mektedir. Filozofun akıl problemini incelediği eserlerine baktığımızda, onun bu meseleyi farklı açılardan ele aldığını ve farklı terimler kullandı
ğını görüyoruz:
. . .
"Fa'fil Akıl Cisimle İçice Bulunan Heyfililni Akılla İttisfil Eder mi
?"46
"( ... ) Hakimin [Aristoteles] aynk aklın insanla ittisfiline dair görüşü
nü ve onun ilkelerine göre ittisfilin gerçek durumu (
... ) "4 7
"( ... ) heyfililni aklın aynk akıllan akletmesinin mümkün olup olma
dığı
( ... )"48
44
Makdle saniye, s.48-50.
45
Aristoteles, fi'n-Nefs, s.78 (43 lb 18-19).
46
Hel yettasil, s.1 19.
47
Makdlefi ittisal, s. I.48
Makdle saniye, s.48.
B i l g i n i n K a y n a ğı v e B i l g i T ü r l e r i 12.L_
"(. .. ) bizde bulunan ve heyfiliini denilen aklın, sonunda ayrık sfuet
leri akletmesinin mümkün olup olmadığı (. .. ) .. 49
"( ... ) [nefsin heyfiliini akıl denen] gücünün muharriki ve onu fiil ala
nına çıkaran ( ... ) nedir ( ... )"50
"( ... ) dolayısıyla bizim aklımızın bizde bulunduğu haliyle, ayrık şey
leri akletmesinin mümkün olup olmadığını ( ... ) incelememiz gere
kir ( ... )"5 1
"( ... ) şimdi asıl problem insanın heyfilani aklının en yakın ayrık sil.
rete yükselmesinin mümkün olup olmadığıdır ( ... )"52
Bu örneklerde görüldüğü üzere lbn Rüşd problemi ortaya koyarken,
"heyfılani akıl" ismi hep aynı kaldığı halde, duruma göre "fa'al akıl" yeri
ne
ayrık
akıl veayrık sôret,
"ittisal" yerine deakletme
veyükselme
terimlerini kullanmaktadır. Aslında tek başına bu durum dahi onun "itti
sal"i bir hiyerarşik yetkinlik ve ayrık suretlerin idrfild. olarak anladığını açıkça göstermektedir. Kaldı ki filozofumuz bu anlayışını, konuya farklı açılardan yaklaşarak ve ayrıntılı bir şekilde temellendirmeye çalışmıştır.
insan nefsinin, aklın da dahil olduğu güçleri arasında bir sıradüzeni (hiyerarşi) ve bir tür madde-suret ilişkisi bulunduğu, dolayısıyla bu güç
lerin birbirlerini yetkin hale getirdiği bilinmektedir. Buna göre sözgelimi hayal gücü, ortak duyuda bulunan duyulur suretler tarafından yetkinleş
tirilir ve hayal gücünde yer alan hayali suretler de onları idrak eder. Aynı şekilde "fiil halindeki akıl" kendisini yetkinleştiren hayali suretleri idrak eder ve onları daha yetkin bir aşamaya yükselterek akledilir suretler hali
ne getirir.53 Sözü edilen bu ilişkiyi bir yönüyle "varoluş ittisali", bir yö
nüyle de "idrak ittisali" diye adlandıran lbn Rüşd, aynı ilişkinin heyfılani akıl ile fa'al akıl arasında da bulunduğunu ve bu sayede her ikisinin de daha yetkin hale geldiğini savunmaktadır.54
Ona göre fa'al akıl, ta başından itibaren insanla yani heyfılani akılla
"varoluş ittisali" içindedir; fakat insanın ilk yetkinliği olan heyfılani aklı güç halinden fiil alanına çıkardığı için sanki ondan ayrı bir şeymiş gibi
gö-. gö-. gö-. gö-. gö-. gö-.
49 The Epistle, s. 23.
50 Telhisu'n-Nefs, s.
66.
51 Telhisu Kitıibi'n-Nefs, s. 135-136.
52 The Epistle, s. 40.
53 A.g.e., s. 27-28.
54 Makıile saniye, 52-53; 71ıe Epistle, s. 40-41.
-12.8 l b n R ü ş d F e l s e f e s i
rünür. Oysa bu iki akıl arasındaki ittisfil, fail-eser ilişkisinden çok madde
nin suretle olan ittisfili gibidir. Diğer taraftan fa'fil aklın, heyfilani akılla it
tisfili sırasında biri akledilir suretleri oluşturarak heyfilani aklı fiil alanına çıkarıp "fiil halindeki akıl" haline getirmek, diğeri de fiil halindeki aklı bir üst yetkinlik olan "meleke halindeki akıl" aşamasına yükselterek onun, kendisini idrak etmesini sağlamak şeklinde iki ayn işlevi söz konusudur.55 Heyfilfuıi akıl-fa' fil akıl ilişkisinde İbn Rüşd açısından önemli oları bir diğer nokta da fa'fil aklın işlevini yalnızca fail sebep olarak mı, yoksa ay
nı zamanda sCıret ve gaye sebep olarak mı yerine getirdiği meselesidir.56 Ona göre fa'fil akıl, heyO.lani aklın güç halinden fiil alanına çıkarak yet
kinleşmesini, yalnızca fail yahut muharrik sebep olarak değil, daha çok suret ve gaye sebep olarak sağlar. Çünkü her yeni suret aynı zamanda, daha yetkin bir başka sCıreti kabul edecek olan bir imkanı ifade eder; fa
kat bu durum sonsuzca sürüp gitmez ve kesinlikle maddi olmayan bir su
retin son yetkinlik olarak kabul edilmesiyle sona erer ki bu anlamda he
yO.lani aklın son yetkinliği "fa' fil akıl" olmaktadır.57
Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki İbn Rüşd'e göre ittisfilin anlamı, heyO.lani aklın sırasıyla "fiil halindeki akıl", "meleke halindeki akıl" ve
"müstefüd akıl" aşamalarını geçip "fa'fil akıl" düzeyine yükselerek son yetkinliğine ulaşmasıdır. Nitekim onun, heyO.lfuıi aklın tabiatı hakkında farklı görüşlere sahip olan meşşfil filozof ve yorumcuların, bu aklın aynk ve ebedi sCıretleri idrak edebileceği konusunda görüş birliği içinde bu
lunduklarını söylemesi;58 heyO.lani aklın amacının, fa' fil aklı akletmek ol
duğunu ileri sürmesi;59 ayrıca heyO.lani akıl ile fa' fil akıl arasındaki ittisa
lin fa'fil aklın sürekli varoluşuyla mı, yoksa akıl oluşuyla mı ilgili olduğu şeklindeki bir soruyu, ikinci şık lehine cevaplandırarak bu bağlamda "id
rak ittisfili"ne vurgu yapması60, İbn Rüşd'ün ittisalden anladığının, ayrık suretlerin idrak edilmesinden ibaret bulunduğu yolundaki değerlendir
memizi destekleyen hususlardır. Nitekim aynı sonucuna filozofumuz, nihai kanaatini kabul etmese de İbn Bacce'nin izlediği yöntemden yarar
lanarak da ulaşmaktadır. Yukarıda temas edildiği gibi İbn Bacce ittisfil
. . .
55 The Epistle, 46, 50, 52-53, 85-86; Makale fi ittisal, s. 39-43; Makale saniye, s. 52.
56 Makale fi ittisal, s. l-5.
57 A.g.e., s. 39-43; Makale saniye, s. 51-52; The Epistle, s. 86.
58 Makale fi ittisal, s. 26-27.
59 The Epistle, s. 46, 48, 53.
60 A.g.e., s. 41.
B i l g i n i n K a y n a i ı v e B i l g i T ü r l e r i 1ZL
açısından insanları üç grupta mütalaa ederken, İbn Rüşd ikili bir tasnifi benimser: Sıradan insanlar
(cumhur)
ve aydınlar(sü'add) .
Aynı türden iki nesneyi tek bir kavram altında algılaması neredeyse imkansız olan sıradan insanlar, böyle bir şeyi kendilerine "bir insanın var olmadan önce de mevcut olduğu"nun söylenmesi kadar anlaşılmaz ve belki de saçma buldukları için onların zihninde nesnelerin sayısınca kavram vardır.
Aydınlar ise akıl ve bilgi bakımından çok daha yetkin kişiler olup iki veya daha çok sayıdaki nesnenin bir tek kavram altında idrak etmek on
lar için çok kolaydır; çünkü orılar, tek tek bütün nesneler söz konusu ol
sa bile bunları külli kavramlar kapsamında algılama melekesini kazan
mışlardır. Bu yetkinliğe ulaşan bir akıl ise kuwe halinin söz konusu ol
madığı fiil durumuna yükselmiş demektir. "Fa' al akıl", işte bu mertebe ve yetkinliğe ulaşmış olan insan aklından öte bir şey değildir. Bu yaklaşımın
"burhan!" olduğunu vurgulayan İbn Rüşd, İbn Bacce'nin bunun dışında başka bir yorumunun daha bulunduğunu belirtmektedir61 ki bu durum filozofumuzun, onun ulaştığı sonucu yanlış ve kabul edilemez bulduğu
nu gösterir.
Ele almakta olduğumuz ittisal sorununu incelediği bir risalesinde İbn Rüşd, problemin çözümüne yönelik olarak izlenen üç yöntemden söz et
mektedir. Birincisi, lskender'in
Makale fi'l-Akf
da Aristo'ya atfen zikrettiği ve akıl idraki ile duyu idrakinin karşılaştırılmasına dayanan yöntem
dir. Bu karşılaştırmada heyfılani akıl ile duyu gücü, heyfılani akılda orta
ya çıkan kavram ile nesnenin duyuda beliren izi, fa'al akıl ile de duyulur nesne aynı konumdadır. Çünkü nefsin dışında akıl türünden ve fiil ha
linde varolan bir şey bulunmadığı, kavramların zihin dışındaki varlığı güç halinden ibaret olduğu için, heyfılani akıl ancak fiil halindeki fa'al akla yönelebilir.
İskender'in kendi yaklaşımına dayanak kıldığı bu analojiyi, akıl idra
kindeki konumu duyuya nisbetle nesnenin konumu gibi olan bu "fa'al akl"a getirdiği yorum sayesinde İbn Rüşd, kendi lehine sonuç verir duru
ma getirmiştir. Ona göre heyfılani aklın fa' al akla yöneldiği doğrudur. Fa
kat o, fa' al aklı ilk aşamada (meleke halindeki akıl) eksik bir varlık olarak, daha sonra da tam ve yetkin varlık olarak (müstefüd akıl) akleder. Bu yet
kinleşme sürecinde meleke halindeki akıl, heyfılaru varlıklarla fa'al akıl yani külli kavramlar arasında bir geçiş aşamasından ibarettir. Filozofu
muz aynca, bu analojiyi ele aldığı bir başka yerde diğer iki unsurla ilgili
61 Telhisu'n-Nefs, s.
90-91.
_1.3D l b n R ii ş d F e l s e f e s i
öncülleri olduğu gibi kabul ederken, fa' fil akılla ilgili öncülü burhani bul
madığını " (.