• Sonuç bulunamadı

Doğal Kaynakların Varlığı ve Ekonomik ġartlar

Doğal kaynakların varlığı bir sınırlandırmada taraflar için çok önemli ve ilgilidir. Belirsiz olan doğal kaynakların, Divan‟ın uluslararası hukuk normlarıyla uyumlu bir sınırlandırma yapmasını hangi boyutta etkileyeceğidir.

Tunus/Libya Davasında, Libya, sözlü ifadelerinde, ilgili bölgedeki petrol kuyuları ve petrol alanlarının varlığının potansiyel bir ilgili Ģart olduğunu öne sürmüĢtür. Divan, nisbi ekonomik faktörlerin iliĢkisini reddederken, sınırlandırılacak bölgede petrol kuyularının varlığının, hakkaniyete uygun bir çözüme ulaĢmak için bütün ilgili Ģartların değerlendirilmesi aĢamasında hesaba katılabilir olduğunu belirtmiĢtir (Case Tunisia v. Libyan Arab Jamahiriya, 1992: s. 77).

Libya/Malta Davası, “Sınırlandırılacak kıta sahanlığındaki tespit edilebilir doğal kaynaklar, sınırlandırmada hesaba katılmasının mantıklı olduğu bir ilgili Ģart oluĢturabilir. Bu kaynaklar tarafların deniz yatağı ile ilgili iddialarında dikkate alınmalıdır” ifadesi ile Kuzey Denizi davalarını bu noktada onayladı. Ama bu husus, taraflar bu iddialarını nispi ekonomik güçle ilgili savlarından ayıramadıkları için iliĢkisini sürdüremedi. Yine de doğal kaynakların konumunun potensiyel iliĢkisi açıkça kabul edilmiĢ oldu.

Doğal kaynakların kullanılmasının ekonomik kazançları kıta sahanlığı ve MEB sorunlarına bir çözüm aranmasında temel motivasyon unsurudur. Bu konuda aslında birbiriyle bağlantılı olan ekonomik iliĢkinin sınırlandırmayı hangi boyutta etkileyeceği ve kıta sahanlığının veya MEB‟in ekonomik potansiyelinin sınırlandırmada hangi boyutta rol oynayacağıdır.

141

Genel ekonomik durumun bir ilgili Ģart olma olasılığı nispeten yeni bir fikirdir (Evans, 1989: s. 184). Tunus/Libya davasında Tunus tarafından Libya‟ya karĢı iddia edilmiĢtir (Case Tunisia v. Libyan Arab Jamahiriya, 1992: s. 77). Fakat Divan tarafından “Bunlar tamamen konu dıĢı faktörlerdir… Bugün fakir olan bir ülke, yarın büyük bir ekonomik kaynağın keĢfedilmesiyle zengin olabilir.” (Case Tunisia v. Libyan Arab Jamahiriya, 1992: p. 107) ifadesiyle reddedilmiĢtir.

Libya/Malta Davası‟nda Malta tarafların nispi ekonomik durumlarının bir ilgili Ģart olduğunu iddia etmiĢtir. Malta baĢlangıçta, davanın her iki taraf içinde olan ekonomik önemine atıfta bulunarak tarafların gelirleri arasındaki orantısızlığı belirtmiĢtir. Bunu yaparken, petrol kaynaklarının Malta‟da çok az, Libya‟da ise çok fazla olması nedeniyle ekonomik Ģartların ilgili Ģartlar olduğunu ifade etti. Buna karĢılık Libya, Tunus/Libya davasında “fakir Malta-zengin Libya” tarzındaki söylemlerin bir ilgili Ģart olmasının açıkça reddedildiğini belirtti. Buna rağmen Malta ekonomik avantajın bütün ağırlığının Libya‟da olduğunu tekrarlayarak ve Tunus/Libya Davası‟ndan farklı olarak genel fakirlik-zenginlik yerine nispi refahın söz konusu olduğunu belirterek iddiasındaki konumunu korudu. Divan bu hususta, tartıĢmalı iki ülkenin nispi ekonomik durumlarının sınırların belirlenmesinde dikkate alınmayacağını ve bu Ģartların uluslararası hukukun uygulanabilir kuralları ile tamamen alakasız olduğunu açıkladı (Case Libyan Arab Jamahiriya/Malta, 1985: s. 41).

Malta ayrıca nispi ekonomik durumların ilgisini ortaya koyan Jan Mayen davasının UzlaĢtırma Komisyonu Raporu‟na atıfta bulundu. Yine de komisyonun raporu, Libyalıların belirttiği gibi, Ġzlanda‟nın bölgedeki ekonomik çıkarlarına ve Norveç‟e oranla petrol kaynaklarının azlığına açıkça dikkati çekmektedir. Bu yüzden ekonomik farklılığın genel olarak iliĢkisini sağlayan önerileri bir temele dayanmıyordu.

Malta‟nın iddiasının son noktası, Maine Körfezi davasında belirtilen, “sınırlandırma sonrasında çizilen hat, bahse konu ülkelerin halklarının yaĢamlarını ve geçim kaynaklarını hayati derecede etkileyerek hakkaniyete aĢırı derecede ters düĢen sonuçlara neden olursa, bu hatta yapılacak ayarlamalar hesaba katılmalıdır”

142

ifadesiydi. Malta sonuçların hayati değil ama gerçekten çok ciddi olduğunu öne sürerek meselenin bu açıdan ele alınmasını talep etti. Divan bu talebi tamamen mantık dıĢı bularak reddetti (Case Canada/United States of America, 1984: s. 342).

Nispi ekonomik güçlülüğün sadece MEB sınırlandırmalarında büyük önem arz ettiği söylenebilir. Çünkü bu bölgenin belirlenmesinde ekonomik taleplerin etkisi vardır. Fakat bu husus Libya/Malta davasında tartıĢılmaya baĢlamadan kapanmıĢtır. Divan, MEB rejiminde kaynaklara eriĢimin düzenlenmesinde fakir ülkelerin konumları dikkate alınmalıdır ama verilen önem tartıĢmalı bölgenin boyutları ve sınırlandırmasına etki etmemelidir (Case Libyan Arab Jamahiriya/Malta, 1985: s. 41). Malta iddialarında “geliĢen ada ülkesi” olarak, uluslararası toplumlar nazarında, geliĢmekte olan ülkelerin geliĢme ihtiyaçlarının bir ilgili Ģart olduğunu ifade etmiĢti. Divan bu bağlantıyı reddetmiĢtir (Case Libyan Arab Jamahiriya/Malta, 1985: s. 41).

2.5. Azami EriĢim Hakkı, Kesmeme ve Orantılılık

Uluslararası yargı tarafından sınırlandırma davalarında ortaya koyulan ilgili Ģart veya hakkaniyet ilkeleri kapsamında değerlendirilemeyecek ancak orantılılık testi gibi sınırlandırmanın hakkaniyete uygunluğu açısından devreye girebilecek bir diğer eğilim azami eriĢim hakkıdır. Azami eriĢim hakkı (maximum reach) kesme (cut off) veya haklara tecavüz etmeme (non-encroachment) ilkeleri ile bütünlük gösteren ancak farklı ilkelerdir (Dyke, 2001: s. 195).

Azami eriĢim hakkı sınırlandırmanın bütün ilgili taraf ülkelerin her bir bölgenin kıyıdan maksimum uzaklığına kadar ulaĢan alanlarına eriĢebilecekleri Ģekilde yapmaktır. Bu eğilim, komĢularının kıyılarıyla oluĢturulan eĢit uzaklık çizgisinin neden olduğu kesme etkisinin Almanya tarafından ortaya konulduğu 1969 Kuzey Denizi Davaları‟yla aslında sınırlandırma hukukuna girmiĢtir (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: s. 45). Divan‟ın yargılamasına dayanan nihai sonuç Almanya‟ya Kuzey Denizi‟nin ortalarına kadar ulaĢan ve direkt olarak Ġngiltere‟nin karĢı bölgesine bağlanan, denize doğu açılmıĢ bir pencere sağlayan bir anlaĢma ile ĢekillenmiĢtir (Anderson, ty: s. 1801). Müteakip davalarda ve yargılamalarda tarafların denize doğru bakan herhangi bir bölgesinin sınırına eriĢimi tam bir kesme

143

etkisinden etkilenmemiĢtir. Örneğin Malta, Libya ve Malta kıyılarına eĢit uzaklıkta bir sınır yerine kendisine daha yakın bir sınır kabul etmiĢtir (Scovazzi ve Francalanci, ty: s. 1649). Diğer bir örnek; Fonseca Körfezi Davasında Divan, körfezdeki tarihi ortak egemenliğinden dolayı Honduras‟a yapılacak kesme etkisinden kaçınmıĢtır. Divan ayrıca bütün kıyı ülkelerinin körfez yaklaĢma hattının okyanusa bakan bölgelerinde bir pay sahibi olduklarını vurgulamıĢtır. (Maritime Frontier Dispute, s. 606-609).

Azami eriĢim ilkesinin sağlamıĢ olduğu kazançlar çok açık değildir. Bu ilke coğrafya ve ilgili kıyıların durumunu esas alan, kıyı ülkesinin daha iyi konumlanmıĢ komĢularına göre, denize doğru hatırı sayılır bir mesafeye kadar eriĢimi anlamına gelmektedir. Bu ilke, uluslararası arenada bir ülkenin, bir bölgedeki hak ve menfaatlerini, sınırlı olsa da, hakkaniyete uygun bir Ģekilde yansıtmaktadır. Azami eriĢim bir diğer tarafın haklarına ulaĢmasını sağlarken diğer tarafın da dengelenmesini öngörmektedir. Azami eriĢim hakkı, kıyılarının uzantısına tecavüz edilmemesine veya kıyıların ön yüzlerinin kesilmemesi ilkelerinin karĢılıklı yüzleri olarak sınırlandırma hukukunun ayrılmaz bir ilkesi, hakkaniyete uygun çözümün nihai testlerinden birisi durumuna gelmiĢtir.

Kesme etkisinin açıkça, tarafların coğrafi iliĢkilerinden kaynaklanmasından dolayı, uygulanacak metodun seçiminde potansiyel kesme etkisi dikkate alınmalıdır. Kesme etkisi belirli bir coğrafyada belirli bir metodun uygulanmasının sonucu ve o belirli metodun niçin uygulanamaz olduğunun bir sebebidir.

Burada Ģunu belirtmek gerekir ki, baĢka ülkelerin kıyı uzantılarına tecavüz etmeme veya kesmeme coğrafyanın ortaya koyduğu resmin değerlendirilmesidir. Sonuçta ne Ģekilde uygulanacağı klasik bir forma dönüĢtürülemez. Sınırlandırma hattına, sadece anakara kıyı uzantılarına tecavüz etmeme veya kesmeme Ģeklini tam yansıtan bir çizgi olarak bakılsa diğer ilgili faktörlere bir rol tanınmamıĢ olacak ve hakkaniyet sağlanamamıĢ olacaktır. Sonuçta sınırlandırma alanının Ģartları bütün olarak değerlendirildiğinde hakkaniyete aykırı sonuç doğurabilecektir. Bu nedenlerle, bu ilkeler, adalara verilecek etki de dahil olmak üzere, belirtilen ilgili Ģartlara ne

144

dereceye kadar etki tanınacağını belirleyen ve genel nitelikli ilkeler sınıfına girmektedir.

Deniz alanlarının sınırlandırılması iĢleminin belirli bir hukuksal çerçeve içerisinde yapılması ve bu çerçeve içinde özellikle coğrafi Ģartların sınırlandırma iĢleminin metotlarını dahi belirlemesi ve bu nedenle en temel ilgili Ģart olması ifade edilmiĢtir. Coğrafya nasıl temel bir ilgili Ģart olarak sınırlandırma iĢleminde yer alıyorsa, diğer ilgili Ģartlar da, hakkaniyete uygun bir sınırlandırmaya varılması maksadıyla sınırlandırma hattı üzerinde coğrafya kadar olmasa da kısmi etkiler sağlamaktadır.

Yargı kararlarında bu konuları düzenleyen bazı usuller ortaya konmuĢtur. Bu prensiplerden birincisi “orantılılık”(proportionality)‟dır. Bu usule göre, sınırlandırma sonuç itibarıyla iki devletin kıyı uzunlukları arasındaki oran ile bu ülkelere verilen kıta sahanlıkları ve/veya MEB alanları arasındaki oranın birbirine yakın olmasını gerektirir. Orantılılık kavramı sınırlandırılan alanların ilgili kıyı uzunluklarına göre orantısının incelenmesi ve sınırlandırmanın bu orantıdan etkilenmesini kapsamaktadır.

Aslında orantılılık, uygulanan metoda göre hukuki çerçevede sonuçlanan sınırlandırmanın hakkaniyete uygunluğunu test eden bir kontrol mekanizmasıdır. Herhangi bir ilgili Ģart, kıyı uzunlukları arasındaki oranın sınırlandırmaya yansımasını önemli ölçüde değiĢtirecek bir etkiye sahip değildir. Olduğu taktirde, o sınırlandırma çerçevesinde hakkaniyeti sağlayan bir metot olarak değerlendirilmemelidir (Tanaka, 2001: s. 434).

Orantılılığın bir ilgili Ģarttan ziyade hakkaniyete uygun sınırlandırmanın kontrol aracı haline gelmesi Tunus/Libya Davası ile olmuĢtur. Ġlgili kıyı uzunluklarının ölçümü ve buna bağlı olarak kıta sahanlığı alanlarının çıkan orana denkleĢtirilmesi ile hakkaniyete uygun sınırlandırma yapılıp yapılmadığı test edilmiĢtir (Tanaka, 2001: s. 441-442). Tek sınırlandırma hattının çizildiği Maine Körfezi Davası‟nda da ilgili kıyı uzunlukları arasındaki orantı doğrudan sınırlandırmaya yansıtılmıĢtır. Burada ilk defa orantılılık sonucunda eĢit uzaklık

145

çizgisinde değiĢiklik yapılmıĢtır. Bu Dava‟da orantılılık doğrudan sınırlandırma iĢleminin içeriğine yansıtılmıĢtır. (Tanaka, 2001: s. 445). Orantılılık matematiksel bir iĢlem olarak deniz alanlarının sınırlandırılmasında ilgili kıyıların uzunluğu ile sınırlandırılan alanların orantısını gösteren objektif bir test olarak gerek içtihatta gerekse de andlaĢmalar hukukunda yerini almıĢtır.

3. SINIRLANDIRMA ĠLE ĠLGĠLĠ GENEL SORUNLAR

Genel tarifiyle Akdeniz, Cebelitarık‟tan Marmara Denizi‟ne kadar içdenizler, körfezler, boğazlar, yarımadalar ve adalarla dolu olarak ılıman iklim kuĢağı üzerinde uzanan bir denizdir. Akdeniz, doğuda Asya, kuzeyde Avrupa ve güneyde Afrika kıtaları tarafından çevrelenmiĢ bir denizdir. Batıda Cebelitarık Boğazı ile Atlas Okyanusuna bağlanır. Güneydoğudan ise Mısır'daki SüveyĢ Kanalı ile Kızıldeniz'e açılır. Akdeniz yaklaĢık 2.509 milyon km2'lik bir alanı kapsar.

Doğu Akdeniz‟in en büyük adası Sicilya‟dır. Daha sonra sırasıyla Kıbrıs ve Malta gelir. Doğu Akdeniz‟in diğer en önemli adaları Messina ve Meis‟tir. Akdeniz, yarı kapalı (semi-enclosed) bir deniz olup, sadece batıdan Kuzey Atlantik Okyanusuna Cebelitarık boğazı ile açılır. Kuzeye doğru Çanakkale Boğazı vasıtasıyla Marmara Denizi‟ne kadar uzanır. Sınırları Güney Avrupa, Batı Asya ve Kuzey Afrika‟dır. Akdeniz ve Kuzey Atlantik Okyanusu arasındaki sınır: Ġspanya‟nın batı sahillerinde yer alan Trafalgar burnu dahil (36° 11'N - 6° 02'W), Ġspanya‟nın güney kıyıları ile güneye giden Espartel Burnu (35° 47' 36" N - 5° 55' 24" W) dahil Fas‟ın kuzey kıyılarıdır (Limits of Oceans and Seas, 1986: s. 49).

 Batı Akdeniz Havzası

Akdeniz Batı Havzasının sınırları; kuzeyde ve doğuda Ġspanya, Fransa, Monako ve Ġtalya sahilleri; güneyde Tunus, Cezayir ve Fas kıyıları olup Ģöyledir: Kuzeyde ve doğuda sınır; Ġspanyanın güney kıyısında bulunan Trafalgar Burnundan (36° 11' N - 6° 02' W) doğuya doğru Ġspanya, Fransa, Ġtalya, Monako sahilleri boyunca, Ġtalya‟nın güneybatı sahilindeki Paci Burnuna (38° 15' 06"N - 15° 42' 10"E) kadardır.

146

Güneydoğuda sınır; Paci Burnu‟ndan batıya doğru, Sicilya Adası‟nın kuzeydoğu çıkıntısını oluĢturan Peloro Burnu‟nu (38° 16' N - 15° 39' 117"E) birleĢtiren hattır. Peloro Burnu‟ndan batıya doğru Sicilya Adası‟nın kuzey sahili boyunca Lilibeo Burnu‟na (37° 47' 57" N - 12° 25' 30"E) ve batı ucuna kadar ve daha sonra Sicilya Adası‟nın güneybatısındaki Lilibeo Burnu ile Tunus‟un kuzeydoğu ucu olan Bon Burnu‟nu (37° 05' N - 11° 02' 40"E) birleĢtiren hattır.

Güneyde sınır; Bon Burnu‟ndan batıya Tunus, Cezayir ve Fas kıyıları boyunca ve Fas‟ın kuzey sahilindeki Espartel Burnuna (35° 47' 36" N - 5° 55' 24" W) kadardır.Batıda sınır; Ġspanya‟nın güney sahilinden Trafalgar Burnu ile Espartel Burnu‟nu (36° 11' N - 6° 02' W) birleĢtiren hattır (Limits of Oceans and Seas, 1986: s. 49).

 Doğu Akdeniz Havzası

Doğu Akdeniz Havzasının sınırları; Ġtalya, Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan ve Montenegro, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Suriye, Lübnan, Ġsrail, Mısır, Libya ve Tunus sahilleri olup, aĢağıda olduğu gibidir:

Kuzeyde, doğuda ve güneyde sınır; Ġtalya‟nın güneybatı sahilindeki Paci Burnu‟ndan (38° 15' 06" N - 15° 42' 40" N) Ġtalya, Hırvatistan, Arnavutluk, Yunanistan ve Türkiye boyunca, Türkiye‟nin kuzeybatı kıyısındaki Mehmetçik Burnu‟na (40° 02' 06" N - 26° 10' 30" E) kadar; daha sonra, Çanakkale Boğazı‟ndan güneye doğru, Çanakkale Boğazı giriĢinden Kumkale Burnu‟nu (40° 00' 35" N - 26° 11' 55" E) birleĢtiren hattır. Daha sonra Kumkale Burnu‟ndan Türkiye, Suriye, Lübnan, Ġsrail, Mısır, Libya ve Tunus sahilleri boyunca, Tunus‟un kuzeydoğu çıkıntısındaki Bon Burnu‟nu birleĢtiren hattır.

Batıda sınır; Bon Burnu ile kuzeydoğuya doğru Sicilya‟nın batı çıkıntısındaki Lilibeo Burnu‟nu (37° 47' 57" N - 12° 25' 30" E) birleĢtiren hattır. Daha sonra, Lilibeo Burnu‟ndan doğuya doğru, Sicilya‟nın güney ve doğu sahilleri boyunca Sicilya Adası‟nın kuzeydoğu çıkıntısında bulunan Peloro Burnu‟na (38° 16' 06" N - 15° 39' 17" E) kadar olan hat ile Peloro Burnu‟ndan doğuya doğru Ġtalya‟nın güneybatı sahilindeki Paci Burnu‟nu (38° 15' 06" N - 15° 42' 10" E) birleĢtiren hattır

147 (Limits of Oceans and Seas, 1986: s. 49).

Doğu Akdeniz Havzasında Adriyatik Denizi ve kendine özgü bir yapıya sahip olan, Dünyada bir eĢi benzeri dahi bulunmayan Ege Denizi bulunmaktadır. Bölgeye farklı özellikler kazandıran Ege Denizinin fizikî ve siyasî coğrafyasını tam olarak belirlemek oldukça zordur.

Kapalı ve yarı kapalı denizleri birlikte alan bu hükümdeki tanımın dayandığı ölçütler coğrafî ve hukukî nitelik taĢıyan iki ayrı grupta toplanabilir. Tanımda, bir taraftan iki ya da daha fazla devlet tarafından çevrili körfez, deniz havzası veya denizin, diğer bir denize veya okyanusa dar bir geçitle bağlı bulunması gibi coğrafî ölçütlere; diğer taraftan da, kapalı ve yarı kapalı daha fazla devletin kara suları ve MEB‟den oluĢacağını belirten hukukî ölçütlere yer verilmiĢtir.

Doğu Akdeniz, Türkiye, Suriye, Ġsrail, Ġtalya, Hırvatistan, Arnavutluk, Yunanistan, Lübnan, Mısır, Libya, Tunus, Slovenya, Sırbistan, Montenegro, Malta, KKTC ve GKRY ile çevrili olduğu için, coğrafî ölçütler kapsamında “iki veya daha çok Devlet tarafından çevrili olma” koĢulunu sağlamaktadır (BaĢeren, 2003: s. 11).

UAD de Libya-Malta Kıta Sahanlığı Davasına iliĢkin 3 Haziran 1985 tarihli kararında, kapalı ve yarı kapalı denizlerde, komĢu Devletler arasında deniz alanlarının sınırlandırılmasının bölgenin bu durumuyla yakından iliĢkili olduğunu bildirilmiĢ Akdeniz‟in yarı kapalı deniz olduğu belirtilmiĢtir (BaĢeren, 2003: s. 12).

Doğu Akdeniz kıta sahanlığı sınırlandırması üç ayrı bölgede değerlendirilebilir. Birinci bölge, Türkiye, Suriye, Lübnan, KKTC ve GKRY kıyılarının bulunduğu bölgedir. Ġkinci bölge ise, Türkiye, Yunanistan, KKTC, GKRY ve Mısır kıyılarının bulunduğu bölgedir (BaĢeren, 2007: s. 393). Üçüncü bölge ise, Libya-Mısır kara sınırının Akdeniz kıyılarına ulaĢtığı noktadan geçen 25° 08' 00" D boylamının batısında ve Ege Denizi‟nin dıĢında kalan deniz alanıdır.

Kapalı ve yarı kapalı bir denize kıyısı olan devletlerin, bu SözleĢmeden doğan haklarını kullanırken ve görevlerini yerine getirirken birbirleri ile iĢ birliği

148

yapmaları (BaĢeren, 2003: s. 13) esas olup, hüküm iĢ birliği konusunda devletlere bir takdir hakkı tanımamıĢ ve böylece devletlere bir mükellefiyet getirmiĢtir. Bu bağlamda, Doğu Akdeniz‟e kıyıdaĢ devletler, bu hukuk ilkesini, yarı kapalı deniz olan Doğu Akdeniz‟de gerçekleĢtirilecek kıta sahanlığı ve MEB gibi deniz yetki alanlarının sınırlandırmasında göz önünde bulundurmalıdırlar.