• Sonuç bulunamadı

Eski Eşyalar ve Süreklilik

Tanpınar’ın devam düşüncesine sıkı sıkıya bağlı olduğunu belirtmiştik. Onda devamlılığı sağlayan şey ise geçmiş özlemi değil, yaşadığı ânın geçmiş yüklü olma- sıdır. Eserlerindeki eski eşyalar da birer baba yadigârı değil, zamanın somutlaşmış sembolleridir.27 Tanpınar’ın eserlerini, eski eşyaların birer zamanın kırıntısı olduğunu hatırdan çıkarmadan okumak gerekir.

Mahur Beste romanında, Behçet Bey’in babası İsmail Molla, yemek odasında bulunan ve yıllar önce kazasker olan dedelerinden birine hediye edilen avizeyi bir gün kaldırmak ister; fakat ağabeyi “yüz elli yıllık” bu avizenin kaldırılmasına razı olmaz: “Bırak kalsın, eşyanın da bizde bir hakkı vardır. Bu evde hiç kimse onun ka- dar yaşamadı.”28 diyerek Molla’ya engel olur. Kaldırmak istediği eski avize, İsmail Molla’nın ağabeyine göre, en az onlar kadar yaşama hakkına sahiptir, çünkü ailenin ortak hatıralarını, sırlarını bu avize de en az aile bireyleri kadar barındırmaktadır. Burada eşya, insan hayatının, geçmişinin tanığı olarak ifade edilmekte; insanın sahip olduğu kültürel birikimin devamlılığını göstermektedir.

Tanpınar, zaman kavramının ve kültürün, insan ve toplum hayatıyla birlikte eş- yayı anlamlı kıldığı görüşünü, Behçet Bey’in bakış açısıyla şöyle anlatır:

Onun için eskilik ayrı bir şeydi; o zamanın takdisi idi; insan elinden geçmek ve insan hayatına girmekle eşya tabiatından ayrı bir sıcaklık kazanır, âdeta insanîleşirdi. Bunun

dışında Behçet Bey’e göre eskiliğin başka bir mânası olamazdı.29

Romanda ayrıca Atiye Hanım’ın kız kardeşi Ruhsar Hanım’ın eşi Halit Beylerin

26 Bilgin, age., s. 189.

27 Sabahattin Eyüboğlu, “Tanpınar’da Zaman”, Bir Gül Bu Karanlıklarda, Tanpınar Üzerine Yazılar,

(hzl. Abdullah Uçman, Handan İnci), 2. b., 3F Yay., İstanbul, 2008, s. 133.

28 Tanpınar, 2007, age., s. 88. 29 Tanpınar, 2007, age., s. 16.

evi anlatılır. Bu ev, bir girenin bir daha kolay kolay oradan çıkmadığı, eşyalar için dahi durumun aynı olduğu bir mekândır. Halit Bey, her köşesine işe yaramaz eşyalar tıkış- tırılan ve ölene kadar orada yaşayan aile yakınları nedeniyle bu evin “yarı türbe, yarı darülaceze” olduğunu düşünmektedir.30 Nuri Bilgin; “Eşyalar bireyi kimliğine olduğu gibi, zamana, mekâna ve diğer insanlara demirleyen hafıza bağları, zamanı ve mekânı betimleyen ve hatırlatan hafıza mekânlarıdır.” demektedir.31 Bu tespitten hareketle, Halit Bey için evden atılmayan bütün eski eşyalar ve ölene kadar o evde yaşayan in- sanlar, evi, türbe ve darülacezeyi hatırlatan bir mekân hâline getirmektedir, diyebiliriz. Huzur’da ise Mümtaz, Kapalıçarşı’nın Sahafl ar bölümünü dolaşırken gördüğü eski eşyalarla şehir hayatının ortak bir kadere sahip olduğunu düşünür:

Bu küçük sokağın ne kadar üst üste, girift bir hayatı vardı. Nasıl bütün İstanbul, her çeşit ve her türlü modasıyle, en gizli, en umulmadık tarafl arıyle buraya akıyordu. Sanki eşya- nın, atılmış hayat parçalarının yaptığı bir romandı bu. Daha doğrusu, yaşadığımız hayatın, ferdî hayatımızın altında, herkesin ve her zamanın hayatı, içiçe, koyun koyuna, güneş

altında devamlı hiçbir şey olmayacağını göstermek ister gibi buraya toplanmıştı.32

Mümtaz, “atılmış hayat parçaları” dediği, varlıklarıyla insanın hayatı şekillendir- mesine yardımcı olan eşyaların birer mazi sahibi olduğunun farkındadır ve Kapalıçar- şı’yı nesiller boyunca okunan bir romana benzeterek onun da nesiller boyunca ziya- retçilerinin eksik olmayacağını vurgular. Böylece eski eşyalar ile zamanda süreklilik hiç kopmayacaktır.

Tanpınar’da zaman, medeniyet kavramıyla özdeştir ve onun ‘medeniyet’ ve za- man dediği olgu, Bergson’un ‘genel olarak geçmiş’ dediği şeydir.33 Maziden kalan bunca eşyanın burada bir arada oluşunun nedeni, yaşanan medeniyet değişimi ve sa- vaşlardır:

Her gün, her saat, şehirde geçen her kaza, her hastalık, her yıkılış, her üzüntü bunları buraya getiriyor, ferdiyetlerini siliyor, umumîleştiriyor, onlardan sefaletle tesadüfün elele

kurdukları bir terkip yapıyordu.34

Sahibini –şöyle veya böyle– yitiren eşya, kimliğini de yitirmektedir. Fakat eşya- nın kaderi budur, sahiplenilmek, değer kazanmak, bu anlamı yitirmek ve yeni anlam- lar kazanmayı beklemek... İnsanlar ölür, ama eşya yok edilmediği müddetçe değiştiği ellerde yeni anlamlar kazanır. Esasen eşyanın eskidikçe değeri artar. Bu anlamda,

30 Tanpınar, 2007, age., s. 112. 31 Bilgin, age., s. 15.

32 Tanpınar, 1999, age., s. 54-55.

33 Hasan Bülent Kahraman, “Yitirilmemiş Zamanın Ardında: Ahmet Hamdi Tanpınar ve Muhafazakâr

Modernliğin Estetik Düzlemi”, Bir Gül Bu Karanlıklarda, Tanpınar Üzerine Yazılar, (haz. Abdullah Uçman, Handan İnci), 2. b., 3F Yay., İstanbul, 2008, s. 625.

eşya kendi dünyası içerisinde zaten bir kök, bir geçmişi barındırır.

Mümtaz, Kapalıçarşı’da gördüğü eski kıyafetleri ise “hazır hayat şekilleri” ola- rak niteler.35 Bu gördüğü eşyalar bütün eskiliklerine, atılmışlıklarına rağmen bu çar- şıyla beraber diğer bütün şeyler gibi şehir hayatının birer parçasıdırlar.

Nuran’ın dayısı Tevfi k Bey de eski eşyaya düşkün bir insandır. Babasının top- ladığı eşyalarla kendisine bir koleksiyon oluşturan Tevfi k Bey’in elindeki eşyalar, Mümtaz için bulunmaz güzelliktedir:

Mümtaz, zevkimizin bu son ve karışık rönesansının bu kadar gizli kalmasına şaşıyordu. Ne Edebiyat-ı Cedîde şairleri ve romancıları, ne bir zamanlar İhsan’a malzeme toplar- ken karıştırdığı gazete koleksiyonları, İkinci Hamid devrini bu cam evâni – (…)– kadar

veremezdi.36

Tevfi k Bey’in cam eşya koleksiyonu, Mümtaz için bir devrin hayatından izler taşıyan parçalardır. Dahası bir medeniyetin izleridirler.

Tanpınar’ın “Yaz Yağmuru” adlı hikâyesinde ise genç kadın, büyüdüğü evi ve eşyalarını şöyle anlatır:

Bizim evde her şey eskiydi. Möbleler, perdeler, kafesler, hepsinin ayrı hikâyesi, korkunç

veya gülünç tarihi vardı. Bir sandık açıldı mı bir yığın isim, rütbe ve vak’a sıralanırdı.37

İstanbullu olan bu ev halkı, eski eşyaların anılarıyla günlerini geçirmektedir. Genç kadının büyükannesi, saraydan çıkmış bir cariye olduğu için eski alışkanlık- larını kendi evinde devam ettirmektedir. Kendisine hediye edilen elbiseleri eskime- lerine rağmen giymeye devam eden bu yaşlı kadın, saray günlerinin ihtişamını bu kıyafetleri giyerek sürdürmektedir. Bu hikâyede, eski eşyalarla eski insanların hayat hikâyeleri sürdürülmektedir.

Tanpınar’ın zamanda süreklilik anlayışını en anlamlı şekilde eski eşyala- rın sağladığını görüyoruz. Bu anlamda eşyaların gerçekten Tanpınar’ın eserlerindeki saklı anahtar olduğunu bir kez daha anlıyoruz.

Outline

Benzer Belgeler