• Sonuç bulunamadı

ibn RÜSD FELSEFESİ HÜSEYİN SARIOGLU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ibn RÜSD FELSEFESİ HÜSEYİN SARIOGLU"

Copied!
337
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)
(4)
(5)

iBN RÜSD

FELSEFESİ

HÜSEYİN SARIOGLU

(6)

KLASİK

2. Kitap

İslam Felsefesi

2

İbn R

ü

şd

Felsefesi Hüseyin

SARIOGLU

©Hüseyin Sanoğlu, 2003

© Klasik, 2012 Birinci Basım Ocak 2003 ikinci Basım Ekim 2006 Üçüncü Basım Ağustos 2012 Dördüncü Basım Aralık 2012

ISBN 978-975-8740-04-8 TC Külıür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: 13813

Tasanın/Kapak Salih Pulcu Baskı Cilt Elma Basım Sertifika No: 12058 Halkalı Cad. No: 164 B4 Blok Sefaköy ISTANBUL Tel:O 212 697 30 30

llCLA5iK

Vera Cad. No: 48 34134 Vera lstanbul Tel 0212. 520 66 41 Faks 0212. 520 74 oo klasik@klasikyayinlari.com

www.klasikyayinlari.com racebook.com/klasikyayinlari.com twitter.com/klasikyayinlari.com

(7)

ithaf

Yetişmemde her türlü takdirin üzerinde emek ve haklan olan rahmetli annem (v. 1978) ile muhterem babama. ..

Hüseyin Sanoğlu

(8)
(9)

ÖNSÖZ

lslam felsefesinin düşünce tarihindeki yeri ve önemi, bugün artık herkes tarafından kabul edilen bir hakikattir. Bu nokta­

ya gelinmesinde, amaçları ne olursa olsun, Batılı oryantalist­

lerin çift yönlü rol oynadıkları bilinmektedir: llk olarak, bu alandaki çalışmalarını her ne kadar lslam filozoflarının yap­

tığı işin antik felsefenin bir tekrarı ve uzantısı olmaktan öte­

ye gidemediği şeklindeki, dayanaktan yoksun bir iddiayı ka­

nıtlamaya yönelik sübjektif bir tavırla yapmış olsalar da, or­

yantalistlerin bu faaliyeti, bir bakıma kendilerini de lslam felsefesinin varlığını baştan kabul ve tescil etme durumunda bırakmıştır. ikinci olarak, onların bu yanlı hatta yer yer art niyetli tavır ve iddiaları karşısında, müslümanların, kendile­

rine intikal eden ilim, düşünce ve kültür mirasına yönelmek ve bunları araştırmak durumunda kalmalarına da böylece zemin hazırlamışlardır. lşte elinizdeki bu çalışmanın konu­

sunu teşkil eden lbn Rüşd felsefesi de bu cümleden olarak, ondokuzuncu yüzyıldan itibaren Batılılar eliyle araştırılıp in­

celenmeye başlanmıştır. Tennemann'ın yazdığı bir makale ile

(Allgemeine Encyclop iidie der Wissenscha ften und Künste,

Berlin

1821)

başlayan lbn Rüşd araştırmaları, Ernest Renan ve Salamon Munk'un çalışmalarıyla sürmüş ve günümüzde de devam etmektedir. Ne var ki bugüne kadar gerek Avru­

pa'da gerekse lslam dünyasında yapılmış olan ve belli konu­

lar üzerinde yoğunlaşan çalışmaların, filozofumuzun düşün­

ce sistemini bütünüyle ortaya çıkarmaktan uzak bulunduğu­

nu belirtmek durumundayız.

Türkiye'ye gelince, ismi en az diğer lslam filozoflannınki ka­

dar sık anılmasına ve bu yüzden de çok iyi biliniyor sanılma­

sına rağmen, elinizdeki kitabın doktora tezi olarak hazırlan­

dığı doksanlı yılların başlarında, lbn Rüşd felsefesini konu

(10)

alan çalışmalar hem nicelik hem de nitelik bakımından ol­

dukça sınırlı idi. Nitekim o tarihe kadar Türkiye' de lbn Rüşd ve felsefesi hakkında yapılmış olan çalışmalar şunlardır: İz­

mirli İsmail Hakkı'nın "İslam'da Felsefi Cereyanlar" başlığı al­

tında kaleme aldığı seri yazıların bir bölümü

(Diirü'l-Fünun ilahiyat Fakültesi Mecmuası,

İstanbul,

1931- 1932,

sy.

20-23);

filozofun

Faslu'l-makiil, ed-Damimeve el-Keş fini lbn Rüşd'ün Felsefesi

(Ankara,

1955)

adıyla Türkçe'ye tercüme eden Nev­

zad Ayasbeyoğlu'nun bu çevirinin girişine koyduğu kısa de­

ğerlendirme; Hilmi Ziya Ülken'in felsefe tarihine dair eserle­

rindeki kısa bilgiler ile onun

lsliim Ansiklopedis ı"ne

(İstanbul

1988,

V

(2), 781-798)

yazdığı "İbn Rüşd" maddesi; Mahmut Ka­

ya'nın "Mahiyet ve Varlık Konusunda lbn Rüşd'ün İbn Sina'yı Eleştirmesi"

( /bn Sinii Armaganı,

Ankara

1984)

ve "Peripatetik Felsefede İnsan Aklının Fa'al Akılla Olan llişkisi ve İbn Rüşd'ün Probleme Farklı Yaklaşımı"

(Felsefe Arkivi,

İstanbul

1994,

sy.

29)

başlıklı iki makalesi; Necip Taylan'ın "İslam Dü­

şüncesinde Felsefe-Din Uzlaştırma Çabaları ve İbn Rüşd"

(Bu Meydan,

Nisan-Haziran, İstanbul

1989)

adlı çalışması; Süley­

man Uludağ'ın bir değerlendirmesi (İbn Rüşd,

Faslü 'l-makiil - el-Keşf an minhiici'l-edille - Felsefe-Din ilişkileri,

İstanbul

1985,

giriş kısmı) ile Bekir Karlığa'nın İbn Rüşd ve özellikle eserleriyle ilgili çalışmaları (İbn Rüşd,

Faslü'l-makiil - Felsefe­

Din ilişkisi,

İstanbul

1992,

s.

9-53; lsliim Düşüncesi'nin Batı Düşüncesi'ne Etkileri,

İstanbul

1993,

s.

265-286).

Bütün bu araştırmalar filozofun, felsefenin belli sorunlarına dair göıüş­

lerini konu alan çalışmalardan ibarettir. İbn Rüşd'ün, bir dok­

tora çalışması düzeyi ve kapsamında ele alındığı ilk çalışma durmundaki

Üç Tehiifüt Bakımından Felsefe ve Din Münase­

beti

(Doktora Tezi, Ankara,

1956)

adlı kitabında Mubahat Tür­

ker de yine filozofun tek bir eserinden yola çıkarak, onun din­

felsefe ilişkisi bağlamında ortaya koyduğu bazı yaklaşımlarını Gazzfili ve Hocazade'nin göıüşleriyle karşılaştırmıştır.

"İbn Rüşd ve Felsefesi" başlığı altında ve doktora tezi olarak hazırlanan bu çalışmada ise filozofun düşünce sistemi kendi bütürılüğü içinde incelenerek olduğu gibi ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu yapılırken imkanların elverdiği ölçüde doğ­

rudan filozofun kendi eserlerine başvurulmuş, onun birbiri-

(11)

rinden çok uzak değerlendirmelere konu olmasına yol açan problemlere ilişkin görüşleri tespit edilirken o konuda daha önce yapılmış yorumlar fazla dikkate alınmamış ve mecbur kalmadıkça başka düşünürlerin görüşleriyle mukayese yolu­

na gidilmemiştir.

Başlangıçtan itibaren İbn Rüşd'ün yaşadığı döneme kadar ge­

çen süre zarfında İslam dünyasında ortaya çıkan fikir hare­

ketleri ile felsefi çalışmaların gelişme seyri ve özellikle Endü­

lüs'teki durumunun özet olarak verildiği girişin ardından, bi­

rinci bölümde filozofun hayatı, çevresi, tahsili, ilim zihniyeti ve yöntem ilkelerinin yanısıra ilimler tasnifi ve eserleriyle bir İbn Rüşd portresi çizildikten sonra, düşünce tarihindeki yeri ve öneminine dikkat çekmek üzere etkilerine kısaca temas edilmiştir. Çalışmamızın tez olarak hazırlanışında sırasıyla metafizik, psikoloji, bilgi nazariyesi ve din felsefesi olmak üzere dört bölüm halinde incelenen İbn Rüşd felsefesi, kitap­

laştırma sürecinde tabiat felsefesi, psikoloji, bilgi felsefesi, varlık felsefesi, din felsefesi sıralamasıyla ve beş bölüm şek­

linde yeniden düzenlenerek bütün boyutlarıyla sergilenmeye çalışılmıştır. Bu arada çalışmamız, gerek ifade ve üslup ve ge­

rekse içerik bakımından baştan sona gözden geçirilerek yer yer kısaltma ve ilaveler yapılmış, ayrıca okuyucunun takibini kolaylaştırmak üzere yeni alt başlıklar konulmuştur. Sonuç bölümünde, İbn Rüşd'ün sadece bir Aristo şarihi ve yorum­

cusu olmadığı, onun kendine özgü bir düşünce sistemi oluş­

turduğu, bu doğrultuda ayrı bölümler halinde incelediğimiz felsefe disiplinleri ve sorunları arasında nasıl tutarlı ilişki ve bağlantılar kurduğu gerçeği gösterilmeye gayret edilmiştir.

Türkiye' de doktora tezi düzeyinde doğrudan İbn Rüşd felse­

fesini konu alan ilk araştırma olma özelliğini taşıyan bu çalış­

madan sonra, filozofun farklı felsefe sorunlarına ilişkin dü­

şüncelerini inceleyen yüksek lisans ve doktora tezlerinin ha­

zırlandığını görmek memnuniyet vericidir. Doktora seviye­

sinde İbn Rüşd üzerine doktora tezi seviyesinde araştırma yapan isimleri ve çalışmalarını burada anılması kadirşinaslı­

ğın bir gereği olmalıdır: Nuri Adıgüzel, "İbn Rüşd"ün Varlık Felsefesi" (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, An­

kara

1996);

Atilla Arkan, "İbn Rüşd Psikolojisi" (Marmara lL

(12)

Üniversitesi S.B.E., İstanbul

2001);

Muhittin Macit, "İbn Rüşd ve Metafizik Şerhleri" (M.0.S.B.E., İstanbul

2002);

Nu­

man Yusuf, "İbn Rüşd'ün Eğitim Felsefesi" (M.0.S.B.E., İs­

tanbul

2002).

Bu arada, Türkçemizde hfila ortak bir felsefe di­

li ve terminolojisinin geliştirilememiş olması sebebiyle, çalışmamız sırasında bu konuda yer yer zorlandığımızı belirtmek durumundayız. İşaret edilmesi gereken bir husus da filozofumuzun kendi eserlerine atıf yapılırken, çok yoğun bir tekrarı beraberinde getireceği için, dipnotlarda müellif olarak İbn Rüşd ismine yer verilmemiş olmasıdır.

İbn Rüşd'ün ülkemiz insanı tarafından tanınması ve hakettiği ilgiyi görmesi yolunda katkısı olacağını umduğumuz bu çalış­

manın, tez konusu olarak belirlenip hazırlanmasından kitap halinde yayımlanmasına kadar geçen her aşamada derin ilmi vukufu, engin sabır ve hoşgörüsüyle hep yanımda olan, mad­

di ve manevi hiçbir konuda yakın ilgi, alaka ve desteğini esir­

gemeyerek üstün bir fedakarlık örneği gösteren muhterem hocam Prof. Dr. Mahmut Kaya'ya en kalbi duygularla teşek­

kürlerimi sunuyorum. Kitabın yayına hazırlanması sırasında yardımlarını gördüğüm değerli arkadaşlarım M. Cüneyd Kaya, Cahid Şenel ve Mustafa Demiray'ın yanısıra Akif Emre başta olmak üzere Klasik çalışanlarına da ayrı ayrı şükran borçluyum.

İbn Rüşd'ün vefat ettiği

10

Aralık

1 198

tarihinin

804.

yıl­

dönümüne tekabül eden şu günlerde yayılanmış olan çalış­

mada, her türlü dikkat ve ihtimama rağmen gözden kaçmış olan bazı eksikliklerin bulunabileceğini, fakat bunların okuyucular tarafından hoşgörüyle karşılanacağı yolundaki ümidimi belirtmek istiyorum.

Gayret bizden, başarı Allah'tandır.

1

o Aralık

2002

Bağcılar, İstanbul

(13)

K I S A L T M A L A R

a.mlf.

Ar.

a.g.e.

aş. bkz.

ayr. bkz.

b.

bkz.

çev.

D F/FM

D lA

: Aynı müellif :Arapça : Adı geçen eser : Aşağıya bakınız : Aynca bakınız : Bin, ibn : Bakınız : Çeviri, çeviren

: Darü'l- Fün Cm ilahiyat Fakültesi Mecmuası

: Türkiye Diyanet Vakfı

ls lam Ansiklopedisi,

İstanbul

1988-

edt. : Editör

GAL :

Geschichte der Arabisch en Li tteratur

GAL

Suppl.: Geschichte der Arabischen Litteratur

Supplementband

1A

: lslô.m Ansiklopedisi

m.ö. : Milattan önce nşr. : Neşreden ö. : Ölüm Tarihi

s. : Sayfa

sy. : Sayı

thk. : Tahkik eden ts. : Tarihsiz vb. : Ve benzeri vd. :Ve devamı

(14)
(15)

iÇi ND E K i L E R

GiRiŞ 1

Birinci Bölüm

İBN RÜŞD

HAYATI VE ÇEVRESi 15

iLiM ZiHNiYETi VE YÖNTEM iLKELERi 25 iLiMLER TASNiFi 29

ESERLERi 33 ETKiLERi 41

ikinci Bölüm

TABİAT FELSEFESİ

CiSiM VE TÜRLERi 49 DEGIŞIM VE TÜRLERi 57

MEKAN 67 ZAMAN 71

Üçüncü Bölüm

PSİKOLOJİ

NEFSiN VARLIGI 79

NEFSiN GÜÇLERi VE iŞLEVLERi 83

ı. Beslenme Gücü (el-kuvvetü'l-ğaziyye) 84 2. Büyüme Gücü (el-kuvvetü'n-nilmiye) 84 3. Üreme Gücü (el-kuvvetü'l-müvellide) 85

(16)

4. Duyu Gücü (el-kuvvetü'l-hassdse) 85 a. Görme Gücü

(kuvvetü'l-basar)

86 b. İşitme Gücü

(kuvvetü's-sem'

87 c. Kolclarna Gücü

(kuvvetü'ş-şemm)

87 d. Tat Alma Gücü

(kuvvetü'z-zevk)

87 e. Dokunma Gücü

(kuvvetü'l-lems)

87

5.

Ortak Duyu (el-hissü'l-müşterek) 88 6. Hayal Gücü (el-kuvvetü'l-mütehayyile) 89 7. Düşünme Gücü (en-nefsü'n-natıka, akıl) 90

a. Ameli Akıl 92 b. Nazari Akıl 93

8. İstek Gücü (en-nefsü'n-nüzO!iyye) 93

NEFiS-BEDEN iLiŞKiSi VE NEFSiN ÖLÜMSÜZLÜliÜ 95

Dördüncü Bölüm

BiLGİ FELSEFESİ

BiLGiNiN IMKANI VE SEBEPLiLiK 109 BiLGiNiN KAYNAlil VE BiLGi TÜRLERi 113

1. Duyular, Ortak Duyu ve Hayal Gücü 115 2.Akıl 118

3. İttisfil Meselesi 126 a. İttisfilin Anlamı 126 b. İttisfilin Yolu 130

BEŞERi BiLGiNiN SiNiRi VE VAHiY BiLGiSi 135

Beşinci Bölüm

VARLIK FELSEFESi

BiR FELSEFE DiSiPLiNi OLARAK METAFiZiK 139 1. Batı Düşüncesinde Metafizik 141

2. İslam Düşüncesinde Metafizik 144 3. İbn Rüşd'ün Metafiziğe Bakışı 149

(17)

VARLIK SORUNU 151

1. "MevcQd" Teriminin Etimolojisi ve Anlamı 152

a. Doğru Anlamında Varolan (el-mevcıld ellezi bi ma'ne's-sddık) 155

b. Öz Anlamında Varolan (el-mevctld ellezi bi ma'ne'z-zat) 155 2. Kategoriler 156

3. Kuvve ve Fiil 158

VARLIK-MAHIYET iLiŞKiSi 161 VARLIK iLKELERi 167

1. İlk Madde ve SOret 168 2. tik tike 169

VARLIK TÜRLERi 171

ı. Zorunlu Varlık (el-mevctldü'z-zarilri) 172 2. Miiınkin Varlık (el-mevctldü'l-mümkin) 174 TANRl-ALEM iLiŞKiSi 177

1. SudQr Teorisi ve İbn Rüşd 179 2. Sürekli Yaratma Teorisi 183

Altıncı Bölüm

DİN FELSEFESİ

DiN-FELSEFE iLiŞKiSi 203

1. Felsefenin Dini Meşrfilyeti 206

2. Din ile Felsefenin Uzlaştınlması: Te'vil 212 DiN FELSEFESiNiN TEMEL PROBLEMLERi 221

1. Allah'ın Varlığı. 221 a. inayet Delili 223 b. ihtira' Delili 223 2. Allah'ın Birliği 226 3. Allah'm Sıfatları 229

a. zat-Sıfat ilişkisi 231 b. Zati Sıfatlar 234 c. Selbi Sıfatlar 236

(18)

d. Allah'a Cisirnlik isnadı 238 e. Allah'a Yön isnadı 242

5.

Allah'ın Fiilleri 244

a. Yaratma 244

b. Peygamber Gönderme 248 c. Kaza ve Kader 258

d. Ada.Iet ve Zulüm (Ta'dil ve Tecvir, iyilik ve Kötülük) 264 e. Ahiret Hayatı (Me'ild) 270

iLAHi BiLGiNiN cüz·ı VARLIKLARLA OLAN iLiŞKiSi 277 SONUÇ 283

KAYNAKÇA 293 DiZiN 301

(19)

Giriş

I

slam dünyasında, arasında veren salt anlamda felsefe tartışmaları başlamadan önce, ilk, özgün ve olgun ürünlerini VIII-XIII. yüzyıllar esas itibariyle lslam dininin inanç, ahlak ve hukuk ilkeleriyle ilgili ilmi ve fikri tartışmaların yapılageldiği bilinmektedir. Fert ve toplum hayatının dini, ahlaki, hukuki, sosyal ve siyasi her türlü problemini doğrudan Hz.

Peygamber'in çözüme kavuşturduğu "mutluluk çağı"ndaki inanç ve fikir birliği, onun irtihfiliyle birlikte, yerini başta hilafet meselesi olmak üzere büyük günah, irade hürriyeti vb. birçok probleme bırakmıştır. Aynca ya­

pılan fetihlerle daha ikinci halife Hz. Ömer döneminde İslam'ın Irak, Su­

riye, Filistin ve Mısır'ı da içine alan geniş bir coğrafyaya yayılması, müs­

lümanlann çok farklı inanç ve kültür çevreleriyle yüz yüze gelmeleri so­

nucunu doğurmuştur. Bütün bu gelişmeler, gerek lslam toplumunun fik­

ô bütünlüğünün korunması, gerekse İslam'ın diğer inanç sistemleri ile kültürlere olan üstünlüğünün ortaya konulması işlevini de üstlenecek bir ilmi hareketin başlaması için gerekli zemini oluşturmaktaydı. Nitekim öyle de olmuş ve İslam dininin inanç ilkelerinin sistemli bir şekilde te­

mellendirilmesi, yabancı kültürlerin etkisiyle ortaya çıkan ve toplumu dejenere etme tehlikesi taşıyan bid'atlerin etkisiz kılınması, İslam'a yö­

neltilen eleştirilerin cevaplandırılması maksadıyla yeni bir ilim ortaya çıkmıştır ki bu "Kelam"dır. "el-Fıkhu'l-ekber", "usulü'd-din", "ilmü't­

tevhid ve's-sıfüt", "ilmü'n-nazar ve'l-istidlfil" gibi isimlerle de anılan bu ilmin geçmişi, ele aldığı problemler bakımından sahabiler devrine kadar götürülebilirse de konusu, amacı ve yöntemi belli bağımsız bir disiplin haline gelmesi, yüz elli yıllık bir sürecin sonunda Abbasi halifesi Haru­

nürreşid

(786-809)

döneminde gerçekleşmiştir. Kelam ilminin teşekkül etmesinde büyük ölçüde pay sahibi olan Mu'tezili kelamcıların, İslam dünyasında felsefeye uygun bir zeminin oluşmasında da önemli katkıla­

nnın bulunduğu bilinmektedir.

Bu gelişmelerin bir başka sonucu olarak, bir yandan yeni karşılaşılan Helen, İran, Hint ve diğer yabancı kültürlere karşı uyanan doğal ilgi ve

(20)

_2 l b n R ü ş d F e l s e f e s i

merakın giderilmesi, diğer yandan lslam'ın bunlardan üstün olduğu fil<­

rinin ve aynca siyasi egemenliğin pekiştirilmesi bakımından bu kültürle­

rin son derece iyi bilinmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmış, bu kül­

türlere ait kitapların Arapça'ya aktarılması da bunu sağlayacak en kestir­

me yol olarak görülmüştür. Bu faaliyetin ilk örneği olarak kaynaklarda zikredilen olay, Emevi prenslerinden Halid b. Yezid b. Muaviye'nin (ö.

704)

Grekçe ve Koptça'dan tıp, astronomi ve kimyaya (simya) dair bazı eserleri lskenderiyeli rahiplerden Staphon ve Maraianos'a tercüme ettir­

mesidir. 1 Aslında bundan önce Emevi halifesi Mervan b. Hakem

(684- 685),

daha sonra da Ömer b. Abdülaziz

(717-720)

dönemlerinde çeşitli tercümelerin yapıldığı bilinmekte ise de bunlar toplumun ihtiyacı dikka­

te alınarak yapılan ve tıp kitaplarıyla sınırlı kalan girişimlerdir. İkinci Ab­

basi halifesi Mansfir

(754-775)

dönemine gelindiğinde bir taraftan tercü­

me faaliyetine hız verilirken diğer taraftan da çerçevenin genişletildiğini görmekteyiz. Bu gelişmede, Mansur'un dini ilimler ve edebiyat dışında mantık, felsefe, matematik, geometri, astronomi ve tıp gibi akıl ve tecrü­

beye dayalı ilimlere karşı duyduğu özel ilgi önemli bir etken olmalıdır. Bu dönemde tercüme edilen ve aralarında Aristo'nun Organon'unun ilk üç kitabının da bulunduğu çok sayıda eser için sarayda Hizanetü'l-hikme adı verilen özel bir bölüm tahsis edilmişti. Halife Mehdi

(775-785)

döne­

minde birtakım zenadika ve melahide hareketlerinin başgöstermesi yü­

zünden gerektiği gibi yürütülemeyen bu önemli faaliyet, Harunürre­

şid 'in halifeliği

(786-809)

boyunca sürdürülmüş, bu arada bazı telif eser­

ler de vücuda getirilmiştir. Artarak devam eden verimli çalışmaların ürü­

nü olan eserlerin sığmaması üzerine sürekli genişletilen Hizanetü'l-hik­

me, nihayet halife Me'mun

(809-833)

döneminde bağımsız bir kurum halini alarak, adeta bir ilimler akademisi hüviyetini kazanmış ve bu tarih­

ten itibaren Beytü'l-hikme adıyla anılmaya başlanmıŞtır

(830).

Bu mer­

keze kitap temin etmek üzere büyük harcamalar yapılarak o devrin deği­

şik ilim ve kültür merkezlerine özel heyetler gönderilmesi yanında, hü­

kümdarlar seviyesinde yazışmaların yapıldığı da kaynaklarda belirtil­

mektedir. Yalnızca bir kütüphaneden ibaret olmayan Beytü'l-hikme'de kitapların muhafaza edildiği hücrelerden başka müellif, mütercim, katip, müstensih ve mücellitler için özel odalar ile bir okuma salonu bulun­

maktaydı. Bu önemli kurumu bizzat gören İbnü'n-Nedim'in verdiği bil­

gilere göre Grekçe'den önce Süryanice'ye sonra Arapça'ya veya doğru-

...

1 İbnü'n-Nedim, el-Fihrist, Kahire 1348, s. 340.

(21)

Girif L

dan Arapça'ya tercüme yapanların sayısı kırk yediyi buluyordu. Aynca on altı kişi Farsça'dan, üç kişi Sanskritçe' den, bir kişi de Nabati dilinden ter­

cümeler yapmaktaydı.2 Bütün bu çalışmalar için yapılan harcamalar ve sarf edilen emekler, kısa sürede bereketli ürürılerini vermiş ve müslü­

marılar arasından büyük bilgin, kaşif ve mucitler ile Beytü'l-hikme kad­

rosunda yer alan Kindi (ö.

866)

başta olmak üzere filozoflar yetişmiştir.

Beş yüz yılı aşkın bir süre boyunca feyizli bir kaynak olma işlevini koru­

yan bu önemli ilim ve kültür merkezi, Moğol istilası esnasında Hülagü ta­

rafından yakılıp yıkılmıştır

(1258).

İslam dünyasının doğu kanadında burılar olup biterken, batıya doğru gidildiğinde de benzer ilmi çalışma ve yatınmlann yapıldığı görülür. Bu cümleden olmak üzere X. yüzyılın başlarında Tunus'un Kayrevan şehrin­

de, Bağdat'ta yetişen ve Cahiz, İbn Kuteybe ve Müberred gibi ürılü bilgin­

lerle beraber bulunmuş olan İbrahim b. Ahmed eş-Şeybani'nin (ö. 910) teşvik ve yörılendirmesiyle Ağlebi hükümdarı III. Ziyadetullah (903-909) tarafından Bağdat'takine benzer bir Beytü'l-hikme'nin kurulduğu; felse­

fe, tıp, eczacılık, matematik, geometri, astronomi ve botanik alanında eğitim-öğretim yapıldığı, aynca tercüme ve telif eserlerin vücuda getiril­

diği bilinmektedir. Fatımiler'in Ağlebi Devleti'ni yıkması üzerine (909) bu kurumda yetişen ilim adamlarının Endülüs'e geçerek çalışmalarını Kurtuba'da sürdükleri tahmin edilmektedir.3

Beytü'l-hikme'nin diğer bir benzerinin de XI. yüzyılın başlarında, devletlerini güçlendirmek ve bu arada Abbasilere karşı hilafeti temsil et­

me hak ve yetkisinin kendilerinde olduğu iddiasını yaymak amacıyla Fa­

tımiler tarafından Darü'l-hikme adıyla Kahire'de kurulduğunu görüyo­

ruz. 1004 yılında Hilim-Biemrillah'ın saray civarında kurduğu bu mer­

kez, aralarında hat, cilt ve tezhip bakımından sanat değeri yüksek nadir eserlerin yanısıra on sekiz bini Antikçağ ilim, felsefe ve kültürüne ait bir milyon altı yüz bin kitabın da yer aldığı büyük bir kütüphane ile toplantı salorıları ve çalışma odalarından oluşmaktaydı. Geliştirilmesi ve çalışan-

••••••

2 lbnü'n-Nedim, a.g.e., s. 340-342.

3 Bu ve benzeri ilmi faaliyetler hakkında bkz. Mes'Qdi, Mürucü'z-zeheb ve me'ıidinü'l­

cevher, el-Mektebetü't-ticariyye 1964, I,140, II, 514-515; lbn Cillcül, Tabakdtu'l-etıb­

bd' ve'l-hukemd (nşr. Fuad Seyyid), Beyrut 1985, s. 65, 69, 73; lbnü'n-Nedim, a.g.e., s.

112, 171, 174, 251, 337, 378-380; lbn Ebi Usaybi'a, Uyunü'l-enbd'fi tabakdti'l-etıbbd', Beyrut 1978-79, I, 203, 205, 257; lbn Hallikan, Vefeydtü'l-a'ydn ve enbdü ebndi'z-za­

mdn (thk. Ihsan Abbas), Beyrut, 1978, V, 162-163; ayr. M. Kaya, "Beytülhilcme", DIA, Vl, 88-90.

(22)

_j l b n Riiş d F e l s e f e si

ların ihtiyaçlarının karşılanması için büyük miktarlarda tahsisat ayrılan ve 1068 yılına kadar çok yönlü hizmet gören bu önemli ilim ve kültür merkezi, devletin iktisadi krize girerek askerlerin maaşını ödeyemez du­

ruma düşmesi üzerine isyan eden askerlerce talan edilmiştir. Dahası ba­

kötü niyetli kişilerin yıkıcı faaliyetleri sonucunda amacı dışında kulla­

nılmaya başlanan Daru'l-hikıne bir müddet kapalı kalmışsa da daha son­

ra Halife Amir-Biahkamillah tarafından yine saray civarında inşa edilen yeni binasında 1123 yılında yeniden açılmıştır. Selahaddin-i EyyQ.bi'nin Mısır'ı ele geçirerek Fatimi Devleti'ne son vermesine kadar faaliyetini sürdüren Daru'l-hikıne' deki kitaplar 1171 yılında çeşitli kütüphanelere dağıtılarak yerine bir medrese kurulmuştur.4

VIII. yüzyıldan itibaren dört asır boyunca İslam dünyasının doğu kesi­

minde bütün bu gelişmeler yaşanırken, aynı dönemde İslam dünyasının batı kanadının ilim ve kültür açısından durumu nasıldı? Kuzey Afrika Va­

lisi Musa b. Nusayr'ın, Emevi Halifesi Velid b. Abdülmelik'ten izin alarak Tarif b. Malik komutasında gönderdiği beş yüz kişilik bir keşif birliğinin İspanya topraklarına ayak basmasıyla (Temmuz 710) başlayan harekat, bir yıl sonra yapılan ilk muharebeyi Tank b. Ziyad komutasındaki İslam ordusunun kazanmasıyla fethe dönüşmüş (19 Temmuz 71 l); bu fetih yak­

laşık olarak 715'lerde büyük ölçüde tamamlanmıştır. Fethedilen yerler, 756 yılında bağımsız Endülüs Emevi Devleti kurulup yarımadayı hakimi­

yeti altına alıncaya kadar, Şam' daki hilafet merkezine bağlı emir ve valiler tarafından yönetilmiştir. Emevi halifesi il. Mervan'ın Büyük Zab Nehri kı­

yısında yapılan muharebede yenilmesiyle Endülüs için de yeni bir dönem başlamıştır (Mart 750). Abbasiler, iktidarı ele geçirdikten sonra Emevi ha­

nedanı mensuplarını sıkı bir takibe almış ve katletmeye başlamışlardı. Bu takipten kurtulmayı başaran ve uzun maceralardan sonra Endülüs'e ula­

şan Halife Hişam b. Abdülmelik'in torunlarından Abdurrahman b. Mu­

aviye'nin, Rayyuh (Regio) bölgesinde emir ilan edilmesiyle Emevi hakimi­

yeti Endülüs'e taşınmış oldu (8 Mart 756). "ed-Dahil" olarak da anılan 1.

Abdurrahman (756-788), Abbasi halifesi Mansur adına hutbe okunması­

na son vererek "emirü'l-mü'minin" unvanını aldı (773). Bu dönem aynı zamanda edebiyata ve ilme karşı yakın ilgi duyan emirin sarayda düzen­

lediği toplantılar ve ilim adamlarına sağladığı destek sayesinde Endü-

...

4 İbn Hallikan, a.g.e., I, 372; Makrizi, el-Hitdt, Kahire 1986, I, 408-409, 458-460; İbn Tağ­

riberdi, en-Nücumü 'z-.zdhire fi müluki Mısr ue'l-Kdhire, Kahire 1929, N, 222-223; ayr.

bkz. M. Kaya, "D3rülhikme", DIA, VIII, 537-538.

(23)

Gi r i ş L

lüs'te ilmi ve kültürel gelişmenin başladığı dönem olmuştur.5 Malik b.

Enes'in (ö. 792)

el-Muvattd

adlı ünlü eserinin, talebelerinden Şeyh Gazi b.

Kays (ö. 814) tarafından Endülüs'e ulaştınlması6 bu devreye rastladığı gi­

bi, özellikle felsefi düşüncenin gelişmesi bakımından olumsuz etkilerin­

den hep söz edilegelen selefi akidenin kökleşmesini sağlayan Maliki öğre­

tinin Endül.üs'te tanınmasının da ilk adımını teşkil eder. 1. Hişam (788- 796) ilim ve kültürün gelişmesi için gayret ve desteğini esirgememişken, kendisinden sonra yerine geçen ve içki, ihtişam ve debdebe tutkunu bir kişi olan oğlu 1. Hakem (796-822), kendisine tepki gösteren ilim adamları­

na yardımcı olmak şöyle dursun, onları değişik yerlere sürgün etmiştir.7 il. Abdurrahman el-Evsat (822-852) dönemi Endülüs'te Emevi haki­

miyetinin pekişmesi, idari yapılanma, imar çalışmaları ve refahın art­

ması kadar, ilmi ve kültürel gelişme açısından da büyük önem taşımak­

tadır. Bu dönemde Doğu İslam dünyasında Arapça'ya çevrilen eserlerin Endülüs'e ulaştırılması, antik ilim ve felsefenin orada da tanınmasını mümkün kılmıştır. il. Abdurrahman, -aynı sıralarda İslam dünyasının doğu kanadında olduğu gibi- özel heyetler teşkil ederek devrin önemli ilim ve kültür merkezlerine göndermek suretiyle kitap temin etme yolu­

na gitmiştir. Sözgelimi Abbas b. Nasih8 bu amaçla Mezopotamya bölge­

sini dolaşarak pek çok önemli eserin Endülüs'e nakledilmesini sağla­

mıştır. Bütün bu çalışmaların meyvelerini verdiği bir dönem olan 1. Mu­

hammed'in iktidar yıllarında (852-886), lslam dünyasının doğu kana­

dında yetişen ve serbest düşünce

(re y)

ile hadis şerhleri ve Kur'an tefsi­

ri yapan Baki b. Mahled'in (ö. 889) hem bu çalışmaları hem de aynı doğ­

rultuda yaptığı eğitim ve öğretim faaliyeti, emirden daima teşvik gör­

müştür. 9 Serbest düşünce adına bir başka gelişme ise yine bu dönemde ünlü bir mu'tezili filim olan el-Cfilıiz'in (ö. 868) bazı eserlerinin Osman

••••••

5 Kadi Sfild el-EndelQsi, Tabakdtü'l-ümem, Mısır ts., s. 73.

6 lbnü'l-Faradi, Tdrihu'l-ulemd' ue'r-ruudt li'l-ilmi bi'l-Endelas, Kahire 1954, I, 387 (1015).

7 lmfilııüddin, S. M., Endülüs Siyasi Tarihi (çev. Yusuf Yazar), Ankara 1990, s. 94-96, 111-112.

8 lbnü'l-Faradi, a.g.e., 1, 340 (881).

9 lbnü'l-Faradi, a.g.e., I, 107 (283); MeraJcQşi, el-Mu'cib fi telhisi ahbdri'l-Magrib, Kahire 1949, s. 264; İbn Hazın, Fedd'ilü Endelas ve ehlihd (nşr. Selahaddin Münec­

cid), Beynıt 1968, s. 12; Makkari, Nefhu't-tib min gusni'l-Endelasi'r-ratib (thk. M.

Muhyiddin Abdülhamid), Mısır, 1949,

il(

272-274; Palencia, A. G .. Tdrihu'l-fikri'l·

Endelasi (Ar. çev. Hüseyn Mu'nis), Kahire 1955, s. 324.

(24)

_j l b n R ü ş d F e l s e f e s i

b. el-Müsenna ile Ferec. b. Selam tarafından Endülüs'e getirilmiş olma­

sıdır.10 il. Abdurrahman ve 1. Muhammed dönemlerinde ilim tahsili için doğuya giden ve dönüşlerinde Endülüs'ün ilmi ve kültürel gelişimine katkı sağlayanlar arasında, matematik ve astronomi alanında Ebu Ubey­

de el-Belensi (ö. 907)11 ile İbn Semine (ö. 927)12 ismi de zikredilmelidir.

lbn Semine ayrıca dil, gramer, edebiyat, hadis, fıkıh, tıp, cedel ilmiyle uğraşıyor ve mu 'tezili fikirleri savunuyordu. Böylelikle hız kazanarak de­

vam eden ilmi ve kültürel gelişme, Münzir (886-888) ve Abdullah (888- 912) dönemlerinde de -siyasi alandaki kargaşa ve çöküşe rağmen- sür­

müştür. Bu devrede ilim ve düşüncenin gelişmesi adına kayda değer bir isim de İbn Kuteybe (ö. 889) ve el-Cahiz'in talebesi olup, Endülüs'e ge­

lerek burada tedris faaliyetinde bulunan Ebu Ca'fer Ahmed b. Muham­

med b. Harun el-Bağdadi'dir.13

Endülüs'ün her bakımdan en parlak dönemi, dedesiAbdullah'ın ölü­

mü üzerine tahta oturan III. Abdurrahman'ın iktidar yıllarıdır (912-961).

929 yılında Abbasilerin dini ve siyasi otoritesinin zayıflamasından da ya­

rarlanarak halifeliğini ilan edip "emirül-mü'minin" unvanına "Nasır-Ll­

dinillah" unvanını da ekleyen III. Abdurrahman, lslarn Dünyasının do­

ğu kanadındaki ülkelerden başka Bizans ve Germen İmparatorlukları ile de diplomatik ilişkiler kurarak buralarda elçilikler ihdas etmiştir. Siyasi alandaki bu gelişmeler ilim ve kültür hayatını da olumlu etkilemişl4, bu dönemde hazine gelirlerinin yaklaşık üçte biri bu alana aktarılmıştır. ıs Tarih sahasında İbn Ahmer (ö. 944), astronomide Ahmed b. Nasr (ö.

944) ve Mesleme b. Kasım (ö. 964) 16, tıp alanında Arb b. Said ve Yahya b.

İshak bu dönemin önemli isimlerinden bazılarıdır. Devrin diğer önemli ilim ve kültür merkezlerindeki ilim adamlarının Endülüs'e cezbedilme­

sini de sağlayan III. Abdurrahman döneminde, daha önce başlayan çe­

viri faaliyeti de büyük bir hız kazanmıştır.17 Endülüs'te felsefi ve mistik düşünce açısından önemli bir isim olan İbn Meserre de (ö. 931) yine bu

...

10 lbnü'l-Faradi, a.g.e., s. 346 (891), 393 (1037).

11 Kadi Sfild el-Endelıisi, a.g.e., s. 73-74; lbnü'l-Faradi, a.g.e., il, 125-127 (1420).

12 Kadi Sfild el-Endelıisi, a. g. e., s. 74-75; lbnü'l-Faradi, a.g.e., il, 185 (1580).

13 lbnü'l-Faradi, a.g.e., 1, 74-75 (201).

14 Nitekim Kadi Sfild el-Endelıisi de, Endülüs'te gerçek anlamda ilmi inkişafın hicri dördüncü asnn başlarında ortaya çıktığını belirtmektedir (a.g.e., s. 73).

15 lmiimüddin, S. M., a.g.e., s. 185.

16 lbnü'l-Faradi, a.g.e., il, 128 (1423).

17 lmiimüddin, S. M., a.g.e., s. 185 vd.

(25)

Giriı L

dönemde yetişmiştir. 18 Kendisi de bir ilim adamı olan, ilmi ve ilim adamlarını daima himaye edip19 onlara cömertçe imkanlar sağlayan il.

Hakem el-Mustansır'ın (961-972). sadece Kurtuba'da ücretsiz eğitim­

öğretim hizmeti veren yirmi yedi okul açmış olduğu, kaynaklarda yer alan önemli bir ayrıntıdır.20

III. Abdurrahman döneminde kurulan Kurtuba Medresesi, el-Ezher ve Nizamiye' den daha önce kurulmuş olması bir yana, o devrin en gözde medresesi durumunda idi. Üç kıtadan müslüman olan ve olmayan çok sayıda öğrencinin öğretim gördüğü bu ilim ve kültür ocağında ders ver­

mek üzere çeşitli İslam ülkelerinden davet edilen ilim adamlarının ihti­

yaçlarını karşılamak üzere vakıflar ihdas edilmişti. Bu dönemle ilgili ola­

rak kaynaklarda yer alan önemli bir husus da Kurtuba'da yetmişe yakın kütüphanenin kurulmuş olmasıdır. Bunların en önemlisi ve en büyüğü olan ve sarayda tesis edilen kütüphanede, yukarda sözü edilen özel he­

yetlerin temin ettiklerinden başka telif ve tercüme olarak dört yüz bin eser toplanmıştı ki kütüphanenin kitap adına göre düzenlenen katalogu kırk dört cilt tutuyordu.21 il. Hakem'in ilim ve kültür açısından fevkalade verimli geçen iktidar döneminde yetişen bilginler arasında Abdullah b.

Muhammed es-Seri aritmetik, geometri ve kimya alanında22; Ebu Bekir b. Ebiİsa el-Ensari (ö. 931) aritmetik, geometri ve astronomide23; Abdur­

rahman b. İsmail b. Zeyd el-Ôklidi mantık ve geometride24; Ebu Osman Said b. FethO.n es-Sarakusti dil, musiki ve felsefe alanında25 zikredilmesi gereken önemli isimlerden bazılarıdır .

...

18 Bkz., İbnü'l-Abbar, Tekmiletü's-sıla, I, 37; İbn Hazın, el-Faslfi'l-milel ve'l-ehvıi' ve'n­

nihal, il, 293; iV, 138; V, 65 vd. ; Nübfilıi, Tarihu kuddti'l-Endelüs, s. 201; Kadi Said el-Endeh1si, a.g.e., s. 24; İbnü'l-Faradi, a.g.e., il, 41 vd. (1204); Palencia, a.g.e., s. 328- 332; el-Cabiri, M. A., Nahnu ve't-türds, Mağrib 1986, s. 1 70- 173; ayr., M. Çağrıcı, "İbn Meserre", DlA, XX, 188-192.

19 Katli Said el-Endelusi, a.g.e., s. 75.

20 lbn !zari, el-Beyıinü'l-muğrib fi ahbıiri'l-Endelüs ve'l-Mağrib (thk., G. S. Colin-E. L.

Provençal), Leiden 1948, il, 251; İbnü'l-Hatib, el-lhdta fi ahbari Gırnata, I, 305 (P.

Hitti, Siyasi ve Kültürel lslıim Tarihi (il, 839) 'nden naklen).

21 lmarnüddin, S. M., a.g.e., s. 204-212.

22 Katli Said el-Endelusi, a.g.e., s. 77.

23 Katli Said el-Endelusi, a.g.e., s. 77-78; 1bnü'l-Faradi, a.g.e., ı, 72 (195).

24 lhtisıiru'l-kütübi's-semıiniyeti'l-mantık adında bir mantık kitabı bulanan el-ôklidi, il. Hakem döneminde idari görevler de üstlenmiştir (bkz. Katli Said el-Endelusi, a.g.e., s. 78; lbnü'l-Kıfti, lhbıiru'l-ulemıi bi ahkıimi'l-hukemıi, Mısır 1326, s. 152).

25 Cevher ve araz hakkında bir eseriyle felsefeye giriş mahiyetinde Şeceretü 'l-hikme ve ayrıca Ta'dilü'l-ulflm adında kitaplan olduğu zikredilmektedir (bkz. Katli Said el­

Endelusi, a.g.e., s. 78).

(26)

_j l b n R ii ş d F e l s e f e s i

Ne var ki il. Hakem'in ölümüyle, henüz on iki yaşında ve Kadi Said el­

Endelusi'nin deyimiyle, "büluğ çağına gelmemiş olan" oğlu il. Hişam'ın (972-1009) tahta geçmesi, özellikle akli ilimler açısından büyük bir talih­

sizlik olmuştur. il. Hişam'ın bu durumu, otoriter bir kadın olan annesi Subh Sultan ile onun desteğini alan Hacib Muhammed b. Ebu Amir'in devlet işlerine bütünüyle el koymalarını kolaylaştırmış; Halifeyi ez-Zehra sarayına adeta hapseden Hacib, Kurtuba'nın dış kesiminde el-Medine­

tüz-zahire adıyla ikinci bir saray inşa ederek devlet işlerini oradan yönet­

meye başlamıştır. Bu gasbın ulema ve halk üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için olsa gerek, onların hoşuna gideceğini bildiği bir karar ala­

rak, başta felsefe olmak üzere diğer akli ilimlere dair hemen hemen bü­

tün eserleri yaktırmak veya toprağa gömdürmek suretiyle imha ettirmiş­

tir.26 Bununla da yetinmeyen Hacib el-Mansur, özellikle felsefi ilimlerle uğraşanları çeşitli cezalara çarptırtmış; aralarında el-Öklidi'nin de bu­

lunduğu il. Hakem döneminin seçkin simalarından çoğu ve bu arada yu­

karıda sözü edilen Ebu Osman Said b. Fethun önce hapsedilmiş, daha sonra da Endülüs'ü terk etmek zorunda bırakılmıştır.27 Bütün bunlardan sonra ulemanın sempatisini kazanabilmek için Kur'an-ı Kerim'i kendi el yazısıyla istinsah eden Hacib, onların ders halkalarına katılmış, şair ve ta­

rihçilerle daha yakından ilgilenmiş, matematik ve astronomiyi popüler hale getirmek üzere bir de okul açmıştır. Bu okulda astronomi ve astro­

loji derslerini Ebu Kasım Mesleme el-Mecriti (ö. 1007)28 okutmaktaydı.

İbn Ebu Usaybi'a'nın verdiği bilgiye göre, saray hekimliği görevini yürü­

ten Ebu Abdullah Muhammed b. Hüseyn el-Kettani (ö. 1029) aynı za­

manda astronomi, mantık ve felsefe alanında da bilgili bir kişiydi.29 Ha­

cib el-Mansur dönemiyle ilgili olarak ilim açısından olumlu sayılabilecek bir olay da babasının vezir tayin edilmesiyle İbn Hazm'ın (ö. 1063) saray imkanlarından yararlanma fırsatının doğmuş olmasıdır.30

Hacib el-Mansür'la başlayan "hacibler saltanatı", onun ölümünden sonra yerini oğlu Abdülmelik Muzaffer'in almasıyla (1002) devam etmiş­

se de Mansur'un despotça tavırları yüzünden halkın ve ulemanın bütü­

nüyle onaylamadığı bu gidiş, Kurtubalıların halife II. Hişam'ı tahttan in-

26 Katli Said el-Endelüsi, a.g.e., s. 75-76.

27 Katli Said el-Endelüsi, a.g.e., s. 78.

28 Katli Said el-Endelüsi, a.g.e., s. 78-79; İbn Ebi Usaybi'a, a.g.e, III, 62.

29 İbn Ebi Usaybi'a, a.g.e., III, 73.

30 Brockelman, C., "İbn Hazm", /A, İstanbul 1988, V, 748; H. Y. Apaydın, "İbn Hazın", DlA, XX, 39-52.

(27)

Gi r i ş 9_

dirip yerine il. Muhammed'i halife ilan etmeleriyle noktalanır (1008). Ne var ki Endülüs artık siyasi ve sosyal kargaşa dönemine girmiş ve her alan­

da çözülmeler baş göstermiş; XI. yüzyılın başlannda irili ufaklı otuz dev­

letçiğin ortaya çıkmasıyla "tavfüfü'l-mülfil<" devri başlamıştır. Bu tarih­

ten itibaren 1094 yılında Murabıtlar'ın hakimiyet kurmalanna kadar ge­

çen yaklaşık bir asırlık sürede yaşanan siyasi çalkantılar sebebiyle, önce­

ki dönemlerde başlayan çalışmalann uzantıları sayılabilecek bazı istisna­

lar dışında ilim ve kültür alanında önemli sayılabilecek bir gelişme olma­

mıştır. Bu cümleden olmak üzere Ebu lshak İbrahim el-Hevzi el-lşbili (ö.

1029), lbnü's-Saffar, lbnü's-Semh el-Mehdi (ö. 1034)31, lbnü's-Saffar'ın öğrencisi olan ve felsefeyle uğraşan lbn Haldun Ebu Müslim Amr b. Ah­

med el-lşbili (ö. 1057) gibi bilginler zikredilir.32 Bu devrede felsefe açısın­

dan olumlu ve önemli sayılabilecek bir gelişme de doğuya seyahat ede­

rek Harran'a kadar giden ve orada matematik, geometri ve tıp tahsili ya­

pan Ebü'l-Hakem Amr el-Kirmani (ö. 1065) tarafından lhvan-ı Safa risa­

lelerinin Endülüs' e ulaştırılmasıdır. 33

Tavfüfü'l-müluk dönemindeki bölünmüşlüğün ve dağınıklığın verdi­

ği fırsatı iyi değerlendiren hıristiyarıların artan baskı ve saldırılan karşı­

sında, lşbiliyye emiri Mu'temid b. Abbad 1086 yılında, Kuzey Afrika'da hüküm süren Murabıt hükümdarı Yusuf b. Taşfin'den (1086-1106) yar­

dım istedi. Merakeş'te asker toplamak üzere bir müddet oyalanan Yusuf b. Taşfin ordusuyla Endülüs'e geçerek el-Ceziretü'l-hadra'da yerleşti.

Yerli askerlerin de katılmasıyla sayısı yirmi binlere ulaşan lslam ordusu VI. Alfonso'nun altmış bin kişilik ordusunu Zelleka'da bozguna uğrattı (23 Ekim 1086). Bu büyük zaferle Endülüslülerin gönlünü de fetheden Yusuf b. Taşfin, geride Mu'temid b. Abbad komutasında üç bin kişilik bir ordu bırakarak Merakeş'e döndü. Tekrar başlayan hıristiyan saldırıları karşısında, dağınıklığın verdiği güçsüzlükle mukavemet gösteremeyen Endülüslüler, Mu'temid'in de hazır bulunduğu bir ulema toplantısında Yusuf b. Taşfin'i tekrar davet etmeye karar verdiler. Bunun üzerine Ale­

do Kalesi'ni kuşatan Murabıtlar (1090 baharı), dört ay süren kuşatma­

nın, müslümanlar arasında devam eden ve bir türlü önü alınamayan çe­

kişmeler yüzünden sonuçsuz kalması üzerine geri çekildi. Merakeş' e dö­

nen Yusuf, Maliki fukahasının desteğini de alarak bir türlü arılaşamayan ...

31 Kildi Said el-Endeh1si, a.g.e., s. 79; lbn Ebi Usaybi'a, a.g.e., III, 62-63.

32 Kildi Sfild el-Endeh1si, a.g.e., s.

81;

İbn Ebi Usaybi'a, a.g.e., III, 65.

33 Kildi Sfild el-Endelusi, a.g.e., s. 80-81; lbn Ebi Usaybi'a, a.g.e., III, 64-65.

(28)

-111. l b n R ii ş d F e l s e f e s i

müslüman devletçikleri itaat altına alma mücadelesini başlattı. Aynca aralannda Gazzfili'nin de bulunduğu ilim heyetinin cihad fetvasına isti­

naden Sir b. Ebübekir Muhammed b. Taşfin komutasında yürütülen mücadele sonunda, Endülüs Murabıtlar'ın yönetimi altında birleştirildi (1094).34 Yusuf b. Taşfin'in ölümü üzerine (1106) yerine geçen oğlu Ali, 1142'ye kadar yaklaşık otuz yedi yıl bu görevi sürdürdü. Ali b. Yusuf hak­

sızlıktan hoşlanmayan, sade ve zfilıidane yaşamayı tercih eden, fukaha­

ya saygı duyan ve onlara danışmadan hiçbir konuda karar almayan bir hükümdardı. 35

el-Mehdi unvanıyla bilinen Muhammed b. TO.mert, Endülüs'te gücü zayıflayan Murabıtlar'a karşı hem ilmi ve fikri hem de siyasi bir mücade­

le başlattı (1122) ve iki taraf arasında Buhayra Savaşı yapıldı. Bu savaşta, ordusunu komuta eden Ebu Muhammed el-Beşir başta olmak üzere pek çok arkadaşını kaybeden İbn Tumert, ağır bir hastalık sonucunda 1130 yılında öldü.36 Yerine geçen Abdülmü'min b. Ali, yeni kuvvetler oluştur­

mak suretiyle bu mücadeleyi sürdürmüş ve Ali b. Yusuf zamanında Sus bölgesi çevresindeki birçok şehri ele geçirmiştir. Ali b. Yusuf 'un ölümü üzerine (1142) yerine geçen oğlu Taşfin, Abdülmü'min kuvvetleriyle yap­

tığı muharebeyi kaybedip katledilince (539/ 1144-45) yerine kardeşi ishak geçmişse de artık Endülüs'te Muvahhidiler dönemi başlamıştır.

Murabıtların ilk döneminde birlik ve bütünlüğün sağlanmasına, tica­

ret, ziraat ve diğer alanlarda önemli gelişmelerin yaşanmasına karşılık, il­

mi alanda özellikle edebiyat ve felsefede iç açıcı bir manzara görme im­

kanına sahip değiliz. Meşhur Endülüs şairlerinden biri olan İbn Baki bu dönemde şehirden şehire aç dolaşmak zorunda kalırken, İşbiliyeli Malik b. Vüheyb, hayatının tehlikede olduğunu hissederek felsefi çalışmalarını bırakmak zorunda kalmıştır. Devrin Kurtuba kadısı Ebü'l-Kasım b. Ham­

din (ö. 1127), felsefi ilimler şöyle dursun, nüfuzunu kullanarak, dini ilim­

lerde söz sahibi olabilecek şahsiyetlere karşı adeta savaş açmıştır. O ka­

dar ki daha önce babası Yusuf b. Taşfin'in Endülüs müslümanlarını bir­

leştirme mücadelesinin bir cihad olduğu ve kendisinin "emiru'l-müsli­

min" unvanını hak ettiği yolunda fetva verenlerin başında bulunan ve onu ziyaret etmek üzere yola çıktığı sırada emirin vefat etmesi yüzünden

34 lbn Ehi Zer', el-Enisü 'l-mutrib bi-ravdi'l-kırtas fi ahbdri mülüki'l-Mağrib ve tarihi medineti Fds (nşr. C. Johannes Tomberg), Ubsaliae 1843, 1, 93-102.

35 lbn Ehi Zer', a.g.e., I, 102- 110; Merfil<uşi, el-Mu'cib, s. 171 vd.

36 Merfil<uşi, a.g.e., s. 192-194.

(29)

Giriş 11_

bu emelini gerçekleştiremeyen Gazzali'nin37 bütün eserlerinin imhası yönünde Ali b. Yusufa karar aldırtmıştır. Düşünce, ilim, kültür ve sanat­

la hemen hemen hiç ilgilenmeyen Murabıtlar, daha çok vaaz, nasihat ve fetihle meşgul olmuşlardır.

Murabıtlar'a karşı l 139'da başlattığı savaşı anlan ortadan kaldınnca­

ya (541/1146) kadar sürdüren Abdülmü'min38, ilmi ve alimleri seviyor, onlar için büyük imkanlar sağlıyor, bu arada hocası ve selefi lbn Tu­

mert'in Eş'ari kelamı ağırlıklı olmakla beraber, lbn Hazm'in selefi tutu­

munun da izlerini taşıyan39 öğretilerini yaymaktan da geri durmuyordu.

iyi bir hatip olan, nakli ve akli ilimlerde derin bilgiye sahip bulunan bu hükümdar, vezirlerini de alimler arasından seçmeye dalına özen göster­

miştir.40 Ölümü üzerine (1163) yerine geçen oğlu Ebu Yakub Yusuf, ken­

disi de dini ve akli ilimlerle yakından ilgilenen bir idareci olarak, çeşitli ilim ve kültür merkezlerinden kitap toplatması yanında, devrin önde ge­

len ilim adamlarının tesbit edilerek Merfilceş'e davet edilmeleri için özel görevliler çıkarıyor, elçiler gönderiyordu.41 Muvahhidler döneminde yal­

nız Merakeş değil, Kurtuba da bir ilim ve kültür merkezi olarak ağırlığını korumaktaydı. Nitekim aralarında geçen bir konuşmada lbn Rüşd'ün, arkadaşı lbn Zühr'e söylediği şu sözler de bunu göstermektedir:

"( ... ) lşblliye'de bir filim öldüğünde kitapları satılmak üzere Kurtu­

ba'ya, Kurtuba'da bir müzisyen öldüğünde ise filetleri lşbiliye'ye gön­

derilir. "42

Görüldüğü gibi Endülüs'de ilmi ve fikri hareketler doğu lslam dünya­

sıyla hemen hemen aynı tarihlerde başlamış ve her ne kadar arada olum­

suzluklar ve kesintiler olmuşsa da sürekli gelişme göstermiştir. Endülüs-

...

37 lbn Halli.kan, a.g.e., iV, 217. Bu olayı lbn TOmert'ten öğrenen Gazzfili'nin tepkisi ve bedduası hk. bkz. MerakQşi, a.g.e., 172-173, 178-179; Gazzfili'nin eserlerinin imhası hk. bkz. Llsanüddin lbnü'l-Hatib, a.g.e., 1, 417-418.

38 Selavi, el-/stiksd li-ahbdri düveli'l-Mağribi'l-Aksd, Kahire 1894, il, 128.

39 lbn TQmert'ın hayatı, tahsili, ilmi-fikri ve siyasi mücadelesi hakkında geniş bilgi için bkz. MerakOşi, a.g.e .. 178-194; lbn Ebi Zer', a.g.e .. I, 110-119; lbn Hallikan, a.g.e., V,

45-55; Basset, R .. "lbn TQmert", lA , V, 831-833; H. I. Hasan, /sldm Tarihi, V, 356-366;

A. Aytekin, "lbn TOmert", DlA, XX, 425-427.

40 lbn Ehi Zer', a.g.e., il, 119-134; MerakOşi, a.g.e .. s. 196-198.

41 MerakOşi, a.g.e., s. 237 vd.; İbn Ebi Zer', a.g.e .. il, 136-141.

42 Makkari, a.g.e .. il, 11.

(30)

_1.Z l b n R ü ş d F e l s e f e s i

lü İbn Hazm'ın, Bağdat'taki Beytü'l-hikıne kadrosunda yer alan ve ilk İs­

lam filozofu olarak özgün eserler veren Kindi ile Ebu Bekir Zekeriyya er­

Razi'nin bazı görüşlerini eleştirdiği43 dikkate alındığında, İslam dünyası­

nın doğu ve batı kanadı arasındaki ilim ve kültür alış verişinin ne kadar hareketli olduğu ve bu konuda Endülüs'te de istikrarlı bir gelişmenin bu­

lunduğu anlaşılmaktadır. Bununla beraber Muvahhidler döneminde ye­

tişip idari görevler de üstlenen ve ileride görüleceği üzere İbn Rüşd'ün felsefi gelişiminde dolaylı da olsa önemli katkısı bulunan İbn Tufeyl'in de (ö. 1185) belirttiği gibi44, asırlar boyunca süren çalışmalar sonunda olu­

şan felsefi birikim ancak İbn Bacce (ö.1138) ile birlikte sistemli bir boyu­

ta taşınabilmiştir.45

Fetihten itibaren İbn Rüşd'ün yaşadığı XII. yüzyıla kadar Endülüs'te ortaya çıkan siyasi, ilmi ve kültürel gelişme ve aşamaları ana hatlarıyla ve kısaca gördükten sonra şimdi de bu coğrafyada yetişen en önemli şahsi­

yetlerden biri olan İbn Rüşd'ü tanımaya çalışalım .

••••••

43 lbn Hazın, er-Red 'ale'l-Kindi el-Feylesuf adıyla bir risale yazarak Kindi'nin düşünce sistemini eleştirmiştir Cbkz. Resd'ilü lbn Hazm el-Endelüsi (nşr. Ihsan Abbas), Bey­

rut 19

8

3, IV, 360-405); Kutluer, 1., "lbn Hazrn'a Nisbet edilen er-Redd 'ale'l-Kindi el­

Feylesuf Adlı Risalenin Tahlili", Sakarya Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 3, Adapazarı 2001, s. 23-40.

44 lbn Tufeyl. Hayy b. Yakzan (nşr. L. Gauthier), Cezair, 1900, s. 9-12.

45 lbn Biicce ve felsefesi hk. bkz. Y. Aydınlı, lbn &icce'nin insan Görüşü, İstanbul 1997.

(31)

Birinci Bölüm

ihn Rüşa

(32)
(33)

Hayatı ve Çevresi

T

hammed b. Ahmed b. Ahmed b. Rüşd el-Kurtubi olan filozof lbn am adı, künyesi ve nisbesi Ebü'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Mu­

Rüşd, Murabıtlar ve Muvahhidler dönemi ilim, idare ve siyaset çevrele­

rinde şöhret ve nüfuz sahibi seçkin bir ailenin çocuğu olarak, dedesinin vefatından bir veya birkaç ay önce 1126 (h. 520) yılında Kurtuba' da (Cor­

doba) dünyaya geldi.1 Kendisiyle aynı isim, künye ve nisbeye sahip olan dedesiyle karıştırılmaması için "lbn Rüşd el-Hafid" şeklinde anılır. Yine bu gerekçeyle daha çok "el-Ced", bazen de "el-Ekber" veya "el-Fakih" sı­

fatlarıyla birlikte anılan dedesi2, Mfiliki fıkhında otorite sayılan, rivayet­

ten çok dirayet ve yorum yeteneği ile dikkat çeken ünlü bir hukukçudur.

Dede lbn Rüşd (ö. 1126) yalnızca "kadi" ve "kadi'l-kudat" olarak görev yapan bir hukukçu değil, aynı zamanda eğitim ve öğretim faaliyetinde bulunmak ve öğrenciler yetiştirmek suretiyle dönemin ilim hayatına da katkıda bulunan büyük bir ilim adamıdır. Başta oğlu Ebü'l-Kasım lbn Rüşd olmak üzere, Ebu Mervan Abdulmelik b. Meserre3, Ebü'l-Abbas el­

Ensan-4, Hasan b. Ham el-Lahmi5, Ebu Ca'fer Ahmed b. Abdulmelik6, İb­

rahim b. Halef el-Kuraşi el-Arniri7, Ebü'l-Velid Muhammed b. Abdullah

••••••

l Zehebi ve lbn FerhO.n bir ay önce şeklinde belirtirken, diğer kaynaklar birkaç ay sonra olarak kaydetmişlerdir (aş.bkz. dipnot 45).

2 Dede lbn Rüşd'ü "el-Ced" yerine "el-Ekber", Torun lbn Rüşd'ü ise "el-Hafid" yerine

"el-Asğar" şeklinde ananlar olduğu gibi, aynca Baba lbn Rüşd'ü Ebü'l-Velid künye­

siyle zikrederek onu Dede ve Torun lbn Rüşd'lerden ayırmak üzere "el-Ekber"

şeklinde ananlar da vardır (bkz. Nübahi, TArihu Kudati'l-EndelO.s, s. 98-99, lll;

Şakandi, Feda'ilü'l-EndelO.s, s. 33; el-Muğrib fi hule'l-Mağrib (thk. Şevki Dayf), Mısır 1953, I, 162 (106).

3 lbnü'l-EbbAr, el-Mu'cem: el-Mu'cem fi ashabi'l-kadi es-Sadefi, Madrid 1885, s. 253 (233).

4 lbnü'l-EbbAr, et-Tekmile: et-Tekmile li Kitabi's-Sıle, Madrid 1886, I, 86 (186).

5 Nübahi, a.g.e., s. ııo.

6 lbnü'l-EbbAr, et-Tekmile, I, 95 (203).

7 lbnü'l-Hatib, el-ihata fi ahban Gırnata, Mısır ts., ı, 372-373.

(34)

_Ji l b n R ii ş d F e l s e f e s i

el-Kurtubi8, Katli İyaz ve hayat hikayesini eserinden öğrendiğimiz9 İbn Beşküvfil gibi çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir ki bunlardan bir kısmı da­

ha sonra Torun İbn Rüşd'ün hocası olacaktır. Kaleme aldığı eserleriyle de ilme olan hizmetini sürekli kılan, cuma günlerini devamlı olarak oruçlu geçirecek kadar dindar, vakfır ve hallın bir şahsiyet olan Dede İbn Rüşd, yaşadığı dönemin teori ve pratikte önde gelen bir hukuk otoritesi olarak hükümdar Yfisuf b. Taşfin ve oğlu Ali'nin birçok idari ve siyasi karan üze­

rinde etkili olmuştur. 10 Yaklaşık dört ay süren bir hastalık sonucunda To­

run İbn Rüşd'ün doğumundan bir ve ya birkaç ay sonra 28 Kasım 1126 (11 Zilka'de 520) Pazartesi günü vefat etmiştir.11

Dede İbn Rüşd gibi Baba İbn Rüşd de (ö. 1167) iyi bir hukukçudur. De­

de İbn Rüşd başta olmak üzere Ebu Muhammed İbn ltab, Ebu Abdullah İbn Ferec, Ebu Ali el-Gassani ve Ebu Ali es-Sadefi gibi devrin önde gelen alimlerinden feyz alan, zeki, fazilet sahibi ve halk arasında sevilen bir şahsiyet olan12 Ebü'l-Kasım İbn Rüşd de babası gibi talebe yetiştirmek­

ten geri durmamış ve aralarında İbn Baki, İbn Havtullah13 -aynı zaman­

da filozof İbn Rüşd'ün de öğrencisi olmuştur-, Ebü'l-KasımAhmed b. YO.­

suf14, Ebu Ca'fer Ahmed b. Abdülmelik15 gibi hukukçuların da bulundu­

ğu talebeler yetiştirmiştir. Muasırı olan ve daha önce Gazzfili'nin eserle­

rinin yaktırılmasıyla ilgili girişimlerini zikrettiğimiz İbn Hamdin'in, aley­

hindeki çaba ve girişimleri sonucu yürütmekte olduğu kadılık görevinden ve Kurtuba'dan ayrılmak zorunda kalmıştır.16 Diğer kaynaklardan farklı olarak

el-Muğrib fi hule'l-Mağrib'de

"Ebü'l-Velid" künyesiyle zikredilen Ebü'l-Kasım İbn Rüşd'e kendisine biri

el-Mütehassıl

adında ve hilafiyya- . . .

8 Makkari, Nejhu't-tib, III, 9-10.

9 İbn Beşküviü, Kitabü's-Sıle, Madrid 1882, I, 518-519 (1154); Nübahi, a.g.e., s. 99.

10 İbn Beşküvfil, a.g.e., I, 518-519 (1154); İbnü'l-Hatib, a.g.e., I, 175-177; el-Hulelü'l­

meşviyye fi zikri'l-ahbıiri'l-Memikuşiyye (thk. Süheyl Zekkar), Daru Beyza 1979, s.

89-91, 97-98; İbnü'l-Hatib, a.g.e., I, 119-120; Selavi, el-lstiksd li-ahbıiri düveli'l-Mağ­

ribi'l-aksd, Kahire 1894, I, 107-108; İbn İzari, el-Beydnü 'l-muğrib fi ahbıiri'l-Endelits ve'l-Mağrib (thk. G. S. Colin-E.L. Provençal), Leiden 1948,

I,

310; Nübahi, a.g.e., s.

99.

11 Daha geniş bilgi için bkz., Bardakoğlu, A., "İbn Rüşd", DIA, XX, 254-257.

12 İbn Beşküviü, a.g.e., I, 83 (172); lbnü'l-Ebbar, el-Mu'cem, s. 44 (32).

13 lbnü'l-Ebbar, a.g.e., s. 44 (32).

14 lbnü'l-Ebbar, et-Tekmile, I, 104 (222).

15 lbnü'l-Ebbar, a.g.e., I, 98 (211).

16 lbnü'l-Ebbar, a.g.e., I, 38 (119); Nübahi, a.g.e., s. 103-104; lbnü'l-Hatib, Tdrihu'l-ls­

bdniyyeti'l-lsldmiyye (thk. E.L. Provençal), Beyrut 1956, s. 252-253.

(35)

H a y a t ı v e Ç e v r e si ıı_

ta, diğeri

el-Mukaddimat

adında ve fıkha dair iki kitap atfedilmekte­

dir.17 Baba İbn Rüşd'le ilgili olarak belirtilmesi gereken bir husus da çarptınldığı ceza gereği birkaç ay hapis yatan İbn Bacce'nin onun giri­

şimiyle serbest bırakılmasıdır ki bu olay, onun hem nüfilzunu hem de felsefe çevreleriyle olan yakın ilişkisini göstermesi bakımından ayrıca önemlidir.18

Aristo'nun eserlerini, onun kendi doktrinine bağlı kalarak şerhettiği için İslam aleminde "eş-şarih", Latin dünyasında "commentator" olarak tanınan İbn Rüşd'ün bu nisbesi, Endülüs'teki yahudilerce Aben Roşd olarak telaffuz edilmiş, İspanyollar arasında Aven Roşd şekline dönüş­

müş ve nihayet Latince telaffuz özelliklerine uydurularak Averroes veya Averroys halini almıştır.19 İbn Rüşd, devrin ve bölgenin geleneğine uy­

gun olarak tahsil hayatının ilk adımı olan okuma, yazma ve dil bilgisi ile temel dini bilgileri babasından öğrendi; bu arada Malik b. Enes'in

el-Mu­

vatta'

adlı meşhur eserini ezberledi.2° Fıkıh alanında ders aldığı alimler arasında başta babası Ebü'l-Kasım İbn Rüşd olmak üzere İbn Beşküval21, Ebu Mervan İbn Meserre22, Ebu Bekr İbn SernhO.n, Ebu Ca'fer İbn Abdü­

laziz, Ebu Muhammed İbn Rızk ve Ebu Abdullah el-Mazeri bulunmakta­

dır.23 Ebu Mervan İbn Cüryı11 el-Belensi'den24 tıp, Ebu Ca'fer İbn Harun et-Tercali'den matematik ve tıp ile birlikte felsefi ilimler (el-'ul0.mü'l-hi­

kemiyye)25 okumuş, devrin en ünlü hekimlerinden Ebu Mervan İbn Zühr ile olan yakın ilişkisi ve dostluğu, kendisinin tıp alanındaki başarılarında, özellikle de bu alanda eser vermesinde önemli rol oynamıştır.

Muvahhidler'in ilk hükümdarı olan Abdülmü'min'in iktidar yılları (1146-1163), Gazzali'nin eserlerinin bile sakıncalı bulunarak imha edildi­

ği Murabıtlar devrinde daha çok dini ilimlerle meşgul olduğu anlaşılan İbn Rüşd'ün tahsil hayatı açısından verimli bir dönem olmuştur. Nitekim dini ilimlerin yanısıra yoğun olarak tıp ve bu arada felsefe ile uğraşma

. . .

17 el-Muğrib fi hule'l-Mağrib, s. 162 (106).

18 Renan, E., /bn Rüşd ve'r-rüşdiyye (çev. Adil Zuaytir). Kahire 1957, s. 49.

19 Gauthier, L., Ibn Rochd (Averroes), Paris 1948, s. 1.

20 lbnü'l-Ebbar, et-Tekmile, ı. 319 (853) 21 lbnü'l-Ebbdr, a.g.e., !, 54 (179) 22 lbnü'l-Ebbdr, a.g.e., l, 253 (233) 23 lbnü'l-Ebbdr, a.g.e., 1, 270.

24 lbnü'l-Ebbdr, a.g.e.,

II,

614 (1714).

25 lbn Ebu Usaybia, a.g.e.,

III,

121-123.

(36)

___ll l b n R ü ş d F e l s e f e s i

imkanı bulan düşünür, lbn Tufeyl tarafından 1169 yılında Muvahhid­

ler'in ikinci hükümdarı Ebu Ya'kub Yusuf b. Abdülmü'min'e takdim edil­

diği sırada tıp alanında

el-Külliyat

gibi bir eser kaleme almış, felsefede ise Aristo'nun kitaplarına şerh yazacak bir düzeye ulaşmış bulunuyordu.

Onun felsefe tahsili ve bu alandaki hocalarının kimler olduğu konusun­

da fazla bir bilgiye sahip değiliz. lbn Ebi Usaybi'a, filozofumuzun lbn Bacce'nin öğrencilerinden biri olduğunu söylüyorsa da26 lbn Bacce'nin ı 138' de öldüğü sırada lbn Rüşd'ün henüz on iki yaşında olduğu, aynca o dönemde lbn Bacce'nin Kurtuba dışında bulunduğu27 dikkate alındığın­

da, bunun mümkün olmadığı tahmin edilebilir. Şu var ki lbn Rüşd onun eserlerinden istifade etmiş olduğuna göre dolaylı da olsa bu iki filozof arasında bir hoca-talebe ilişkisinden söz edilebilir. Yine İbn Ebi Usay­

bi'a'nın verdiği, Ebu Ca'fer lbn Hfuı1n et-Tercfili'nin tıbbın yanısıra felse­

fi ilimlerle uğraştığı, antik filozofların ve özellikle Aristo'nun eserleri üze­

rinde çalıştığı yolundaki bilgiden28, İbn Rüşd'ün ondan hem tıp hem de felsefe konusunda istifade ettiği anlaşılmaktadır. İbn Tufeyl ile İbn Rüşd arasında doğrudan bir hoca-talebe ilişkisinden söz edilemese bile, biraz­

dan görüleceği üzere İbn Tufeyl'in ona, kendisini hükümdara takdim edecek kadar güvenmesi, bu iki düşünürün böyle bir güvenin oluşması­

na yetecek yoğunlukta felsefi içerikli sohbet ve tartışmalar yaptıkları, bu­

nun da en azından yaş ve tecrübe itibariyle İbn Tufeyl'in onun hocası sa­

yılmasını gerektirdiği düşünülebilir.

Özellikle akli ilimlere karşı büyük ilgi duyan ve bu alanda bir hayli bil­

gi sahibi olduğu anlaşılan Ebu Ya'kub Yusuf b. Abdülmü'min, bir yandan kurduğu kütüphane için kitap toplatırken bir yandan da dönemin seçkin ilim adamlarını Merakeş'e davet ediyordu. Gerçek anlamda bir ilim ve felsefe dostu olan emir, ulemaya idari görevler vermekteydi ki İbn Tufeyl de bunlardan biridir.29 Felsefeye karşı duyduğu büyük ilgiyle Aristo'nun eserlerini okumak isteyen hükümdar, bu kitapları anlamakta zorlanmış ve İbn Tufeyl'den açıklamalar yapmasını istemişti. O, yaşının ilerlemiş olması ve idari görevlerinin elvermeyeceği gerekçesiyle bu zor işin üste­

sinden gelemeyeceğini, ancak kabiliyet ve birikim itibariyle bunu gerçek­

leştirebilecek birinin bulunduğunu söyleyerek İbn Rüşd'ü hükümdara

. . .

26 lbn Ebi Usaybi'a, a.g.e.,

III,

102.

27 Bkz. Aydınlı, Y., lbn Bıicce'nin lnsan Görüşü, s. 19-21.

28 lbn Ebi Usaybi'a, a.g.e.,

III,

121-122.

29 Merrakiişi, a.g.e., s. 239 vd.

(37)

H a y a t ı v e Ç e v r e s i 19._

takdim eder. Öğrencisi Ebu Bekir Bündud b. Yahya el-Kurtubi'nin bildir­

diğine göre bu olayı İbn Rüşd şöyle anlatmıştır:

"Emirü'l-müminin Ebu Ya'kOb'un huzuruna girdiğimde onu Ebu Bekr İbn Tufeyl ile başbaşa buldum. İbn Tufeyl, layık olmadığım şekilde benden ve ailemden övgüyle söz etmeye başladı. Emir bana dönerek adımı, babamın adını ve soyumu sorduktan sonra dedi ki: «Filozofla­

rın, semanın ezeli mi yoksa sonradan mı olduğu konusundaki görüş­

leri nedir? Biraz korktuğum biraz da utandığım için, birtakım bahane­

ler ileri sürerek felsefeyle uğraşmadığımı söylemeye çalışıyordum; zira İbn Tufeyl'in onunla anlaştığı konuyu bilmiyordum. Emiru'l-mümi­

nin benim bu tavrımın endişe ve hayadan kaynaklandığını anlamış ol­

malı ki İbn Tufeyl'e dönerek, bana sorduğu mesele üzerinde konuş­

maya başladı. Aristo, Eflatun ve başka filozofların görüşlerinden söz ediyor ve müslümanların bunlara karşı ileri sürdükleri delilleri nakle­

diyordu. Onun, kendini bu konulara verenlerde bile bulunabileceğini sanmadığım zengin bir birikime sahip olduğunu gördüm. O, beni ra­

hatlatmaya çalışıyordu; sonunda ben de konuşmaya başladım. Ko­

nuyla ilgili birikimimi öğrenmişti. Oradan ayrılırken bana bir miktar mal, değerli giyecekler ve binek verilmesini emretti."30

Böylece felsefi çalışmalarında emirin teşvik ve desteğini de alan İbn Rüşd, 1169 senesinde İşbiliye (Sevilla) kadılığına atanır ve ardından kı­

sa bir süre sonra Kurtuba başkadılığına (kadi'l-kudat, kadi'l-cema'a) ge­

tirilir (1171).31 On yılı aşkın bir süre devam eden kadılık hayatı boyunca İbn Rüşd, bir yandan da Aristo'nun eserleri üzerindeki çalışmalarını sürdürüyordu. 1182' de yaşlandığı gerekçesiyle İbn Tufeyl'in ayrılmasıy­

la boşalan saray tabipliği görevine getirilmesi sebebiyle Merakeş'e git­

ti.32 Ebu Ya'kub Yusufun ölümünden (1184) sonra onun yerine geçen oğlu Ebu Yusuf Ya'kub b. Yusuf el-Mansur da babası gibi, gerek İbn Tu­

feyl'e, gerekse İbn Rüşd'e büyük değer vermiştir. Emir'in filozofumuza gösterdiği bu yakın alaka ve hürmetin, 1194 senesinde hfila sürmekte ol­

duğunu görüyoruz.33 Ne var ki bu tarihten sonra İbn Rüşd ile el-Man- . . .

30 Merraküşi, a.g.e., s. 242-243. Merraküşi, bu görüşme sonucunda kendisine verilen görev gereği İbn Rüşd'ün, Aristo'nun eserleri üzerinde yaptığı çalışmalardan yüz el­

li varak tutan özetler ile dört cilt tutan şerhleri bizzat gördüğünü belirtmektedir.

31 İbn Ehi Usaybi'a, a.g.e.,

III,

123; İbnü'l-Ebbar, et-Tekmile, l, 270; el-Muğrib fi hulel­

Mağrib, s. 105; İbn Ebu Zer', Ravdu'l-kırtas, l, 135; Safedi, el- Vafi bi'l-vefeydt, İstan­

bul 1949,

III,

1 15.

32 İbn Ebu Zer', a.g.e.,

I,

135.

33 İbn Ehi Usaybi'a, a.g.e.,

III,

123 vd.

Referanslar

Benzer Belgeler

&#34;Yaşadığım çağ* Türk şairlerinin hepsini değilse de ço­ ğunu okudum” diyen Nurullah Ataç şiiri sevdiği kadar hiçbir şeyi sevmediğini

[r]

ÖZET: Bu çalışma, beslenme yoluyla vücuda alınan birçok besinin model organizma olarak kullanılan Drosophila melanogaster üzerinde meydana getirdiği değişikliklerin

[r]

1.Zıt sözcüğünün eş anlamlısı olan kelime

komik gülünç konut ev önce evvel yüce ulu barış sulh yürek kalp akıllı uslu zayıf cılız soru sual yasa kanun yıl sene aş yemek.. yemin ant şahit tanık yaşlı ihtiyar

BİLGİ: Yazılışları ve okunuşları farklı, anlamları aynı olan kelimelere eş anlamlı anlamdaş.. Örnek: Konuklarımızı güler

As for the current study, it aims at evaluating the content of the Arabic language textbook for the fourth preparatory in the light of the habit of thinking about