• Sonuç bulunamadı

Pozitif Ayrımcılık Yönünde Kota Uygulamaları

PARTİ İÇİ DEMOKRASİ 1 Kavram

3. Parti İçi Demokrasiyi Etkileyen Faktörler

3.2. Parti İçi Demokrasiyi Etkileyen İçsel Faktörler 1 Örgütsel Yapı

3.2.5. Pozitif Ayrımcılık Yönünde Kota Uygulamaları

Siyasi partilerin karar alma mekanizmalarının demokrasi ilkelerine bağlı olarak yürütüp yürütmediği, kota uygulamaları ile doğrudan doğruya ilişkili olmamakla birlikte, kota uygulamalarının demokrasinin gerçek anlamıyla uygulanabilmesi için önemli bir etken olabileceği ileri sürülmektedir. Bu nedenle, kota uygulamalarının yarar ve sakıncalarının neler olabileceği ve parti içi demokrasiye ne gibi katkılar sağlayabileceği incelenmesi gereken bir konudur.

Özellikle, kadınların öğrenimde, iş hayatında ve siyasal yaşamdaki düşük temsilini önlemek amacıyla, pozitif bir hukuksal önlem olarak kota uygulamaları kullanılabilmektedir. “Kotanın uzun vadede amacı, düşük temsil edilen kadınları, yüksek nitelikli pozisyonları yerine getirecek bir konuma getirmek ve sonuçta kadın lehine kotalamayı gereksiz kılmaktır” (Gören, 1999: 317).

Seçime ilişkin kararların, genellikle şeffaf olmaması nedeniyle, kadınların siyasal karar organlarındaki düşük temsilinin, cinsiyet nedeniyle ayrımcılıktan kaynaklandığının kanıtlanması zordur. Uygulamada var olan bu fiili eşitsizliğin ortadan kaldırılması için, siyasal karar organlarında doğrudan ya da dolaylı olarak kadın oranını arttırıcı düzenlemeler “yasa ile” öngörülebileceği gibi, “parti tüzüklerinde” de öngörülebilmektedir (Gören, 1999: 318).

Kadınların siyasal organlardaki temsilinin arttırılması için, aday listesine ilişkin yasal kota, parlamentonun kendisi için yasal kota, mali sübvansiyonla eşitliğin sağlanması için yönlendirme ve seçimlerde resmi belgelendirmeyle ve eşitliğin sağlanması için yönlendirme gibi çeşitli şekillerde yasal kotalar öngörülebilir. Ancak, yasa ile öngörülen kota düzenlemelerinin bazı anayasal kuralları zedelemesi söz konusu olabilmektedir. Örneğin, seçim ilkelerinden; siyasi partilerin aday belirleme özgürlükleri ile potansiyel adayların seçilme hakkının zedelenmesi söz konusu olabilir. Benzer şekilde Anayasa’nın 68. maddesinde düzenlenen, “siyasi parti özgürlüğü” ve 10.

maddesinde yer alan “cinsiyet nedeniyle ayrım yasağı”nın da zedelenmesi gündeme gelebilir. Öte yandan, kadınların siyasal karar organlarındaki temsil oranının, genel nüfus içindeki oranına yaklaştırılmasına yönelik kota düzenlemesinin yasa ile getirilmesi Anayasa’ya aykırılık oluşturmamaktadır. Üstelik, kadınların temsil oranını, genel nüfus oranına yaklaştırmaya yönelik yasal düzenlemeler yapılması, plüralizmi ve çok sesliliği arttırarak gerçek demokrasinin hayata geçmesi bakımından büyük bir katkı sağlayabilir (Gören, 1999: 319-331).

Pozitif ayrımcılık yönünde kota ile ilgili düzenlemelere siyasi partilerin tüzüklerinde yer verilmesi ise, yasal kota uygulamasından çok daha sorunsuz ve kolay olabilir. Zira, Gören’e (1999: 331-332) göre; “siyasi parti tüzüklerinde belirtilen parti içi görevlerde ve siyasi partiler tarafından belirlenen aday listelerinde cinsiyete dayalı kota uygulamasını öngören düzenlemeler, farklı cinslerin eşitliği ilkesine uygun olup, cinsiyet nedeniyle ayrım yasağına dayanmaktadır”.

Siyasi parti tüzüklerinde öngörülen kota düzenlemeleriyle, siyasi parti üyelerinin seçim özgürlüğü zedelenmemektedir. Parti tüzüklerindeki kota düzenlemeleri, Anayasa’nın 69/1. maddesinde öngörülen parti içi çalışmaların demokrasi ilkesine uygun olması kuralı ile bağdaşmaktadır. “Bu tür kota düzenlemeleri siyasi parti özgürlüğünün ve aday gösterme hakkının kullanılması anlamına gelmektedir. Seçmen bu kota uygulamasının sonucunu onaylayıp onaylamamakta, kota düzenlemesi

getirilmiş partiye oyunu verip vermemekte serbesttir” (Gören, 1999: 332).

Özetle, yasal olarak bu düzenlemelerin yapılması bazı haklı sayılabilecek eleştirilere neden olmakla birlikte, parti içi fonksiyonlar için kota uygulaması parti organlarının kuruluşuna ilişkin olup, seçim sürecine ilişkin bir düzenleme değildir. Bu nedenle bu tür düzenlemelerin parti tüzüğünde yer alması isabetlidir (Gören, 1999: 338).

Bu uygulamalar, kadınların parti aday listelerinde yer alma oranlarını arttırmak yoluyla, kadınların parti üyeliğindeki temsil oranlarını arttırmak ve toplam nüfus içindeki oranlarına yakınlaştırmak amacını gütmektedir. Gören’e (1999: 332-337) göre; “Anayasanın 10. maddesi ile korunan farklı cinslerin eşit haklara sahip olmaları

ilkesinin sınırları içinde mevcut fiili bir mağduriyeti ortadan kaldırmak için kadınların fiilen kayırılmış olması, yine 10. maddede yasaklanmış olan cinsiyet nedeniyle bir kayırma değil, salt bir mağduriyeti ortadan kaldırmak için yine bu kural tarafından emredilen veya en azından izin verilen bir araçtır”. Ancak, bağlayıcı kota düzenlenmesi, kimilerince, cinsiyet nedeniyle bir mağduriyete neden olması ve ilke olarak, cinsiyet nedeniyle ayrım yasağı kuralına ters düşmesi nedeniyle reddedilmektedir.

Anayasa’nın 10. maddesine 2004 yılında eklenen fıkra ile devlete, kadın ve erkeklerin sahip olduğu eşit hakların yaşama geçirilmesi konusunda, aktif bir rol üstlenme yükümlülüğü getirilmiştir. Bu maddeye göre “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” (Ek: 7.5.2004-5170/1 Md.). Bu hüküm gereğince kota uygulamalarının, Anayasa’ya da aykırı olmayacağı sonucu çıkarılabilir. Zira, her ne kadar aynı maddede “hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” denilse de, fiilen var olan kadınların eksik temsili sorununu gidermek de devletin yükümlülüğü haline gelmiştir. Ayrıca, vurgulanması gereken sadece iki cinsiyetin eşitliği olsaydı, böyle bir ek fıkraya gerek görülmezdi. Bu demektir ki, devlet, hukuki bakımdan eşit kabul edilen bu iki cinsin, fiilen de eşit hale gelebilmesini sağlamak zorundadır. Bunun gereği kota uygulamaları ise, bunu da sağlamak zorundadır. Bu nedenle, özellikle bu düzenlemeden sonra, kota uygulamalarının Anayasa’ya aykırı olmadığı sonucuna varılabilir.

Öte yandan, kota uygulamalarına tamamen sırt çevirenlerin sayısı da az değildir. Nitekim Göktürk (2005), yasaların zayıfı kollamak adına düzenlenmesinin, zayıf olmayanı cezalandırmak anlamına geleceğini ve bir yerde bir kişi ya da zümreye pozitif ayrımcılık yapılıyorsa, bunun ancak bir başka kişi ya da zümreye negatif ayrımcılık yapılması yoluyla geçekleşebileceğini belirtmektedir. Yazara göre bu anlayış “bütün insanlar eşittir, ama kadınlar daha eşit” anlamına gelmektedir

“Kadınlar için açtığınız bu "pozitif ayrımcılık" kapısından daha kimlerin girmek isteyeceğini kestiremiyor musunuz? "Kotalı demokrasi" kavramı bir kez kabul edildikten sonra neden bu kota sadece kadınlara tanınsın? Tarihi bir komploya kurban giden ve "geri bıraktırılan" sadece kadınlar olmadığına göre neden başka ezilenler, başka azınlıklar, başka zayıflar "kota isteriz" diye ayaklanmasın!” (Göktürk, 2005).

Kadınların siyasete temsilinin arttırılması konusu Türkiye’de de güncel bir sorun olarak tartışılmaktadır. Bazı siyasi parti liderleri, sivil toplum kuruluşları, pek çok kadın derneği ve siyasi partilerin kadın kolları gibi kişi ve kurumlar pozitif ayrımcılık yönünde kota uygulamaların hayata geçirilmesini savunurken, partilerin, seçim dönemlerinde genellikle, eşitsizlik yaratacağı gerekçesi ile kadın kontenjanlarını arttırmak yolunda bir eğilime girmedikleri görülmektedir.

Öte yandan, yukarıda açıklanan gerekçeler ile kota uygulamalarına tamamen sırt çeviren partiler de bulunmaktadır. Ancak, bizim de katıldığımız görüşteki bazı yazarlar30, parti organlarında ve seçimlerde farklı cinsiyetlerin temsilini zorunlu kılacak düzenlemelere gidilmesine, kadın-erkek eşitliğinin, Siyasi Partiler Kanunu’nda yer almasına yönelik düzenlemeler yapılmasına ve partilerin aday listelerinde farklı cinsiyetlerin temsil oranının, % 30’un altında olmaması gerektiğini belirtmektedirler.

Özetle, bir partide pozitif ayrımcılık sağlamak amacıyla kota uygulamasının olmaması, gerçekte, o partinin karar alma mekanizmalarının demokratik bir biçimde işlemesine engel değildir. Benzer şekilde, partide kota uygulamasının var olması da parti içi demokrasinin işlediği anlamına gelmemektedir. Türkiye’de kadınların siyasetteki temsil oranının, Avrupa standartlarının çok altında bulunması nedeniyle kota uygulamalarına ihtiyaç olduğu da bir gerçektir. Nitekim, kadınlar nüfusun yarısını oluştururken, siyasetteki temsil oranları % 4.431 civarındadır.