya çalışmıştır.25

Bu yeni yapısalcı yaklaşım temelde üç geleneğin tesiriyle gelişmiştir: Rus forma- lizmi ve Propp’un morfolojik yaklaşımı; Saussure geleneğine bağlı yapısal dilbilim ve Lévi-Strauss’un yapısal antropolojisi; Chomsky’nin üretici-dönüşümsel dilbilgisi. Bu zemine mukabil olarak, yapısalcılar, daha önce Tomashevski tarafından “fabula” ve “sujet” diye tanımlanmış olan anlatının iki boyutunu sistematik bir biçimde ye- niden ele almışlardır. Todorov, Fransızca “histoire” (öykü) ve “discours” (söylem) terimlerini, Genette ise “histoire” (öykü) ve “recit” (anlatı) terimlerini kullanmıştır.26

1966’dan 1972’ye kadarki dönemde, anlatıbilim, daha ziyade yukarıda bahsetti-

24 Nünning-Neumann, An Introduction to the Study of Narrative Fiction, Klett Lerntraining GmbH,

2008, s. 15-16.

25 bk. Robert F. Barsky, “Undergraduate Theory Course”, Teaching Narrative Theory, David Herman-

Brian Mchale - James Phelan (ed.), The Modern Language Association of America, New York, 2010, s. 38-40; Herman, agm., s. 19; Jahn, agm., N.2.1; Jean-Michel Adam, Le Texte Narratif, Editions Nathan, Paris, 1985, s. 3-4.

ğimiz iki temel boyuttan birincisi yani “öykü” üzerine odaklanmıştır. Aynı zamanda bir göstergebilimci olan Greimas, en soyut düzeyde, “anlamlandırma”nın (signifi ca- tion) temel yapısı üzerine yoğunlaşmıştır. Greimas (1966), Lévi-Strauss’un mitlerle ilgili yapısal analizini esas alarak, derin-düzeyde, göstergelerden oluşan bütün sis- temlerin göstergesel altyapısını temsil eden “göstergebilimsel dörtgen” (semiotique square) adını verdiği bir anlamlandırma modeli öngörmüştür. Greimas’ın yaklaşımı, karakterlere atfedilebilecek altı işlevsel rolle (ana karakter-yardımcı karakter, yar- dımcı-engelleyen, gönderici-alıcı) tamamlanmaktadır. Barthes (1966), anlatıda anla- tılan olaylarla ilgili işlevsel bir sistematik oluşturmak için “çekirdek” (kernel), yani öykünün tutarlılığını sağlayan zorunlu ve gerekli olaylar ve “uydu” (satellite) yani temel olay örgüsünü süsleyen, zenginleştiren detaylar ayrımını ortaya koymuştur. Todorov ise eylemle fi illeri, karakterlerle isimleri, karakterlerin nitelikleriyle sıfat- ları birbirine eş görerek dilbilimsel benzeşime dayalı bir model ortaya koymuş, bir anlamda da “anlatının grameri”ni oluşturmaya çalışmıştır. Bremond ise temsil edilen eylemin mantığıyla ilgili ikili seçeneklere dayanan bir model oluşturmuştur. Prince (1973), eylemin mantığını ve anlatı gramerini etrafl ı bir biçimde ele almış, daha ön- ceki yaklaşımları birleştirmiş ve sistemli hale getirmiştir. Pavel (1985), Bremond’un soyut ikili mantığını oyun teorisiyle birleştirmiştir. Chatman ise anlatıbilimin görsel anlatılara uygulanabilirliğini ispatlamış ve bu alanda dikkate değer çalışmalar yap- mıştır.27 Ancak şunu da eklemek gerekir ki, anlatıyla ilgili bu bahsettiğimiz ilk yapı- salcı modellerin teoriye verdikleri önem ve soyutlama düzeyleri oldukça etkileyici olsa da, dilciler, bunları uygulama konusunda ya da bunların sağlamasını yapmak konusunda zorluk çekmişlerdir. Bunun tipik örneklerinden biri, Greimas’ın anlam- bilimsel modelidir.28

Nitekim bu sistematik ve yöntemsel boşluk, Genette (1972) tarafından da dile getirilmiştir. Genette, Proust’un A la Recherche du Temps Perdu (Kayıp Zamanın İzinde) isimli romanının anlatısal kompozisyonu ve tekniğini detaylı bir şekilde analiz ederek, söylem olgusuyla ilgili kapsamlı bir sınıfl andırma ortaya koymuştur. Kabaca belirtmek gerekirse, Genette’in anlatıbilimsel sınıfl andırması, edebî anlatıy- la ilgili üç işlevsel alanı kapsamaktadır: Zamansal yapının ve temsilin dinamikleri (temsil eyleminin hem ürün hem de süreci kapsadığı düşünülerek); anlatma kipi ve bunun altında yatan anlatısal bildirişimin mantığı; anlatısal süreç esnasında bilginin bir araya getirilmesi ve iletilmesiyle ilgili ortaya çıkan kısıtlamalar. Genette’in ortaya koyduğu terminoloji ve sınıfl andırma, bir süre sonra anlatıbilimin “ortak dil”i (lingua

27 bk. Seymour Chatman, Coming to Terms: The Rhetoric of Narrative in Fiction and Film, Cornell UP,

1990.

28 Herman-Jahn-Ryan, age., s. 571-576; Meister, agm., s. 337-338; Fludernik, age., s. 36-60; Michael

franca) haline dönüşmüştür. Kendinden önceki biçimcilerin ve yapısalcı meslektaş- larının aksine, Genette, bütünüyle tutarlı ve kendi kendine yeten bir anlatı teorisi ta- sarlama niyetinde olmamıştır. Bu durum Genette’in ortaya attığı “odaklanma” (foca- lization) gibi kavramlar etrafında çeşitli ihtilafl arın ortaya çıkmasına sebep olmuş ve aynı zamanda klasik-sonrası anlatıbilimle sonuçlanacak birçok tartışmaya da zemin hazırlamıştır.29

Outline

Benzer Belgeler