• Sonuç bulunamadı

Anlatı Teorisinin Kökenleri: Mimesis ve Diegesis Ayrımı; Aristo’nun “Poetika”sı

Anlatı teorisi ya da teorilerinin kökeni, tıpkı bütün Batı kaynaklı kurmaca teorile- rinde olduğu gibi, Platon (İ.Ö. 428-348) ve Aristo’nun (İ.Ö. 384-322) “mimesis” (tak- lit) ve “diegesis” (anlatma) ayrımına dayanır.1 Bu ayrımdan ilk bahseden Platon’dur. Platon, Devlet isimli eserinde edebî türleri “mimesis” ve “diegesis” diye adlandırdığı temel konuşma kiplerinden hareketle ikiye ayırır. “Mimesis”ten kastı, karakterlerin diyaloglarının ve monologlarının aynen aktarılması yani dolaysız biçimde taklit edile- rek verilmesidir. “Diegesis” ise yazara atfedilebilecek bütün sözceleri kapsar. Platon’a göre lirik tür, “diegesis”in kullanımıyla, dramatik tür ise “mimesis”in kullanımıyla sınırlıdır. Epik tür ise hem “mimesis”i hem de “diegesis”i içerir. “Mimesis” ve “die- gesis” ayrımı üzerine inşa edilen anlatı incelemeleri, öncelikle Friedrich Spielhagen ve Otto Ludwig’in 1800’lü yılların sonunda roman üzerine yaptıkları teorik inceleme- lerle, daha sonra da 20. yy.’ın başlarında dilbilimcilerin (Charles Bally, Fritz Karpf…) anlatıyla ilgili meselelere eğilmeleri ve dilbilimsel kategorileri anlatı incelemelerinde kullanmaya başlamalarıyla gelişmiştir. Ayrıca anlatma kipleriyle ilgili bu ikili temel ayrım sadece 20. yy.’da yapılan “gösterme” (showing) / “anlatma” (telling) ve “özet” (summary) / “sahne” (scene) ayrımını öne çıkarmakla kalmamış, Genette’in “ses” (vo- ice) başlığı altında yaptığı değerlendirmelerin de ilham kaynağı olmuştur.2

Aristo’nun Poetika’sı ise anlatının anlaşılması için esas olan ve günümüzde de

1 Manfred, Jahn, Narratology: A Guide to the Theory of Narrative, English Department, University of

Cologne, http://www.uni-koeln.de/~ame02/pppn.htm, 2005, N2.2.4.

2 Monika Fludernik, An Introduction to Narratology, Routledge, 2009, s. 10; Jan Christophe Meister,

“Narratology”, Handbook of Narratology, Peter Huhn – John Pier – Wolf Schmid – Jörg Schonert (Ed.), Walter de Gruyter, 2009, s. 332; Rimmon-Kenan Shlomith, Narrative Fiction: Contemporary

geçerliliğini koruyan ikinci kriteri ortaya koymuştur: Betimlenen dünyada cereyan eden olayların toplamı ile bilfi il (de facto) anlatılan olay örgüsü ya da “muthos” ara- sındaki ayrım. Aristo, bilfi il anlatılan olay örgüsü ya da “muthos”un, estetik hususlar ve mantıksal gereklilikler dikkate alınarak seçilen ve düzenlenen bir olaylar kümesini sunduğunu belirtir. Bunun sonucunda da Poetika’nın kurgusal başkahramanlara ve onların eylemlerine karşı işlevsel yaklaşımı açığa çıkar.3

17. yy.’ın Başından 20. yy’ın Başına Kadarki Roman Teorileri:

Normatif ve Biçimci Paradigmalar

Bugün bildiğimiz anlamıyla düzyazı anlatıları, ancak 18. yy.’dan sonra edebi- yatın bir parçası olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Düzyazı anlatısının daha çok tematik ve öğretici tarafl arına odaklanan ilk kuramcıların ilgilendikleri soru norma- tifti: “Bu yeni edebiyat biçimi eski ‘epos’un niteliksel standartlarına karşı durabile- cek miydi?” Bu mesele 20. yy.’ın başına kadar, anlatı türleriyle ilgili birçok teorinin (özellikle de Lukacs’ınki) de ağırlıklı olarak ilgilendiği bir mesele olmuştur.4

İlk kuramcılar bu tip normatif sorularla meşgul olurken, Spielhagen ve Frie- demann, biçimsel paradigmayı yeniden gündeme getirmiştir. İlk olarak Spielhagen (1876), anlatının biçimsel özelliklerine dikkat çekmiştir. O, roman ve uzun hikâye (novella) arasında, gerek karakterlerin karmaşıklığı ve işlevselliği gerekse eylem ve olay örgüsü düzenlemelerindeki farklı tasarrufl ar açısından bir ayrım yapmıştır. Spi- elhagen’ın 1883 yılında yaptığı çalışma, birinci ve üçüncü şahıs anlatmayla ilgili sınıfl andırmaya dayalı temel bir bir ayrım ortaya koymuştur ve bu ayrım doğal olarak yazar-anlatıcı ilişkisini de akla getirmiştir. Ayrıca Spielhagen, ideal anlatının okuru hiçbir zaman devam etmekte olan anlatma süreciyle ilgili olarak uyarmaması ya da alarm vermemesi gerektiğini savunmuştur.5

Friedemann (1910) ise bu kuralcı varsayıma itiraz etmiştir. Ona göre “aracılık” (mediality), bir kusur olmaktan ziyade anlatmanın kurucu unsurlarından biridir ve anlatma makamı (narrative instance) ister kurgusal olarak var olsun isterse mantık çerçevesinde ima edilsin her anlatının doğasında var olan, olmazsa olmaz bir unsur- dur. Friedemann bu şekilde, Platon’un “epos”la ilgili fenomenolojik tanımındaki il- keyi bir adım daha ileri götürerek anlatının esasını yapısal terimlerle etkili bir şekilde tanımlamıştır.6

3 Meister, agm., s. 333. 4 Agm., s. 333. 5 Agm., s. 333. 6 Agm., s. 333.

19. yy.’ın sonlarına gelindiğinde, edebî anlatılarla ilgili daha sistematik çalışma- ların yapılmaya başlandığı görülür. Özellikle uzmanlar tarafından halk masallarıyla ilgili yapılan çalışmalar dikkat çekmeye başlar. 1880’lerde halk bilimi araştırmaların- da yeni bir ampirik yaklaşım ortaya çıkar ve bu yaklaşımın öncüleri, “Fin Okulu”nu kurar. İşte 1910 yılında, bu okulun üyelerinden olan Aarne, Aarne-Thompson İndeksi (1928) olarak bilinen ve günümüzde de uluslararası ölçekte geçerliliğini koruyan ka- taloğun ilk şeklini yayımlamıştır. Kataloğun genişletilmiş son hali 8 kategori çerçe- vesinde masalların özetlenmiş 2500 varyantının listesini içermektedir. Aşağıda, “Rus Biçimciliği” başlığı altında değineceğimiz gibi, Propp da 1928 yılında halk masal- larına odaklanarak, anlatıların temel bileşenleri ve bu bileşenlerin hangi şekilde bir araya getirildikleriyle ilgili bir model sunmuştur.

Edebî anlatıları temel prensiplere indirgeme konusunda bir başka önemli teorik girişim, Forster tarafından 1927 yılında gerçekleştirilmiştir. Forster’ın “öykü” (story) ve “olay örgüsü” (plot) ayrımı oldukça dikkat çekicidir. Forster’a göre öykü, olay- ların zamansal dizilişidir; olay örgüsü ise bu olaylar arasındaki nedensel ilişkidir. Buna göre “Kral öldü, ardından kraliçe de öldü” şeklinde küçük bir varsayımsal öykü “üzüntüden” gibi açıklayıcı bir ifadenin eklenmesiyle (“Kral öldü, ardından kraliçe de üzüntüden öldü”) mantıklı bir anlatısal olay örgüsüne dönüştürülebilir. Forster’ın zamansal ve nedensel ilişkiyi esas alan bu ayrımı, daha sonraları Rimmon-Kenan gibi araştırmacılar tarafından çeşitli örneklerle eleştirilmiştir.7

Outline

Benzer Belgeler