• Sonuç bulunamadı

3. TÜRK SİNEMASINDA İSLAMCI İFADE

3.3. İslamcı İzler Taşıyan Türk Filmleri

3.3.3. Zehra (1972)

Necip Fazıl Kısakürek’in “Sen Beni Ölümden Döndürdün” adlı öyküsünden uyarlanan, senaristliğini Bülent Oran yönetmenliğini ise Yücel Çakmaklı’nın yaptığı Film 1972 yılında vizyona girmiştir. Melodram türündedir. İsmini Hülya Koçyiğit’in canlandırdığı başrolü Zehra’dan alan filmin diğer başrolü Ediz Hun’dur.

Filmdeki olaylar filmin çekildiği zaman olan 70’li yıllar içerisinde gerçekleşir.

Zaman’a özellikle bir vurgu yoktur. Mekan olarak temelde Zehra’nın ait olduğu doğup büyüdüğü şehir, İstanbul şehri ve babasının doğup büyüdüğü köy kullanılır. Bu şehir-köy antagonizmi, bir çok Yücel Çakmaklı veya Milli Sinema Akımı filminde kullanılan modern-geleneksel, seküler-dini vb. çatışmaların ifade edilmesini ve film içinde takip edilmesini son derece kolaylaştırır. Öte yandan verilmek istenen mesaj sadece belirginleşmekle kalmaz basitleşir ve sıradanlaşır.

Zehra kolejden yeni mezun olmuş genç bir kızdır. Filmde değer yargılarının ve hayat tarzının tamamen değişeceği göz önünde bulundurulacak olursa, başkarakterin okulundan yeni mezun olmuş hayata atılacak bir genç kız olarak kurgulanmış olması anlamlıdır. Murat, “binicilik sporunda ülkedeki en önemli kişi” olarak anlatılır filmde, aynı zamanda önemli bir bestekardır. Dilsiz ve yaşlı bir insan olan Fatma Ninesi ile yaşamaktadır. Spor yaşamında önemli bir kaza geçirdikten sonra İstanbul’da yaşamayı bırakarak köyüne döner. Bu köy Zehra’nın babası Mümtaz Bey’in doğup büyüdüğü köydür. Hulusi Kentmen’in canlandırdığı Mümtaz Bey fabrika sahibi zengin bir insandır. Eşinden ve kızından farklı olarak şehirdeki yaşamdan hoşlanmaz ve bıkmıştır.

Filmde olaylar Mümtaz Bey’in uzun süreli olarak köye dönmeye karar vermesi ile başlar.

Film’in ilk sahnesi Zehra ve arkadaşlarının mezuniyet parti düzenledikleri sahnedir. Parti Zehra’nın evinde düzenlenmektedir. Gençler dönemin popüler batı müzikleri eşliğinde dans ederler, kadehlerindeki içkinin bir kısmını içip bir kısmını havuza fırlatıp abartılı biçimde güldükleri sahne gençlerin eğlenme alışkanlıklarının ötesinde bu alışkanlığın yeni bir karakterine vurgu yapar; içkinin ve dansın eğlencesi sıradanlaşmıştır artık, havuza anlamsızca dökülen kadehler bilinçli savurganlığı ve

kalıpları yıkmanın zorunlu bir sonuç olmaktan öte kendinde çekiciliğini ve eğlendiriciliğini anlatır. Bu sahneden Mümtaz Beyin, partinin yapıldığı köşkün bir üst katındaki odasına geçilir. Duvarlarda geleneksel tasvirler, Arap hattı ile yazılmış yazılar bulunmaktadır. Filmin ileriki kısımlarında da birkaç gönderme yapılmasından anlaşılacağı üzere, mekan seçiminde olduğu gibi bu sahnede de modern geleneksel ikiliğini pekiştirmek adına, Mümtaz Bey alaturka müzik dinlemektedir ve bahçesindeki partiden gelen yabancı müzik sesini bastırabilmek adına kendi dinlediği müziğin sesini arttırır. Mümtaz Bey’in tanıtıldığı bu sahnede bir çok sembole yer verilmiştir; Mümtaz Bey bir mintan giymektedir, nargilesi tütmektedir ve ayran içer. Partinin sonunda Zehra ve arkadaşları havuza atlarlar. Eve girdiğinde durumdan rahatsız olan babası bütün olayların başlayacağı köye gitme kararını açıklar, kızı ve karısı (modernin ailedeki iki temsilcisi) kabul etmezler fakat Mümtaz Bey maddiyat ile tehdit eder ve uzlaşma sağlanır. Film Zehra’nın köye gitmesi ve köye olan nefretinin ve küçümsemesinin işlendiği birinci bölümden sonra, Murat ile tanışacağı aşık olacağı bölümle devam eder.

Köyden ayrılacağı sırada artık Zehra köye alışmıştır ve Murat’ın yanından ayrılmak istemez. Fakat Murat Zehra’yı yanında istemez bahane olarak da Zehra’nın şehir kızı olduğunu ve köyde yaşayamayacağını öne sürer. Zehra’nın Murat tarafından reddedilmesinin gerçek sebebini öğrenmesiyle üçüncü bölüm başlar; Murat binicilik sporu ile uğraştığı sıralarda bir gün kaza geçirir ve attan düşer, doktorlar en geç bir yıl içinde kör olacağını söylemişlerdir ve Murat kör bir insan olarak Zehra’ya yük olmayı kabul etmeyeceği için Zehra ile izdivaç kurmak istememiştir. Zehra tesadüfen öğrendiği bu gerçekle derhal köye döner ve evlenirler. Evlendikten sonra şehre yerleşirler, film buna dair bir açıklama yapmaz. Murat bu evde kör olmadan evvel son bestelerini yapar, başarılı ve ünlü bir insan olur. Önemli ve ismini herkese duyuracağı bestesinin icra edildiği ödül gecesinde rahatsızlanır ve kör olur. Buradan sonra tekrar köye döner ve Zehra’yı yanında istemez. Zehra gizlice Fatma Nine’nin kılığına girer ve aylarca Murat’a bakar. Murat Zehra’nın gizlice Fatma nine kılığında kendisine baktığı zaman diliminde dilsiz Fatma Nine’sine (Zehra’ya) sürekli Zehra’yı ne kadar özlediğini anlatır.

Son sahnede Zehra doğum yapmak için Murat’ı yalnız bırakır. Birkaç gün sonra Murat’ın evinde yangın çıkar, Zehra Murat’ı kurtarır ve gerçeği anlatır ve film bu mutlu son ile biter.

Film modern insan ile geleneksel insanın erdemlerine ve ahlak özelliklerine yoğunlaşmıştır. Modern’in iki temsilcisi Anne ve Zehra köye ilk geldiklerinde Mümtaz Bey ‘in babasına (Zehra’nın dedesi) sürekli köye gelmek için Mümtaz Bey’e ısrar ettiklerine dair yalan söylerler. Maddiyat düşkünüdürler; Asla kabul etmeyecekleri köye yerleşme konusunda ancak para ile tehdit edilince ikna olurlar. Zehra ve annesi köydeki insanlara kaba davranırlar, Zehra Murat’ı ilk gördüğünde küçümsemek için sürekli oduncu der. Murat ile çıktığı yolculukta bir çobanın kendilerine karşılıksız olarak yiyecek vermesini anlam veremez. Film Murat’ın ağzından Zehra’nın sorusunu cevaplar; çoban için ekmeğini paylaşmak mutluluk kaynağıdır. Arkadaşları Zehra’yı ilk köye uğurladıkları sahnede, Zehra’nın orada neler yapacağına ilişkin sözler söyleyip dalga geçerler; demir bir asa alıp Veysel Karani olacağını söylerler, büyüklere saygı için eğilip bükülürken abartılı el hareketleri yaparak alaya alırlar. Bu sahnede Mümtaz Bey Zehra’nın arkadaşlarına kızarken “çiçek çocuklar” diye seslenir. Yönetmen Zehra’nın arkadaşlarını dönemin hippi gençliği ile anlatmak istemiştir. Fakat önemli bir nüans bize gençlerle alakalı temel gerçeği gösterir. Gençler klasik hippi tanımından farklıdır.

Ne kadar modern alışkanlıklara sahip de olsa doğulu ve yarı gelişmiş, eksik eğitim almış olmanın tüm işaretleri bu hippilerin araba düşkünü, hız düşkünü, doğada yaşamaktan ve inzivadan nefret eden kendine has (aslının kötü bir taklidi) hippi tarzı yaratmış olmasıyla anlatılır.

Filmin bir çok yerinde gelenek olumlamasını pekiştirecek sahneler bulunur. İlk köye gittiklerinde Zehra sofraya bağdaş kuramaz, bunu fark eden dedesi “insan kendi toprağına çökmeyi bilmiyorsa o toprak onun değildir” der. Bir başka sahnede, köyden yeni döndüğü ve eski modern yaşamına hoşnutsuzluk duyduğunu sıralarda Zehra, eski bir arkadaşına insanlığı köy yaşamından ve Murat’tan öğrendiğini anlatır. Yönetmene göre modern olan insan olmayı aşındırır. Filmdeki aşk hikayesi, Zehra’nın fedakarlığı ve yaşadığı dönüşümle olabilmiştir. Zehra insan olmuş, bir başka insana Murat’a aşık olmuş ve türlü fedakârlıklarla anlatılası bir aşk hikayesi oluşturmuştur. Tüm bu macera son bölümde Zehra’nın namaza başlamasıyla kemale erer. Zehra kör olduktan sonra kendisini evden kovan kocasına, hiç konuşmayarak dilsiz Fatma nine taklidi yaparak gizlice baktığı dönemde namaza başlar. Bununla yönetmen gelenekle dinin sıkı bağlarına ve bütünlüğüne işaret eder.