• Sonuç bulunamadı

Edim Sonucu GerçekleĢtikten Sonra Ortaya Çıkan Zararlar

Tazminat yükümlülüğünün, ifanın gerçekleĢmesi ile birlikte, sona ermesi gerekmez. Çünkü ifanın gerçekleĢmesinden önce oluĢan zararlar, borcun ifasından sonra da alacaklının malvarlığında olumsuz etki yapabilir. Borçlu, ifadan sonra ortaya çıkan bu zararları da tamamen tazmin etmek yükümlülüğü altındadır. Alman Federal Mahkemesinin 17.09.1964 tarihli vermiĢ olduğu karar buna örnek teĢkil edebilir572. Bu

karara göre; davacı, davalıya karĢı, banka teminatı karĢılığında geçici olarak, borcun ödenmesi yönünde bir mahkeme kararı çıkartmıĢtır. Banka, davalının davadan kaynaklanan bütün ödemeleri, davacının bu bankadaki özel hesabına yatırması Ģartıyla kefaleti kabul etmiĢtir. Bu hesap, bankanın kefaleti devam ettiği için bloke edilmiĢtir. Bu yüzden davacı, davalı tarafından aktarılan bu meblağı, bankanın daha önce kendisine vermiĢ olduğu krediyi kapatmak için kullanamamıĢtır. Bu karar, temyizle birlikte kesinleĢtikten sonra, davacı davalıya karĢı teminatın serbest bırakılması hususunda bir talepte bulunmuĢtur. Davalı ancak bir ay sonra bunu kabul ettiğini beyan etmiĢ ve bloke hesabının serbest bırakılması da bir hafta sonra gerçekleĢmiĢtir. Burada, davacının bloke edilen hesap serbest bırakılana kadar hesapta saklı tutulan meblağ üzerinde, diğer kredi borçlarını ödeme amacıyla tasarrufta bulunamaması yüzünden, uğradığı faiz zararlarını davalıdan isteyebilmesi Ģüphelidir. Bu davada, borçlu temerrüdü, en geç mahkeme kararının kesinleĢmesi ile birlikte sona erer. Çünkü alacak, edimin ifasıyla sona ermiĢtir. Gerçi bu para kararın geçerli olduğu sırada da henüz davacının serbest tasarrufunda bulunmuyordu. Ancak, bankanın blokeyi kaldırdığı anda para davacının

570 Bkz, yukarıda Üçüncü Bölüm, § 8, I, A. 571

STAUDINGER/ LÖWISCH, 2004, § 287, N. 13; WEISSGERBER, s. 53.

572 BGH, VII ZR 70/63, WM 1964, 1168; Alman Federal Yargıtay‟ının daha yakın tarihli bir kararı da

aynı Ģekilde görüĢ bildirmiĢtir, BGH, 18.02.2002. II ZR 355/00, NJW 2002, 2553 (http:/dejure.org/dienste/vernetzung/rechtsprechung?Gericht=BGH&Datum=18.02.2002&Aktenzeich en=II%20ZR%20355%2F00).

emrine girmiĢtir. Hesabın gecikmeli olarak serbest bırakılması, ifanın gerçekleĢmesine engel teĢkil etmemiĢtir. Çünkü ödenen meblağı tasarruf edebilme bakımından ortaya çıkan sınırlamalar, parayı teminat olarak kullanan bankanın tasarrufunda bulunuyordu573.

Ġfanın gerçekleĢmesine rağmen davalı, BGB‟nin eski 286. paragraf metnine göre, mahkeme kararı kesinleĢtikten sonra ortaya çıkmıĢ veya çıkacak olan faiz zararlarından da mesul oluyordu. Çünkü davacı, davalı edimi temerrütten önce sanki zamanında ifa etmiĢ gibi, bir duruma sokulmalıdır. Bloke edilen mevduat üzerinde tasarrufta bulunamamaktan kaynaklanan faiz zararları, “davalının, daha önceki ifada temerrüdünün diğer sonuçları olarak, tamamen ödenmesi gerekiyordu”574. Bu durum

ancak davalının, serbest bırakma açıklamasını bankaya göndermesi halinde geçerlidir. Alman Federal Mahkemesi bu zaman dilimini 10 gün olarak belirlemiĢtir. Bir baĢka gecikmede, her iki tarafın da mümkün ve gerekli olan hızla bankayı haberdar etmemesine dayanır. Bundan doğan zararlar, BGB. § 254, Abs. 2‟ye göre, davacının birlikte kusuru yüzünden kısmen kendisi tarafından karĢılanması gerekmektedir575.

Ġfanın geciktirilmesi sonucu, davacının uğradığı malvarlığı zararlarını davalının tazmin etme yükümlülüğü bakımından, temerrüdün sona ermesinde, herhangi bir değiĢiklik meydana getirmemiĢtir. Temerrüdün sona ermesi anından itibaren zarara yol açan olayların meydana gelmesi, borçlunun tazminat yükümlülüğünü gerektirmez. Yani, temerrüt sona erdikten sonra, o andan itibaren meydana gelebilecek zararlarla ilgili olarak borçluyu tazminat yükümlülüğü altına sokmak mümkün gözükmemektedir. Ancak daha önce temerrüde düĢmesinden dolayı meydana gelen zararlardan alacaklının tazminat isteme hakkı saklıdır. Yukarıdaki olayda zarara yol açan durum, davacının, bankanın kefilliği yüzünden, davalı tarafından ödenen meblağ üzerine bloke konulmak suretiyle para üzerinde tasarrufta bulunamamasıdır. Böylece davacı ödenen parayı çekememiĢ ve kredi borcunu da ödeyememiĢtir. Bundan dolayı üzerine faiz yükü binmiĢtir. Yani, zarara yol açan hadise, temerrüdün sona ermesinden önce mevcuttur. Bu, zarara yol açan tüm malvarlığı zararlarının edimin gecikmesi dolayısıyla ortaya çıktığı ve bu sebeple de davalı tarafından tazmin edilmesi gerektiği anlamına gelir576

. 573 WEISSGERBER, s. 54. 574 BGH, U. v. 17.09.1964, VII ZR 70/63 WM 1964, 1168, 1170. 575 WEISSGERBER, s. 54. 576 WEISSGERBER, s. 54- 55.

E) Kanaatimiz

Borçlu temerrüdü, borçlunun tazmin yükümlülüğünü doğurur. Eğer kanunî sorumluluk olayı gerçekleĢirse, edim fiilinin sonradan yerine getirilmesi halinde, kusurlu ifa etmeme sorumluluğundan kurtulmak mümkün olmaz.

Borçlu temerrüdü, kanunda öngörüldüğü Ģekliyle, süreklilik arz eden bir durum değildir. Ġfa zamanının ihmal edilmesi sonradan telafî edilemez. Borçlunun tazmin yükümlülüğünün kapsamını belirlemek çoğu kez önemlidir. Bu sebeple temerrüdün sona ermesi, borçlunun edimi kusuru sonucunda geciktirmesi yüzünden, alacaklının meydana gelen zararları ileri sürebileceği ânı belirleme ödevine sahiptir. Yani, borçlunun kusurlu davranıĢı dolayısıyla edimi ifada gecikmesi yüzünden meydana gelen zararları, alacaklının ileri sürebileceği anın gelmesi, temerrüdün sona erme ânıdır. Burada kıstas olarak alacaklının temerrütten önceki ve sonraki malvarlığı durumunun karĢılaĢtırılması söz konusu olabilir. Alacaklı edim sonucu gerçekleĢinceye kadar tatmin edilemeyeceği için, temerrüt, ancak edim sonucunun gerçekleĢmesiyle birlikte sona erer. Borçlunun, sonradan bir edim fiilinde bulunması, temerrüdün sona ermesi açısından bir anlam ifade etmez.

Alman hukukunda Reinelt isabetli bir yaklaĢım sergileyerek çözüm olarak Ģöyle bir öneride bulunmuĢtur. Yazar ifa “yakında” hemen gerçekleĢirse, temerrüdün sona ermesini edim fiilinin tamamlanmasına kadar kaydırılması yönünde bir çözüm önermiĢtir. Reinelt‟in bu görüĢüne göre, borçlu ifayı uygun olmayan bir ulaĢım yolunu seçerek geciktirirse, temerrüt, ancak edim sonucunun gerçekleĢmesiyle birlikte sona erer. Buna karĢılık borçlu uygun bir ulaĢım yolu seçer ve edim sonucunun gerçekleĢmesi gerçekten de uygun olmayan bir Ģekilde gecikmezse, temerrüt ancak edim fiilinin bitirilmesiyle sona erer577. Fakat gönderilecek borcun söz konusu olduğu

bir durumda temerrüt malın gönderilmesiyle birlikte sona eremeyeceği için, bu görüĢe iĢtirak etmek mümkün değildir.

II. TEMERRÜDÜN ĠFASIZ SONA ERMESĠ