• Sonuç bulunamadı

Anayasal Düzenlemeler 1 1961 Anayasası

TÜRKİYE’DE PARTİ İÇİ DEMOKRASİNİN HUKUKSAL BOYUTLARI 1 TÜRKİYE’DE PARTİ İÇİ DEMOKRASİ İLE İLGİLİ MEVZUAT VE

1.1. Parti İçi Demokrasiye İlişkin Hukuksal Düzenlemeler

1.1.2. Türk Hukuku

1.1.2.1. Anayasal Düzenlemeler 1 1961 Anayasası

1961 Anayasası, siyasi partilerin ister iktidarda ister muhalefette olsunlar, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olduklarını belirtmekte (Md. 56/3) ve 57. maddesinin 3. fıkrasında da, “partilerin iç çalışmaları, faaliyetleri, Anayasa Mahkemesine hangi hallerde ve ne suretle hesap verecekleri ve bu mahkemece mali denetimlerinin hangi hallerde ve nasıl yapılacağı, demokrasi esaslarına uygun olarak kanunla düzenlenir” (Değişik: 15.03.1973-1699) denmektedir. Anayasa, siyasi partilerin, faaliyet ve iç çalışmalarını, parti içi demokrasiye göre yürütmelerini öngörmekte ve ayrıntıları yasaya bırakmaktadır.

Öte yandan, 1961 Anayasası’nda, parti içi demokrasi için önemli bir konu olarak görülen “grup kararları”na da yer verilmektedir. Buna göre, en az on üyeden oluşacak (Md. 85/2) siyasi parti gruplarının, grup olarak hareket edemeyeceği konular şunlardır: Siyasi parti grupları, Meclis Başkanlığı için aday gösteremezler (Md. 84/2); Meclis soruşturması ile ilgili görüşme yapamaz ve karar alamazlar (Md. 90/4); yasama dokunulmazlığı ile ilgili görüşme yapamaz ve karar alamazlar (Md. 79/son). Bu sayılan maddelerle ilgili konular hakkında, bağlayıcı grup kararının alınamayacak olması, grup üyelerinin iradesini özgürleştirdiğinden, parti içi demokrasiyi geliştirici niteliktedir. Parti grupları ve bağlayıcı grup kararlarının parti içi demokrasiye etkileri, 1982 Anayasası ve 2820 sayılı SPK incelenirken daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

Parti içi demokrasi bakımından oldukça önemli bir konu olarak ortaya çıkan ve ikinci bölümde incelenen devlet yardımı konusunda, 1961 Anayasası’nın düzenlemesi şöyledir; “Son milletvekili genel seçimlerinde muteber oy sayısının en az yüzde beşini

alan veya bu seçimlerde Millet Meclisinde grup teşkil edecek sayıda milletvekilliği kazanmış bulunan siyasi partilere devletçe yapılacak yardım kanunla düzenlenir” (Md. 56, Ek.- 30.6.1971-1421). “Siyasi partiler, gelir kaynakları ve giderleri hakkında Anayasa Mahkemesine hesap verirler” (57/2). 1961 Anayasası’nda, “partilerin kısmen ya da tamamen devlet yardımından yoksun bırakılması” gibi bir yaptırıma yer verilmemekte, sadece temelli kapatma yaptırımını düzenlemektedir. Oysa 1982

Anayasası’nda 2001 yılında yapılan bir değişiklikle, siyasi partilerin devlet yardımından kısmen ya da tamamen yoksun bırakılması yeni bir yaptırım türü olarak yerini almış ve bu konuda olumlu yönde bir adım atılmıştır.

1961 Anayasası’nın sağladığı düşünce ve örgütlenme özgürlüğü ile dönemin sosyo-ekonomik gelişmeleri ve demokratikleşme ortamı içinde, siyasi partilerin yapısı ve işlevlerinde olumlu bir aşama kaydedildiği söylenebilir. Ancak 1980 sonrasında, bu aşamadan yine geriye gidilmiştir. Zira, 1982 Anayasası, siyasi partiler alanında, 1961 Anayasası’ndan çok daha ayrıntılı hükümler getirmiştir. Bu iki Anayasa arasındaki dönemde (1960-1980) ise siyasi partiler, 1960 öncesine göre, ideoloji, örgütlenme ve temsil açısından daha ayrışmış bir görünüm sergilemişlerdir. Özellikle, örgütlenme özgürlüğü ile birlikte, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının ortaya çıkışı ve siyasi partiler üzerindeki ağırlıkları, hem 1960 öncesi, hem de 1980 sonrası döneme göre, daha demokratik ve temsil yeteneği daha yüksek bir yapı oluşturmuştur. Bu dönemde, siyasete doğrudan katılım kanallarının açık olması ile yeni bir işleyiş ortaya çıkmış, bu durum, parti içi demokrasi açısından olumlu etkiler yaratmıştır. Bu yapı, her ne kadar liderin konumunu ve işlevini çok değiştirmemiş olsa da, onu etkileme, yönlendirme, baskı altında tutma, tabana ve örgüte daha duyarlı kılma konusunda etkili olmuştur (Bila, 2001: 48-49).

1960-1980 arasındaki dönemde büyük partiler, Batı örgütlenme ve

yapılanmasına daha da yakın bir konuma gelmişler, radikal ideolojilerin partileşme süreci de yine bu dönemde başlamıştır. Gerek sağda ve gerek solda, sınıf, sosyal grup ve sivil örgütler, partilerdeki temsil ve yetkinlik bakımından, daha demokratik bir görünüm sergilemişlerdir. Benzer şekilde, parti içi demokrasi de, günümüze ve 1960 öncesine göre, daha gelişkin bir mekanizmaya sahip olmuştur (Bila, 2001: 49). Özetle, 1961 Anayasası’nın özgürlükçü anlayış bakımından 1982 Anayasası’ndan daha ileri olduğu görüşü yaygındır. Öte yandan, parti içi demokrasi bakımından, 1982 Anayasası’nda yer alan ve aşağıda incelenecek olan düzenlemenin, daha net olduğu, parti içi demokrasiyi daha çok vurguladığı söylenebilir. Ancak, bu ifade farklılığı çok da büyütülecek bir farklılık değildir.

1.1.2.1.2. 1982 Anayasası

1982 Anayasası, siyasi partiler hakkında 1961 Anayasası’na göre, daha ayrıntılı hükümler getirmiştir. Ancak, parti içi demokrasi ile ilgili düzenlemelerde, her iki Anayasa arasında ciddi bir fark görülmemektedir. Her iki Anayasa da, partilerin iç düzenlerinin demokratik esaslara göre düzenlenmesini öngörmekte ve ayrıntıları yasalara bırakmaktadır. Esasen, Anayasa’nın ayrıntılara girerek parti içi demokrasiyi düzenlemesi beklenemez ve doğrusu da budur. Öte yandan, parti içi demokrasinin, sadece çok ayrıntılı hukuki düzenlemeler getirilerek gerçekleşmesini ummak da doğru bir yaklaşım olmayacaktır.

1982 Anayasası’nın 69/1. maddesinde “siyasi partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur. Bu ilkelerin uygulanması kanunla düzenlenir” denmekte (Değişik: 23.7.1995-4121/7 Md.) ve adı doğrudan geçmese de “parti içi demokrasi”ye yer verilmektedir. Ayrıca, 1982 Anayasası’nın 69. maddesine 2001 yılında eklenen bir fıkra ile, “AYM, temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre, ilgili siyasi partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir” denilerek, kapatma yaptırımı dışında, partilerin devlet yardımından kısmen ya da tamamen yoksun bırakılması şeklinde yeni bir yaptırım şekli getirilmiştir.

1982 Anayasası’nın 68. ve 69. maddelerinde, 1995 ve 2001 yıllarında yapılan değişikliklerden sonra, siyasi partilerin temelli kapatılmasına yol açabilecek yasaklar, Anayasa’da sayılı ve sınırlı olarak öngörülmüştür. Dolayısıyla, siyasi partiler bundan böyle, sadece Anayasa’daki yasaklara aykırılık halinde kapatılabileceklerdir. Parti yasaklarının kanun ile genişletilmeleri ya da bunlara yenilerinin eklenmesi hukuken mümkün değildir.

Öte yandan, parti içi demokrasiye aykırılık, Anayasada bir kapatma nedeni olarak öngörülmemektedir. Zira, parti içi demokrasiye aykırılık, AY. Md. 68/4’te belirtilen ve kapatma yaptırımına bağlanan yasaklar arasında sayılmamaktadır. Dolayısıyla, parti içi demokrasiye aykırılığın yaptırımının ne olacağı sorusu akla gelmektedir. Bu noktada, AY. Md. 69’un sonuncu fıkrasına göre “Siyasi partilerin

kuruluş ve çalışmaları, denetlenmeleri, kapatılmaları ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmaları ile siyasi partilerin ve adayların seçim harcamaları ve usulleri yukarıdaki esaslar çerçevesinde kanunla düzenlenir” denildiği hatırlanmalıdır. Ancak, SPK’nin, Anayasa’da öngörülen yasakları aşan düzenlemelere sahip olduğu görülmektedir.

1982 Anayasası da, 1961 Anayasası’nın saydığı konularda, en az yirmi milletvekilinden oluşan meclis içindeki parti gruplarının, grup olarak hareket edemeyeceğini ve karar alamayacağını düzenlemektedir (1982 AY.Md. 83/5, 94/2, 100/5). Bu konu, 2820 sayılı SPK’de de düzenlendiğinden, ileride daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

1961 Anayasası dönemindeki kazanımlar, 1980 sonrasında büyük oranda kaybedilmiştir. 1980 sonrası dönem, siyasete doğrudan katılım kanallarının tamamen kapatıldığı bir dönem olmuştur. “Bu süreçte, devlet onaylı ve destekli lider figürünün hakim olduğu 6-7 yıllık bir kapalı dönem yaşanmıştır”. 1980 sonrasında partilerin, liderleriyle tanımlandıkları, parti içi demokrasinin yerini liderlik ve kadro mücadelesinin aldığı görülmüştür. Bu dönemde, sınıfsal ve sosyal temsille, ideolojik hedefe dönük siyasi hedefin yerini kişisel çıkar almış, parasal beklentiler ön palan çıkmış, liderlik patronaj sistemiyle çalışmaya başlamıştır. Gençliğin, üniversitenin, sendika ve diğer sivil toplum kuruluşlarının siyasete katılımının engellendiği bu dönemde, parti içi ve dışında demokrasiden, örgütlenme ve temsil yeteneğinden söz etmek mümkün görünmemektedir (Bila, 2001: 49-50).

1.1.2.2. Yasal Düzenlemeler