• Sonuç bulunamadı

PARTİ İÇİ DEMOKRASİ 1 Kavram

3. Parti İçi Demokrasiyi Etkileyen Faktörler

3.2. Parti İçi Demokrasiyi Etkileyen İçsel Faktörler 1 Örgütsel Yapı

3.2.1.2. Oligarşik Yapı

Siyasi partiler günümüzde, oligarşik bir yapı içerisinde, ideolojik farklılıkları bulunmayan, çıkarcı ve günlük popülist politikalar üreten mekanlar olarak gözükmektedirler (Aliefendioğlu, 1999: 108). Gerçekten, günümüzde siyasal partiler, bürokratik bir yönetim mekanizmasına sahip büyük örgütler haline gelmektedir. Tanilli’ye (2002: 231) göre, bu durum kadro partilerinden, kitle partilerine geçişin bir

sonucudur 23. Büyük örgüt ve dolayısıyla bürokrasi, arkasından ister istemez oligarşik eğilimleri getirmektedir. Bu durumda partide siyasal iradenin oluşumu tekeli, “yönetici bir azınlığın” eline geçmektedir. Bu sürecin sonucunda da, üyelerce denetlenmesi mümkün olmayan, aksine, parti örgütü sayesinde üyelere istenen yönün verildiği bir parti yönetimi oluşmaktadır.

Alman asıllı ünlü siyaset bilimci Robert Michels, siyasi partiler içindeki oligarşik eğilimlerin demokrasi üzerindeki etkilerini araştırmış, günümüzde bazı noktalarda24 eleştirilmekteyse de çoğu kişi tarafından benimsenen bazı sonuçlara

ulaşmıştır. Michels, siyasi partilerdeki oligarşik eğilimleri, yönetici bir azınlığın ortaya çıkışına bağlamakta ve bunun nedenlerini üç noktada toplamaktadır.

Bunlardan ilkini, teknik- yönetsel nedenler oluşturmaktadır. Buna göre; kitleler kendi kendilerini organize etme ve yönetme bakımından yetersizdir. Günümüzde doğrudan halk iktidarı, teknik nedenlerle imkansız hale gelmiştir. Bu noktada siyasi partiler önem kazanmakta, siyasi partiler kuruldukları andan itibaren büyük ve çok güçlü birer örgüt haline gelmektedirler. Büyümekte ve güçlenmekte olan bu örgütlerde, teknik ve yönetsel zorunluluklar güçlü bir lider kadroyu gerektirmektedirler (Michels, 2001: 19-32).

İkincisi, psikolojik nedenlerden kaynaklanmaktadır. Parti elitleri, partide bir kez önder konumuna geldikten sonra, bu konumlarını sürdürmek ister ve bunu bir hak olarak görmeye başlarlar. Bu durum kitleler tarafından da doğal karşılanır. Kitlelerin öndere olan ihtiyacı, kendilerinin savunucusu ve koruyucusu durumunda olan kişilere olan şükran duyguları, önderin karizması ve benzeri özellikleri nedeniyle onları birer kahraman olarak görmelerine neden olmaktadır (Michels, 2001: 33-51).

Üçüncü olarak entelektüel faktörler gelmektedir. Ülke çapında örgütlenen ve pek çok üyesi olan siyasi partilerde bir süre sonra işlerin yürütülmesi zorlaşmaya

23 Benzer şekilde, otoriter partilerin doğuşunun, kitle partilerinin doğuşuyla düşümdeştiğini belirten

Duverger (1974: 231) da, “Siyasal Partiler” adlı ünlü eserinde, şu ifadelere yer vermektedir; “Şüphesiz bu düşümdeşlik mutlak değildir. Daha komite partileri devrinde bile, otoriter olgular kendisini göstermiştir. Whig’lerin İngiliz Parlamento üyeleri üzerinde kurdukları disiplin ve bazı Amerikan patronlarının yarı- diktatoryal eğilimleri, bunun iyi örnekleridir”.

başlamaktadır. Kitlelerin bu işlevleri yerine getirmek yönünde yetersiz oluşları nedeniyle, bir süre sonra parti işlerinin yürütülebilmesi için bazı alanlarda uzmanlaşmış, seçkin, iyi eğitim görmüş, entelektüel özellikler taşıyan yönetici elitlere gereksinim duyulmaktadır (Michels, 2001: 52-58).

Robert Michels, “Oligarşinin Demir Yasası” olarak bilinen ünlü görüşünde, demokrasinin olabilirliğini sorgulamakta ve azınlık tahakkümünün kaçınılmaz olduğuna ve bu nedenle, demokrasinin gerçekleşmesinin olanaksız olduğu sonucuna varmaktadır. Buna göre, sosyal yaşamın her alanında insanlar örgütlenmektedir. Partiler, sendikalar, meslek kuruluşları ve dernekler gibi pek çok örgüt, çağdaş yaşamın olmazsa olmaz öğeleri haline gelmişlerdir. Bu örgütlerin hepsi, oligarşik yapılı, lider merkezli kuruluşlardır. Örgütlenme, doğal olarak demokrasiyi yıkmakta ve onu oligarşiye çevirmektedir. “Örgütlenmek demek, oligarşiye yönelmek demektir”. Yazara göre ne kaçınılabilir ne de önlenebilir olan bu süreç, bir “demir yasa”dır”. Liderler bir kez karar verme süreçlerini ele geçirince, otoritelerini güçlendirir, sürekli hale gelmeye çalışır ve dayandıkları kitlenin değil, kendi çıkarlarına öncelik vermeye başlarlar (Michels, 2001: 218-235).

Oysa Sartori, toplumu saran çeşitli örgütlerin oligarşik yapılı olduklarını kabul etmekle birlikte, bu örgütlere içeriden değil, dışarıdan bakılması gerektiğini belirtmektedir. Zira, bu örgütler, güçlerini yandaşlarından aldıkları için taraftar ya da üye toplamak için yarışırlar. Örneğin, siyasal partiler iktidarı ele geçirmek amacıyla daha çok oy, taraftar ya da üye toplamaya çalışmaktadır. “Öyleyse bu örgütlere içerden bakıldığında ne kadar oligarşik görünürse görünsünler, bu önemli değildir, çünkü o durumda bile bunlar arasındaki yarışmanın sonucu, genelde, demokrasidir. Ancak, vurgulamak gerekir ki, en iyi ve uygun olan durum bu değildir”. “Ama yarışmacılar arasında seçme yapma yetkisinin halkın elinde olması, her şeye karşın kapsamlı bir makrodemokrasi doğurur” (Sartori, 1996: 165-166).

Duverger (1974: 188) da siyasi partilerin oligarşik nitelikte olduklarını ifade etmektedir. Ona göre “her insan topluluğunun iktidar yapısı, iki karşıt gücün sonucudur. Bir yanda inançlar, öte yandan pratik zorunluluklar. Dolayısıyla siyasal partilerin liderliği, günümüzdeki sosyal grupların çoğu gibi, ikili bir özellik gösterir;

yani görünüşte demokratik, gerçekte oligarşiktir”. Yazar, siyasi parti örgütlerinin demokratik kurama uymadıklarını, iç yapılarının otokratik ve oligarşik olduğunu, yöneticilerin göründüğü gibi parti üyeleri veya delegeleri tarafından değil, aslında siyasi parti liderleri tarafından seçildiklerini ifade etmektedir25. Ancak, parti önder kadrolarının, parti tabanından bağımsız hareket edebilmeleri ve sık sık değişmemeleri de yazara göre güçlü bir örgüt yapısına sahip olmak ve siyaset mücadelesinde başarılı olabilmek için gereklidir26.

Parti içi iktidarın, bütün üyeler arasında eşit şekilde dağılmaması olarak da ifade edilen parti içi oligarşi, partide tüm yetkilerin bir yönetici azınlığın elinde toplanması anlamına gelmektedir27. Oligarşik eğilimlerin birincil kaynağı parti lideridir. Bu eğilime lider çevresindekilerin de katılımı ile birlikte, partiler iktidarı ele geçirdiklerinde, ülkedeki tüm siyasal iktidar, bir grup oligarşik azınlığın eline geçmektedir. Bu durumda da demokrasi sadece sözde kalmaktadır (Yanık, 2002: 159). Oligarşik yapının bir sonucu olarak, temsil yetkisinin aynı kişilerde toplanması, siyasal katılımı daraltmakta ve egemenliğin halka dayandırılması ilkesi ile uyuşmamaktadır. “Oysa demokrasilerde temsilcilerin değişebilirlik oranları ne kadar yüksekse; temsilcilik yetkisinin demokratik seçimlerle devredilebilmesi ne kadar iyi işliyorsa, gerek partilere gerekse siyasal rejime sahiplik ölçüsü o kadar yüksek, yoğun olacaktır” (Tuncay, 1996: 179).

Siyasal partilerde lider sultası ve oligarşik yönetim eğilimi, hemen hemen her ülkede ve her partide gözlenmiştir. Lider hegemonyasını arttırıcı en önemli etken, milletvekillerinin merkezden belirlenmesi yönündeki eğilimdir. Parti başkanlarının isteklerine ya da görüşlerine karşı çıkmanın, tekrar milletvekili adayı olabilme ya da

25 “Partilerin liderliği, doğal olarak, oligarşik bir biçim alma eğilimindedir. Partilerde, gerçek bir “yönetici

sınıf” az çok kapalı bir kast, girilmesi güç bir “iç çevre” ortaya çıkar. Bu olay gerek gerçek ve görünüşteki liderler, gerek demokratik ve otokratik yöneticiler bakımından söz konusudur. Teorik olarak, seçimin, bir oligarşinin doğuşunu önlemesi gerekirdi; gerçekte ise seçim, daha çok bunu kolaylaştırır gibi görünmektedir. Kitleler doğal olarak muhafazakardır; eski liderlerine bağlanır ve yeni simaları şüphe ile karşılarlar” (Duverger, 1974: 210).

26 “Demokratik ilkeler, liderliğin bütün kademelerde seçimli olmasını, sık sık yenilenmesini, kolektif

nitelik taşımasını ve zayıf bir otoriteye sahip bulunmasını gerektirir. Bu şekilde örgütlenmiş bir parti ise, siyaset mücadelesi içinde gerekli silahlara sahip değildir… Liderler, doğal olarak iktidarlarını koruma ve arttırma eğiliminde olduğundan; üyeler ise, bu eğilimi engellemek şöyle dursun, tersine liderleri putlaştırmak suretiyle, onu büsbütün güçlendirdiklerinden, iş daha kolaylaşmış olur. Bütün insan grupları gibi, partiler de tutucudur; evrim kendilerini değişmeye zorlasa bile, kolay kolay yapılarını değiştirmezler” (Duverger, 1974: 189-190).

27 Özbudun, Ergun. (1986): Batı Demokrasilerinde ve Türkiye’de Parti Disiplini, Ankara, s. 164’ten

yeniden seçilebilme şansını büyük oranda düşürmesi, lider hegemonyasını arttırıcı bir etki yapmaktadır (Aliefendioğlu, 1999: 108). Bu durum, milletvekillerini lidere bağımlı kılmakta ve dolayısıyla parti içi demokrasiyi engellemektedir. Öte yandan Tuncay (1996: 183), azınlık politikacıların diktatoryası olarak kabul edilen “oligarşik örgütlenme düzeni”nin siyasal bilinç düzeyinin arttırılması, sosyo ekonomik verilerin pozitif hale getirilmesi ve parti içi demokrasinin kurulması ile aşılabileceğini belirtmektedir.

Parti içi demokrasinin sağlanabilmesi için, siyasal partilerdeki otoriter eğilimler ve oligarşik egemenlik eğilimlerinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bilindiği gibi çeşitli baskı gruplarının siyasal partiler üzerindeki etkileri çağdaş demokrasinin bir gerçeğidir ve bir noktada yararlı olduğu da söylenebilir. Ancak, bu grupların siyasal iktidar üzerinde aşırı şekilde etkili olmaları, yani; demokrasinin halk değil de baskı grupları yararına işlemeye başlaması, demokrasinin soysuzlaşmasının da başlıca nedeni olarak görülmektedir (Perinçek, 1985: 141).

Siyasal ahlaktaki yozlaşmanın nedenini “zenginliğin devlet eliyle yaratıldığı ekonomik yapı ve bankacılık sistemi içerisindeki siyasi partilerin “rant” bölüşümünün aracı durumuna gelmeleri” olarak gören Aliefendioğlu (1999: 108), bu durumun milletvekilliğine kimi ayrıcalıklarla gerekenin dışında fazla çekicilik kazandırdığını ve siyasi partilere ve lidere bağlılığı ön plana çıkardığını ifade etmektedir. Bu durum, siyasal ahlaktaki yozlaşmanın da bir nedeni olmuştur. Yazara göre, “milletvekili olabilmek için kişiliklerinden ya da kişisel zenginliklerinden pay verenler, milletvekili olduklarında, kişisel çıkarlarına öncelik tanımayı kendilerince haklı bir neden saymışlardır”.

Bu açıklamalardan sonra, siyasi partilerdeki oligarşik yapılanmaların getirdiği bazı sakıncaları şu şekilde özetlemek mümkündür (Atabek, 2000: 42):

a. Parti içi muhalefetin etkisiz hale getirilmesi sonucu alternatif politikaların ve farklı bakış açılarının ortaya çıkışının engellenmesi,

b. Partinin üst yönetimi belli bir çevrenin eline geçtiğinden, bu mevkiler için partililer arasında rekabet duygusunun azalması ve buna bağlı olarak da partinin dinamizmini yitirmesi,

c. Lider ve yakın çevresinin, parti içindeki iktidarlarını güvence altında görmeleri nedeniyle, parti politikalarındaki gerekli düzenleme ve değişiklikleri zamanında yapmaması,

d. Oligarşik yapılanmanın yol açtığı zayıf kadrolara ve yetersiz programlara sahip siyasi partilerin, demokrasinin aksamasına ve ülke sorunlarının çözülememesine neden olması.

Özetle, parti lideri gibi, onun yakın çevresinde yer alan parti üst yöneticilerinin parti içi demokraside oynadıkları rol son derece önemlidir. Bu grubun oligarşik eğilimleri parti içi demokrasiyi zedelemektedir. Örgütlenme, her ne kadar oligarşiyi getirse de partilerin güçlü bir örgüte ihtiyaçlarının olduğu muhakkaktır. Bu noktada gerekli olan, lider ve onun etrafında yer alan yönetici grubun karar yetkilerinin yasalar ve parti tüzüklerinde, demokratik esaslara göre düzenlenmesidir. Ancak, her şeyden önemlisi, bu kişilerin tabanın sesine kulak vermeleri ve parti içi demokrasiye saygı duymalarıdır.