• Sonuç bulunamadı

3. TÜRK SİNEMASINDA İSLAMCI İFADE

3.3. İslamcı İzler Taşıyan Türk Filmleri

3.3.6. Kızım Ayşe (1974)

Leyla’nın Avrupa kültürü ile alakalı düşüncelerini çok etkilemez ve filmin sonrasına önemli bir etkide bulunmaz. Yalnızca seyirci için konmuş bir olaydır Helga’nın intiharı.

Filmin Helga’nın ailesinin anlatıldığı kısmı bir hayli ilginçtir zira Yücel Çakmaklının üzerinden Avrupa kültürünü eleştireceği aile modern burjuva aile değil, Aristokrat bir ailedir, gelenekseldir. Aile seçimindeki bu anakronizmin bilinçli mi yoksa hataen mi yapıldığı filmin devamından da anlaşılmaz.

Bu arada Helmut ve Leyla tanışırlar evlenmeye karar verirler. Leyla’nın bütün düşünceleri nikah töreninde değişir, kilisede evlenmek ona ağır gelmiştir. Düğünden kaçar ve günlerce çan sesleri ve kilise tasvirleri bulunan kabuslar görür. Bir gün uyandığında ezan sesi duyar; Üsküp’tedir. Didaktik sahneler başlar ve uzun uzun buradaki Osmanlı izleri anlatılır. Leyla’nın geçirdiği dönüşüm bu sahnelerle tamama erdirilir. Leyla memleketine dönmeye karar verir ailesi ve çevresi bu yeni Leylaya uyum sağlayamaz. Aralarında ki çatışma belirgin şekilde anlatılır. Leyla Mehmet’e dönmeye karar verir, evine gittiğinde evlenmiş olduğunu görür. Leyla ve Mehmet kavuşamazlar ve Leyla Almanya’ya döner; oradaki Türk çocuklarına öğretmenlik yapmaya karar vermiştir. Kendisinin yaşadığı kültür bunalımından korumak ister oradaki çocukları, ülkesine bu şekilde faydalı olacaktır.

Film dönemin hükümetinin anıtkabir ziyaretleri, Fahri Korutürk’ün askerleri selamlaması, tankların, panzerlerin, kız öğrencilerin geçit resmi düzenlemelerinin olduğu sahnelerle anlaşılmaz bir şekilde sonlanır. Bu kadar lafı geçmişken Türkiye Cumhuriyeti devletinin de modern ve güçlü olduğu vurgulanır bu sahnelerle. Yönetmen sisteme ve kurucu ilkelere bağlılığının bu sahnelerle altını çizer. Didaktik bir anlatı tarzı içeren film drama ve didaktiğin dengede tutulması ile Oğlum Osman filminden ayrılır.

Oğlum Osman filmine kıyasla İslami temalar oldukça sınırlıdır ve verilen bilgiler Osmanlı Devleti tarihi ile İslam medeniyeti kültür tarihi sathında kalmıştır. Ortak nokta ise filmlerin rejimin kurucu ilkeleriyle olan barışık görüntüsü ve milliyetçi arka planıdır.

suresinin ilk ayetleriyle ve “Bir yetimin işlerini üzerine alan kimseyle cennette yan yana beraber oluruz.” Hadisi şerifi ile başlar. Filmin başında köyde yaşanan bir salgın hastalık sonucu Huriye kocasını kaybeder. Doktor beklerler fakat şehirden doktor yetişene kadar kocası vefat edince kocasının mezarı başında Huriye, kızı Ayşe’nin okuyup doktor olmasını sağlamaya and içer. Komşusu Kazım da karısı Emine’yi aynı salgında kaybeder. Emine ölmeden önce kızı Melahat’ı Huriye’ye emanet ederek evladından ayırmamasını tembih eder. Kazım Huriye’nin ısrarları sonucu Emine’nin altınlarını Huriye’ye bırakıp varını yoğunu satarak İstanbul’a çalışmaya gider. Huriye Ayşe ile Melahat’ı birbirinden ayırmadan sevgiyle yetiştirir ve okula gönderir. Onlara oruç tutmayı yalan söylememeyi öğütler. Bir gün Kazım maddi durumunu düzeltmiş bir şekilde çıkagelir. İstanbul’da işlerini yoluna koymuş ve evlenmiştir. Melahat’ı yanına almak ister. Huriye başta karşı çıksa da Melahat’ın daha iyi bir yaşama kavuşacağını öne süren Kazım’ın ısrarlarına karşı koyamaz. Başta kendisine Melahat için harcasın diye verdiği altınları da aynen iade eder. Melahat babasıyla gitmek istemez fakat Huriye Melahat’a filmin ana unsurlarından biri olan öğüdünü verir: “Büyüklere karşı gelinmez.” Melahat sağ salim bir şekilde babasına teslim edilince başlangıçtaki Hadisi Şerifin gereği yerine getirilmiş olur. Ayşe büyür ve liseyi bitirmek üzeredir. Sınıfının birincisidir. Beraber okuduğu Ömer ile birbirlerini sevmektedirler. Ömer’in dersleri Ayşe’ninkilerden kötüdür. Babası da hastalanınca okulu bırakmak durumunda kalır.

Ayşe de maddi durumları yüzünden üniversiteye gidemeyeceğini düşünmektedir fakat Huriye kızını üniversite imtihanına girmeye ikna eder. Sonuçta tıp fakültesini kazanan Ayşe annesiyle birlikte İstanbul’a gider.

İstanbul’da Ayşe okuluna devam ederken annesi bir yandan Kapalıçarşı’dan aldığı dikiş işlerini yaparak bir yandan kızından gizli evlere temizliğe giderek geçimlerini sağlamaya çalışır. Ne pahasına olursa olsun kızını okutmak istemekte doktor olduğunu görmeden ölmek istemediğini söylemektedir. Huriye, sıkı çalışıp Allah’a hal ve dil ile dua edince üstesinden gelinemeyecek şey olmadığına inanan çalışkan bir kadındır. Bir gün temizliğe gittiği bir evde fenalaşır. Yaşlılığı bu sıkı çalışma temposuna müsaade etmemektedir. Eve getirildiğinde kızı durumu öğrenir. Bir süre evlere temizliğe gidemez ve dikiş işi de gelmez. Borçlar birikince annesinden yadigar dikiş makinesini yok pahasına satmak durumunda kalır. Makinesinin para etmemesine şaşıran Huriye’ye satıcının verdiği cevap, kapitalizmin arz - talep

dengesinin acımasız kurallarına ilişkin izleyiciyi bilgilendirir. “İyi makine olduğu doğrudur fakat artık kimse bununla dikiş dikmeye uğraşmaz.” der satıcı. Rahat yaşamın hep daha rahata doğru evrildiği moderniteden haber veren bir repliktir bu. Kızı, annesinin dikiş makinesini sattığını öğrenince okulu bırakmayı teklif eder fakat Huriye kabul etmez. Allah bir kapı açar elbet der.

Eski tarihli bir gazetede köydeki komşusu Kazım’ın resmini gören Huriye kızına haberi okutur. Kazım’ın Almanya’dan Türkiye’ye dönerek bir fabrika açacağı yazılıdır haberde. Fabrikaya Kazım’ı görmeye gider fakat kapıcı kendisini içeriye almaz. Haber vermesini söyle fakat kapıcı haber verdiğini Kazım Bey’in müsait olmadığını söyleyerek Huriye’yi başından savar. Huriye kapının önünde Kazım beyi bekler fakat o arabasıyla hızla uzaklaşır. Bunun üzerine bitkin bir şekilde eve döndüğü sırada komşusu bir temizlik işi getirir. Zengin birinin evine sürekli olarak temizlikçi olacaktır. Evde temizlik yaparken evin Kazım’ın evi olduğunu fark eden Huriye işi bırakmak ister.

Gururludur ve kendisinde yüz çeviren Kazım’ın eline bakmak istememektedir. Kazım eve gelince her şeyin bir yanlış anlaşılma olduğu ortaya çıkar ve Huriye’nin kendisine yaptığı iyilikleri unutmayan Kazım onları kendisiyle birlikte yaşamaya davet eder.

Kazım’ın evinde filmin ikinci kısmı başlar. Melahat Ayşe’yle aynı yaştadır ve Ayşe tıp okurken Melahat Felsefe okumaktadır. Dünya görüşlerinin farklılığı daha ilk görüşmelerinde belli olur. Melahat yabancı müziklerle dans etmeyi severken Ayşe hoşlanmaz. Melahat açık kıyafetler giyerken Ayşe bu kıyafetlerle rahat edemez. Ayşe idealisttir ve mezun olunca köye dönmek istemektedir. Melahat onun bu fikrini yerer.

“Şu batan güneşi görüyor musun? Bir gün biz de batacağız. Bir kibrit ışığı kadar kısa hayat. Bu hayatı köye dönerek mi tüketeceksin?” der bir sahnede ve köye dönmeyi diri diri mezara gömülmek olarak niteler. Başlarda köklerine bağlılıkta ısrarcı olan Ayşe ise git gide Melahat’ın ona sunduğu hayat tarzının büyüsüne kapılır. Bir gece Ayşe’yi partiye götüren Melahat orada onu Mehmet ve arkadaşlarıyla tanıştırır. Tanışmada Melahat’ın ona öğrettiği beylik lafları söylemeye çalışsa da beceremez ve Hollywood filmlerindeki Amerikan gençlerinin kısa ve net cevaplarına özenen bir genç grubun içinde kendini bulur. Felsefe bölümünde okuyan Melahat bağırarak adeta bu gençlerin dünya görüşünün manifestosunu okur: “Şu insan denen konuşkan hayvan nedenleri doğuran neden peşinde neden kafasını çatlatır? Bütün nedenlere paydos!” “Neden?”

değil “Nasıl?”ın önemli olduğunu savunur ve “Nasıl yaşamalı?” diye sorar. Cevap

gecikmez ve gençlere esrar dağıtılır; “Böyle!” derler. Ayşe bu baş döndürücü temponun etkisiyle okulu boşlar ve bu arkadaş çevresiyle eğlenmeyi birinci önceliği haline getirir.

Fakat bu süreçte alkol ve esrardan uzak durur ve kendisiyle yakınlaşmaya çalışan gençlerle arasına mesafe koyar. Melahat ise bu maddeleri kullanmaktadır. Bu sırada evde ise Kazım’ın eşi Suzan Huriye’ye hizmetçi muamelesi yapmakta evin işlerini ona gördürmektedir. Bir aksilik görünce onu paylamakta ve şehir hayatına uyum sağlamasını telkin etmektedir.

Ramazan ayı geldiğinde Kazım’ın eşi Suzan’la konuşan Huriye hazırlıklarla ilgili soru sorduğunda hane halkının oruç tutmadığını öğrenir. Sahur vakti geldiğinde geçmiş günlerin anısıyla Melahat’la kızını kaldırmak ister. İkisi de çeşitli bahanelerle reddederler. Huriye evin hizmetçileriyle beraber iftar yapar. Dinin yoksullara ait görüldüğü bir dünya modeli resmedilmektedir. Bayram geldiğinde ise Kazım ve eşi Suzan Avrupa’ya seyahate giderler. Melahat ve Ayşe ise deniz kenarında bir haftalık tatil planlarlar. Annesinin izin vermeyeceğini söyleyen Ayşe’ye Melahat annesinden izin almak zorunda olmadığını söyler. Bu tatilde de Ayşe kendisine yöneltilen ısrarlara rağmen alkol kullanmaz ve yakınlaşma tekliflerini reddeder. Melahat ise bu konuda daha rahattır. Eve döndüklerinde Melahat’ın ailesi izinsiz gittikleri için kızlarını azarlar fakat Huriye kızını tokatlar ve okutmak için çile çektiği ve rahat okuyabilsin diye Suzan hanımın aşağılamalarına katlandığı halde kızının böyle başıboş davranmasını kaldıramaz. Bu davranışı ile huzur bozan kişi ilan edilen Huriye’ye kimse arka çıkmaz ve köydeki evine dönmek durumunda kalır. O köyüne dönünce alıştığı hayata iyice kendini kaptıran Ayşe artık alkol de almaya başlamıştır. Bir gece Melahat’ın durgunluğunun sebebini merak edince onun Mehmet’ten hamile olduğunu öğrenir.

Sarhoşluğu sırasında olduğunu ve bir şey hatırlamadığını söyler. Melahat Mehmet’le bu durumu konuşmaya çalıştığı sırada Mehmet evlenmeye niyeti olmadığını ve çocuğu aldırmasını söyler. Melahat’ın yalvarmalarına aldırmaz ve evlenme vaadine kanmaması gerektiğini aşkın geçici olduğunu söyler. Bunun üzerine ne yapacağını şaşıran Melahat kürtajı yahut intiharı düşündüğünü Ayşe’ye anlatır. Ayşe ise Mehmet’i ikna edebileceğini düşünerek onunla konuşmaya gittiğinde Mehmet Melahat’la evleneceği yalanın söyleyerek ilaç attığı bir içkiyle bunu kutlamasını ister. Ayşe kendinden geçtiği sırada tam ona saldıracakken Melahat elinde silahla çıkagelir fakat boğuşma sonucu Mehmet tarafından feci şekilde dövülür. Tam emeline ulaşacağı sırada Huriye Ayşe’nin

imdadına yetişir ve Mehmet’i o anlık öfkeyle öldüresiye döver. Filmin sonunda Mehmet ve Melahat ölür, Huriye indirimli olarak üç yıl hapse mahkum olur. Mahkemede yaptığı konuşma filmin mesajını özetler niteliktedir. Kızlara sahip çıkılmazsa tehlikelerle dolu dünyada kötü niyetli kimselerce zarara uğratılacakları belirtilir.

Sonunda Huriye hapisten çıkar, Ayşe doktor olur ve Ömer ile bir araya gelir.

Kızım Ayşe filmi, köyden şehre kızını doktor olarak yetiştirme ümidiyle göç eden bir annenin önce kendi çabalarının emeğe karşılığını yeterince vermeyen sistemden dolayı yetersiz kalması sonucunda düştüğü ümitsizliğin maddi imkanlar düzelince yerini manevi mutsuzluklara bırakmasını anlatır. Kızını okutmayı devrin gerekleri açısından yeterli gören Huriye’ye moderniteyi anlayamadığı söylenir. Devir gençlerin özgür olduğu bir devirdir ve özgür bireylere karışmak anne babaya düşmez.

Gençler ise insanın konuşan bir hayvan olduğu ve yaşamın amacının yalnızca eğlenmek olduğu görüşündedirler. Eserde ahlaksız olarak anlatılmış gençlere solculukla ilintili kelimeler kullandırılmıştır(Sayman, 1974; 20). Musibetler ise Huriye’nin nasihatlerinden daha öğretici olur. Filmde dini temalar arka planda Huriye’nin dindarlığıyla verilmiştir. Geleneksel İslam anlayışının hakim olduğu filmde İslami düşüncenin verili bir şekilde norm kabul edildiği görülür ve düşünsel çabadan ziyade olaylar İslami değerleri haklı çıkaracak şekilde gerçekleşir.