• Sonuç bulunamadı

Yargı Kararlarının Yansımaları

Deniz alanlarının sınırlandırılmasına iliĢkin uluslararası yargı kararlarında öncelikle, sınırlandırmada eĢit uzaklık ilkesinin değil, hakkaniyet ilkelerinin uygulanması zorunlu olduğuna göre, Doğu Akdeniz‟deki sınırlandırma, ister antlaĢma ile isterse uluslar arası bir mahkeme aracılığıyla yapılsın, hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde ve hakkaniyete uygun bir çözüm sağlamak temelinde çözüme kavuĢturulmalıdır.

155

Ġkinci olarak, hakkaniyet prensiplerinin temel olarak anakara coğrafyasına üstünlük tanıdığından hareketle, Doğu Akdeniz‟de öncelikle ve temel olarak dikkate alınması gereken unsurların adalar değil, anakaraların coğrafî durumları olduğu açıktır. Bu coğrafî özelliklerin baĢında da ülkelerin kıyı uzunlukları ve kıyı yapısı gelmektedir. Öte yandan, oransallık ve kapatmama ilkeleri de, özellikle Meis Adası‟nın kıta sahanlığına sahip olmamasını gerektirmektedir. Aksi durumda, Türkiye‟nin kıyı uzunluğu ile elde edeceği deniz alanı arasında hakkaniyete açıkça ters bir orantısızlık oluĢacaktır.

Meis Adası‟na kıta sahanlığı verilmesi durumu, kapatmama prensibine de açıkça ters düĢecektir. Zira, Türkiye kıyılarının önü kapanacak ve kendisine yakın deniz alanları bir baĢka ülkeye verilmiĢ olacaktır. Bu prensipler çerçevesinde, benzer etkiler doğuran Rodos, KaĢot, Kerpe ve Girit Adalarına sınırlı bir kıta sahanlığı hakkı tanınmalıdır. Zira günümüzde adaların Kıt‟a Sahanlığına sahip olma konusunda anakaralarla eĢit değerlendirilmeleri, uluslararası yargı kararlarında açıkça reddedilmektedir.

Doğu Akdeniz‟de deniz tabanına iliĢkin jeolojik ve jeomorfolojik verilerin, sınırlandırmada çok önemli bir rol oynamayacakları değerlendirilmektedir. Bu unsurların öneminin genel olarak azaldığı yargı kararlarında vurgulanırken, Doğu Akdeniz gibi geniĢliği 400 mili aĢmayan denizlerde, jeolojik faktörlerin sınırlandırmadaki rolü daha da kısıtlı olmaktadır. Zira 1982 BMDHS‟ye göre, kıta sahanlığının 200 mile kadar olan geniĢliğini, jeolojik unsurlardan ziyade, mesafe unsuru belirlemektedir.

Doğu Akdeniz‟deki sınırlandırmayı etkileyecek bir diğer unsur ise, doğal kaynaklar olarak karĢımıza çıkacaktır. Özellikle Kıbrıs Adası‟nın güney ve güney doğusunda zengin petrol ve doğal gaz yatakları bulunduğuna dair bilgiler, bu bölgedeki Kıt‟a Sahanlığı ve MEB sınırlarının belirlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır.

Doğu Akdeniz‟den kaynaklanan sorunların çözümünde uygulanacak Ģeklî Uluslararası Hukuk kaynaklarını, özellikle uluslararası hukuk ve uluslararası kamu

156

düzenine iliĢkin jus cogens (uluslararası kamu düzeni kuralları) kapsamında, baĢta örf ve âdet (teâmül) hukuku kuralları olmak üzere, hukukun genel ilkeleri ve uluslararası yargı kararları oluĢturmaktadır.

Doğu Akdeniz‟e kıyıdaĢ Devletlerden Türkiye, Suriye, Libya ve Ġsrail 1982 BMDHS‟ne taraf değildirler. GKRY, Kıbrıs adına 10 Aralık 1982 tarihinde söz konusu SözleĢme‟ye taraf olmuĢ ve 12 Aralık 1988 tarihinde iç hukukunda onaylamıĢtır (21 04 2014, http://www.un.org/Depts/los/referencefiles/chronological lists of ratifications.htm). Diğer taraftan, Ġtalya 7 Aralık 1984, Hırvatistan 5 Nisan 1995, Arnavutluk 23 Ocak 2003, Yunanistan 10 Aralık 1982, Lübnan 7 Aralık 1984, Mısır 10 Aralık 1982, Tunus 10 Aralık 1982, Slovenya 16 Ocak 1995, Sırbistan ve Montenegro 12 Mart 2001, Malta 20 Mayıs 2003 tarihlerinde 1982 BMDHS‟ne taraf olmuĢlardır (18 03 2014, http://www.un.org/Depts/los/referencefiles/chronological lists of ratifications.htm).

Uluslararası Hukuka göre, BMDHS‟nin örf ve âdet hukuku niteliği taĢımayan hükümlerinin Doğu Akdeniz uyuĢmazlıklarına uygulanabilmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmektedir. Halihazırda, Doğu Akdeniz‟e kıyıdaĢ Devletlerin mutabık kaldığı herhangi bir Uluslararası AndlaĢma ya da bölgesel bir andlaĢma bulunmamaktadır.

4. AKDENĠZ’DE ĠLGĠLĠ ġARTLAR

Akdeniz'in yarı kapalı (semi-enclosed) bir deniz olması, Doğu Akdeniz'le ilgili sorunları yakından ilgilendirmektedir.Burada önemli olan husus, Akdeniz'in yarı kapalı bir deniz olmasının, Doğu Akdeniz havzasında deniz yetki alanlarına (Kıta Sahanlığı, MEB) iliĢkin yapılacak sınırlandırmada bölgenin niteliğine uygun olarak ve bütün ilgili durumlar dikkate alınarak özel kuralların uygulanmasını gerektirecek olmasıdır.

Uluslararası uygulamada ve öğretide daha önce de karĢılaĢılan "yarı kapalı” deniz kavramı, BMDHS'nin 122 ve 123'üncü maddelerinde düzenlenmiĢtir. Türkiye, bu SözleĢmeye (Pazarcı, 2006: s. 110), taraf olmamakla beraber görüĢmelere

157

katılmıĢ ve "yarı kapalı" denizlerle ilgili hususlarda önemli katkılarda bulunmuĢtur. Söz konusu 122 ve 123'üncü maddelerin sözleĢme metnine Türkiye'nin katkıları sonucu girdiğini söylemek mümkündür (BaĢeren, 2003: s. 10).

Kapalı ve yarı kapalı denizlerle ilgili hukuki durumun belirginleĢtirilmesi ihtiyacı Üçüncü Deniz Hukuku Konferansı öncesinde yapılan toplantılarda gündeme gelmiĢ, Türkiye ve Uruguay Deniz Yatağı Komitesine öneriler sunmuĢlardır. Türk heyeti tarafından karasularının geniĢliği kapsamında yapılan ilk öneriye göre: "Her ne kadar her devletin kendi kara sularının geniĢliğini saptama hakkı mevcut ise de kapalı ve yarı kapalı denizler gibi özellikleri olan denizlerde devletlerden birinin kara sularını geniĢliğinin tespiti aynı bölgedeki diğer bir devletin hak ve menfaatlerini zedeleyecek nitelikte ise karasularının geniĢliği bölge devletlerinin aralarında yapacakları anlaĢma ile tespit edilmelidir."

1982 BMDHS 'nin 122'nci maddesine göre yarı kapalı deniz: Ġki veya daha çok devlet tarafından çevrili ve diğer bir denize veya okyanusa dar bir geçitle bağlı bulunan veyahut da bütünüyle veya küçük bir bölümü ile iki veya daha çok devletin kara sularından ve MEB‟den oluĢan bir körfez, bir deniz havzası veya bir denizdir. (BaĢeren, 2003: s. 10-11).

1982 BMDHS'nin yarı kapalı denizlere bağladığı sonuçlar ise esas olarak 123'üncü maddede düzenlenmiĢtir. Buna göre: "Kapalı veya yarı kapalı bir denize kıyısı olan devletler, bu sözleĢmeden doğan haklarını kullanırken ve görevlerini yerine getirirken birbirleri ile iĢ birliği etmelidir. Bu amaçla, doğrudan doğruya veya uygun bir bölge teĢkilatı aracılığı ile:

 Denizin canlı kaynaklarını idaresi, muhafazası, araĢtırılması ve iĢletilmesinin eĢ güdümünü yapmak,

 Deniz çevresinin korunması ve muhafazası konusundaki hak ve görevlerinin yerine getirilmesinin eĢ güdümünü yapmak,

 Bilimsel çalıĢma politikalarının eĢ güdümünü yapmak ve uygun olduğu yerlerde bölgede müĢterek ilmi araĢtırmaları yapmak,

158

devletlerle veya milletlerarası örgütlerle iĢ birliği yapmak için onları davet etmek hususunda çaba sarf edeceklerdir."

Ayrıca, UAD Libya-Malta Kıta Sahanlığı Davasına iliĢkin 03 Haziran 1985 tarihli kararında, kapalı ve yarı kapalı denizlerde, komĢu devletler arasında deniz alanlarının sınırlandırılmasının bölgenin bu durumuyla yakından iliĢkili olduğunu bildirmiĢ (BaĢeren, 2003: s. 12) ve Akdeniz'in yarı kapalı bir deniz olduğu belirtilmiĢtir. Bu yaklaĢım, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de belirlenecek deniz yetki alanları (kıta sahanlığı, MEB) konusunda ileri sürebileceği tezlerden biridir.

Yukarıdaki ifade tarzından da anlaĢılacağı üzere, kapalı ve yarı kapalı bir denize kıyısı olan devletlerin, bu sözleĢmeden doğan haklarını kullanırken ve görevlerini yerine getirirken birbirleri ile iĢ birliği yapmaları esas olup, hüküm iĢ birliği yapıp yapmama konusunda devletlere bir takdir hakkı tanımamıĢ ve böylece devletlere bir mükellefiyet getirmiĢtir. Bu bağlamda, Doğu Akdeniz'de kıta sahanlığı ve MEB gibi deniz yetki alanlarının sınırlandırmasında Akdeniz'in yarı kapalı deniz statüsünde oluĢunu ve buna bağlanan sonuçları dikkate almak gerekmektedir (Kaya, 2007: s. 30).

Bölgedeki mevcut veya muhtemel sınırlar da, iki devlet arasındaki sınırlandırmayı etkileyen faktörler arasında yer almaktadır. Tunus - Libya Davası‟nda UAD, taraflarla üçüncü devletler arasındaki sınırlandırma durumlarını da dikkate almıĢtır (Case Tunisia v. Libyan Arab Jamahiriya, 1992: p. 109). Yine bu davada ve Eritre-Yemen Davası‟nda, tarafların balıkçılık veya petrol arama alanları gibi daha önceden belirledikleri sınırlar da dikkate alınmıĢtır (Eritre/Yemen Davası, p. 139-164).