• Sonuç bulunamadı

PARTİ İÇİ DEMOKRASİ 1 Kavram

3. Parti İçi Demokrasiyi Etkileyen Faktörler

3.2. Parti İçi Demokrasiyi Etkileyen İçsel Faktörler 1 Örgütsel Yapı

3.2.2. Siyasi Partilerin Aday Belirleme Yöntemlerinin Parti İçi Demokrasiye Etkis

3.2.2.2. Aday Yoklaması

Bu milletvekili belirleme şeklinde, milletvekili adayları partide seçilmiş ikinci bir seçmen (delege) tarafından belirlenmektedir. Bu yöntem iki dereceli bir seçim yöntemi olduğu için daha ilk etapta antidemokratik olduğu ortaya çıkmaktadır. Oysa, demokratik seçimlerin niteliklerinden bir tanesi de, hiçbir ayrım yapılmaksızın herkesin seçimlerde oy verme hakkına sahip olması, yani “genel oy”dur. Ancak aday yoklaması yönteminde aday, öncede seçilen delegeler tarafından seçilmektedir. Bu durumda adaylar, iki dereceli bir seçim ile seçilmektedir ve iki dereceli seçimler de kuşkusuz, tek dereceli seçimlere oranla daha az demokratiktir (Teziç, 2003: 248; Yaşar, 1999: 939). Ancak, bu sistem yukarıda incelenen merkez yoklaması yöntemine göre çok daha demokratiktir. Zira, her ne kadar adayları delegeler belirliyor olsa da, bu delegelerin de seçimle göreve gelmeleri esastır.

Aday yoklaması yöntemini Türkiye açısından değerlendirmek gerekirse; Türk siyasal partilerinde ikinci seçmen (delege) seçimlerinin yapılmadığı, ikinci seçmenin çoğu zaman, partideki görevinden dolayı ikinci seçmen sıfatını kazandığı

28 Michael Gallagher, “Conclusion”, Michael Gallagher ve Michael Marsh, eds., Candidate Selection in

Comparative Perspective: The Secret Garden of Politics, London: Sage Publications, 1988, s. 236-245’ten Aktaran: Özbudun, 1995: 10-11

görülmektedir. Parti üyeleri, ikinci seçmenin seçiminde kesinlikle bir irade belirtmemektedirler. Aday yoklaması, hem bu yönden dolayı antidemokratiktir, hem de üst görevlerde seçmen oluşturduğu için seçimlerin eşitlik ilkesine aykırıdır (Yaşar, 1999: 939).

“Aday yoklamasının seçmenlerine baktığımızda şu gerçek dikkati çekmektedir. İkinci seçmen, merkezin kontrolündedir. Çünkü bu seçmen kitlesi merkezin güç ifadesidir. Bu seçmenleri parti kurucuları, eski bakanlar ve mevcut bakanlar (eğer parti iktidarda ise), partinin mevcut ve yeni milletvekilleri, yönetim kurulu üyeleri, disiplin kurulu üye ve başkanları vb. Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nun parti teşkilatını dağıtma yetkisi ve merkez disiplin kuruluna münhasıran sevk yetkisi sahibi olması birlikte ele alındığında, sözü edilen seçmenlerin partinin merkez organlarının etkisinde olması kaçınılmazdır. Bu nedenle adaylar yine merkezin hakimiyetinden kurtulamamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak parti içi demokrasi zedelenmektedir” (Yaşar, 1999: 939).

Batı demokrasilerinde aday tespitinde en yaygın olarak kullanılan yöntem, adayların, seçim çevresi parti örgüt üyelerinin bir bölümünce (ya bir delege kongresi veya seçim çevresi örgütü yönetim kurulu tarafından) belirlenmesidir. “Bu sistem İngiliz Muhafazakar ve İşçi partilerinde, Fransız Komünist ve Sosyalist partilerinde, tüm Alman, İrlanda ve Norveç partilerinde, başlıca Belçika (tüm üyelerin katıldığı seçimlerle birlikte olarak), Hollanda ve İtalyan partilerinde uygulanmaktadır. Bu sistemde aday belirleme yetkisinin, partinin seçim çevresi örgütleriyle merkez organları arasında bir şekilde bölüşülmesi de mümkündür. Örneğin, aday adaylarının önceden parti merkez organının incelemesinden geçirildiği ya da merkezin adayları veto etme hakkının olduğu; yine adayların bir bölümünün yerel örgütlerce bir bölümünün merkez organlarca belirlendiği uygulamalar görülebilmektedir (Özbudun, 1995: 11).

3.2.2.3. Önseçim

Önseçim, parti içi demokrasi açısından tam bir kilometre taşıdır. Önseçim, genel seçime tam bir provadır. Önseçim kurumu Belçika kökenlidir. ABD’de de uygulanmaktadır. Belçika’da siyasi partiler kitle partileri olduğundan dolayı, bu ülkede uygulanan önseçimde seçmenler, parti üyeleridir. ABD siyasi partileri ise kadro partileri

olduğu için bu ülkede uygulanan önseçimde seçmenler, parti sempatizan ve taraftarları olmaktadır (Yaşar, 1999: 939-940).

ABD’nin uyguladığı önseçim, Belçika’da uygulanana benzer olmakla birlikte, tamamen orijinal bir sistemdir. Zira, Belçika’daki üyelik sistemi, Amerikan partilerininkinden tamamen farklıdır. Belçika’da önseçimi gerçekleştirenler partilerin kayıtlı üyeleridir. Oysa, ABD’de uygulanan önseçimlerde, adayların parti üyelerince seçilmesinden çok, seçmenler ya da taraftarlarca seçilmesi söz konusudur. Üstelik her devletin bu alanda kendine özgü bir düzenlemeye sahip olması, önseçimlerin tanımlanmasını zorlaştırmaktadır. Zira, gerçekte tek tip bir önseçim değil, çok çeşitli ve birbirinden farklı önseçim uygulamaları bulunmaktadır. “Önseçim, esas itibariyle, bir partinin asıl seçimlerdeki adaylarını belirtmeye yarayan, seçim öncesi oylamadır” (Duverger, 1974: 464-465).

Diğer yandan, ABD’de uygulanan önseçim yöntemi, yani, adayın parti üyelerinden çok parti seçmen ve taraftarlarınca seçilmesi, bazı açılardan şu soruyu akla getirmektedir; acaba parti üyesi olmayan birinin, önseçimde oy kullanması doğru mudur ve ne derece samimi olur? Zira, parti taraftar ya da seçmenlerinin oy verdiği bir önseçimdense, parti üyeleri gibi siyasal bakımdan daha bilgili ve deneyimli kimselerin oy verdiği önseçimlerin, partiler için daha makul olduğu düşünülebilir. Ayrıca, önseçimde oy verecek olan kişinin parti taraftarı ya da seçmeni olduğundan emin olabilmek de zordur. Öte yandan, önseçimlerde, taraftar ve seçmenlerin görüşlerinin alınması da elbette partinin genel seçimlerde başarılı olması açısından faydalı olacaktır. Ayrıca, bu yöntemin, ABD’deki partilerin kadro partileri olmasından dolayı kullanıldığı düşünüldüğünde, üye sayısı az olan bu partiler bakımından, bir nevi gereklilik olduğu da göz önüne alınmalıdır.

ABD’nin federe devletlerinde, açık ve kapalı olmak üzere iki tür önseçim uygulanmakta, bunlar da kendi aralarında farklılaşmaktadır. Kapalı önseçime katılan parti sempatizanına veya taraftarına, hangi partiye taraftar veya sempatizan olduğu sorulmaktadır. Bu işlem genellikle seçmenin, seçmen kütüğüne yazılması sırasında ya da oy sandığına girişinde yapılır ve seçmene istediği partinin pusulası verilir. Açık önseçimde ise herkesin siyasal tercihinin gizliliği muhafaza edilmekte ve oy sandığına

giderken bütün partilerin listeleri seçmene verilmektedir (Duverger, 1974: 465-466). Kapalı önseçimde seçmene hangi partinin taraftarı olduğunun sorulması ve bunun kayıt altına alınması, seçmenin iradesini etkileyebilmektedir. Oysa açık önseçim, seçimin serbestlik ve gizlilik ilkeleri bakımından demokratik nitelikler taşımaktadır. Bu tür bir önseçim uygulamasının parti içi demokrasiyi geliştirici nitelikler taşıdığı açıktır.

Ancak Sartori (1994: 30-31), önseçim sürecinin de (özellikle kapalı önseçimlerin) aslında beklenen faydayı sağlayamayacağı durumlar olabileceğine işaret etmektedir. Yazara göre “kabaca bir kural şunu göstermektedir ki, parti örgütü ne kadar güçlüyse ve kampanya fonları parti tarafından şu veya bu biçimde ne kadar fazla denetleniyorsa, önseçim süreci de o kadar parti tarafından güdümlenir, demokratik değerini yitirir ve gene partiye bağımlı adaylar yaratır”.

Adayın açık önseçimle belirlenmesi halinde, seçilen milletvekili partinin herhangi bir kurumunun diyet borcu altına girmemekte, doğrudan halk tarafından seçilmektedir. Milletvekilinin partinin kurumlarına diyet borcuna girmemesi onu bir ölçüde de olsa bağımsızlaştırmakta, bunun doğal sonucu olarak da parti içi demokrasinin oluşması kolaylaşmaktadır (Yaşar, 1999: 940-941).

Adayların tüm parti üyelerinin katıldığı bir önseçim ile belirlenmesi uygulaması pek yaygın bir uygulama değildir. “Bu yöntem, başlıca Belçika partilerinde (diğer yöntemlerle bir arada olarak), İngiltere’de Liberal ve Sosyal Demokrat partilerde, Hollanda’da D’66 partisinde kullanılmaktadır. Finlandiya’da da 1978 yılında kanunen zorunlu kılınmıştır” (Özbudun, 1995: 10-11).

Özetle, önseçim uygulaması parti içi demokrasiye dolayısıyla da demokrasiye büyük katkılar sağlayabilecek bir uygulamadır. Nitekim, Türkiye’de de önseçimin hukuken zorunlu olduğu dönemler yaşanmıştır. Günümüzde de pek çok yazar, belli oranda aday belirleme yetkisinin merkez örgütüne tanınması ancak adayların büyük bir çoğunluğunun önseçimle belirlenmesi gerektiğine işaret etmektedir. Bu yöndeki görüşlere ve Türkiye’de önseçim uygulamasının hukuksal geçmişine üçüncü bölümde yer verilecektir.