• Sonuç bulunamadı

Devlet Kavramı ve Devletin Yapısı

Belgede Başkanlık sistemi ve Türkiye (sayfa 21-27)

Devlet; Arapça kökenli bir kelime olarak “devle” kelimesinden türetilmiş olup, tedavül eden anlamında kullanılmaktadır. İngilizce “state” olarak ifade edilen, eski Yunan felsefesinde, “polis”, Osmanlıda “mülk olarak adlandırılan devlet, birey ve bireyi yönetenlerin birlikte oluşturduğu kurumsal bir mekanizma veya toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal örgütlü bir ulusun oluşturduğu bir yapı olarak tanımlanabilir.1

Başka bir tanımla devlet, kamu gücünü kullanan egemen güç, bir milletin örgütlenmesi veya bir milletin, bir ülke üzerinde bir araya gelerek kurduğu tüzel kişilik ya da en ileri şekilde oluşturulan insan topluluğu olarak da ifade edilebilir.2 Hükûmet sistemlerinin de içinde yer aldığı ve çok fonksiyonlu bir yapı olan devletin, dört temel unsurdan oluştuğu belirtilmektedir. Bunlar; Millet, toprak, egemenliktir.

Devletin varlığı için, bu üç unsurun birlikte bulunması zorunludur.3

1 Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, Beta Yayınevi, 16. Baskı, İstanbul, 2013, s. 127-141., Kemal Gözler, Devletin Genel Teorisi, Ekin Basım Yayın Dağıtım, 3. Baskı, Bursa, 2011, s.

4.; Bülent Nuri Esen, Anayasa Hukuku, Genel Esaslar, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1970, s.

89.; Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, Baha Matbaâsı, İstanbul 1960, s. 126.; Georg Jellinek; L’Etat Moderne Et Son Droit, Traduction Française Par Georges Fardis, Paris, V.

Giard/Birere, 1911, C.1. (Yavuz Abadan, Amme Hukuku ve Devlet Nazariyeleri, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fükültesi Yayınları, Ankara 1952, s. 123-132; Kemal Gözler, Devletin Genel Teorisi, Ekin Basım Yayın Dağıtım, 3. Baskı, Bursa, 2011, s. 7’den naklen);

Türk Hukuk Kurumu, Türk Hukuk Lügâtı, Türk Hukuk Kurumu Yayınları, Başbakanlık Basımevi, 3. Baskı, Ankara, 1991, s. 576.; Ayrıntılar için bkz. Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Akaydın Kitabevi, Ankara, 2013.; Şemsettin Sami, Temel Osmanlıca-Türkçe Sözlük, Tercüman Yayınevi, İstanbul, 1985.

2 Reşit Gürbüz, Anayasa Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara, 2008, s. 8.; Ferman Demirkol, Anayasa Hukuku, Genel Esaslar, Türk Anayasa Hukuku, Filiz Kitabevi, 7. Baskı, İstanbul, 2015, s. 130.; Ayrıntılı bilgi için bkz. Gözler, Devletin Genel Teorisi, s. 4-11.; Teziç, Anayasa Hukuku, 16. Baskı, s. 128-132.; Şeref Gözübüyük, Anayasa Hukuku, Turhan Kitabevi, 19.

Baskı, Ankara, 2010, s. 12.

3 Recep Bozlağan, Türk Tipi Başkanlık; Hayat Yayınları, İstanbul, 2016, s. 21, 24.; Gözler, Devletin Genel Teorisi, s. 4.; Teziç, Anayasa Hukuku, 16. Baskı, s. 128-132.; Gözübüyük, Anayasa Hukuku, 19. Baskı, s. 12-13.

Devlet kavramı üzerine birçok araştırmalar yapılmıştır. Örneğin, Aristotales,

“Politika” isimli eserinde, devleti ilk kuran insanların iyiliksever insanlar olduklarını, devlet olmasaydı insanların hayvandan farklarının olmayacağını, bu nedenle, devletin, insanlara mutluluk veren bir birlik olduğunu, bireylerin, toplumu, toplumun da devleti oluşturduğunu belirttikten sonra, her devletin, bir anayasası olması gerektiğini, devletin üç unsurdan oluştuğunu ve bu unsurların da; halk, ülke ve aile olduğunu ifade etmiştir. Jean Jacques Rousseau ise, insan ihtiyaçlarının zamanla arttığını, özel mülkiyet kavramı ile birlikte insanlar arasındaki dengelerin değiştiğini, bu durumun da karmaşalara neden olduğunu, bunun sonucunda genel iradeye dayalı sosyal bir sözleşme yapıldığını, bu sözleşmeye göre adına devlet denilen kolektif bir varlık oluştuğunu ifade etmiştir. John Locke’a göre, adaleti sağlayacak ve anlaşmazlıkları çözecek bir üst otoriteye ihtiyaç duyulması nedeniyle, yeni bir devlet yapısı oluşturulmak suretiyle, insanlar, cezalandırma haklarından toplum lehine vazgeçmişlerdir.4

Bu tarihi düşünceler kapsamında değerlendirilen ve insanlık tarihi kadar eski olan devlet yapılanması, bireylerin beraber yaşama zorunluluğunun bir sonucu olarak meydana gelmiştir. Milattan Önce 5. Yüzyılda Atina’da bulunan Sofistler, devleti, güven içinde yaşamanın ve az emek göstererek çok iş başarmanın bir aracı olarak değerlendirmişlerdir. Bu dönem ortaya çıkan devletler, genelde ataerkil krallıklara dayanmaktaydı. Orta çağdaki devletler, teokratik özellikler gösterirken, batıda, kilisenin hakimiyetinde yapılanmıştır.5

İslam devlet anlayışında ise, devletin dini temellere dayandığı, ilk devlet başkanının, Hz. Muhammet (S.A.V) olduğu, vefatından sonra, bu görevin, halifeler tarafından onu temsilen yerine getirildiği görülmüştür. İslamiyette, yönetime ilişkin

4 Gözler, Devletin Genel Teorisi, s. 39-40.; Hasan Tahsin Fendoğlu, “Aristotales’in Devlet Felsefesi ve Önceki Anayasa Hukukumuz”, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Y:1993, S:6, ss. 129-155., s. 129-139. (http://dergipark.gov.tr/download/article-file/213751 (E.T: 10/09/2018); Recai Galip Okandan, Amme Hukukumuzun Ana Hatları, (Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Yıkılışına Kadar), İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1971, s. 86.; Teziç, Anayasa Hukuku, 16. Baskı, s. 466.; Gözübüyük, Anayasa Hukuku, 19. Baskı, s. 12-15.

5 Hakan Ay; Öznur Uçar; “Devletin Gelişim Süreci”; İşletme Fakültesi Dergisi, C:16., Y:2015., S.2, ss.195-206., s.196. http://dergipark.gov.tr/download/article-file/234796., (E.T:

10/10/2018); Ayrıntılı bilgi için bkz. Gözler, Devletin Genel Teorisi, s. 4-45.

esaslar, İslam hukuku kurallarına göre yürütülmekte idi. Yargı işleri hariç olmak üzere, diğer iş ve işlemler, devlet başkanı tarafından yürütülürdü.6

Devlet yapılanmasının ortaya çıktığı ilk dönemlerde, toplumlar basit bir şekilde yaşamaktaydı. Gelişen süreç içerisinde, artan nüfus ve bu nüfusun taleplerinin değişkenlik göstermesi üzerine, devleti idare edebilmenin farklı yolları düşünülmeye başlanmıştır. Devlet denilen mekanizma içerisinde ortaya çıkan görevlerin, aynı kişi veya farklı kişiler tarafından yapılmasının gerekip gerekmediği tartışıldıktan sonra, bireyler adına güç kullanan kuvvet kavramları ortaya çıkmaya başlamıştır.

Kuvvet kavramı ile birlikte, devlet ve egemenlik kavramları da birbirleri ile yakından ilgilidir. Egemenlik, bir toprak parçası üzerindeki kural koyma ve hukuk yaratma kuvveti olarak tanımlanabilir. Ayrıca egemenlik, bir devletin, vatandaşları ve ülkesi üzerindeki yetkilerinin tamamını açıklamak için kullanılan bir ifadededir.

Devlet yapısının oluşmaya başlaması ile birlikte, önce monarşi temelli yönetim anlayışları ortaya çıktı. Bu yapılar, kuvvetlerin tamamının yürütmede birleştiği, krallık veya imparatorluk gibi organizasyonlar olarak kendini gösterdikten sonra, toplumların gelişen ve değişen talepleri karşısında, kuvvetler birliği fikri yerine, kuvvetler ayrılığı fikrine dayalı demokratik sistemler doğmaya başladı. Bu süreçte; milli egemenlik ilkesi, hem devlet hem de hükümet sistemleri açısından önemli bir kaynak haline geldi.

Egemenliğin kaynağı olarak gösterilen milletin, kendisini yönetenleri seçme hakkı olduğuna dair genel ilke, monarşik sistemlerin temelini sarsmaya yetmiştir.

Devletin içinde bir unsur olarak yer alan millet, belli şartlar altında birbirine bağlı olan insan topluluğunu ifade etmektedir. Millet egemenliği ise, ülke üzerindeki egemenlik haklarının millet tarafından doğrudan veya organlar aracılığı ile kullanılmasıdır. Millî egemenlik ilkesinin, egemenliğin millet tarafından temsilciler tayin edilmek suretiyle kullanılmasını da öngörmesi nedeniyle, bu egemenlik

6 Ayrıntılı bilgi için bkz. İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2005, 294-302.

anlayışında, egemenliğin bölünmezliği ilkesinin de geçerli olduğu ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin, egemenliğin bölünmezliği ilkesine aykırılık teşkil ettiği ifade edilmektedir.7

Egemenlik hakkını kullanan devletler; egemenliğin kaynağına, kullanımına, coğrafî ve kurumsal dağılımına göre üç grupta değerlendirilebilir:8 Egemenliğin kaynağına göre devletler, teokratik ve laik devlet olarak sınıflandırılabilir. Teokratik devlet, devlet egemenliğinin belirli bir dinî inanca dayandırıldığı devlettir. Örneğin;

İran, İsrail, Pakistan, Vatikan ve Tayland gibi ülkeler, bu anlamda, teokratik devlet niteliğindedirler. Laik devlet ise, devlet egemenliğinin dine dayandırılmadığı devlettir. Fransa, Türkiye, Japonya, Avustralya, Brezilya ve Kanada gibi ülkeler, laik devlete örnek olarak gösterilebilir.9

Egemenliğin kullanımına göre devletler; monarşi, aristokrasi ve cumhuriyet olarak nitelendirilmektedir. Monarşi; devletin başında kral, sultan, imparator, emir, prens gibi bir monarkın bulunduğu, bu monarkın, egemenliği, tamamen veya kısmen kullandığı ya da egemenlik yetkisinin bu kişinin elinden alınarak sembolikleştirildiği devlettir. Monarşik devletler de kendi içinde; mutlak monarşi ve meşruti monarşi olmak üzere ikiye ayrılır.10 Mutlak monarşi; egemenliğin tamamen monark tarafından kullanıldığı devlettir. Umman, Suudi Arabistan, Swaziland ve Brunei gibi devletler mutlak monarşilere örnek olarak gösterilebilir. Meşruti veya anayasal monarşi ise; egemenliğin kısmen monark kısmen millet tarafından kullanıldığı veya monarkın sembolikleştirilerek egemenliğin tamamen millet tarafından kullanıldığı devlettir. Egemenliğin monark ve millet tarafından çeşitli düzeylerde kullanıldığı devletlere örnek olarak; Fas, Ürdün, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri verilebilir. Monarkın sembolikleştirilip egemenliğin bütünüyle millet tarafından

7 Adnan Küçük, “Egemenlik (Hakimiyet), Halk Egemenliği, Milli Egemenlik Tartışmaları ve Egemenlik Anlayışında Esaslı Dönüşüm”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, S.6, ss. 311-361, s.

332.; Ayrıntılı bilgi için bkz. Gözler, Devletin Genel Teorisi, s. 51, 77-104.; Teziç, Anayasa Hukuku, 16. Baskı, s. 139 vd.

8 Mehmet Turhan; Hükümet Sistemleri ve 1982 Anayasası, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, No: 9, Diyarbakır, 1989, s. 11.; Bozlağan, a.g.e., s. 21.; Ayrıntılı bilgi için bkz. Teziç, Anayasa Hukuku, 16. Baskı, s. 143-157.

9 Teziç, Anayasa Hukuku, 16. Baskı, s. 143.; Bozlağan, a.g.e., s. 21.

10 Veysel Erat, “Türkiye’de Cumhurbaşkanının Halk Tarafından Seçilmesinin Hükümet Sistemi Üzerine Etkileri”, Yönetim Bilimleri Dergisi, Y:2015, C:13, S:25, ss. 325-355., s. 328.;

Demirkol, a.g.e., s. 76.; Ayrıntılı bilgi için bkz. Teziç, Anayasa Hukuku, 16. Baskı, s. 143-157.

kullanıldığı devletlere örnek olarak ise; Birleşik Krallık (İngiltere), Japonya, İspanya, Tayland, İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda gösterilebilir.11

Oligarşi veya aristokrasi ile yönetilen devletlerde; egemenlik belirli bir azınlık tarafından kullanılır. Günümüzde, bu nitelikte bir devlet bulunmamaktadır.

Cumhuriyet ise, egemenliğin, millet tarafından doğrudan veya dolaylı yollarla kullanıldığı devlet biçimidir. Cumhuriyet de kendi arasında, demokratik ve totaliter olmak üzere iki gruba ayrılabilir: Demokratik cumhuriyet; egemenliğin, doğrudan halk tarafından veya halkın seçtiği temsilciler tarafından kullanılması demektir.

ABD, Türkiye, Fransa, İtalya, Brezilya, Meksika, Rusya, Hindistan ve Pakistan gibi ülkeler, demokratik cumhuriyetin benimsendiği ülkeler olarak gösterilebilir. Totaliter cumhuriyet ise, egemenliğin, halk adına tek parti tarafından kullanılmasıdır. Kuzey Kore, Çin Halk Cumhuriyeti ve Küba, bu tür devletlere örnek olarak gösterilebilir.12

Egemenliğin coğrafî, kurumsal dağılımına göre devletler; üniter, bölgeli, federal ve konfederal olmak üzere dörde ayrılmaktadır. Üniter devlet; egemenliğin, tamamen merkezi yönetime ait olduğu devlettir. Türkiye, Norveç, Japonya, Peru, Güney Kore, Şili ve Mısır, bu anlamda üniter devlet sistemine örnek olarak gösterilebilir. Bölgeli Devlet; üniter bir devletin, ülke içindeki bölge idarelerine, geniş bir idari ve mali özerklik verilmesiyle oluşan devlet türüdür. Örneğin; İtalya ve İspanya, bölgeli devlet mahiyetindedir. Federal devlet;13 egemenlik yetkisinin, federal devlet ile federe devletler arasında paylaşıldığı ve eyaletlerin, birlikten ayrılma haklarının bulunmadığı devlet türüdür. Almanya, Hindistan, Rusya, ABD, Avustralya, Brezilya, Çin, Meksika ve Belçika federal devlet sistemlerine örnek olarak verilebilir. Konfederal devlet; egemen devletlerin; siyasî, ekonomik veya ortak güvenlik gibi amaçlarla oluşturdukları, daha gevşek yapılı uluslararası birlik olarak

11 Cengiz Gül; Karşılaştırmalı Hükûmet Sistemlerinde Yürütme, Yetkin Yayınevi, Ankara, 2017, s. 21; Erat, a.g.m., s. 328.; Reşit Gürbüz, Anayasa Hukuku, s. 8-10.; Ayrıntılı bilgi için bkz. Teziç, Anayasa Hukuku, 16. Baskı, s. 143-157.

12 Bozlağan, a.g.e., s. 21.; Reşit Gürbüz, Anayasa Hukuku, s. 8-12.; Ayrıntılı bilgi için bkz.

Teziç, Anayasa Hukuku, 16. Baskı, s. 143-157

13 Demirkol, a.g.e., s. 76.; Ayrıntılı bilgi için bkz. Teziç, Anayasa Hukuku, 16. Baskı, s. 143-157.; Federal devlet hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Oktay Uygun, Federal Devlet, XII Levha Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2007, s. 27 vd.

tanımlanmaktadır. Burada, üye devletler, egemenliklerini kaybetmezler. Sadece, belirli amaçlarla işbirliği yaparlar. Yapılan konfederasyon antlaşması çerçevesinde, bazı yetkilerin konfederasyona devredilmesi de mümkündür. Kurucu devletler de, ne zaman isterlerse konfederasyondan ayrılabilirler. Böyle bir devlet şekli, bugün dünyada bulunmamaktadır.14

Devletin ortaya çıkışı ne şekilde değerlendirilirse değerlendirilsin, sonuçta devlet yapılanması içinde, bir iktidar ve bir kudret bulunmaktadır. İktidar, kararları yürütme gücünü ve kuvvet kullanımını ifade eder.15 Ancak, iktidar, sadece kuvvet kullanımı ile açıklanırsa, eksik bir tanımlama olur. İktidar, aynı zamanda, yönetilen bireylerin onayına bağlı bir olgudur ve iktidarın meşrû olduğuna dair toplumda genel bir kanaatin varlığı gereklidir. Örneğin; totaliter rejimlerde, toplumun bir ideoloji çerçevesinde eğitilmesi ve sürekli olarak bireylerin, rejime olan inançlarının canlı tutulması beklenir. Aynı şekilde, otoriter rejimlerde de, toplumu ikna ve yönlendirme çabalarının yoğun olarak yapıldığı görülür. Demokratik rejimlerde ise, toplumun iktidara katılım araçları ile sağlanan rıza; demokrasi dışı rejimlerde, varmış gibi gösterilir veya toplum bir şekilde buna razı edilmeye çalışılır.16

Toplumdaki sivil güçlerin iktidarın kullanılmasına katılımının sağlanması ile, iktidara rıza gerçekleştirilebilecektir. Bu katılımın, doğrudan kurullar veya farklı organlar aracılığı ile sağlanması mümkün olabilecektir. 17

Bu şekilde tasnif edilen devlet sistemleri ile birlikte, devlet içindeki yönetimin ne şekilde oluşturulacağı aşamasında, hükûmet ve hükûmet sistemleri kavramlarını ortaya çıkmıştır. Toplumu idare ederken, nasıl bir sistem uygulanacağı, bu sistemler arasında nasıl bir ilişki olacağı, bu sistemlerin içinde yer alan kuvvetlerin dağılımının nasıl yapılacağı, bu kuvvetler arasındaki ilişkinin mahiyetinin ne olduğu, kuvvetlerin aynı kişide veya ayrı ayrı kişilerde mi toplanması

14 Bozlağan, a.g.e., s. 22.; Ayrıntılı bilgi için bkz. Teziç, Anayasa Hukuku, 16. Baskı, s. 143-157.

15 Murat Sezginer, Günümüz Demokrasilerinde Kuvvetler İlişkisi ve 1982 Anayasası'nda Sorunlar, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2010., s. 21.; Ayrıntılı bilgi için bkz. Teziç, Anayasa Hukuku, 16. Baskı, s. 143-157.

16 Sezginer, a.g.e., s. 21.; Ayrıntılı bilgi için bkz. Teziç, Anayasa Hukuku, 16. Baskı, s. 143-157.

17 Sezginer, a.g.e., s. 21.

gerektiği ve kuvvetlerin, birbirlerinin alanına müdahale edip edemeyeceği hususlarında önemli ve kavramsal tartışmalar ortaya konulmuştur.

Devlet kavramından sonra ortaya çıkan hükûmet kavramı, devlet kavramına göre daha dar bir kavramdır. Bu çerçevede, hükûmeti de içine alan ve bireyler ile kamu arasındaki ilişkilere ve toplum hayatına dair kurallar, devlet yapısı içerisinde değerlendirilirken; bu kuralların, hangi yönetim anlayışı içerisinde ortaya konulacağı, hükûmet etme kapsamında değerlendirilecektir. Bu nedenle, devlet sistemi ile hükûmet sistemi kavramları, birbirleri ile ilişkili olmakla birlikte, birbirlerinden ayrı değerlendirilmesi gereken iki kavramdır.

Belgede Başkanlık sistemi ve Türkiye (sayfa 21-27)