• Sonuç bulunamadı

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

5. Sanatın eğitimsel iĢlevi Sanatın bireysel, toplumsal, kültürel ve ekonomik iĢlevlerinin düzenli, etkili ve verimli bir biçimde gerçekleĢmesini sağlayıcı sanatsal

2.1.2.1. Dünden Bugüne Sanat Eğitim

Sanatın insan hayatında ki yeri ve önemi açıkça görülmektedir. Ġlhan (1994: 176), çağdaĢ insan; “insan ve değerlerini bilen, bugünü algılayıp, geleceğe bakabilen, bütün bu alanlarda tutarlı bir dünya görüĢü olan, kendisine her yerde saygınlık

kazandıracak görgü kurallarına sahip, sanat tarihi ve günümüzün sanatı hakkında yorum yapabilecek düzeyde bilgi sahibi insandır” der.

Toplumlar, ekonomik, kültürel, bilimsel ve teknolojik alanlarda değiĢme ve geliĢme gösterirken sanat eğitiminin de bu değiĢimlere koĢut olarak çeĢitli aĢamalardan geçerek bugüne geldiğini ifade eden KırıĢoğlu (2002: 13)‟na göre; sanat eğitimi düĢünsel temelinden amaç ve uygulamasına kadar değiĢerek ve daha çağdaĢ, daha bilimsel bir görünüm kazanarak günümüze ulaĢmıĢtır. Her ulusun kendi ekonomik, politik, toplumsal ve kültürel koĢullarının sanat eğitiminin bu ülkelerde farklı geliĢimine neden olduğunu, ancak, kimi batılı uluslarda gözlenen hızlı endüstrileĢme, bilimsel araĢtırmalar, teknolojik devrimler ve en önemlisi iletiĢim alanındaki geliĢmenin uluslar arası kültür etkileĢimini hızlandırdığını da ifade eden KırıĢoğlu; sanat eğitimi tarihi açısından ülkemizde durumun daha farklı olduğunu çünkü endüstrileĢme sürecini yaĢamamıĢ bir toplum olarak bizde koĢullar ve gereksinmelerin batı ile aynı zamanlarda oluĢmadığını, batıdaki ve ülkemizdeki değiĢim ve geliĢimlerin farklı koĢullar ve zamanlarda görüldüğünü belirtmiĢ, benzer koĢullar oluĢmadan yaĢanan biçimsel etkilenmeler sanat eğitimimizde köklü bir değiĢimin sağlanamamasına neden olduğuna dikkat çekmiĢtir.

Dünyada, özellikle Batı'da sanat eğitimi 19. yüzyıldan bu yana, toplumsal değiĢmeler, kültürel, bilimsel ve teknolojik geliĢmelerin yanında siyasal geliĢmelerden de etkilenmiĢ, eğitim politikaları içinde yer alan sanat eğitimi siyasalarının, saptanabilir değer ve ölçütlerine göre değiĢiklikler göstermiĢtir. Kimi zaman kültüre az değer verildiği söylenerek genel kültür düzeyini artırıcı, kimi zaman genel yaĢam biçimindeki zevk düzeyini yükseltici, bazen dünya piyasasına daha nitelikli ve zevkli eĢya sürebilme gibi ekonomik bir etken, bazen de halka ve halk sanatlarına dönük ya da çocuktan yana olmak gibi birçok iĢlev, erek ve ideoloji yüklenmiĢtir. Yüklendiği iĢleve göre de örgün eğitim kurumlarındaki sanat eğitiminin veriliĢ tarzı baĢka baĢka olmuĢtur (San, 1982: 220).

San (2001: 26)‟a göre; bir usta-çırak iliĢkisi içinde sürdürülerek gelen zanaat eğitimi yanında, pedagojik amaçlı sanatlar eğitiminin, meslek okullarından baĢlayarak ülkemizde örgün eğitim alanına girmesi, 1908 MeĢrutiyetinden de önce Türkiye‟yi etkilemeye baĢlayan Batılı anlayıĢ ile olmuĢtur. Ünver (2002: 17) de ülkemizde sanatın

18. yüzyılda örgün eğitime girdiğini ifade eder ve geliĢim seyrini cumhuriyet öncesi ve cumhuriyet dönemi olarak iki döneme ayırır.

Genel eğitim içinde Sanat Eğitimi‟nin Türkiye‟deki tarihsel sürecine dair tespitlere bakıldığında, Türklerin Orta Asya‟da ilk kez görüldükleri yüzyıllardan, Cumhuriyet dönemine kadar güzel sanatlara ve bunun eğitimine önem verdikleri görülür. Selçuklu hükümdarları günümüz atölyeleri anlamında “Nigarhane” ve resim enstitüsü anlamında “NakkaĢhane”ler yapmıĢlardır. Bu kurumlarda sistematik bir sanat eğitiminden çok usta-çırak iliĢkisine dayanan bir öğretim anlayıĢı egemen olmuĢsa da bunlar sanat eğitimi adına önemli sayılabilir (AlakuĢ, 2003). 1773‟de açılan Mühendishane-i Bahri-i Hümayun, 1795‟de açılan Mühendishane- i Berri-i Hümayun, 1827‟de açılan Tıbbiye ve 1835‟te açılan Harbiye okullarında, resim dersi etkinlikleri her ne kadar askeri amaçlı bir haritacılık ya da teknik resim niteliğinde olsa da sanat eğitimi bakımından zemin hazırladığı söylenebilir (Özsoy, 2003: 69‟dan akt. Karaaslan, 2009: 26).

Ünver (2002: 17- 18)‟e göre; 1834‟te açılan Mekteb-i Harbiye-i ġahane‟de (Harp Okulu) batı tarzı resim dersleri verildi ve Türk resminin yönünü değiĢtiren ressamlar (Türk Primitifleri olarak anılan Hüseyin Giritli, Ahmet Bedri ve Kaptan imzalı ressamlar) bu kurumlardan mezun oldular. 1835 de Ġngiltere‟ye tahsil için 12 genç gönderildi. Bunlar arasında Ferik Ahmet PaĢa, Bekir PaĢa ve Tevfik isimli bir Harbiyeli vardı. 1848 yılında açılan Darülmuallimin (Öğretmen Okulu) mektebine 1909 yılında Satı Bey‟in müdür olması sonunda resim ve el iĢi dersleri önem kazandı ve resim derslerine Ġsmail Hakkı Baltacıoğlu ile ġevket Dağ girdi.

1862‟de açılan “Ġlk öğretmen Okulu” ve 1870‟de açılan “Kız Öğretmen Okulu” Tanzimat döneminin yeni anlayıĢla öğretmen yetiĢtiren kurumlarındandır. Tüm bu öğretmen okullarında, içinde resim derslerinin de bulunduğu batılı anlamda modern programların uygulandığı görülür (AlakuĢ, 2003). Askerî RüĢtiye Mekteplerinde 1869‟dan itibaren serbest resim dersleri konulmuĢ, öğrenim süresi dört yıl olan MenĢe-i Muallimin Okulu‟nda resim öğretmeni yetiĢtirilmiĢtir ( Altunya, 2006: 510‟dan akt. Karaaslan, 2009: 27).

Osmanlı‟da genel eğitim yanında sanat eğitimine de yer verilmesi düĢüncesinin temeli 1876 yılında atılmıĢ ve bu yılda yabancı ressam ve uzmanlarında yardımıyla Sanayi-i Nefise (Güzel Sanatlar)‟nin kuruluĢu ile ilgili bir teskere hazırlanmıĢtı. Osman Hamdi‟ye görev verildi. Okul onun çalıĢmalarıyla 1883‟te açıldı (Ünver, 2002: 18).

Bugünkü anlamıyla resim-iĢ eğitiminin baĢlangıcını, 2.meĢrutiyet dönemine, yani, Darülmuallimin‟de (Öğretmen okulu) ve idadilerde yapılan ilk uygulamalara dayandırmak yanlıĢ olmayacaktır (Özsoy, 2003: 76). Türkiye‟de resim öğretiminin geliĢtirilmesinde Ġstanbul Erkek Öğretmen Okulu olarak bilinen Ġstanbul Darülmuallimin‟ in de payı büyüktür. Bu okul özellikle 1909‟daki Mustafa Satı Bey‟in müdürlüğü ve sanat ile eğitimi birleĢtirmede öncülüğüyle bilinen Ġsmail Hakkı Baltacıoğlu‟nun öğretmenliği döneminde resim eğitimine büyük katkılar sağlamıĢtır. Satı Bey, bu görevi sırasında okul programına resim ve eliĢi derslerini koymuĢ, okul müzelerini kurmuĢ, toplumda herkesin öğretmen olabileceği düĢüncesine karĢı çıkarak, öğretmenliğin özel yeteneklere dayanan bir meslek olduğunu savunmuĢtur (AlakuĢ, 2003).

1910'da resim-iĢ öğretimi konusunda incelemeler yapmak üzere Maarif Nazırı tarafından Avrupa'ya gönderilen Ġsmail Hakkı (Baltacıoğlu), oradaki resim öğretimi konusunda belgeler getirmiĢ, konferanslar düzenlenmiĢ, yazılar yayınlamıĢtır (San, 2001: 26). Baltacıoğlu ayrıca “Türkiye‟de 1910‟dan sonra resim eğitiminde yaptığımız “reform” tam bir baĢarı ile sona ermiĢtir” diyerek, o dönemde Türk çocuklarının uluslar arası resim sergilerindeki aldıkları yüksek derecelerden ve bu eserlerin Herbert Read gibi yetkin kiĢilerin beğenisini kazanmıĢ olmasından güç aldığını da belirtmektedir (AlakuĢ, 2003). Ġsmail Hakkı Baltacıoğlu‟nun getirdiği yeni sanat eğitimi anlayıĢı, 1913 tarihli Mekatib-i Sultaniye‟nin Ġlk Sınıf Ders Programı‟nda resim dersinin içeriğine bakıldığında açıkça görülmektedir. Bu anlayıĢ ile uygulanan yöntem, varlığını 1960‟lara kadar sürdürmüĢ ve bugünün görsel sanatlar eğitiminin Ģekillenmesine temel teĢkil etmiĢtir. Bu yeni anlayıĢ sayesinde kopyacılık yöntemi yerini, doğadan, bellekten ve hayalden yapılan çalıĢmalara terk etmiĢtir (Özsoy, 2003: 76-77).

Ġsmail Hakkı Baltacıoğlu‟nun Sanat Eğitimi hakkındaki düĢüncelerini Dikici ve Tezci (2002: 241-242) Ģöyle aktarırlar:

Baltacıoğlu, eğitim iĢini bahçıvan iĢine benzetir. Bahçıvanın yapacağı iĢ elma ağacına armut verdirmek değildir. Elma ağacına elma vermeyi öğretmek de değildir. Bahçıvanın görevi, elma ağacının elma vermesi için gerekli dıĢ Ģartları sağlamaktır. Toprak, hava, güneĢ, su ve gübre gibi ihtiyaçları sağlanınca ağaç meyvesini kendi kendine verecektir. Eğitim iĢi de böyledir. Ġnsan dıĢarıdan yetiĢtirilemez. YetiĢme Ģartları varolunca insan kendi kendini yetiĢtirir. Terbiye etmek yoktur, terbiye olmak vardır. Baltacıoğlu, üretime ve yaratıcılığa dayanan bir eğitim sistemini savunmuĢtur. Eğitimde güzel sanatların önemini ilk defa ileri süren ve savunan eğitimcilerimizden biridir. Baltacıoğlu, sanat eğitiminin bir parçası olan resim eğitimine büyük önem verirken, günümüz Türkiye‟sinde resim eğitiminin önemi halen tam olarak anlaĢılamamıĢtır. Avrupa‟daki okullarda sanat eğitimi dersleri (resim iĢ dersleri) zorunlu dersler olarak verilirken, Türkiye‟de bu dersler liselerde seçmeli dersler kapsamında yer almaktadır.

“Cumhuriyet dönemi, kültür tarihimizin canlı ve parlak bir dönemidir. Sanatta da amaç halka ulaĢmak ve halkla bütünleĢmektir. El sanatları, halk sanatları ve halk bilimi araĢtırmaları yapılır. Bu araĢtırmalar görsel sanatlarda ulusal kültür temellerinin atılması bakımından önemli giriĢimlerdir” (KırıĢoğlu,2002: 36).

13 Mart 1924 tarihinde yayınlanan Orta Tedrisat Muallimleri Kanunu ile resim öğretmenleri, geçici öğretmen statüsünden kurtuldu (Ünver, 2002: 19). 1925'te ilkokullarda resim ve el iĢleri sınıflarında özel bölümler açılması öngörülmüĢ; 1926'da Sanayi-i Nefise Talimatnamesi (Güzel Sanatlar Yönergesi) yazılarak güzel sanatların öğretiminin düzenlenmesi ve geliĢmesi için bir encümen (komisyon) kurulmuĢtur (San, 2001: 25).

Ulusal Eğitim sorunları üzerine kimi giriĢimlerin baĢladığı 1925 yılında okullardaki sanat eğitimi ve resim öğretimi üzerinde de durulmuĢ, o yıl ülkemize getirilen eğitimci John Dewey'in Milli Eğitim Bakanlığına verdiği raporda sanat eğitimine özel bir bölüm ayrılmıĢ, Dewey öğretmen okullarında sanat dersi öğretmeni yetiĢtirilmesi için özel dersler önermiĢtir. Rapor, yerli eğitimcilerin de gayretleri ile sonuçlandırılarak Eğitim Bakanı Mustafa Necati döneminde yürürlüğe konulmuĢtur (AlakuĢ,2003). KırıĢoğlu(2002: 36)‟nun belirttiğine göre; Dewey‟in raporu üzerine, ortaokullara öğretmen yetiĢtirmek amacıyla Ankara‟da Gazi Orta Öğretmen okulu (Gazi Eğitim Enstitüsü) açılmıĢ (1926), ilk, orta, lise Resim-iĢ programları değiĢtirilmiĢ, okullarda resim-iĢ odaları ve iĢlikler kurulmuĢtur.

1926'da kabul edilen ilkokul programındaki resim ve eliĢleri bölümlerinin uygulanabilmesi için öğretmen yetiĢtirilmesine baĢlanmıĢtır. Avrupa'dan tanınmıĢ

öğretim üyeleri çağrılarak Ankara'da ilk ve ortaokul öğretmenleri için iĢ ilkelerine dayalı bir öğretim kursu düzenlenmiĢtir. 1927'de Ġstanbul Sanayi-i Nefise Mektebinde bir resim öğretmeni kursu açılmıĢ; ayrıca okulun öğrencilerinden resim öğretmeni olmak isteyenlere eğit bilim (pedagoji) dersleri verilmesine baĢlanmıĢtır. Bunu 1932'de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünde resim-iĢ, 1937'de de müzik bölümlerinin açılması izlemiĢtir. 1938'de uygulanmaya baĢlanan ortaokul programında, haftada önce bir, sonra ikiye çıkarılan resim derslerinde, her üç sınıfta da serbest ve doğadan resim, süsleme resim ve sanayi resimleri yaptırılıyordu. Türk mimarlığının ürünleri, çiniler ve nakıĢların incelenmesi de bu derslerin kapsamına girmekteydi. Müzik ve güzel yazı dersleri de yer almaya baĢlamıĢtı (San, 1982: 221-222).

1940‟larda ki en önemli geliĢme Ġsmail Hakkı Tonguç‟un kurduğu Köy Enstitüleridir. Üretime dönük iĢ eğitiminin verildiği bu okullarda sanat çalıĢmaları çok önemliydi. 1947‟de kapatılan Köy Enstitülerinin yetenekli öğrencilerini Gazi Eğitim Enstitüsü‟ne gönderebilmek amacıyla Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünde Güzel Sanatlar ve Halk Sanatları bölümleri açıldı (Ünver, 2002: 20). 1940‟lı yıllarda Resim-iĢ dersinin amacı daha çok “Çocuk odaklı” yaklaĢımlara kayar. Çocukların yaratıcı çabalarının onların yalnız sanat yönünden değil bütün ussal yetilerini de geliĢtireceği görüĢü kabul görür (KırıĢoğlu,2002: 41).

1949'daki Maarif Kongresinde, bazı yetersizlikler dolayısıyla resim dersleri yeniden haftada bire indirilmiĢ, buna karĢılık her üç sınıfa, haftada ikiĢer saat eliĢleri (kızlara ev iĢleri), lise sınıflarına birer saat resim ve müzik, lise son sınıflara da sanat tarihi dersleri eklenmiĢtir (San, 1982: 222). Özsoy (2003: 73)‟a göre; resim dersine ayrılan sürenin kısıtlanmasına, öğretmen sayısındaki yetersizlik de eklenince, istenen baĢarının elde edilemediği görülmüĢtür.

1950‟li yıllarda ise “Sanat Yolu ile Eğitim” görüĢü yaygınlaĢmaya baĢlar. Ünlü, estetikçimiz S.K.Yetkin bir makalesinde Ģöyle yazar: “Bugünkü insanın ruh sağlığı insan tabiatının temel unsurlarından hiçbir Ģey feda etmeksizin bu unsurları uyuĢumlu olarak geliĢtirmeyi ve bu geliĢim içinde yetenekleri doruğuna götürecek olan tam bir eğitim vermeyi gerektirir… Yalnız burada bir noktayı iyice belirtmek yerinde olur. Sanat eğitiminin amacı, sanat için eğitim değil, sanatla eğitimdir” (Yetkin, 1968: 126- 127‟den akt. KırıĢoğlu,2002: 41).

Ġstanbul‟da baĢka bir sanat okulu 1957 yılında, Bauhaus ekolünü izleyerek “Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu” adıyla kurulmuĢtur. Okul; Dekoratif Resim, Grafik Sanatları, Seramik Sanatları, Tekstil Sanatları, Mobilya ve Ġç Mimarlık adlı beĢ bölümle öğretime baĢlamıĢtır. Bauhaus Okulu ilkeleri doğrultusunda hazırlanmıĢ olan programlar zaman içinde bu ilkeleri koruyarak, geliĢen koĢullara uymayı baĢarmıĢtır (Özsoy, 2003: 72).

1962 yılında ki 7. Milli Eğitim ġurası kültür ve sanat sorunlarına geniĢ yer ayırmıĢ, kurulan Güzel Sanatlar Komisyonu (…) bazı öneriler geliĢtirmiĢtir ( Ünver, 2002: 20). Raporun ilkokullara iliĢkin bölümünde; resim derslerinin alanda yetkin olmayan sınıf öğretmenlerince verildiği, bu öğretmenlerin derse bakıĢlarına göre sınıflandırılarak analizlerin yapıldığı, dersin amaçları dıĢında bir yedek ders mantığıyla kullanıldığı ve buna teftiĢ sisteminin de engel olamadığı, dersin iĢleniĢinde estetik ve pedagojik kriterlere dikkat edilmediği ve derse gereken önemin verilmesinin sağlanmasında okul-aile iĢbirliğinde de diyalog ve bilgilendirme eksiklikleri bulunduğu belirtilmektedir (AlakuĢ, 2003).

Ayrıca bu raporda güzel sanatların eğitim hayatımız ve ulusal kalkınmamız açısından taĢıdığı değer vurgulanmıĢ, sanatın çağımızda, günlük yaĢamın, sanayinin, ticaretin içine nasıl yayıldığı ve etkisi açıklanmıĢ, milli birliği sağlamadaki rolü, ülkemizin temsilinde ve tanıtılmasındaki hizmeti belirtilmiĢtir. Bu nedenlerle üniversite ve her derecedeki okullarda güzel sanatlar eğitimine en geniĢ biçimde yer verilmesi, "devletin gerçek bir sanat politikasına sahip olması" istenmiĢ, bu yoldaki çalıĢmaların: a) Halk sanat eğitimi, b) Okullarda sanat eğitimi, c) Sanatçıların yetiĢtirilmesi yolunda yürütülmesinin karara bağlandığı belirtilmiĢtir (San, 1982: 222).

1972 yılında ĠĢ dersi bir program değiĢikliği ile “ĠĢ ve Teknik Eğitimi” adı altında öğrencinin yaratıcı düĢünmesini geliĢtirmeyi amaçlayan bir ders konumuna getirilir. Amaç, ne salt el becerisi kazandırmak, ne kısa yoldan, çocuğu yaĢama hazırlamaktır. Amaç, öğrencinin yeteneğini belirleyerek yönlendirmektir (KırıĢoğlu, 2002: 38). 1974'deki 9. Milli Eğitim ġurasında, sanat eğitiminin orta öğretim kurumlarında öğrencilerin ilgi ve isteklerine göre seçecekleri kol faaliyetleriyle desteklenmesi öngörülmüĢ, lise ve dengi okullarda da sanat eğitimi dersleri seçmeli dersler arasına konarak öğrencilerin yeteneklerine göre seçim yapmaları düĢünülmüĢtür. 1978'de orta öğretim kurumlarında iki saatlik zorunlu ders olarak hazırlanan "Turizm ve Sanat Eğitimi" dersi, öngörülen geniĢ kapsamlı, çağdaĢ müfredat programına ve çok

yerinde ilke ve amaçlarına karĢın, öğretmenler hazırlıksız yakalandığı, daha doğru bir deyiĢle, gerekli ön çalıĢma yapılmadan dersler yürürlüğe konduğu için, iktidar ve tutum değiĢikliği de buna eklenince yürütülmemiĢtir (San, 1982: 222- 223). 1982 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek DanıĢma Kurulu hazırladığı raporda; örgün eğitimde sanat eğitiminin yapıcı rolü ve hak ettiği yeri alması önemle vurgulanmıĢ ancak somut bir veri elde edilememiĢtir. Bugüne kadar lise düzeyinde sanat eğitimi alanındaki en önemli geliĢme, 1989- 1990 öğretim yılında Güzel sanatlar Liselerinin açılmıĢ olmasıdır (Ünver, 2002: 21).

Sanatın ve sanatın eğitiminin gerekliliği sonucunda bugüne dek 1948, 1968 Ġlkokul, 1951, 1962, 1971 Ortaokul ve 1992 Ġlköğretim Programları geliĢtirilmiĢtir. Günümüz koĢullarında ise yeniden yapılandırılan eğitim sistemimizin öğretim programları kapsamında, Görsel Sanatlar Dersi Öğretim Programı‟nın oluĢturulmasına ihtiyaç duyulmuĢtur (T.C.M.E.B., 2006: 5).

Cumhuriyet döneminde ilk yılların gerçekten sanatsal geliĢmenin altın yılları olduğunu ve sanat eğitiminde temel arayıĢlar içine girildiğini belirten KırıĢoğlu (2002: 43) bu eğitim sürecinde, sürekli doğaya dönmek, görmeyi öğretmek, imge zenginleĢtirmek gibi önerilerin daha çok sözde ve yazıda kalsa da yer aldığını, bu yaklaĢımlarla Batıyı taklitten öte geçmiĢle çağdaĢ arasındaki bir boĢluğu kapatma çabalarının sezildiğini ifade eder. Ancak, daha sonra gerek kurumsallaĢma eksikliğinden, gerek politik nedenlerle bu temelin tam kurulamadığını, temeli sağlam bir sanat eğitimi politikasına dayanmayan Resim-iĢ dersinde tutarlı, geliĢmeye açık bir düzeyin tutturulamadığına dikkat çeker.

Benzer Belgeler