• Sonuç bulunamadı

3. TÜRK SİNEMASINDA İSLAMCI İFADE

3.3. İslamcı İzler Taşıyan Türk Filmleri

3.3.7. Garip Kuş (1974)

imdadına yetişir ve Mehmet’i o anlık öfkeyle öldüresiye döver. Filmin sonunda Mehmet ve Melahat ölür, Huriye indirimli olarak üç yıl hapse mahkum olur. Mahkemede yaptığı konuşma filmin mesajını özetler niteliktedir. Kızlara sahip çıkılmazsa tehlikelerle dolu dünyada kötü niyetli kimselerce zarara uğratılacakları belirtilir.

Sonunda Huriye hapisten çıkar, Ayşe doktor olur ve Ömer ile bir araya gelir.

Kızım Ayşe filmi, köyden şehre kızını doktor olarak yetiştirme ümidiyle göç eden bir annenin önce kendi çabalarının emeğe karşılığını yeterince vermeyen sistemden dolayı yetersiz kalması sonucunda düştüğü ümitsizliğin maddi imkanlar düzelince yerini manevi mutsuzluklara bırakmasını anlatır. Kızını okutmayı devrin gerekleri açısından yeterli gören Huriye’ye moderniteyi anlayamadığı söylenir. Devir gençlerin özgür olduğu bir devirdir ve özgür bireylere karışmak anne babaya düşmez.

Gençler ise insanın konuşan bir hayvan olduğu ve yaşamın amacının yalnızca eğlenmek olduğu görüşündedirler. Eserde ahlaksız olarak anlatılmış gençlere solculukla ilintili kelimeler kullandırılmıştır(Sayman, 1974; 20). Musibetler ise Huriye’nin nasihatlerinden daha öğretici olur. Filmde dini temalar arka planda Huriye’nin dindarlığıyla verilmiştir. Geleneksel İslam anlayışının hakim olduğu filmde İslami düşüncenin verili bir şekilde norm kabul edildiği görülür ve düşünsel çabadan ziyade olaylar İslami değerleri haklı çıkaracak şekilde gerçekleşir.

diğer önemli karakteri ise Mahmut’tur. Nazmi köye geldiği sıralar Zeynep’i yeni istemiş ve reddedilmiş durumdadır. Filmdeki son ana karakter ise Nazmi ve Zeynep’in çocukları Mehmet’tir, 2 yaşındadır. Garip kuş eğretilemesi Mehmet’i anlatır, filmin çoğunluğunda annesiz ve babasız bir şekilde farklı yerlere savrulur.

Mahmut, Avrupa’dan yeni gelmiş olan Nazmi ile kendisinin evlenme teklifine olumsuz yanıt veren Zeynep’in evliliklerini kabul edemez ve Zeynep’e tecavüz etmeye kalkar. Nazmi, hikayenin ilerlemesine yardım eden kaba tesadüfler neticesinde tecavüz anında olay yerine gelir ve Mahmut ile kavga eder ve onu uçurumdan aşağı atar, Mahmut ölmeden hemen önce Zeynep’in karnındaki çocuğun kendisinden olduğunu söyler ve ölür. Nazmi Mahmut’a inanır karısını suçlar ve evinden kovar. Film bu olayın üzerine bina edilir ve iki farklı bölümle devam eder; sokakta beş parasız yaşayan Zeynep’in sürekli Nazmi’den merhamet dilemesi ve suçsuzluğunu, Mehmet’in onun oğlu olduğunu anlatma çabası ve ikinci bölümde Zeynep’e inanan Nazmi’nin oğlunu bulma çabası. Filmde birçok dini öge kullanılmıştır. Zeynep filmin muhtelif yerlerinde camiye giderek dua eder, geniş planlarda camiler gösterilir, dini müzikler girer. Filmin düğümünü Nazmi’nin dini inanışı oluşturur; insanlar ölmeden hemen önce Tanrı’nın huzurundadır ve bu halde yalan söyleyemezler, der. Mahmut’un eşine attığı iftiraya da bu yüzden inanır. Öte yandan çözüm de yine bu inanış yoluyla gerçekleşir, Zeynep intihar ederken şu anda ölümün hemen önceki anında Allah’ın huzurundayım der ve iftiraya uğradığını söyler, Nazmi de tutarlılık gösterir ve inanır. Öte yandan küçük çocuğun sokakta bulduğu uyku haplarını içip tren raylarında uyuya kalması ve üzerinden tren geçmesine rağmen hiç yara almadan kurtulması da ilahi bir mucize olarak görülür. Çocuğu kurtaran bekçinin sözleri ile anlatılır bu görüş. Son olarak ressam Nazmi karakteri çocuğuna kavuşmayı beklediği son bölümde, “Çocuğumu bulsaydım kendime yeni bir dünya yaratırdım, Allah’a dönerdim” diyerek filmin dini atmosferini pekiştirir.

Film sistemle ilgilenmez, dini bir temanın dramatize edilerek anlatılmasını amaçlar. “Garip ve tamamen kimsesiz bir çocuğun korunması ve yaşamı Allah’a aittir.”

Zeynep iki yaşındaki oğlunu cami avlusuna bırakarak Nazmi’ye bir pusula göndererek yalvarır; çocuğun kendisinden olduğunu ve en azından ona acıması gerektiğini söyler fakat Nazmi gelmeyince oğlu Mehmet’i tekrar yanına alır. Bunu ikinci kez denediğinde Mehmet kaybolur. Ve uzun müddet şehrin caddelerinde yanında kimse olmadan dolaşır

durur. Filmin en önemli mesajı küçük çocuğu filmin başındaki parka tekrar döndüğü sahnede verilir. Annesi yanındayken paraları olmadığı için alamadıkları köfte ekmek, pamuk şeker ve balonların satıldığı seyyar tezgahları tek tek gezer Mehmet ve satıcılar ona ikram ederler. Film toplumsal olana ilişkin de bir önermede veya detaylı bir anlatımda bulunmaz. Yalnızca anlatmayı amaç edindiği mesajına odaklanır. “Annesi himaye ederken yiyemediği şeylerin tümünü yalnız ve kimsesizken aracısız olarak Allah’ın himayesinde yiyebilmiştir.”

Bu odaklanmanın dışındaki birçok detayda Milli Sinema Akımının öne sürdüğü dini değerler alabildiğine aşındırılır. Nazmi ve Zeynep yıllar sonra karşılaştıklarında beraber yüzmeye giderler, klasik Yeşilçam sahneleri tekrarlanır, yalnız bir nüansla Zeynep gölden çıktıktan sonra mayolu haliyle Nazmi’nin kendisine bakmasını istemez.

Zeynep masumiyetini kanıtlamaya çalıştığı birinci bölümün sonunda intihar eder. Ve intiharından sonra bazı sahnelerde nurani bir silüet olarak beyaz elbiselerle gösterilir, bir sahnede caminin kubbesinden aşağı süzülür. Filmin birçok yerinde yaşanan olumsuzluklar Allah’ın cezalandırılması olarak algılanır, ahiret fikri hiçbir yerde geçmez. Cezaların dünyevi olduğu bir anlayış egemendir. “İnsanlar ölmeden hemen önce Tanrı’nın huzurundadırlar ve yalan söylemezler” önermesi çiftin felaketine sebep olmasına rağmen irdelenmez ve dini bir çerçevede sunulur.

Yücel Çakmaklı Milli Sinema Akımının en önemli filmlerinden olan Birleşen Yollarda çizdiği inançlı insan profiline bu filmde yer vermemiştir. İki filmde de inançlı olduğu sembollerle anlatılan karakterler birbirlerinden tamamen uzaktır. Yalnızca mesajın kendisine odaklanılmış ve auteur sinemanın tutarlı fikir ve tavır taşıyıcılığı tamamen es geçilmiştir. Bu durum, filmle ilgisiz bir sahneyle giderilmeye çalışılır.

Kaybolan küçük çocuğu arayan polis ve Nazmi evsiz bir adamla karşılaşır. Yönetmen kendi fikirlerini bu evsiz adamın tiradı ile dile getirir. Evsiz adamın sözleri filmin kendisi ile ilgisizdir. Kendisine kayıp çocuğun sorulması üzerine, kaybolmak kelimesine sığınılarak yazılan tirat başlar:

“Bu dünyanın kendisi kayıp değil mi? Kadınlar erkeklere erkekler kadınlara benzedi. Üç kuruş için kardeş kardeşin gözünü oyuyor, kaybolan yalnız çocuk mu?

Ahlak kayboldu kadınlık kayboldu erkeklik kayboldu, insanlık kayboldu. Biz hepimiz kaybolmuşuz bu dünyada.”