• Sonuç bulunamadı

Bu anlamda Berna Moran Hüsn ü Aşk’la Kara Kitap arasında benzerlikler kurmuş (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, s 93-104), Orhan Koçak da Proust’un roman kişileri olan Marcel ve Albertine ile

Şerife Çağın *

7 Bu anlamda Berna Moran Hüsn ü Aşk’la Kara Kitap arasında benzerlikler kurmuş (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, s 93-104), Orhan Koçak da Proust’un roman kişileri olan Marcel ve Albertine ile

Buradan –bütün mahalleli için olduğu gibi– benim çocukluğuma girilirdi. Çünkü bu ka- pıdan asıl camie giden yolun etrafındaki ağaçlar bizi bir sadık lala gibi senelerce sırtla- rında taşıdılar. (s. 28)

Cami bahçesinde bulunan iki incir ağacıyla mürdüm eriği ve büyük ceviz ağa- cının mahalle halkı, özellikle gebe kadınlar ve çocuklar için önemi büyüktür. O za- manlar Cemal ile Sabiha “o yıllarda sayısı epeyce azalmış olan kandillerin bu küçük kubbe altındaki karanlıkta ince, titrek çırpınışlarını seyreder”ler (s. 30-31).

Henüz on üç, on dört yaşlarında olan Sabiha’nın ailesiyle birlikte bu mahalle- ye taşınması, Cemal’in hayatında bir dönüm noktası olur. Ona göre Sabiha “hırçın, kavgacı, bir erkek çocuk kadar atılgan”dır (s. 35). En önemli özelliği istediği insanla hemen dost olması, aradığını bulamadığında hemen oracıkta bırakıvermesidir.

O zamanlar Cemal, Vefa’nın ilk sınıfındadır. Mektepten döner dönmez Cemal, Sabiha’yı bulmak için sokağa fırlar ve geç vakte kadar şurada burada konuştuktan sonra evlerinin yanındaki kuytu, geniş sayvanlı bir bahçe kapısında son konuşmaları- nı yaparak ayrılırlar (s. 48). Sabiha, pek çok badireden sonra Balkanlardan İstanbul’a göç etmiş hastalıklı bir anneyle içki ve eğlenceye düşkün bir babanın çocuğudur. Böyle bir anne ile babanın arasında “bir talih mahkûmu” olarak görülen Sabiha ile Cemal her fırsatta bir araya gelirler. İlişkileri, 1909’dan itibaren Avrupa’da bulunan İhsan’ın 1913’te memlekete dönmesiyle farklı bir mecraya kayar. O zamanlar yirmi üç, yirmi dört yaşlarında olan İhsan, Cemal’in gözünde oldukça büyük, bilgili birisi- dir. Kısa bir süre sonra tarih hocası olarak Cemal’in karşısına çıkar ve öğrencilerine şiirden, sanattan, Akdeniz medeniyetinden, geçmişten, fi krin hayatla münasebetin- den, Balkan Harbi’nde yapılan hatalardan bahsetmeye başlar.

Cemal, Sabiha’yı İhsan’la tanıştırır. Bu tanıştırmayla birlikte Sabiha ve İhsan arasında hakiki bir dostluk başlar. Cemal, kendilerine yeni ufuklar açan İhsan’a hay- ranlık duyarken bir taraftan da onu Sabiha’dan kıskanır ve üzerindeki etkisinden kur- tulmaya çalışır. Bazen bu kıskançlığın bir teslimiyete dönüştüğü de olur:

Ve hakikaten o günden sonra garip şekilde hayatla barıştım. Artık İhsan’ı kıskanmıyor- dum. Sabiha’yı onunla beraber sevmek hoşuma bile gidiyordu. Dostumu tam anlamış mıydım? Bunu söyleyemem. Fakat hepimizden üstün bir tarafı olduğunu kabul etmiştim. (s. 132)

Fakat bu hâl uzun sürmez, Sabiha’nın konuşma şeklini, el ve yüz ifadelerini İhsan’da gördükçe onu ne kadar dikkatle dinlemiş olduğunu düşünerek içinde tekrar “eski ifrit canlanır gibi” olur (s. 147).

Babasının Anadolu’ya tayininin çıkması üzerine Cemal ve ailesi İstanbul’dan ayrılırlar. Aslında Cemal, istemiş olsaydı babasının kendisini bir yatılı mektebe vere- bileceğini Sabiha’dan gizlemiştir. Ayrılacağı gece Cemal sürekli Göztepe’deki köşk- te Behçet Bey’in, karısının fotoğrafına baka baka Mahur Beste’yi okuyuşunu hatırla-

mıştır. Tanpınar’ın Mahur Beste romanında da Behçet Bey, başkasının aşkını içinde taşıyan karısıyla bir ömür geçirmiştir. Altı yıl sonra Cemal Anadolu’dan döndüğünde artık Sabihaların mahallede oturmadığını ve Sabiha’nın evlenmiş olduğunu öğrenir. Cemal içinde bulunduğu durumu ve İhsan’ın üzerindeki tesirini şöyle anlatır:

Hakikatte ben garip bir tembellik içinde idim. Uzleti, sükûnu, hülyayı arıyordum. Sabiha ile olan maceram, içimde bir şeyi yıkmıştı. Altı sene insanlardan uzak yaşamıştım. Ve bütün bunlar çok genç yaşımda olmuştu. Diğer taraftan İhsan’ın üzerimdeki tesirini hoş görmüyordum. O evvelâ ferdî saadetimi yıkmıştı. İstanbul’dan gidişim de işte bu yüz- dendi. Şimdi de zamanıma tasarruf etmeye kalkmıştı. (s. 213)

Cemal’in okumak için İstanbul’a dönmesiyle romanın ikinci bölümü başlar. Anadolu’daki kurtuluş mücadelesinin ve “sahnenin dışında”ki İstanbul’un anlatıldığı bu bölümde, Cemal bir taraftan İhsan’ın da dahil olduğu bazı örgütlenmelerin içinde yer alır. Diğer taraftan da İstanbul’un değişik yerlerinde Sabiha’nın yerini bulmaya çalışır. Bu iz sürme romanın sonuna kadar devam eder.

Kara Kitap’ta, Galip’in karısı Rüya evi terk eder ve Galip roman boyunca İstan- bul’un değişik yerlerinde onun izini bulmaya çalışır. Her iki eserde de çocukluğun ve çocukluk mekânlarının roman kahramanlarının yetişme süreçlerinde önemli yeri vardır. Tıpkı Sahnenin Dışındakiler’de Cemal’le Sabiha’nın çocukluklarının aynı mahallede geçmesi gibi, Galip’le Rüya’nın çocuklukları da Nişantaşı’nda bir aile apartmanı olan Şehrikalp Apartmanı’nda geçer. Rüya, Galip’in amcası olan Melih Bey’in ikinci eşinden olan kızıdır. Çocuklukları Sahnenin Dışındakiler’den farklı olarak ayrıntılı bir şekilde verilmez. Fırça darbelerine benzer birkaç kısa hatırlayış dikkat çekicidir. Galip’in Rüya’yla oynadığı “Gizli Geçit”, “Görmedim” oyunları, bu oyunları karıştırıp keşfettikleri “Yok Oldum” oyunu8 (s. 39, 53) ve Melih Amcaların çatı katındaki bir sahne:

Daha sonraki aylarda, Celâl birdenbire ortalıktan yok olduğu ve Melih Amcayla Baba- nın ağız kavgaları Babaanneyi hep ağlattığı günlerde, onlar Babaannenin katında mal, mülk, hisse ve kat kavgaları yaparlarken, birisi, “Çocukları yukarı yollayın”, dediği için burada, bu sessiz eşyalar arasında yalnız kaldıklarında, Rüya bacaklarını bu koltuğun kenarından aşağı sarkıtarak oturur, Galip onu saygıyla seyrederdi. (s. 223)

Gerek Sabiha, gerekse Rüya hayranlık duyulan, tesirinden kurtulunamayan, aynı zamanda tam anlamıyla kendilerini teslim etmeyen kadınlardır9. Her ikisinin karşı-

Outline

Benzer Belgeler