• Sonuç bulunamadı

Duygular Güdü kavramı değerleri ve duyguları bütünleĢtirir; güdü bir amaca veya değere ulaĢmak için duyulan istektir ( Ülgen, 1997: 62).

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

4. Duygular Güdü kavramı değerleri ve duyguları bütünleĢtirir; güdü bir amaca veya değere ulaĢmak için duyulan istektir ( Ülgen, 1997: 62).

Güdülenme biliĢ, davranıĢlar, çevre ve diğer kiĢisel faktörlerin etkileĢimleri sonucunda ortaya çıkmaktadır. Burada sözü edilen kiĢisel faktörler Egen ve Kauchak tarafından ortaya atılan Ģu dört maddeyle açıklanır: Uyarılma, amaçlar, inançlar ve ihtiyaçlar. Uyarılma; öğrenme için gerekli Ģartlardan biri olan genel uyarılmıĢlık hali, organizmanın verimli bir öğrenme sağlayabilmesi için hazır ve tetikte bulunmasıdır. Öğrenme için organizmanın optimal seviyede uyarılmıĢlık halinde olması idealdir. UyarılmıĢlık çok fazla ya da çok az olmamalıdır. Eğer sınava gelirken yorgun isek veya kiĢisel problemlerimiz varsa, uyarılma düzeyimiz oldukça düĢük olabilir ve yapabileceğimizin en iyisini yapamayız. Diğer yandan kaygı oluĢturacak kadar uyarılmıĢsak, performansımız da düĢük olacaktır. Amaçlar; öğrencilerin derslerle ilgili amaçlarıdır. Bu onların güdülenme düzeylerini etkilemektedir. „20 matematik sorusunu doğru olarak çözüp, açıklamalı çözümlerini defterime yazacağım‟ biçiminde belirtilmiĢse, bu amaç etkili amaç kriterini karĢıladığı gibi kısa vadeli öğrenmeye yönelik olup, gerçekleĢme ihtimali daha yüksektir. Ġnançlar; küçük yaĢtaki çocukların yetenekleri ile ilgili olarak iyimser görüĢler taĢımaları ve yüksek baĢarı beklentisi içinde olmalarıdır. Ġlk sınıflarda çocuklar yetenekli insanların çok çalıĢtığını, çok çalıĢmanın da onları yetenekli yaptığını düĢünürler. Öğrenciler üst sınıflara geçtikçe yeteneklerle ilgili olumlu algılarında azalmalar görülür. BaĢarısızlığa daha çok tepki gösterirler. Bu sınıflardaki öğrenciler öğretmenlerin yetenekle ilgili değerlendirmelerinden etkilenirler.

Kolay görevlerdeki performansı övme veya performansa bağlı olmayan övgü öğrencilerin baĢarı düzeyini düĢürür. Ġhtiyaçlar; gerekli veya arzulanan bazı Ģeylerin eksikliğidir. Ġhtiyaçlar konusunda en yaygın görüĢ Maslow‟a aittir. Maslow‟a göre güdülenmenin temelinde ihtiyaçlar vardır. Bu ihtiyaçlardan bir alttaki karĢılanmadığı sürece insanlar bir üstteki ihtiyacı gidermek için çaba göstermezler (Öncü, 2005: 176- 177-178-181-182).

Maslow‟un ihtiyaçlar hiyerarĢisi konusuna ilerleyen bölümlerde tekrar yer verilecektir.

2.3.1. Güdülenme Kuramları

“Bir sınıftaki öğrenciler birçok özellik yönünden birbirine benzedikleri halde, çok farklı davranıĢlar gösterebilmektedirler. Güdüleme kuramları bu yönlerde bireylerarasındaki farkları açıklamamıza yardımcı olmaktadır” (Öncü, 2005: 170).

“Güdülenmeyi anlamak için, güdülenme kuramlarını bilmek bir zorunluluktur” diyen KılbaĢ (2010: 316)‟a göre; güdülenmenin altında yatan nedenler ve öğretmenlerin öğrencilerini nasıl güdüleyeceklerine iliĢkin kuramlar, tam anlamıyla öğrenme kuramı olarak adlandırılmasalar da, eğitimciler için güdülenme çalıĢması öğrenme araĢtırması ile kesinlikle iliĢkilidir.

Bilinen dört ana kuram; davranıĢçı yaklaĢım, insancıl yaklaĢım, sosyal öğrenme yaklaĢımı ve biliĢsel yaklaĢım kuramlarının yanında güdülenme ile ilgili olarak, önceleri dürtü, içgüdü gibi kavramlarla; daha sonraki yıllar yükleme, yeterlilik, amaç gibi kavramlarla açıklanan birçok kuram ortaya atılmıĢtır.

2.3.1.1. DavranıĢçı YaklaĢım Kuramı ve Güdülenme

Güdülenmeyi açıklayan önemli kuramlardan biri davranıĢçı yaklaĢım kuramıdır. Bilindiği üzere davranıĢçılar öğrenmeyi ve davranıĢı Uyarıcı- Tepki arasındaki bağ (U- T bağı) ile açıklarlar. Öğrenmenin ve davranıĢın edinilmesinde geçerli olan koĢullanma

ve öğrenme ilkelerinin, kavramlarının birçoğu güdülenme içinde geçerlidir (Duy, 2009: 476).

“DavranıĢçılar, davranıĢa neden olan ve davranıĢı takip eden uyarıcıları gözleyerek, öğrenmeyi açıklamaya çalıĢmıĢlardır. Gözlenebilir davranıĢ üzerinde odaklandıkları için öğrenmenin ancak dıĢsal olarak gözlendiğinde meydana geldiğini savunurlar” (Çırak, 2009: 238).

Thorndike, Skinner, Hull gibi davranıĢçılar, hayvanların gözlenebilir ve ölçülebilir davranıĢları üzerine yaptıkları çalıĢmalara dayanarak güdünün öğrenmeyi nasıl etkilediğini açıklamaya ve elde ettikleri sonuçları insanların öğrenmesine uygulamaya çalıĢmıĢlardır. DavranıĢçılara göre bebekler dürtülerle doğarlar. Sonra bu dürtüleri giderecek davranıĢ örüntüleri öğrenilir. Bu öğrenmelerde koĢullanma süreçlerinin önemli bir yeri vardır. Daha sonra öğrenilmiĢ davranıĢ örüntülerinin kendisi güdüleyici özellik kazanır. Örneğin, bebeğin beslenmesi sırasında gösterilen sevgi klasik koĢullanma süreci sonunda gereksinime dönüĢür. Ayrıca çocuğun belli davranıĢlarının sürekli olarak pekiĢtirilmesi alıĢkanlıkların oluĢmasına yol açacaktır (Açıkgöz, 2003:212).

“Güdülenmede davranıĢsal yaklaĢımın etkililiği, büyük ölçüde pekiĢtireçlere bağlıdır” (Öncü, 2005: 170).

Kızıltepe (2004:175), olumlu ya da olumsuz pekiĢtireçlerin davranıĢı hızlandırdığından bahseder. Doğru cevap verdiği fen soruları yüzünden öğretmeninden hem yüksek not hem de övgü alan öğrencinin fen dalını daha da seveceği gibi. Ayrıca, davranıĢçıların, öğrenmenin ödül ve cezalar sonucu meydana geldiğine inandıklarını, onların güdünün de aynı Ģekilde insan davranıĢını Ģekillendirdiğini ve kiĢilerin ödüllere ulaĢmak, cezalardan kaçmak yönünde güdülendiğini iddia ettiklerini belirtir.

Bu yaklaĢım, dıĢsal güdülenmeye dayalı bir yaklaĢımdır. Öğrenci kendi amaçlarını bir kenara bırakıp, kendini ödüle getiren amaçlara yönelebilir. DavranıĢsal yaklaĢımın ilkeleri okullarda yaygın bir Ģekilde uygulanmasına rağmen, öğrencileri güdüleme konusunda tartıĢmalı bir yaklaĢımdır. Bu yaklaĢıma getirilen ana eleĢtiri, dıĢtan güdülenmenin bireyin davranıĢları üzerine olan olumsuz etkileridir. Öğrenci sadece ödül almak için istenen davranıĢı yapar hale gelebilir. Ödüller, kalite standardını karĢıladığı zaman değil de, sadece ödev yerine getirildi diye verilirse, dıĢtan gelen dürtülerin olumsuz etkilerinde artıĢ görülür. Öğrenciler, alınan ödülün çaba ve ödevin kalitesi ile değil de, onun yapılmasıyla kazanılabileceği mesajını alırlar. Bu da güdülenmeye zarar verir (Öncü, 2005: 170).

Skinner, tepkisel ve edimsel davranıĢları birbirinden ayırmıĢtır. Ona göre, tepkisel davranıĢlar organizmada var olan ve bir uyandırıcı uyarıcı tarafından ortaya çıkarılan davranıĢlardır ve tipik olarak refleksleri kapsar. Edimsel davranıĢlar ise organizma tarafından ortaya konulan ve sonuçları tarafından kontrol edilen davranıĢlardır. Bir davranıĢın ortaya çıkardığı sonuçları tarafından kontrol edilmesi demek, davranıĢın pekiĢtirildiğinde devam etmesi, pekiĢtirilmediğinde ise devam etmemesi demektir (Kaya, 2009:313).

Tam bir davranıĢçı olan Skinner, ruhbilimi bir davranıĢ incelemesi olarak ele almakta, dürtü, gereksinim, tutum gibi bireylerin „içsel‟ durumlarını anlatan kavramları davranıĢın nedeni olarak kabul etmemektedir. Çünkü bunlar gözlemlenemeyen birimlerdir(….) Skinner‟e göre davranıĢın nedenlerini insanın içinde arayamayacağımıza göre bu nedenleri onun çevresinde bulabileceğiz (Onaran, 1981: 261-262).

Skinner‟e göre (…) bireyin geçmiĢ-Ģimdiki çevresi onun davranıĢını belirleyen en önemli etkendir (….) DavranıĢlarımızın çoğu öğrenilmiĢ davranıĢlar olup iĢlemsel (edimsel) davranıĢlardır. Bir bireyin istenen davranıĢta bulunması için davranıĢ-çevre- pekiĢtiriciler arasındaki iliĢkilerin “uyumlu” olması gerekir (….) DavranıĢ önce rastgele yapılsa da, pekiĢtirmeyle uyumlanınca o davranıĢın yinelenme olasılığı artacaktır (….) Uyumluluğu düzenlemekte dört yol vardır: (1) olumlu pekiĢtirici, (2) kaçınmayı öğrenme, (3) yok olma, (4) ceza. Bunlardan ilk ikisi istenen davranıĢı güçlendirmekte, son ikisi istenmeyen davranıĢı zayıflatmakta kullanılır. Olumlu pekiĢtirme davranıĢ sonucunda elde edilen, aynı zamanda davranıĢın ileride de yapılması olasılığını arttıran pekiĢtirmedir. Kaçınmayı öğrenme, örneğin bir iĢ gören bir iĢe geç kaldığında üst‟ünün eleĢtirisinden kaçmak için iĢe vaktinde gidiyorsa böyle bir öğrenme söz konusudur.

Yalnız Skinner bu yöntemin kullanılmasına taraftar değildir (Tava, 2005: 83-84-85).

“Ödüller olumlu pekiĢtireç olarak vazife görüp davranıĢı teĢvik ederken, olumsuz pekiĢtireçlerde yapılması istenilen davranıĢın meydana gelme olasılığını artırır” (Kızıltepe, 2004: 176).

“Ġstenmeyen bir davranıĢı kaldırmak için kullanılan ortadan kaybolma yöntemi, daha önce verilen olumlu bir pekiĢtirmenin verilmemesi sonucu bir davranıĢın bir süre daha sürüp sonra yok olması demektir” (Tava, 2005: 85).

Kaya (2009:313)‟ya göre; ceza, “istenmeyen bir davranıĢın engellenmesi veya sıklığının azaltılması için organizmaya olumsuz pekiĢtireçleri verme, olumlu pekiĢtireçleri ortamdan çıkarma iĢlemi; sönme ise, “istenmeyen bir davranıĢın görmezden gelinerek, pekiĢtirmemek suretiyle sıklığının azaltılmasıdır.” Sönen bir davranıĢ bir süre sonra tekrar gösterilebilmektedir. Buna da „kendiliğinden geri gelme‟ denir.

Ceza yönteminin kullanımına Skinner taraftar değildir. Ona göre insanlar etkin, üretken, yaratıcı davranıĢın etkili yollarla pekiĢtirildiği bir çevrede mutlu olurlar. Ceza yönteminde cezalandırılan davranıĢ hemen yok olur ama cezanın yan etkileri de vardır. Ceza kalkınca davranıĢ hemen belirebilir. Ġstenmeyen davranıĢ ortadan kalksa da istenen davranıĢ çoğunlukla belirmeyebilir. Çoğunlukla ceza gerginlik, endiĢe yaratır (Tava, 2005: 85).

Yüksel(2004: 109)‟e göre; pekiĢtireçlerin istenilen davranıĢ değiĢikliğini sağlayabilmesi için bazı özelliklere sahip olması gerekmektedir. Bu özellikler: (1) Hemen kullanılabilen, (2) istenen davranıĢın görülmesinden hemen sonra verilebilen, (3) tekrar tekrar verildiğinde bireyde doygunluk yaratmayan ve (4) tüketilmesi zaman almayan türden olmalıdır.

PekiĢtirme tarifelerine de çok kısa değinmemiz gerekirse; genel olarak beĢ tür pekiĢtirme tarifesi vardır. Bunlar sürekli pekiĢtirme ve sabit aralıklı, değiĢken aralıklı, sabit oranlı ve değiĢken oranlı pekiĢtirmedir. Kaya (2009: 303) bu tarifeleri Ģöyle açıklar:

1. Sürekli pekiĢtirme. Yeni bir davranıĢın kazandırılması sürecinde kullanılır ve

Benzer Belgeler