• Sonuç bulunamadı

I

bn Rüşd konuyla ilgili eserlerinde nefsin varlığının ispatı diye bir prob-lemi açıkça ortaya koymuş değilse de böyle bir başlık altında konuya girme imkanından bütünüyle mahrum olduğumuz söylenemez. Filozo­

fumuzun düşünce siteminin genel anlamda bir sebepler ve ilkeler siste­

mi olduğu hatırlanacak olursa, onun psikolojisinin de bu genel yapıya uygun olması doğaldır. Dolayısıyla o, nefsi, öncelikle fizik dünyayı oluş­

turan varlık türlerinden biri olan "tabii-organik varlıkların ilk yetkinliği ve sureti" olarak değerlendirirken, ilke olarak aslında nefsin "var" oldu­

ğunu ortaya koymuş olmaktadır. Bununla beraber biz, düşünürümüzün, nefsin bedenden bağımsız bir cevher olduğu konusundaki görüşünü bir­

kaç madde halinde özetlemeye çalışacağız.

a. Filozofun

Telhisu Kitabi'n-Nefs'in

girişinde fizik aleme ilişkin ola­

rak yaptığı varlık tasnifinden de açıkça anlaşıldığı gibi, bu alemde basit cisimler olarak adlandırılan ateş, hava, su ve topraktan ibaret bulunan dört unsurla, bunların karışım ve birleşimi sonucunda oluşan inorganik­

homojen cisimlerden

(el-ecsamu'l-müteşabihdtü'l-eczd)

başka, bir de organik varlıklar

(el-ecsamu'l-aliyye)

bulunmaktadır. Bu organik varlıklar yapı, şekil ve işlevi farklı organların bir "bütün" teşkil etmesiyle meydana gelmişlerdir. İşaret edildiği gibi yapı, şekil ve işlev bakımından birbirin­

den farklı birçok organın ahenkli bir bütünlük, düzenli bir işleyiş ve par­

çası bulundukları organizmanın varlığını sürdürmesine yönelik bir daya­

nışma içerisinde bulunmalarını sağlayan bir güç ve ilke var olmalıdır. İş­

te organlar üstü bir gerçekliği ve gerekliliği bulunan bu güç ya da ilke, İbn Rüşd'e göre, nefisten başkası değildir.7

b. Hareket konusu işlenirken değinildiği üzere her varlık türü mekan, nicelik ve niteliğe etki eden hareket çeşitlerinin hepsine konu olmamakta ve dolayısıyla bütün hareket türlerinin ilkesine sahip bulunmamaktadır.

7 Tehdfü,t,

I,

359-360, 379-380;

II,

454-455; Telhis, s. 138-139; el-Keşf, s. 170.

__..8.0 l b n R ii ş d F e l s e f e s i

Sözgelimi basit cisimlerle onların birleşimi olan inorganik-homojen ci­

simler, mekanda ve nitelikte gerçekleşen yer değiştirmeye ve dönüşüme konu olurken, onlar için nicelikte meydana gelen artma-eksilme hareke­

tinden söz edilememektedir. Organik varlıklar ise her üç kategoriyi ilgi­

lendiren bütün hareketlere konu oldukları gibi, bu hareket türlerinin hep­

sinin ilkesine de sahiptir. Özellikle organik varlıklara özgü olduğu ortaya çıkan artma-eksilme ya da büyüme, tabii bir hareket olduğu için onun il­

kesinin, üzerinde gerçekleştiği cisimde bulunması zorunludur. Daha ön­

ce zikredildiği gibi artma-eksilme hareketinde organizmaya dışardan ka­

tılan ve onun cevherine dönüşen başka unsurlar söz konusudur. Büyüme olayı gerçekleşirken organizma açısından karışım

(imtizac)

ve artma, dı­

şardan katılan unsurlar açısından ise dönüşüm yanında bir de bozuluş ve onu izleyen oluş ortaya çıkmaktadır. Bu arada canlının, bünyesine bazı unsurları alması ve onları kendi cevherine dönüştürmesi etkin, bunun so­

nucu olarak eski halinden farklı bir hali kabul etmesi ise edilgin bir hare­

ket sayılmaktadır. 8 Birbirine zıt bunca hareketin bir cisimden kaynaklanı­

yor olması düşünülemeyeceğinden, daha basit ve soyut bir ilkenin varlığı kabul edilmelidir ki o ilke nefistir. Buna ilaveten bir de sebep-sonuç iliş­

kisi içerisinde kendi türünden bir başka şey sebebiyle varlık kazanıp ken­

disi de yine aynı türden başka bir varlığın meydana gelmesine sebep teş­

kil eden varlıkların bulunduğu yani üreme ve üretme olgusu dikkate alın­

dığında, bir cismin tek başına yeterli olamayacağı bu olayların bir başka ilkeden yani nefisten kaynaklanmış olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.9

c. Aslında İbn Sina'nın ortaya koyduğu, Gazzfili'nin kabul ettiği, İbn Rüşd'ün de beğenip benimsediği bir yaklaşıma göre, çeşitli işlevlerinin hangi organ aracılığı ile yerine getirildiğini rahatlıkla anlayabildiğimiz nefsin, bizatihi kendisinin hangi organa bağlı olduğunu kesin bir şekilde ayırt edememekteyiz. Bununla beraber nefsin kendi bedenimizde bu­

lunduğunun farkında ve şuurundayız. İşte tek başına bu şuur bile, nefsin bedenden bağımsız bir varlığa sahip bulunduğunu göstermeye yeter. 10

d. Canlılar arasında özel bir yeri olan insana özgü ahlaki

(ethik)

değer ve erdemler ile onların zıddı olan birtakım nitelikler

(rezflet)

herkes tara­

fından bilinip kabul edilen olgulardır. Sözü edilen bu nitelikler bir bakı­

ma araz sayılacakları için, onları izafe edebileceğimiz maddi olmayan bir

. . .

B Bkz. bu eserde 2. bölüm, "Hareket" konusu.

9 Tehiifüt, il, 620-623.

10 A.g.e., il, 846.

N e f s i n V a r l ı ğı .81_

cevher ve dayanağa ihtiyaç bulunmaktadır ki İbn Rüşd'e göre bu cevher insan nefsidir. 1 1

e . Daha sonra görüleceği üzere filozofumuzun Allah'ın varlığını kanıt­

lamada en güvenilir bulduğu iki delilden biri olan ihtira delilini, cansız inorganik cisimlerin canlı organik varolanlara dönüşmesi olgusundan hareketle açıklaması12, konumuz açısından son derece anlamlıdır. Kaldı ki onun, daha önce işaret edildiği gibi, canlılığın ilkesinin doğrudan tık 11-ke olduğunu açıkça dile getirmiş olması 13 nefsi cisimlerden çok farklı bir kategori olarak gördüğünü ortaya koymaktadır.

Kısaca ifade etmeye çalıştığımız ve nefsin basit cevher olarak varlığı­

nı gösteren bu delillerden birincisi ontolojik delil, ikincisi hareket delili olarak adlandırılabileceği gibi, üçüncüsü epistemolojik, dördüncüsü etik delil şeklinde değerlendirilebilir.

İbn Rüşd, varlığını böylece ortaya koyduğu nefsin tam olarak tanım­

lanmasını mümkün görmemektedir. Zira nefsi tam olarak tanımlama imkanına sahip bulunsaydık, onun bedenin hangi organında bulunduğu ya da hangi organa bağlı olduğu sorusunu da kesin bir şekilde cevaplan­

dırabilirdik.14 Bu mümkün olmadığına göre, nefsin tanımlanması da mümkün değildir; bununla beraber fonksiyonları dikkate alınarak onun bir tasviri yapılabilir. Bu bağlamda İbn Rüşd'e düşen, Aristo ve onu izle­

yen birçok İslam düşünürünün yaptığını tekrarlamak olacaktır. Nitekim o da bunu yapmış ve

"nefis, tabii-organik cismin sureti ve ilk yetkinliği­

dir"15

ifadesini kullanmıştır. Tekrar vurgulamak durumundayız ki filozo­

fumuz bunu yaparken böyle bir ifadenin aslında bir şeyin mahiyetini tam anlamıyla bildiren türden bir tanım olmayıp, sadece, onun içerdiği un­

surlar hakkında fikir veren bir "tasvir"den ibaret olduğunun farkında­

dır.16 İbn Rüşd'ün böyle bir açıklamayı yapmış olması, onun, nefsin ma­

hiyeti ve bedenle ilişkisi konusunda Aristo'yu körü körüne izlemediğini ortaya koymasının yanı sıra onun nefsin ölümsüzlüğü düşüncesine im­

kan sağlayacak bir yol ayrımında bulunduğunu göstermesi açısından da ayrıca önemlidir.

1 1 Tefsir,

II,

605-607.

12 el-Keş/, s.151- 152.

13 Tefuifüt,

I,

352-353.

14 Tehdfüt,

II,

846.

15 Telhisü'n-Nefs, s. 13.

16 Tefuifüt,

II,

566.

_..82 l b n R ii ş d F e l s e f e s i

İbn Rüşd' e göre mahiyetinin kavranması gerçekten zor olan nefsin, bazı işlevlerini yerine getirmesi her ne kadar maddi organlar vasıtasıyla mümkün olmaktaysa da bu durum onun varlığının da cisme bağlı oldu­

ğu anlamına gelmez. Dolayısıyla nefsin, var olma konusunda kendisine muhtaç olmadığı bedene, varlığını devam ettirme

(beka',

ölümsüzlük) konusunda da ihtiyacı bulunmayacağı için, bedenin yok olması nefsin de onunla birlikte yok olmasını gerektirmez17, İbn Rüşd'ün nefis-beden iliş­

kisi ve nefsin ölümsüzlüğü konusundaki görüşlerinin incelenmesini son­

raya bırakarak, önce onun, nefsin güçleri ile bunların işlevlerinin neler olduğuna ilişkin düşüncelerine göz atalım .

. . .

17 A.g.e., Il, 833-834, 846.