• Sonuç bulunamadı

AndlaĢmalar hukukunda yerini alan 6. maddenin ayrılmaz parçası birleĢik eĢit uzaklık/özel Ģartlar kuralında yer alan özel Ģartlar, ilgili Ģartlar ile aynı manayı ifade etmemekte ve daha kısıtlı bir mana yüklenmektedir (Churchill ve Lowe, 1991: s. 156-157). Ġlgili Ģartlar, Evans‟ın yaklaĢımı ve Uluslararası Yargı Kararlarının ortaya koyduğu durum çerçevesinde, deniz alanlarının sınırlandırılmasında uygulanacak kuralları belirleyen ve uygulanan kurala etki etmeye çalıĢan Ģartlardır. Ġlgili Ģartlar, çok farklı bir Ģekil alabilecek sınırlandırma iĢleminde, bulunmaları nedeniyle çizilecek hattı etkileyen unsurlardır. Bu durum andlaĢma hukuku veya teamül hukukunun uygulanmasında sadece isim değiĢikliğinden baĢka bir Ģey değildir. Bir tarafta, sınırlandırma hattının özel Ģartlar bir sapma yaptırmadığı taktirde kesin bir Ģekilde çizilmesini sağlayan hükümler bulunur (Weil, 1989: s. 203,208). Ġlgili Ģartlar, sınırlandırma iĢleminin baskın unsuru olarak görülen hakkaniyet ilkeleri veya eĢit uzaklık gibi bir çatının veya metodolojinin altında iĢlerlik kazanır. Bu çerçevede önem derecesinde değiĢiklik olabilir ancak hiçbir zaman metotların üstünde bir yer kazanamazlar (Evans, 1991: s. 3).

Ġlgili Ģartlar sınırlandırma iĢleminin herbir kademesinde iĢlevselliği olan unsurlardır. Tam olarak söylemek gerekirse, ilgili Ģartlar bir sınırlandırmada ilgili sahanın belirlenmesi, hakkaniyete uygun kriterlerin uygulanabilmesi, sınırlandırma metodunun nasıl uygulanabileceği ve sonucun hakkaniyeti konusunda belirleyici

131

faktörlerdir. Her somut uyuĢmazlıkta değiĢebilecek bu Ģartların, her bir davada kendi içinde bulundukları duruma göre tespit edilmeleri gereklidir.

Hakkaniyet ilkelerini uygulamada dikkate alınması gereken faktörler olarak Divan, jeolojik, coğrafik Ģartlar, maden yataklarının mevcudiyeti ile son olarak kıyı uzunlukları ile sahanlığın uzantısı arasındaki orantılılık ölçüsüne bakmıĢtır (Kuzey Denizi Davaları, 1969: s. 51), (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: s. 51). Divan, sınırlandırmayı etkileyecek faktörleri ilgili Ģartlar olarak beyan etmemiĢtir. Sınırlandırmada dikkate alınması gerekli faktörler olarak gündeme getirmiĢtir. (Evans, 1991: s. 6).

Divan Tunus/Libya Davası‟nda, kıyıların yön değiĢikliklerini, ada, adacık ve cezir yükseltilerini, deniz yatağının jeomorfolojik yapısını, yakınlığı ve üçüncü taraf devletlerin sınırlandırma ihtimalini, kara sınırının yönünü ve durumunu, deniz alanlarının sınırlarıyla tarihi bağı ilgili Ģartlar kapsamında kabul etmiĢti (Case Tunisia v. Libyan Arab Jamahiriya, 1992: s. 63-65).

Malta/Libya Davası‟nda Malta, tarafların uygulamaları, özellikle enerji kaynaklarıyla ilgili ekonomik eĢitsizlik, güvenlik, mevcut durumun kararlılığı, bölgedeki balıkçılık faaliyetleri ve “geliĢmekte olan bir ada devleti” olarak Malta‟nın durumunu ilgili Ģartlar olarak sundu. Libya, Malta‟nın sunduğu ilgili Ģartları kabul etmemiĢ ve dört farklı kategoride, coğrafik, jeomorfolojik ve jeolojik, devlet uygulamaları ve üçüncü devletlerin sınırlandırmalarını, ilgili Ģartlar olarak belirlemiĢtir. Divan kara kütlesini ve mukayeseli ekonomik durumları kabul etmemiĢ ancak ekonomik kaynakların varlığının ilgili olabileceğini belirtmiĢtir (Malta/Libya Davası, s. 40-41).

Jan Mayen Davası‟nda Divan, özel Ģartlar ile ilgili Ģartların mukayesesini yapmıĢtır. Divan, geçici ortay hattın çizilmesinde hakkaniyete uygun bir sınırlandırma için dikkate alınması gerekli faktörlerin neler olması gerektiğine bakarken, 1958 KSS‟nin özel Ģartların, teamül hukukunun ise ilgili Ģartların incelenmesini gerektirdiğini ve her ikisininde menĢei ve isim olarak farklılıkları

132

bulunduğunu belirtmiĢtir. (Case Conserning Maritime Delimitation in The Area Between Greenland and Jan Mayen, 1993: s. 62).

Divan, Jan Mayen‟de ilgili kıyı uzunluklarının orantısızlığını özel Ģart olarak değerlendirmiĢtir. Bölgedeki en önemli tartıĢma konusunun balıkçılık kaynakları olduğundan dikkate alınmıĢtır Divan bölgedeki halkın nüfusu veya sosyo-ekonomik faktörleri dikkate almamıĢtır. Deniz alanlarının sınırlandırılmasında güvenliğin, sınırlandırılacak bölgeye yakınlığın olmaması nedeniyle, önemli olmadığı ifade edilmiĢtir (Case Conserning Maritime Delimitation in The Area Between Greenland and Jan Mayen, 1993: s. 68-75).

Uluslararası yargı kararları ve andlaĢmalar hukuku çerçevesinde ilgili Ģartlar içerisinde hiyerarĢik bir sınıflandırma yapılabileceği düĢünülmektedir. Bu durumda coğrafik Ģartların bir üstünlüğü söz konusu olmaktadır ki bu ayrı bir madde olarak anlatılacaktır. Jeolojik ve jeomorfolojik Ģartların sınırlandırma çerçevesinde diğer ikinci kategori olarak nitelendirebileceğimiz ilgili Ģartlarla birlikte değerlendirilebileceğini ve mutlak olarak değil ancak nispi bir etki sahibi olabileceğini söyleyebiliriz. Jeolojik ve jeomorfolojik kriterlerin sadece kıta sahanlığı sınırlandırılmasında 200 milin dıĢındaki alanlarda dikkate alınabileceği değerlendirilmektedir (Nelson, 1990: s. 846).

Eritre-Yemen Tahkimi‟nde, ülkelerin balıkçılığa bağımlılıkları Mahkemenin kararında önemli bir rol oynamıĢtır. Bu etkinin bir diğer sebebi de, balıkçılık üzerindeki tarihi hakların korunması çabası olduğu söylenebilir (Eritre/Yemen Tahkimi, s. 995). Katar/Bahreyn davasında Divan, denizden inci (pearl) çıkarma uğraĢının artık sona ermiĢ olması nedeni ile bu unsuru dikkate almamıĢtır ama Ģayet sona ermemiĢ olsaydı dikkate alınması gereken bir unsur olacağını da belirtmiĢtir. Ülkelerin birbirlerine göre nispi ekonomik geliĢmiĢlik seviyeleri sınırlandırmada dikkate alınan bir unsur değildir. Yargı kararlarında bu gibi unsurların zamanla değiĢken ve oldukça göreceli kavramlar oldukları vurgulanmıĢtır (Case Tunisia v. Libyan Arab Jamahiriya, 1992: s. 77;Case Libyan Arab Jamahiriya/Malta, 1985: s. 41; Case Conserning Maritime Delimitation in The Area Between Greenland and Jan Mayen, 1993: s. 70). Ancak, yukarıda belirtildiği gibi, adaların dikkate alındığı

133

durumlarda, bu adaların ekonomik ve sosyal durumları, denize bağımlılıkları, adaların sınırlandırmadaki etkilerinin belirlenmesinde önemli yer tutmaktadır.

Sınırlandırılacak alanın bulunduğu bölgedeki diğer devletlerle mevcut veya muhtemel sınırlar da, iki devlet arasındaki sınırlandırmayı etkileyen ilgili Ģartlardandır. Kamerun/Nijerya Davası‟nda sınırlandırma bölgesindeki Ekvator Gine‟sinin ilgisi sürekli gözönünde bulundurulmuĢtur (Case Conserning the Land and Maritime Boundary Between Cameroon and Nigeria, 2002: s. 141). Tunus/Libya Davası‟nda ve Eritre/Yemen Tahkiminde, tarafların balıkçılık veya petrol arama ruhsatı alanları gibi daha önceden baĢka nedenlerle belirledikleri sınırlar da dikkate alınmıĢtır.

Uluslararası yargı, savunma ve güvenlik Ģartlarının kıta sahanlığı ve MEB kavramları ile ilgilerini her zaman için kısıtlı tutmuĢ veya hiç bağlantı kurmamıĢtır. Savunma ve güvenliğin sınırlandırmada, sınırlandırma hattını değiĢtirecek doğrudan bir etkiye sahip olmayacakları ancak ManĢ Denizi Tahkimi‟nde olduğu gibi Mahkeme bu Ģartları sınırlandırma çizgisini etkileyen değil ancak destekleyen ya da güçlendiren Ģartlar olacağı ancak somut dava için artı veya eksi bir etkisinin olmayacağı belirtilmiĢtir (ManĢ Denizi Tahkimi, s. 90).

Uluslararası yargı kararlarından çıkan sonuca göre, deniz alanlarının sınırlandırılmasında, uygulanmasının gerekli olduğu hakkaniyet prensipleri; “coğrafi durumun sınırlandırmayı belirlemesi”, “bir devletin deniz alanının diğer devletin kıyılarının önünü büyük ölçüde kapatmaması” olarak sayılabilir. Daha detaylı değerlendirilmesi gereken unsurlar ise, kıyı uzunlukları, kıyıların çıkıntıları, bölgedeki ada ya da adacıklar, doğal kaynakların konumu, ülkelerin doğal kaynaklara nispi bağımlılıkları, ülkelerin doğal uzantıları ve benzeri faktörler olabilir (Acer, 2004: s. 1).

Üzerinde durulan prensipler, sınırlandırmanın belirli bir hukuksal çerçeve içerisinde yapıldığını ve bu çerçeveye göre coğrafi unsurların sınırlandırma çizgisini temel olarak belirlediğini, diğer ilgili faktörlerin ise, hakkaniyet sağlanması açısından bu sınır üzerinde kısmi etkiler sağladıklarını ortaya koymuĢtur. Ayrıca,

134

„coğrafya‟ kavramından özellikle „anakara coğrafyasının anlaĢılması gerektiği‟ yargı kararlarında açıkça ortaya konmaktadır. Ancak, ortaya çıkan hukuksal çerçeve içerisinde bazı faktörlerin birbirlerine oranla sınırlandırma üzerindeki etkilerinin ne olacağı, ve ayrıca hakkaniyeti bozmadan ne dereceye kadar etki sahibi olacakları açık bir biçimde ortaya konabilmiĢ değildir.

Yargı ve hakemlik kararlarında ilgili faktörlerin birbirlerine göre etkilerine iliĢkin de bazı prensipler ortaya konmuĢtur. Bu prensiplerden birincisi "oransallık prensibi” (proportionality) dir. Buna göre, iki devletin kıyı uzunlukları arasındaki oran ile sınırlandırma sonucunda bu ülkelere verilen kıta sahanlıkları ve/veya MEB alanları arasındaki oranın birbirlerine yakın olması gerekir. Bir baĢka ifade ile oransallık, yukarıdaki çerçeve ile sonuçlanan sınırlandırmanın hakkaniyete uygunluğunu test eden bir nihai kontrol prensibi iĢlevi görmektedir. Bu prensip doğrultusunda, herhangi bir faktör, kıyı uzunlukları arasındaki oranın sınırlandırmaya yansımasını önemli ölçüde değiĢtirecek bir etkiye sahip ise sınırlandırmada hakkaniyeti sağlayan bir metot olarak değerlendirilemeyecektir (18 04 2014, www.icj-cij.org).

Benzeri nitelikteki bir baĢka prensip ise "kapatmama” prensibidir. Özellikle kıta sahanlığı geniĢliğinin tespitinde mesafe unsurunun kabul edilmesiyle birlikte, sınırlandırma çizgisinin, her ülkeye, kıyılarına yakın alanları bırakmasını, yani kıyılarının önünü kapatmamasını sağlaması gerektiği kabul edilmiĢtir. Yani bir ülkenin yakınındaki deniz alanını bir baĢka ülkeye vermekle sonuçlanan bir sınırlandırma metodunun hakkaniyete aykırı olduğu vurgulanmıĢtır (18 04 2014,

www.icj-cij.org). Bu iki prensibi, adalar da dahil olmak üzere, ilgili faktörlere ne dereceye kadar etki tanınacağını "genel olarak” belirleyen prensipler olarak değerlendirmek gerekir (Acer, 2004: s. 3-7).

Sınırlandırma sürecinde öncelikle uluslararası mahkemeler, sınırlandırma iĢlemine baĢlarken iki anakara ülke arasında, anakara ülkelerinin coğrafi özelliklerini yansıtan bir sınırlandırma çizgisi belirlemektedirler. ġayet iki ülke kıyı Ģekilleri birbirlerine benzer ve kıyı uzunlukları yaklaĢık ise, sınırlandırma çizgisi baĢlangıç olarak eĢit uzaklık çizgisi olmaktadır. Kıyı Ģekillerindeki önemli farklılıklar veya kıyı

135

uzunlukları arasındaki fark ise, sınırın eĢit uzaklık dıĢında bir sınır olmasını gerektiren unsurlar olarak karĢımıza çıkmaktadır.

ManĢ Denizi Tahkimi‟nde Mahkeme, önce Ġngiltere ve Fransa arasında bir ana sınırlandırma çizgisi belirlemiĢ ve bu çizginin Fransa tarafında kalan Ġngiliz Kanal Adalarına çerçeveleme suretiyle sadece sınırlı bir kıta sahanlığı vermiĢtir. Zira, bu adaların varlığı, iki ülke arasındaki coğrafi dengeyi bozan bir özellik göstermekteydi (ManĢ Denizi Tahkimi, s. 88). Maine Körfezi Davası‟nda da Mahkeme açıkça, anakaralar arasındaki eĢit uzaklık çizgisi ile baĢlanması gerektiğini zira bunun, söz konusu alanın coğrafi özelliğini en iyi yansıttığını belirtmiĢtir (Case Canada/United States of America, 1984: s. 324-325). Ġlgili tarafların ileri sürebileceği her iddianın farklı sonuç doğuracağı ve verilecek her kararın yine farklı sonuca ulaĢacağı muhakkaktır. Bu nedenle coğrafya ve sınırlandırma iliĢkisi diğer faktörler ile kontrol altına alınmaya çalıĢılmıĢtır.

Kuzey Denizi Davaları‟nda Kuzey Denizinde kıta sahanlığının açık denize ulaĢtığı hiçbir noktanın bulunmaması, devletlerin sınırlandırma alanlarının kesiĢtiği bölgenin genel coğrafya içindeki konumu uygulanacak metodun seçimini etkilemiĢtir (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: s. 49). Libya/Malta Davası‟nda da sınırlandırmanın yapılacağı alandan daha geniĢ bir çerçeve gözönünde tutulmuĢtur. Orta Akdeniz coğrafyası içinde bölgesel coğrafya dikkate alınmıĢ ve Malta Adası buna göre konumlandırılarak seçilen metodun ayarlanması sağlanmıĢtır (Case Libyan Arab Jamahiriya/Malta, 1985: s. 50).

Genel coğrafi çerçeve veya makro coğrafya, sınırlandırma alanının veya sınırlandırmayı etkileyecek kıyıların belirlenmesinden ziyade bu alandaki özelliklerin, kıyının genel hattı ve boyutlar gibi, sınırlandırmaya etkisi dolayısıyla metodun seçimine iliĢkin değerlendirmelerde önem kazanmaktadır. Genel coğrafi çerçeve sınırlandırma alanıyla ilgili olabileceği değerlendirilen üçüncü devletlerin kıyılarının da incelenmesine imkan sağlar. Libya/Malta Davası‟nda, Gine/Gine- Bissau Tahkimi‟nde ve hatta Eritre/Yemen Tahkimi‟nde ve Katar/Bahreyn Davası‟nda yapılacak sınırlandırmanın bölgedeki diğer sınırlandırmalar ile genel coğrafi çerçeve içinde incelenmesi durumu söz konusu olmuĢtur.

136

Genel coğrafi çerçeve sadece ilgili kıyıların tespiti açısından değil bölgedeki kıyılar haricindeki coğrafi unsurların da incelenmesi açısından gereklidir. Adaların sınırlandırmanın tarafları olan veya tarafı olmayan devletlere aidiyetine göre sınırlandırmaya etkileri genel coğrafya içinde değerlendirilmelidir.

Sınırlandırmada uyuĢmazlığın olduğu alanla ilgili devletlerin ülkesel kıyılarının iliĢki içinde olması gereklidir. Bu nedenle coğrafyanın ilgili Ģart olarak ikinci aĢaması ilgili kıyıların tespit edilmesidir. ManĢ Denizi Tahkimi‟nde “Kanal bölgesinde anakaraların kıyı hatlarının birbirlerine hemen hemen karĢılıklı gelmesi” (ManĢ Denizi Tahkimi, s. 87). Kanal Adaları bölgesindeki sınırlandırma metodunun seçimi ve sınırlandırmanın iki bölgeli yapılması için önemli etken olmuĢtur. Tunus/Libya Davası‟nda “Tarafların kıyılarının genel yapısı ve Tunus‟un kıyı hattının bariz değiĢiklik göstermesi....” (Tunus Libya Davası, s. 93). karara etki etmiĢtir. Kıyılar hakkaniyete uygun bir sonuca ulaĢılabileceğini elveriyorsa ilgili Ģartlar altında eĢit uzaklıkta hakkaniyeti elveriyorsa uygulanır. Kıyılar, metodun uygulanmasında öncelikli belirleyici unsur olmakla birlikte sadece kıyı Ģekliyle sınırlandırma metoduna karar verilecektir Ģeklinde bir kural yoktur. Ancak herhangi bir uyuĢmazlıkta Divan veya Mahkemenin ilk inceleyeceği nokta burasıdır (Evans, 1989: s. 7).

Kıyıların bitiĢik ve karĢılıklı olması coğrafik Ģartına bağlı farklı metotlar bulunabilir. Maine Körfezi Davası‟nda Divan kıyıların bitiĢik olduğu kesimde sınırlandırmanın deniz alanlarını eĢit olarak paylaĢtıracak geometrik bir metot uygulanarak saptanmasına, daha sonra kıyıların karĢı karĢıya geldiği bölgede geçici ortay hattın ilgili Ģartlara göre düzeltilmesine karar vermiĢtir (Maine Körfezi Davası, 1984: s. 331), (Case Canada/United States of America, 1984: s. 331).

Oldukça teknik bir konu olan ilgili kıyı uzunluklarının ölçülmesi, kıyıların ilgili tüm hatlarında yani girinti ve çıkıntılarıyla ve tüm detaylarıyla ölçülmesi anlamına gelmemelidir (Lathrop, 1997: s. 168). Kıyı uzunluklarının ölçülmesi ilgili esas hatların değil kıyının genel yüzü esas alınarak yapılması gereken bir iĢlemdir. Bu iĢlemde küçük girintilerin dikkate alınmayarak kıyının genel hattı boyunca en uç

137

iki hattının uzunluğunun ölçülmesi veya arada hattın normal olarak seyretmediği, yön değiĢtirdiği, bozulmalar geçirdiği bölgelere göre çizilecek farklı hatların uzunluğunun ölçümü yapılabilir (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: s. 52).

Sınırlandırma alanında her iki tarafın ilgili kıyılarının uzunluğunun aynı teknikle hesaplandığı sürece hangisinin kullanıldığının bir önemi yoktur. Kıyı uzunlukları aynı Ģekilde hesaplandığı taktirde sonucun etkilenmeyeceği muhakkaktır. Ancak tarafların aynı tekniği kullanmaları zorunludur. Kıyı uzunluklarının tespit edilmesinde kıyıların genel yönünün dıĢındaki bir durumu yansıtacak esneklikte hatların çizilmesi orantılılığı doğrudan etkileyecektir. (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: s. 52;Case Tunisia v. Libyan Arab Jamahiriya, 1992: s. 91;Case Canada/United States of America, 1984: s. 335-336; Case Conserning Maritime Delimitation in The Area Between Greenland and Jan Mayen, 1993: s. 65).

Sınırlandırmanın coğrafi iliĢkisinde Divan veya Mahkemeler, belirlenen bu sınırın diğer “ilgili” coğrafi unsurlar dikkate alındığında da hakkaniyete uygun olup olmadığını değerlendirmektedirler. Bu diğer coğrafi unsurların baĢında adalar gelmektedir ve adalara verilecek etkinin ne olması gerektiği bu aĢamada değerlendirilmektedir. Adalara ne kadar etki verileceğini de özellikle anakaralar arasındaki coğrafi denge ve büyüklük, konum ve nüfus gibi adaların sahip oldukları özellikler belirlemektedir. Hukuken ada olarak tabir edilen doğal yükseltilerin kıta sahanlığı, balıkçılık ve MEB de dahil kendi deniz alanlarında egemenlik sahibi olmaya hakkı vardır (Charney, 1999: s. 863, 866). Ġnsan bulunmayan ve bir ekonomik hayatın olmadığı kayalıklar ise herhangi bir ekonomik bölge ya da kıta sahanlığına sahip değildir. Fakat adaların sınırlandırmadaki rolleri farklıdır. Hem ülke uygulamaları hem de hukuk ilmine göre, deniz alanlarının sınırlandırmasında bu adalara, kendilerinin ve sınırlandırılacak bölgenin değiĢik özelliklerine göre sınırlı bir etki verilmekte ya da hiç etki verilmemektedir. Bu bağlamda, adaların konumlarının anakarayla olan iliĢkileri çok önemlidir. Ayrıca adaların diğer özellikleri de onların konumlarına göre değerlendirilmelidir (Dyke ve Bennett, 1993: s. 62; BMDHS, 1982: mad. 121(2), 121(3)).

138

Uluslararası Hukuk adalara kıta sahanlığına sahip olma hakkını açıkça tanımıĢsa da, bundan adaların sınırlandırma esnasında anakara ülkeleri ile aynı statüde oldukları sonucu çıkmamaktadır. Bir baĢka deyiĢle sınırlandırmada adalar söz konusu olduğunda, sahip olma (entitlement) ile sınırlandırma (delimitation) arasında kesin bir ayrım mevcuttur. Sonuç olarak adalar bazı durumlarda, coğrafi konumları, ekonomik ve sosyal nitelikleri gibi özellikleri çerçevesinde sınırlandırma çizgisini ya hiç etkilememekte, ya da sınırlı bir biçimde etkilemektedirler (Jayewardene, 1990: s. 365-489).

Sınırlandırma davaları incelendiğinde görülmektedir ki kıyısal adalar, çoğu davada sınır çizgisinin belirlenmesinde kullanılacak olan kıyı hatlarının hesaplanmasında kullanılırken, bazı davalarda kıyı uzunluklarının orantılılığına göre değerlendirilmesinde dikkate alınmıĢtır. Her iki durumda da bu adalara kısıtlı etki verilmiĢtir (Jayewardene, 1990: s. 355). Görülüyor ki iki ada arasındaki sınırlandırmanın söz konusu olduğu bir sınırlandırmada, adaların kıyı hatlarının uzunlukları gibi kendilerine özgü özellikleri büyük önem taĢımaktadır. Bu, küçük bir ada ülkesinin, çok daha büyük bir kıta ülkesinin karĢısında olduğu durumda da benzerdir. Böyle bir durumda kıyı uzunlukları, tecavüz etmeme prensibini destekleyen baskın bir faktördür.