• Sonuç bulunamadı

MEB-Kıta Sahanlığı ĠliĢkis

III. BMDHK çalıĢmaları baĢladığında 27 Devletin bazılarının grup halinde olmak üzere sunmuĢ oldukları önerilerin 10‟u MEB‟in tesisine iliĢkindi. (Stevenson ve Oxman, 1974: s. 13). SınırlanmıĢ Ekonomik Bölgenin tesisine iliĢkin önerilerin kaynağına bakıldığında genellikle 1970‟lerde Latin Amerika Devletlerinin yapmıĢ oldukları çalıĢmalara, 1972 Santo Domingo Bildirisine ve yine 1972 Afrika Birliği Yaunde Seminerine dayandıkları görülmektedir (Evans, 1989: s. 35; Vicuna, 1989: s. 11-13).

Bazı devletlerin önerilerinin içeriğinde kıta sahanlığının sahildar devlete tanıdığı izinlerin MEB içine alınması ve kıta sahanlığının tamamıyla ortadan

110

kaldırılması mevcuttu. Bunun yanında kıta sahanlığı rejiminin değiĢtirilmemesi ve MEB‟in ayrı olarak tesis edilmesi gerektiğini ileri süren pek çok devlet bulunuyordu. Kosta Rika 200 millik bir miras denizi (MEB denilebilir) ve sahildar devletin yetki sahası dıĢında uluslararası toplumun otoritesine tabi iki ayrı bölgenin tesisini önermekte, ancak kıta sahanlığının da jeolojik ölçüsü dıĢına taĢmamasını önermekteydi.

BMDHK çalıĢmaları kapsamında 1974 Caracas oturumunda 100‟den fazla devletin teklifi üzerine karasularının dıĢ sınırından itibaren 200 mile kadar bir MEB‟in tesis edilmesi gerektiği ve bunun ilgili diğer kavramlarla birlikte geliĢtirilmesi gerektiği ön görülmüĢtü. (Stevenson ve Oxman, 1975(a): s. 12). Kanada‟nın bir çalıĢma raporu olarak sunduğu teklifinde, “sahildar devletin MEB olarak adlandırılacak alanda deniz yatağının, toprak altının ve üstündeki su sütununun yenilenebilir ya da yenilenemez doğal kaynaklarını araĢtırmak ve iĢletmek üzere egemen haklar kullanacağı, sahildar devletin kıta sahanlığının esas hatlardan itibaren kara sularının ötesinde 200 mil mesafeye, 200 milin ötesinde doğal uzantının gittiği yere kadar uzanacağı” ifade edilmiĢti.

Yapılan öneriler ve konferansta Evensen Grubu olarak bilinen grubun çalıĢmaları kapsamında (Stevenson ve Oxman, 1975(b): s. 775). yeni bir deniz yetki alanı tesis edilirken, kıta sahanlığı kavramı da önemli bir değiĢikliğe uğramaktaydı. Bundan sonra eğer jeolojik veya fiziki sahanlık 200 mile uzanmıyorsa, bu mesafeye kadar MEB‟in deniz tabanı ve toprak altı yetkisi tanındığı 200 mile kadar deniz yatağının, toprak altının içeriklerinin kıta sahanlığı haklarını da kapsadığı ifade edilmekteydi. Kanada‟nın önerisi, fiziki coğrafyayı aĢan ve doğal uzantı daha az olsa bile sahanlığı 200 mile kadar uzatan, hukuki bir kıta sahanlığı tanımı getirmekteydi. Kıta sahanlığı, fiziki bir kavram olarak kalmasına rağmen, geniĢliği, bu ölçüsünden bağımsız olarak ilgili devlet tarafından sonradan ilan edilebilecek MEB‟in en yüksek ölçüsüne uydurulmuĢtu (BaĢeren, 1995: s. 32).

Kıta sahanlığı ve MEB BMDHK süresince ayrı rejimler olarak korunmuĢ ve birleĢtirilmesini öneren devletlere karĢılık büyük bir direnç gösterilmiĢtir (Stevenson ve Oxman, 1975(b): s. 780). Konferans ikisi arasındaki iliĢkilerin sorun

111

doğurmaması için deniz yatağına iliĢkin MEB yetkilerini kıta sahanlığı yetkileri ile birleĢtirmiĢ, kıta sahanlığının tanımında da, sahanlığın jeolojik olarak 200 mile uzanmadığı yerlerde, geniĢliğini MEB‟e uyduracak Ģekilde yapmıĢtır. Bu düzenleme, deniz yatağında uygulanacak rejimin birleĢtirilmesi ve tekliğin sağlanması maksadıyla yapılmıĢtır. 200 milin ötesinde MEB‟den kıta sahanlığına geçilmesi nedeniyle, deniz yatağında izin verilen faaliyetlerin kapsamında bir değiĢiklik olmamıĢtır. Fiziki kıta sahanlığının mevcudiyeti halinde, 200 milin içinde ve ötesindeki rejim kıta sahanlığı rejimidir 12. Konferans iki rejimi 200 mil içinde birleĢtirmiĢtir ancak hukuki olarak birbirinden farklı kuralları her iki rejimin uygulanması kapsamına dâhil etmiĢtir 13

.

III. BMDHS kıta sahanlığı madde metninden de anlaĢılacağı üzere kıyı devletine verilecek kıta sahanlığı iki Ģekilde belirlenmiĢtir. Birincisinin, kıta kenarının (doğal uzantı) dıĢ sınırına kadar uzanan sualtı alanlarının deniz yatağı ve toprak altı olarak jeolojik kriter; ikincisinin, kıta kenarı (doğal uzantı) 200 milden daha kısa ise, o zaman karasularının ölçülmeye baĢlandığı hattan itibaren 200 mil geniĢlikteki sahanın deniz yatağı ve toprak altı olarak mesafe kriteri kapsamında tanımlandığı söylenebilir. Bu durumda deniz yatağının jeolojik yapısının artık önemini kaybettiği ve bu alanda jeolojik olarak doğal uzantı kavramının önemini yitirdiği iddia edilebilir. Ancak bu konunun müteakip maddelerde III. BMDHK ile birlikte devam eden uluslararası sınırlandırma davalarının görüĢmelerinin daha ayrıntılı incelemesi yapılacak ve geliĢmelere göre son değerlendirmesi yapılacaktır. Fakat III. BMDHS‟nde kabul edilen kıta sahanlığı tarifinin 200 mil içinde artık bütünüyle bir hukuki boyutunun olduğu ve kıta sahanlığı rejiminin jeolojik anlamından saptığı iddia edilebilirdi (Arpat, 1997: s. 10). Bu konu sınırlandırma

12

III. BMDHS 76. maddesi kıta sahanlığına yeni bir tarif getirdi. “(1) Bir kıyı devletinin kıta sahanlığı, kara ülkesinin doğal uzantısı boyunca karasularının ötesinde kıta kenarının dıĢ sınırına kadar uzanan veya kıta kenarının dıĢ sınırının 200 mile kadar uzanmadığı yerlerde karasularının ölçülmeye baĢlandığı esas hattan itibaren 200 mile kadar uzanan deniz altı alanının deniz yatağını ve toprak altını kapsar.”

13

Konferansın nihai metninde, Kısım V Münhasır Ekonomik Bölge Madde 58 (1)‟de boru hatlarının döĢenmesinde kıyı devleti Madde 87 gereğince serbesti sağlamasına rağmen, Kısım VI Kıta Sahanlığı Madde 79(3)‟de kıyı devletinin güzergahı tespit etme ve (4)‟de yargı yetkisi bulunmaktadır. Ancak III. BMDHS çalıĢmaları süresince veya sözleĢmenin tamamlanması sonrasında devam eden yargı kararlarını incelediğimizde bir grup yargıç tarafından 200 deniz milinden yakın kesimde kıta sahanlığı haklarının münhasır ekonomik bölge kavramı ile ifade edildiği, kıta sahanlığı haklarının ancak 200 millik uzaklığın dıĢında anlam kazandığı ileri sürülmüĢtür. Uluslararası Yargı açıkca bu anlama gelebilecek bir görüĢ belirtmemiĢ olmakla birlikte inceleyeceğimiz bazı kararlarında bu yönde yorumlanacak ifadeler kullanmıĢtır.

112

açısından göz önünde bulundurulması gereken önemli bir konuydu (Gündüz, 1990: s. 576).

III. BMDHK MEB kavramına çok önem vermiĢtir. Konferansın 2. oturumunda bu kavramla ilgili altı teklif sunulmuĢtur. Ancak bu tekliflerden yalnızca iki tanesi doğrudan MEB sınırlandırmasına yer vermektedir. Bunlardan biri kıta sahanlığında olduğu gibi sınırlandırmanın andlaĢmayla gerçekleĢmesini, andlaĢma yoksa ortay hattın sınır olmasını öngörmektedir. Diğeri ise ortay hattın tek sınırlandırma metodu olmasını kabul etmeyerek, jeolojik, jeomorfolojik ve diğer hâkim özel koĢullara önem verip hakkaniyet ilkelerine dayanarak andlaĢmayla sınırlandırmayı önermiĢtir (Oxman, 1981: s. 231-232).

Kıta sahanlığı ve MEB kavramlarını, sınırlandırma amacıyla birlikte ele alan önerilerin sayısı ise daha fazladır. Hollanda bütün ilgili koĢulları dikkate alarak sınırlandırmanın hakkaniyete uygun andlaĢmayla çizilmesini ve andlaĢmaya bağlı olarak orta hattın kullanılmasını öngören bir öneride bulunmuĢtur. Romanya, coğrafi ve jeolojik faktörlerden bahseden benzer bir kıstas önermiĢtir. Kenya ve Tunus orta hattın tek metot olmasını gerektirmeyen ve sınırın hakkaniyete uygun andlaĢmayla çizilmesini kabul eden bir öneri getirmiĢlerdir. Fransa da benzer bir öneri sunmuĢ ancak Kenya ve Tunus‟un adaların, jeolojinin ve jeomorfolojinin ilgisinden özellikle bahsetmesine karĢılık Fransa sadece adalara iĢaret etmiĢtir (BaĢeren, 1995: s. 36 ; Evans, 1989: s. 40).

Türkiye, Konferansta kıta sahanlığı ve MEB‟in sınırlandırılması için iki ayrı öneride bulunmuĢtur. Çok az farklı terminolojilerinin de gösterdiği gibi, jeomorfolojik, jeolojik değerlendirmeleri ve kıyıların genel durumu, ada, adacık ve kayalıkların varlığı gibi özel koĢulları dikkate alarak hakkaniyete dayalı andlaĢmayı öngören bu iki metin temelde aynıdır. Yunanistan da kıta sahanlığının sınırlandırılması için MEB ile ilgili olarak hazırladığı önerideki hükmün aynısını içeren bir metin sunmuĢtur. Ġki devletin de sunduğu tekliflerde kıta sahanlığının sınırlandırılması ile MEB sınırlandırılması arasında ters düĢen bir konu bulunmamaktaydı. Devletlerin Konferansa sundukları önerilere genel olarak bakıldığında, kıta sahanlığı ve MEB‟in sınırlandırılmasına iliĢkin hükümler arasında

113

en baĢtan beri önemli bir uyum olduğu görülmektedir. Bazı tekliflerde bu, karasularının sınırlandırılmasına kadar geniĢletilmiĢtir. Diğer bazı devletler ise MEB ve kıta sahanlığının sınırlandırılması arasında bir bağlantı kurmuĢlardır (Oxman, 1981: s. 40).

Her iki kavramın sınırlandırılmasında düĢünülen ortak önerilerde, sınırlandırmayı etkileyen özellikler olarak sıralananlar jeomorfoloji, jeoloji ve coğrafya gibi, genellikle kıta sahanlığının sınırlandırılmasıyla ilgili unsurlardır. Bazı devletler deniz yatağı özelliklerini, MEB sınırlandırmasından olduğu kadar, kıta sahanlığı sınırlandırmasından da uzaklaĢtırmak istemiĢlerdir. Fakat bu özelliklerin MEB ile kıta sahanlığı sınırlandırmasından daha az ilgili olduğunu söyleyen çıkmamıĢtır. Konferansa sunulan metinlerde direk olarak su kütlesinde hakkaniyete iĢaret eden bir Ģeyin bulunmadığını söylemekte yarar vardır. Hakkaniyetin unsurları bakımından iki bölge arasında bir fark gözetilmediğinden, bir bölge için hakkaniyete uygun olanın diğer bölge için hakkaniyete uygun olmayacağı düĢünülmemektedir (Oxman, 1981: s. 41).

MEB‟in sınırlandırılmasına iliĢkin hükmün ortaya çıkıĢı sırasında kıta sahanlığının kavramsal esaslarını ya da sınırlandırılmasına iliĢkin kuralları etkileyecek bir geliĢme olmamıĢtır. Her iki kavramın sınırlandırılmasında aynı kuralların uygulanması konusunda III. BMDHS‟nde farklı kısımlarda benzer ifadelerin yer alması, uygulamada her iki kavramın kendi içeriğindeki özelliklere göre değerlendirilmesini engellemeyecekti. Dolayısıyla kıta sahanlığının sınırlandırılmasında jeolojik ve coğrafik içerik nasıl önem kazanıyorsa, MEB‟in sınırlandırılmasında mesafenin önemli olacağı açıktı (Oda, ty: s. 107).

MEB‟in ortaya çıkması sırasında kıta sahanlığının kavramsal esasını değiĢtiren bir geliĢme olmadığı ifade edilmiĢti. Dar kıta sahanlığı bulunan devletlerin politik ihtiyaçlarını tamamlamak maksadıyla jeolojik açıklığı mesafe ölçütü ile tamamlayan III. BMDHS‟nde, kıta sahanlığının sınırlandırılmasında 200 milin öncesinde mesafe kriteri sonrasında jeolojik kriter uygulanır Ģeklinde anlamak uygun olmayacaktı. SınırlanmıĢ ekonomik bölge sınırlandırılması ve kıta sahanlığı sınırlandırılması birbirinden içerik olarak tamamıyla farklı iki iĢlemdi. III. BMDHK sonunda kıta

114

sahanlığının hakkaniyete dayalı sınırlandırılmasında doğal uzantı hala önemini korumaktaydı ancak bu konunun değerlendirilmesi ve açıklığa kavuĢturulması uluslararası yargının içtihadında kendini gösterecektir ( BaĢeren, 1995: s. 38).

II. AKDENĠZ’DE YETKĠ ALANLARININ BELĠRLENMESĠ VE

SINIRLANDIRILMAMIġ DENĠZ ALANLARININ SINIRLANDIRILMASI

Uluslararası hukukta deniz alanlarının sınırlandırılması konusunda 1958 KSS, 1982 BMDHS sorunun andlaĢmalar hukuku tarafını doldururken, teamül hukuku yanında UAD ve Hakem Mahkemelerinin kararları ile son derece geliĢmiĢ bir sınırlandırma hukuku içtihadından bahsedebiliriz. Uluslararası yargının deniz alanlarının sınırlandırılmasındaki rolü o kadar önemli hale gelmiĢtir ki, sınırlandırma hukukunun genel ve soyut nitelikli ilke ve kurallarının her bir farklı uyuĢmazlığa nasıl uygulandığının tespiti bu organlar tarafından yapılmıĢtır.

UAD, 1958 KSS‟nden sonra ilk dava olarak önüne gelen ilk sınırlandırma davasında 1958 KSS‟ni kapsamlı olarak incelediğinden ve taraflar açısından SözleĢmenin bağlayıcılığı olmadığından teamül hukukunu da değerlendirerek karara vardığından sınırlandırma içtihadındaki en önemli kararı vermiĢtir. Ad hoc Hakem Mahkemesi 1977 yılında hem 1958 KSS‟ni dikkate alarak, hem içtihatta ilk dava olan 1969 Kararını inceleyerek, hem de III. BMDHK çalıĢmalarından etkilenerek 1969 Kararından oldukça farklı ve hatta 1969 kararını eleĢtirerek yeni bir içtihat yolunu açmıĢtır.

1958 KSS‟de yer alan kıta sahanlığının sınırlandırılmasındaki ilkelerin genel ve soyut nitelikte olması ve hatta III. BMDHS‟nde yer alan kıta sahanlığı ve MEB sınırlandırılması hükmünün 1958 SözleĢmesinde yer alan hükümden daha soyut olması ve “… sınırlandırılması, hakça bir çözüm bulmak üzere, UAD Statüsü‟nün 38. maddesinde zikredilen uluslararası hukuka göre andlaĢma ile gerçekleĢtirilecektir” (BMDHS, 1982: Mad. 76(1), 83(1)) ifadesinde hiç bir özel kural belirtilmemiĢtir. Kıta sahanlığı ve MEB‟nin sınırlandırılması andlaĢma ile gerçekleĢtirilecektir, andlaĢma olmadığı takdirde tek taraflı uygulamalar uluslararası

115

hukukta geçersiz sayılacaktır. Bu durumda uluslararası yargının soruna müdahalesi diğer uluslararası hukuk sorunlarından daha fazla olacaktır. Uygulamalar ve uluslararası yargının sınırlandırma hukukuna bugüne kadar yapmıĢ olduğu girdileri bu durumu teyid etmektedir. III. BMDHS‟nde yer alan hakkaniyete uygun çözüm sınırlandırmanın temelini teĢkil etmesine rağmen, hakkaniyete uygun çözüme ulaĢmak maksadıyla gerekli herhangi bir yöntem veya kuralın tarifi yapılamamıĢtır. Bu nedenle uluslararası yargı sınırlandırma hukukunda çok önemli bir yer almıĢ ve hatta denilebilir ki, sınırlandırma hukuku uluslararası yargı tarafından ĢekillendirilmiĢtir.

Uluslararası bir mahkeme önüne gelmiĢ ilk sınırlandırma davası 1969 tarihli Kuzey Denizi Davaları, diğeri 1977 yılında ad hoc Hakem Mahkemesi tarafından karara bağlanan ManĢ Denizi Tahkimi‟dir. Her iki dava 1958 KSS ile 1982 BMDHS arasındaki dönemdeki çalıĢmaların incelenmesi sırasında sunulmuĢtur.

III. BMDHK çalıĢmaları devam ederken 1969 ve 1977 içtihatlarından yararlanıldığı gibi o dönemde Tunus/Libya ve Kanada/ABD arasında devam eden davalarda düzenleme çalıĢmalarından etkilenmiĢtir. III. BMDHS sonrasında sınırlandırma davalarının arttığı, UAD ve Hakem Mahkemelerine baĢvurulduğunu görmekteyiz. Divan Libya/Malta arasındaki kıta sahanlığının sınırlandırılması meselesini 1985 yılında, ad hoc Hakem Mahkemesi yine aynı yıl içerisinde kıta sahanlığı ve MEB‟in sınırlandırılmasında Gine/Gine-Bissau arasındaki sınırlandırma meselesini karara bağlamıĢtır.

1. AKDENĠZ’DE ULUSLARARASI YARGI KARARLARI14

AĢağıdaki güncel davalar konuyla ilgili olarak ayrıca incelenebilir; çalıĢmanın kapsamı dıĢına çıkmamak için değerlendirmeye alınmamıĢtır.

 Nikaragua/Kolombiya Kıta Sahanlığının Sınırlandırılması Davası (http://www.icj-cij.org/docket/files/154/18378.pdf, 10.10.2014)

14 Tüm dava listeleri ve detaylı açıklamalar için Bkz. (

http://www.icj- cij.org/docket/index.php?p1=3&p2=3, 10.10.2014)

116

 Bolivya/ġili Pasifik Okyanusu‟na GiriĢ/ÇıkıĢ Davası (http://www.icj- cij.org/docket/files/153/18350.pdf, 11.09.2014)

 Kosta Rika/Nikaragua Karayip Denizi ve Pasifik Okyanusu‟nda Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Davası (http://www.icj- cij.org/docket/files/157/18274.pdf, 20.08.2014)

 Peru/ġili Deniz Alanları Davası (http://www.icj- cij.org/docket/files/137/14385.pdf, 16.08.2014)

 Romanya/Ukrayna Karadeniz‟de Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Davası (www.icj-cij.org/docket/files/132/1697.pdf, 15.08.2014)