• Sonuç bulunamadı

Avrupa Ortak Siyasal Partiler Hukukunda Parti İçi Demokras

TÜRKİYE’DE PARTİ İÇİ DEMOKRASİNİN HUKUKSAL BOYUTLARI 1 TÜRKİYE’DE PARTİ İÇİ DEMOKRASİ İLE İLGİLİ MEVZUAT VE

1.1. Parti İçi Demokrasiye İlişkin Hukuksal Düzenlemeler

1.1.1. Karşılaştırmalı Hukuk

1.1.1.1. Avrupa Ortak Siyasal Partiler Hukukunda Parti İçi Demokras

Avrupa Birliği’nin (AB) en önemli siyasal araçları olarak görülen siyasal partilerin ortak bir görünümlerinin olmayışı, Birlik üyesi devletlerin siyasi partilere ilişkin olarak birbirinden oldukça farklı düzenlemelere sahip oluşları nedeniyle, siyasi parti sisteminin yeniden yapılandırılması gerektiği gündeme gelmiştir. Bu amaçla, Avrupa ortak siyasal partiler hukuku oluşturularak, bu farklılıkların giderilmesi amaçlanmıştır. Günümüzde, Avrupa ölçeğinde partilerin kurulması ve faaliyette bulunmasına yönelik çalışmalar yapılması, AB sürecinin en güncel konularından birisidir. Bu çalışmaların hukuksal dayanağı ise, Avrupa Birliği Sözleşmesi’nin 191. (eski Md. 138a) maddesidir (Akartürk, 2002: 78). Bu maddeye göre;

39 FROMONT, Michel, “Die İnstitution Der Politischen in Frankreich, Parteienrecht im Europaeischen

Vergleich, TSATSOS/SCHNEFOLD/SCHNEIDER (Hrsg.), Nomos, Baden Baden, 1990, s. 234’ten Aktaran: Akartürk, 2002: 67-68

“Avrupa ölçeğindeki siyasal partiler, Birliğin bütünleşme faktörü olarak önem taşırlar. Bu partiler, bir Avrupa bilincinin oluşmasına ve Birlik yurttaşlarının iradesinin ifade edilmesine katılırlar”.

Sözleşmenin 191. maddesi, Avrupa ortak siyasal partiler hukukunun temellendirilmesinde ve bu yönde yapılacak çalışmaların içeriğinin belirlenmesinde en önemli hukuksal dayanak olarak kabul edilmektedir. Bu yönde yapılan başlıca çalışmalardan biri de, Avrupa Parlamentosu Kurumlar Komitesi tarafından hazırlanan, “Avrupa Siyasal Partilerinin Anayasal Konumu” hakkındaki rapordur. Bu rapor, Kurumlar Komitesi adına, partiler hukuku uzmanı Dimitris Tsatsos tarafından hazırlandığından “TSATSOS Raporu”40 olarak da anılmaktadır. Bu raporun bir özeti, Avrupa Parlamentosunun, 10 Aralık 1996 tarihli kararı ile kabul edilmiştir. Bu karar, Avrupa düzeyinde siyasal partiler konusundaki gelişmelerin günümüzde ulaştığı noktanın temelini oluşturmaktadır. Kararda, öncelikle, Avrupa ölçeğinde örgütlenen partilerin önemine değinilmekte, Birliğin siyasal bütünleşmesinin sağlanabilmesi için, AB ölçeğinde partilerin kurulması ve yaygınlaşması gerektiğine ve örgütlü Avrupa partileri olmaksızın, Avrupa ölçeğinde siyasal kararları izleyen, tartışan ve etkileşimde bulunan bir Avrupa yurttaşlığı bilincinin varlığından söz edilemeyeceğine işaret edilmektedir (Akartürk, 2002: 79-80; Sağlam, 1999: 79).

Avrupa Parlamentosu’nun 10 Aralık 1996 tarihli kararında Avrupa partisi statüsünden yararlanacak partilerin belirli yükümlülükler taşıması gerektiği vurgulanmaktadır (Akartürk, 2002: 81; Sağlam, 1999: 80). Bu yükümlülükler üç noktada toplanmaktadır:

a. Avrupa yurttaşlarının kolay ulaşabileceği bir örgüt statüsüne (tüzük) ve temel ilkeler programına sahip olmak,

b. Program ve uygulamaya dönük faaliyetlerinde, Avrupa Topluluğu (AT) Sözleşmesi’nde güvence altına alınmış olan demokrasi ilkelerine, insan haklarına ve hukuk devletinin temel anayasal ilkelerine saygı göstermek,

40 Kararın tam metni için bkz. EuGRZ (Europaeische Grundrechte Zeitschrift), 30 April 1997, s.78-82

c. Parti tüzüğünü, siyasal irade oluşumunun demokratik ilkelere uygun olarak gerçekleşmesine ve bütün birlik yurttaşlarının diledikleri zaman siyasal iradesini açıklayabilmesine olanak sağlayacak biçimde düzenlemek.

TSATSOS Raporu’nda da vurgulandığı gibi, AT Sözleşmesi’nin 191. maddesi (eski Md. 138a), Avrupa partileri için hem haklar, hem de yükümlülükler getirmektedir. Yukarıda da sayılan bu yükümlülükler arasında, partilerin, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti ilkeleri ile bağlı olmaları ve iç düzenlerinin demokratik katılım esasına dayanması başta gelmektedir (Akartürk, 2002: 81).

Yukarıda belirtilen yükümlülükler, özellikle de son ikisi, “parti içi demokrasi” ve “insan haklarına dayalı demokratik hukuk devletine sadakat” borcuna verilen önem açısından, Alman parti anlayışının izlerini taşımaktadır ve bu etki, yükümlülüklerin TSATSOS Raporu’nda açıklanan gerekçelerinde daha açık olarak görülmektedir: “Avrupa siyasal partilerinin özgül (spesifik) ayrıcalıkları, demokratik irade oluşumunun temellerine karşı mücadele içinde bulunan kuruluşlar tarafından kullanılamaz”. “Avrupa siyasal partilerinin iç yapıları, Anayasa’nın kendilerine yüklediği ödevlere uygun olmalıdır”. Avrupa Parlamentosu’nun bu kararı, gerekçesi ile birlikte değerlendirildiğinde, “militan demokrasi” anlayışının izlerini taşımaktadır (Sağlam, 1999: 81; 2000: 241).

Özetle, parti içi demokrasi ilkesi, hukuk düzenleri içerisinde sanıldığı kadar yaygın değildir. Anayasal bir yükümlülük olarak bu ilke, sadece, Almanya, Türkiye ve İspanya’da düzenlenmiştir. Ülkelerin çoğunda, parti iç düzenleri ve parti içi demokrasi, parti tüzüklerine bağlı bir konu olarak görülmektedir. Bu durum parti içi demokrasinin, yukarıda da sık sık dile getirildiği gibi, hukuksal olmaktan çok siyasal kültürle ilgili olduğunu gösterse de, bu ilke, TSATSOS Raporu ile uluslararası norm ve ölçüler alanında hukuk gündemine girmiştir. Anayasasında parti içi demokrasiye yer veren ender ülkelerden biri olan Türkiye’de, bu ilkeye bağlılığı sağlayacak düzenlemelerin yapılması, uluslararası normlara uyum sağlamak içi gerekli olduğu gibi, bunun da ötesinde Anayasa’nın da bir gereğidir (Sağlam, 2000: 243-244; 2002: 300).

Yukarıda özetlenen Avrupa Parlamentosu kararının nasıl bir gelişme göstereceği, ne yönde sonuçlanacağı şimdiden bilinememekle birlikte, bu gelişmelerin partiler hukukunu, iç hukuk yönünden de etkileyeceği ve AT içinde, çeşitli ülkelerde yer alan siyasal partilere, uluslararası boyutta yeni işlevler ve sorumluluklar yükleyeceği, nicelik ve nitelik yönünden çok daha ciddi bir yapılanma, örgütlenme ve donanım hazırlığına yönelteceğini beklemek yanlış bir yaklaşım olmayacaktır (Sağlam, 1999: 82).

Diğer taraftan, siyasal partiler ile ilgili olarak, uluslararası alanda hazırlanan önemli bir diğer belge ise, Avrupa Konseyi tarafından “Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu”na hazırlatılan ve Venedik Komisyonu olarak anılan kurulun hazırladığı rapordur. Bu rapor, Komisyon’un 10-11 Aralık 1999 tarihli 41. Kurul toplantısında kabul edilmiştir (Sağlam, 2000: 241). “Siyasal Partilerin Yasaklanması, Kapatılması ve Benzer Önlemler Hakkında Temel İlkeler” adını alan söz konusu raporda, siyasal partilerin yasaklanması ya da kapatılmasına yönelik olarak, usule ve esasa ilişkin yedi ilke sıralanmaktadır. Bu ilkelerin çoğu Türk hukukunda da geçerli olan ilkeler olmakla birlikte, bazı ilkeler açısından Türk hukuku ile Sözleşme’nin öngördüğü sistem arasında büyük farklılıklar bulunduğu görülmektedir (Teziç ve Yüzbaşıoğlu, 2006: 4; Uygun, 2000: 258-259).

Venedik Komisyonunun tespit ettiği ilkelerden, siyasi parti yasakları ve kapatma rejimi bakımından, Türk Hukukunda göz önünde tutulması gereken iki koşul ortaya çıkmaktadır (Teziç ve Yüzbaşıoğlu, 2006: 5; Uygun, 2000: 258-259). Bunlar;

1- Siyasi partiler yalnızca şiddet kullanılmasını savunması ya da şiddeti politik bir araç olarak kullanması durumunda kapatılabilir.

2- Bir siyasi partiyi kapatma önlemi, demokratik düzeni korumak bakımından başvurulacak son çare olmalıdır. Kapatılmak istenen siyasi partinin, demokratik düzen için gerçek bir tehlike oluşturması ve bu tehlikenin daha hafif önlemlerle giderilmesinin mümkün olmaması gerekmektedir. Bu yaklaşım, Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin “açık ve mevcut - yakın tehlike (clear and present danger)” kriteri ile de büyük benzerlik göstermektedir. Aykırılığın, demokratik düzen için, mevcut durumda ya da

gelecekte, bir tehlike arzetmesi gerekmektedir. Aksi durumda, ya bir yaptırım uygulanmayacak ya da daha hafif önlemlerle yetinilecektir.

Özetle, Venedik Komisyonu Raporu, parti içi demokrasi konusunu düzenlememekle birlikte, siyasi partiler için son derece önemli olan ve tüm Avrupa ülkelerini ilgilendiren, partilerin yasaklanması ve kapatılmalarına yönelik temel ilkeler öngörmektedir. TSATSOS ve Venedik Komisyonu Raporu gibi, uluslararası alanda siyasi partiler hukukunu düzenleyen çalışmaların artacağı ve bu konuda uluslararası standartların oluşacağını söylemek hatalı bir öngörü olmayacaktır (Çelikyay, 2002: 303). Ancak, parti içi demokrasi konusu, genellikle her ülkenin, hatta, her partinin kendi iç sorunu olarak görüldüğü için, bu konuda uluslararası standartların oluşması zor görünmektedir. Zira, ikinci bölüme incelendiği gibi, parti içi demokrasi pek çok konu ile ilişkili olup, ülkeden ülkeye ve partiden partiye göre değişmektedir. Ancak, ortak bir sorun olduğu göz önüne alınarak, parti içi demokrasi hakkında, çok genel nitelikte bazı düzenlemelerin yapılması düşünülebilir.