• Sonuç bulunamadı

Hakkaniyet Ġlkelerinin Değerlendirilmes

Devletler arasındaki deniz sınırlarının oluĢturulmasını sağlayacak değiĢmeyen, sabit kuralların belirlenmesi, coğrafi özelliklerin değiĢken olmasından dolayı deniz alanlarının sınırlandırılmasında kıta sahanlığı kavramının ortaya çıktığı andan itibaren çok zor olmuĢtur (Hodgson ve Smith, 1979: s. 433). Deniz alanlarının

123

sınırlandırılması davalarına bakan Tahkim Mahkemeleri ve UAD her bir sınırlandırmanın benzersiz olduğu fikrini oldukça desteklemiĢtir.

Bugüne kadar UAD‟nin veya Hakem Mahkemelerini vermiĢ olduğu kararlara bakıldığında, gerek Divan‟ın gerekse Hakem Mahkemelerinin yürürlükteki deniz alanlarının sınırlandırılması hukukunu belirlerken devlet uygulamalarına veya 1958 KSS sınırlandırma hükümlerine veya 1982 BMDHS kıta sahanlığının ve MEB‟in sınırlandırılması hükümlerine itibar etmedikleri, daha ziyade sınırlandırma hukukunu inĢa ettikleri iddia edilebilir. Divan veya Mahkemelerin uluslararası teamül hukukuna veya yine Divan ve Mahkemeler tarafından sınırlandırma hukukunda önceki içtihatların genel çizgileri paralelinde veya aykırı oluĢturulmuĢ ilke ve kurallara dayanarak boĢluğu doldurmaya çalıĢtığını söyleyebiliriz.

UAD‟nin bu konuda Maine Körfezi Davası‟nda“Sorunun özüne bakmadan öncelikli olarak dikkat edilecek husus, sorunun çözümünde kullanılacak uluslararası hukuk ilke ve kurallarının neler olması gerektiği ile aranan ilke ve kurallar ile ilgili somut durumla in concreto olduğundan emin olunabilecek çeĢitli hakkaniyet kriterleri ve pratik metotların birbirinden farkının üzerinde durmak gereklidir” (Case Canada/United States of America, 1984: s. 290). Ģeklindeki ifadesiyle “hakkaniyet uygun kriterler” ile “pratik metotlar”ın birbirinden ayrılması gerektiğine iĢaret etmiĢtir. Divan aynı kararda “ … her bir somut dava, diğerlerinden farklıdır, tek tiptir ve en uygun kriter olarak, her bir özel davaya kendi özellikleri içindeki iliĢkiyle hukukun gösterdiği en uygun sonuca götürecek metot veya metotların birleĢimi ile karar verilebilir...” (Case Canada/United States of America, 1984: p. 81) Ģeklindeki ifadesiyle durumu açıklamıĢtır.

Uluslararası SözleĢmeler ile düzenlenemeyen ve belirlenemeyen ilke ve kuralların, her ne kadar her davanın kendi içinde bir özelliği bulunmasına rağmen, bu kadar yoğun içtihadı bulunan bir konuda özellikle teamül hukukunda çok iyi tanımlanmıĢ bir seviyede olması düĢünülebilirdi. Ancak mevcut içtihadın ortaya koymuĢ olduğu iniĢli çıkıĢlı tutarlı olmayan resim sınırlandırma hukukunun zorluğunu devam ettirmektedir (Weil, 1989: s. 160).

124

Deniz alanlarının sınırlandırılmasına iliĢkin bütün yargı kararlarının üzerinde hemfikir olduğu ve “temel norm” olarak ifade edebileceğimiz husus “Her davada, sınırlandırma, bölgenin coğrafi yapısını ve ilgili diğer Ģartları dikkate alan hakkaniyet kriterlerinin ve pratik metotların uygulanmasıyla, hakkaniyete uygun bir çözümü sağlamalıdır.” (Case Canada/United States of America, 1984: s. 300). Gerek bir andlaĢma veya gerekse üçüncü taraf aracılığıyla olsun sınırlandırmada uygulanacak hakkaniyet ilkeleri ve pratik metotların hakkaniyete uygun bir çözüme götürmesinde dahi boĢlukta kalan hususlar bulunmaktadır. Bu boĢluk, Truman Deklerasyonu‟ndan itibaren kıta sahanlığının sınırlandırılmasında kullanılan hakkaniyet ilkelerinin neler olduğunun belirlenmesinden kaynaklanmaktadır. Uluslararası yargının doldurmaya çalıĢtığı boĢluk hakkaniyet ilkelerinin her bir davada neler olduğu ve sınırlandırma için ne ifade ettiğidir. (Weil, 1989 s. 160).

Uluslararası hukukta hakkaniyet ilkelerinin genel uluslararası hukukun bir parçası olarak ex aequa et bono karar uygulamasından çok farklı bir normatif özelliği bulunmaktadır. Hakkaniyet ilkelerinin uygulanacağı konuya göre değiĢiklik gösterdiği sınırlandırma ile ilgili pek çok kararda kendini göstermiĢtir. Bu nedenle hakkaniyet ilkelerinin sınırlandırma hukukunda doğrudan uygulanan genel bir ilke olduğu kabul edilebilir (Brownlie, 1990: s. 226).

Hakkaniyet ilkelerinin birinci kurucu öğesinin, eĢit koĢullara sahip tarafların eĢit olarak ve koĢulları değiĢik olan tarafların da bu farkları oranında farklı olarak değerlendirilmesi; ikinci kurucu öğesinin her konuya iliĢkin hukuk kavramı ile somut uyuĢmazlığa iliĢkin özel verilerin sahip oldukları özellik olması (Pazarcı, 2005: s. 235-236), deniz alanlarının sınırlandırılmasında temel norm olarak kullanılmasını açıklamaktadır.Deniz sınırlarının hakkaniyete uygun olarak belirlenebilmesi ile ilgili temel rolü dikkate aldığımızda hakkaniyet ilkelerinin rolü ortaya çıkmaktadır (Weil, 1989: s. 165-167).

Hakkaniyet ilkeleri, kanun gibi uygulanabilirlik temel prensibine sahip bir yasal anlayıĢa sahiptir. Bütün deniz sınırlarının durumları kendilerine has koĢulları içerdiğinden, sınırların belirlenmesi iĢleminde “lider rolü” üslenecek hakkaniyet ilkeleri özerk bir hakkaniyet anlayıĢı Ģeklinde genel kurallar çerçevesinde taraf

125

ülkelerin ellerinde oluĢturulmaktadır. Özel durumlarda hakkaniyet ilkeleri sınırlandırmada benzer özellikleri ile kriter veya kanun durumuna gelebilecek ve Ģüphesiz bu ilke ya da kurallar durumdan duruma farklılık gösterecektir (Nelson, 1990: s. 841).

1969 Kuzey Denizi Davaları kararlarında, Hollanda ve Danimarka‟nın iddialarının aksine UAD, incelemesinin baĢlarında eĢit uzaklık prensibinin, uygulanması zorunlu bir hukuk kuralı niteliğine sahip olmadığını belirtmiĢtir.16

EĢit uzaklık prensibinin zorunlu olmadığı anlayıĢı, daha sonraki yıllarda verilen uluslararası yargı ya da hakemlik kararlarında sıkça vurgulanmıĢtır.

Truman Deklerasyonu‟nda, kıyıları karĢılıklı veya yan yana olan devletler arasındaki kıta sahanlığı sınırlandırılmasının hakkaniyet ilkelerine göre yapılması bildiriliyordu. 1958 KSS 6. madde ile birleĢik bir kural olarak eĢit uzaklık-özel Ģartları dikte etmesi ve SözleĢmenin uluslararası teamül hukukunu da kodifiye edememesi nedeniyle bundan sonra devam edecek süreçte bütün deniz alanlarının sınırlandırmalarında hakkaniyet ilkeleri ve eĢit uzaklık-özel Ģartlar iliĢkisi içtihatta bütün ilgili uluslararası yargı kararlarında kendini gösterecektir.

Uluslararası hukukta deniz alanları sınırlandırılmasının hakkaniyet ilkelerine göre ve ilgili bütün Ģartların dikkate alınarak yapılması kuralının yerleĢtiğini iddia edebiliriz. (Acer; 2005: s. 68, 83-104; 02 02 2014, <http://www.usak.org.uk/junction.asp?docID=349&ln=TR>). Ancak deniz alanlarının sınırlandırılmasında kullanılan hakkaniyet ilkelerinin tam olarak belirlenmiĢ ve pozitif hukuka normatif değerler ve standart uygulanacak iĢlemler olarak yerleĢmiĢ olduğunu söyleyemeyiz.

Kuzey Denizi Davaları‟nda Divan‟ın görevi tarafların aralarında yapmıĢ olduğu özel andlaĢmalara istinaden “ …tarafların Kuzey Denizinde kendilerine ait kıta sahanlığının sınırlandırılmasında uygulanabilecek uluslararası hukukun ilke ve kurallarını” belirlemekti (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: s. 6).

16

U.A.D., Uluslararası Hukuk komisyonu‟nun eĢit Uzaklık prensibini yapıla geliĢ değeri kazanmıĢ bir prensip olarak değerlendirmediğini vurgulamıĢtır.

126

Sınırlandırmada söz konusu olan, bir hukuk kuralının hakkaniyete uygun bir biçimde yorumlanması ve uygulanmasından ziyade hakkaniyet ilkelerinin uygulanmasını öngören bir hukuk kuralının uygulanmasıydı (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: s. 47). Hakkaniyete uygun bir çözüm, her durumda, eĢitlik sağlayan bir çözümün kabulü anlamına gelmemekteydi. Hakkaniyet ilkelerinin uygulanmasıyla tabiatın tümüyle yeniden Ģekillendirilmesi söz konusu olamazdı (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: p. 91).

Mahkemenin düĢüncesinin özü, uygulandığında sık sık adil olmayan sonuçlar doğuran “eĢit uzaklık” ilkesinin uluslararası hukukun bir ilkesi olmayacağı fikriydi. ManĢ Denizi Tahkiminde Fransa‟nın 1958 KSS 6. maddeye olan çekinceleri bu davada eĢit uzaklık ilkesininin doğrudan uygulanmasını konu dıĢında bıraktı ve mahkeme teamül hukukunun, “özel Ģartlar” ve “eĢit uzaklık” metotlarının iki ayrı kural olarak değil birleĢik bir kural olarak uygulanması durumunda (Kuralın birleĢik olduğunda mahkemenin bir tereddüdü bulunmuyordu) 6. madde ile hemen hemen aynı sonuçlara götürdüğünü ifade ediyordu (ManĢ Denizi Tahkimi, s. 45).

Mahkemeye göre, 6. maddedeki özel Ģartların rolü, sınırların adil bir Ģekilde belirlenmesini sağlamaktı ve birleĢtirilmiĢ eĢit uzaklık/özel Ģartlar kuralı aslında anlaĢma olmadığı takdirde aynı kıta sahanlığında kesiĢen sınırların hakkaniyet ilkelerine göre belirlenmesi standartlarına ayrıntılı bir açıklama getiriyordu (ManĢ Denizi Tahkimi, s. 45). Mahkeme, eĢit mesafe-özel Ģartlar kuralı ile teamül hukukunun aynı amaca hizmet ettiğini, yani sınırların belirlenmesinde seçilecek metotların ne olursa olsun temel norm olan hakkaniyet ilkeleri ile uyumlu olması gerektiğini belirtmiĢti (Evans, 1989: s. 72).

Divan bir ilkenin hakkaniyete uygun olması için sonucunun da hakkaniyet ilkelerine uygun olması gerektiğini ifade ediyordu. Hakkaniyet ilkelerine soyut bir iĢlem nazarıyla bakılamayacağını gören Divan, 1969 Kararına atıfta bulunarak hakkaniyet ilkelerini inceledi (Tunus/Libya Davası, 1992: s. 59-60), (Case Tunisia v. Libyan Arab Jamahiriya, 1992: s. 59-60). Divan, “bölgeye özelliklerini veren ilgili Ģartların” dikkate alınması hususunu hakkaniyet ilkelerinin dikte ettiğini fakat her bir ilgili Ģartın ağırlığının farklı etki edeceğini kabul ediyordu.

127

Kanada ve BirleĢik Devletler “temel normun” hakkaniyete uygun bir çözüme ulaĢmak maksadıyla, bütün ilgili Ģartların dikkate alındığı, hakkaniyet ilkeleri ile uyumlu uygulanabilir hukukun belirlenmesi, konusunda anlaĢmıĢtı (Maine Körfezi Davası, 1984: s. 295), (Case Canada/United States of America, 1984: s. 295). Taraflar üzerinde anlaĢmıĢ oldukları temel normdan kaynaklanan kuralların ne olduğu konusunda farklı fikirlere sahip olduklarından ileri sürdükleri iddialar Divan tarafından reddedilmiĢtir.

Divan tarafından, hakkaniyetin adalet kavramından çıktığını fakat soyut bir adaletten ziyade hukuk kurallarına göre bir adalet kavramı olduğu, uygulamasının tutarlılık ve ve bir derece öngörü göstereceği, böyle bir hakkaniyetin bir davadaki belirli Ģartlarda bağlı görünmekle birlikte daha genel bir uygulama ilkelerinin ötesinde de görülebildiği belirtilmiĢtir (Libya/Malta Davası, 1985: s. 39), (Case Libyan Arab Jamahiriya/Malta, 1985: s. 39).

Uluslararası hukukun bir parçası olarak uygulanan hakkaniyet ilkelerinin normatif özelliği, bu ilkelerin sadece sınırlandırma kararlarında veya hakemlikte kullanılmadıkları, aynı zamanda sınırlandırma andlaĢmalarında hakkaniyete uygun çözüm arayan taraflar için de öncelik taĢıdığı için önemlidir. St. Pierre ve Miquelon Tahkiminde Mahkeme, coğrafyanın yeniden Ģekillendirilmesinin veya tabiatın eĢitsizliklerinin telafi edilmesinin söz konusu olmadığını ancak çerçevelemenin hakkaniyet ilkeleri ıĢığında ilgili Ģartlarda kullanılmasının uygun olabileceği ifade edilmiĢtir (Mcdorman, 1990: s. 173).

1958 KSS‟nin ManĢ Denizi Tahkimi ıĢığındaki, “eĢit uzaklık/özel Ģartlar” prensibinin “hakkaniyet ilkeleri”ne dayanan genel bir standardı ifade ettiği düĢünüldüğünde, 6. maddenin ve “hakkaniyet ilkeleri”ne dayalı bir sınırlandırma gerektiren teamül hukuku arasında, karĢılıklı kıyıların sınırlandırılması da dahil, önemli bir fark bulmak zordu (Evans, 1999: s. 160).

Eritre/Yemen Tahkimi‟nde Mahkeme hakkaniyet ilkelerinin ne olduğuna iliĢkin bir beyanda bulunmamıĢtır ve karardan da anlaĢılmamaktadır. Divan burada hakkaniyet ilkelerinin ne olduğundan ziyade uyguladığı sınırlandırma metodunun

128

hakkaniyet ilkeleri ile uyuĢtuğunu, tam olarak söylemek gerekirse, hakkaniyete uygun bir sonuca ulaĢtırdığını beyan ediyordu. Bu nedenle Divan‟ın burada yaptığı, 6. maddenin özel Ģartlarını, teamül hukukunda artık genel bir anlayıĢ haline gelen “…sınırlandırmada hakça bir çözüme ulaĢmak maksadıyla ilgili tüm Ģartların hakkaniyet ilkelerine göre değerlendirilmesi sonucunda… ” genel normundaki ilgili Ģartlar ile içerik olarak bütünleĢtirmek olmuĢtur (Özbek, 2004: s. 57).

Taraflarca 1982 BMDHS göz önünde bulundurularak sınırlandırmanın talep edilmesi, uygulanacak hukuk bakımından teamül hukukuna iĢaret edilmemesine rağmen Hakem Mahkemesine göre deniz sınırlandırması alanında SözleĢme teamül hukukunu birleĢtirmiĢti (Tanaka, 2001: s. 200).

Eritre/Yemen Kararı‟nın, 1977 ManĢ Denizi Tahkimi ve 1993 Jan Mayen Davası‟nı takip ederek kıyıları karĢılıklı devletler arasında birleĢik eĢit uzaklık/özel Ģartlar kuralının uygulanmasını öngördüğü anlaĢılmaktadır. Geçici ortay hat çizildikten sonra, sınırlandırmanın hakkaniyete uygun olup olmadığı orantılılık ilkesine göre kontrol edilmiĢtir (Kwiatkowska, 2001(a): s. 223). Bu hat, esas hatlar, adalar, uluslararası seyr-ü sefer rotaları ve üçüncü devletlerin çıkarlarından etkilenmiĢtir.

Bu davada hakkaniyet ilkelerinin ne olduğunun aranması durumu söz konusu değildir. Bu dava sınırlandırmada eĢit uzaklık metodunun uygulanması sonucunda ilgili Ģartların sınırlandırma üzerindeki etkilerine göre hakkaniyete uygun bir sonuca ulaĢtırılmasını amaçlamıĢtır. Eritre/Yemen Tahkimi bu açılardan sınırlandırma hukukunun Jan Mayen sonrası seyrine uygun bir seyir takip etmektedir (Kwiatkowska, 2001(b): s. 14).

UAD‟nin Katar/Bahreyn Davası ile ilgili çalıĢmalarında pek çok eleĢtiri alması (Reichel, 1998: s. 725-744). ve sonuçlarında da, sınırlandırmada hakkaniyete uygun bir çözüme ulaĢmak maksadıyla uyuĢmazlığın özünün belirlenmesi, hakçalığın kararlı kriteri veya hakkaniyet ilkelerinin kullanılması çalıĢmalarına rağmen sonucun tatminkar olmadığı iddia edilmektedir (Katar/Bahreyn Davası, 2001: p. 36), (Case

129

Concerning Maritime Delimitation and Territorial Questions Between Qatar and Bahrain, 2001: p. 36).

Divan‟ın bir önceki kararında kural olarak nitelendirdiği ve bir iliĢki kurmaya çalıĢtığı hakkaniyet ilkeleri/ilgili Ģartlar, eĢit uzaklık/özel Ģartlar bu kararda metot olarak nitelendirilmiĢ ve hakkaniyet ilkelerinin uygulanması tüm ilgili Ģartlar ıĢığında gerçekleĢtirilen bir süreç yerine, formülleĢtirilmeye çalıĢıldığı bir gerçektir. (Özbek, 2004: s. 72).

1969 Kuzey Denizi Davaları‟ndan baĢlayarak son olarak sonuçlanan Barbados/Trinidad ve Tobago Davası‟na kadar incelenen tüm davalarda belirginleĢen hakkaniyet ilkelerinin, Prosper Weil (Weil, 1989: s. 213). , Ian Brownlie (Brownlie, 1990: s. 227). ve Malcolm D. Evans‟ın da (Evans, 1999: s. 76). üzerinde aynı Ģekilde hemfikir olduğu hakkaniyet ilkelerinin Libya/Malta Davası‟nda Divan‟ın kendi ifadeleri içinde verildiğini görüyoruz.

 Deniz alanlarının sınırlandırılmasının uluslararası hukuka göre andlaĢma ile gerçekleĢtirilmesi ilkesi, (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: s. 46- 48;Case Canada/United States of America, 1984: s. 292-293; Case Libyan Arab Jamahiriya/Malta, 1985: s. 39).

 Coğrafyanın yeniden Ģekillendirilmesinin veya tabiatın eĢitsizliklerinin telafi edilmesinin söz konusu olmaması, (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: s. 49-50).

 Bir devletin ülkesinin doğal uzantısına bir diğer devletin doğal uzantısının tecavüz etmemesi ilkesi, (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: s. 46- 47;Case Canada/United States of America, 1984: s. 312-313; Case Libyan Arab Jamahiriya/Malta, 1985: s. 39).

 Ġlgili devletlerin kıyılarının denize uzantılarının mümkün olduğunca birbirini kesmemesi ilkesi (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: s. 17- 18;Case Canada/United States of America, 1984: s. 312-313; Case Libyan Arab Jamahiriya/Malta, 1985: s. 39).

130

 Sınırlandırılacak bölgenin coğrafi yapısı ve ilgili tüm Ģartlara özen gösterilmesi ilkesi (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: s. 47, 53;Case Canada/United States of America, 1984: s. 300).

 Devletlerin hukuk önünde eĢit olmalarına ve eĢit muameleyi haketmelerine rağmen hakkaniyetin mutlaka eĢitliği gerektirmediği veya tabiatın eĢitsizliğini eĢitlemeye çalıĢmama ilkesi (Case Tunisia v. Libyan Arab Jamahiriya, 1992: s. 60).

 Adil paylaĢımın söz konusu olmaması ilkesi (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: s. 21-22) Ģeklinde belirtebiliriz.