• Sonuç bulunamadı

Determinizm, Kadercilik ve Özgürlük

2. Eski Hint Düşüncesi

5.2. Doğa ve Önemi

5.2.1. Determinizm, Kadercilik ve Özgürlük

Determinizmi, “evrenin şu andaki durumunun daha önceki bir durumunun sonucu ve daha sonraki bir durumun nedeni olduğunu ileri süren öğreti” olarak tanımlıyorsak Stoacılar’ın ilkçağ’da, hatta daha sonraki çağlarda evrensel determinizme en çok inanan, onu en güçlü biçimde savunarak en sağlam bir biçimde formüle eden filozoflar olduklarını söyleyebiliriz (Arslan, 2010: 333). Onlara göre, evrendeki her şey akılsal bir ilkeye göre işler. Belirli bir düzen içerisinde meydana gelir. Bu süreçte her şey belirli nedenler sonucunda oluşur. Her şeyin bir nedeni vardır. Tanrı da her şeyin nedenidir.

Kadercilik ile determinizmi birbirinden nasıl ayırt edebiliriz? Kaderciliği, basit olarak koşullar ne olursa olsun bir olayın kaçınılmaz bir biçimde meydana

104

geleceğini ileri süren bir öğreti olarak tanımlayabiliriz. Determinizmi ise sadece olayların birbirlerine neden-eser bağıyla bağlı oldukları, dolayısıyla ancak tam nedeni teşekkül etmiş bir olayın eserinin zorunlu olarak ortaya çıkacağı, nedenin kendisini değiştirdiğimizde söz konusu eserin meydana gelmesinin zorunlu olmadığını savunan bir öğreti olarak nitelendirebiliriz (Arslan, 2010: 338). Kader biraz daha kaçınılmaz bir süreç olarak görünürken determinizm, nedenler değiştiği zaman, sonuç da değişeceği için, içinde başka sonuçlar için de imkân taşıdığı anlamına gelir. Var olan bütün canlılar ölür. Etrafımıza baktığımızda, canlı varlıkların öldüğünü buna karşıt olarak da canlılığa sahip olmayan varlıklar için ölüm diye bir şeyin söz konusu olmadığını anlayabiliriz. Bu anlamda, ölümün nedenini “canlılık” olarak görebiliriz. O zaman canlı varlıklar için ölümün kaçınılmaz bir son, yazgı olduğunu belirtebiliriz. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar, bu nihai sondan kaçamazlar. Hızlı gitmesinden ötürü, bir insanın kaza yapması ve yaralanması ise kader değildir. Yapılmış olan kazanın gerçekleşmeme ihtimali de vardı. Aşırı süratin kazaya davetiye çıkarması determine bir ilişkidir. Olayın nedeni aşırı sürattir. Sonucu ise kaza ve yaralanmadır. O insan, aşırı süratle gitmeseydi belki de kaza yapmayacak ve dolayısıyla yaralanmayacaktı. Görüldüğü üzere, nedenlerin değişmesi sonuçları da değiştirmektedir. Kaderde ise böyle bir ilişki söz konusu değildir. Canlı olan bir varlık ne yaparsa yapsın ya da ne yapmaktan vazgeçerse geçsin, ölümden kurtulamaz.

Kader ile determinizmin birbirlerinden farklı şeyler olduğunu fark etsek bile, bunun insan eylemleri açısından faydası nedir? İnsani davranışlar açısından özgürlüğe kapıyı aralayabiliyor mu? Önemli bir Stoacı olan Seneca’ya göre, hiçbir şekilde baskı altında değiliz. İstemeden hiçbir şeye katlanmıyoruz. Tanrıya kölelik etmiyoruz. Onun yanında yer alıyoruz. Çünkü gerçekten her şeyin sonsuza değin belirlenmiş ve kabul edilmiş bir yasaya göre hareket ettiğini biliyoruz. Alınyazılarımız bize önderlik eder ve her insana ne kadar zaman bırakıldığı doğumunun ilk anında belirlenmiştir. Neden nedene bağlıdır; özel ve toplumsal işler uzun bir olaylar zinciri içinde yürür gider (Seneca, 1997a: 83). O halde ruhumuzu, kaderini anlamağa, olduğu gibi kabul etmeye hazır edelim, kaderin göze almayacağı hiçbir şeyin olmadığını öğretelim ona. Kaderin imparatorluklara karşı da onlara

105

hükmedenlere karşı da aynı haklara sahip olduğunu, kentlere karşı da insanlara karşı da güçlü olduğunu öğrensin! Bu işte gücenecek kırılacak bir şey yok: Bu yasalarla yönetilen bir dünyaya açtık gözlerimizi (Seneca, 1997b: 15).

Cicero’ya (M.Ö. 106-43) göre, önemli bir Stoacı olan Krizippos, bir yandan tam veya mutlak determinizmi savunmakta, bu determinizmden veya kaderden herhangi bir ödün vermek istememekte, diğer yanda insan davranışlarında özgür bir seçimin, isteğe bağlı eylemlerin var olabileceğini ortaya koymayı istemektedir. Bunun için bulduğu çözüm şudur: Evet, evrende her şey belirlenmiştir. İnsan davranışları da bu belirlenmişliğin dışında yer alamaz. Evrende nedeni olmayan hiçbir olay mevcut değildir. İnsanın iradi denen davranışlarının da bir nedeni vardır. Ancak insan davranışlarının belirleyici nedeni insan iradesinin, insan zihninin ta kendisidir. İradi davranışlar, özgür denilen davranışlar, nedeni olmayan veya belirlenmemiş davranışlar değildirler. Onlar, insanın kendi dışındaki bir neden tarafından değil de bizzat kendisi tarafından belirlenmesinin (self-determinated) sonucu olarak ortaya çıkarlar (Arslan, 2010: 343).

Stoacılar, insanın kendi özgürlüğü ile evrensel Logos veya evrensel belirleme arasında herhangi bir çatışmayı önermek veya insanın özgürlüğünün değerinin böyle bir çatışmayla ortaya çıkabileceğini söylemek istememektedirler. Tam tersine, onların ahlaki alanda arzu ettikleri şey, insanın sözünü ettiğimiz evrensel determinizmi, Tanrının işlerini ve yasalarını bilmesi, onları kabul etmesi ve iradi olarak kendini onlara uydurması, bilinçli bir şekilde onlara itaat etmesidir. Stoacılar için gerçek veya doğru anlamda özgürlük, insanın kendi Logos’unu evrensel Logos’a, kendi iradesini evrensel iradeye teslim etmesidir. Böylece özgürlük, Stoacılar için son tahlilde bir güç değil, bir bilgeliktir. Bu, insanın Tanrının fiillerini bilinçli ve iradi olarak kabul etme, onları benimseme ve kendi fiilleri kılma bilgeliğidir. Böylece özgürlük, ilerde aynı görüşün daha işlenmiş bir versiyonunu ortaya koyacak olan Spinoza için olduğu gibi, Stoacılar için de kesinlikle bir belirlenmeme (indetermination) değildir; o, sadece insanın kendini, dışsal bir güç tarafından değil de kendisi tarafından belirlemesidir (self-determination). İnsanın evrensel, tanrısal yasayı kendi yasası olarak benimsemesi, kendi yasası kılmasıdır (Arslan, 2010: 346-347).

106