• Sonuç bulunamadı

Deniz UlaĢtırmasının Serbestliği ve Güvenlik ġartları

Maine Körfezi Davası‟nda bölgedeki savunma Ģartlarından ziyade, ABD bölgedeki savunma ihtiyacının esas Ģart oluĢturduğunu iddia etti. Bu davada ilgili Ģartlar belirtilirken; seyir, denizde güvenlik, kirlilik ve savunmayla ilgili düzenlemelere dikkat edilmiĢtir. Ayrıca ABD‟nin II. Dünya SavaĢı‟nda Maine Körfezi bölgesinin savunmasında elde etmiĢ olduğu harekât sorumluluk da hesaba katılmıĢtır. Kanada, hem prensip olarak sınırlandırmayla ilgisiz olduklarını hem de bölgedeki önceki faaliyetlerin, iddiaları destekleyecek herhangi bir durumu olmadığını belirterek ABD‟nin iddialarını reddetmiĢtir. Sonuçta Divan, “Ortak savunma düzenlemeleri politik özelliklerin geçerli Ģartlarının uygulanmasını gerektirmektedir” Ģartını esas alarak, coğrafi Ģartların oluĢturacağı sınır savunmayla ilgili değildir ve tarafların kendi savunma faaliyetleri Ģart olarak hesaba katılamaz kararını almıĢtır. (Clain, 1985: s. 521, 553)

“Savunma ve güvenlik” unsurlarının kıta sahanlığı ve MEB kavramları ile ilgilerinin azlığı nedeni ile, sınırlandırmada sınır çizgisini değiĢtirecek bir etkiye sahip olamayacakları yargı kararlarında belirtilmiĢtir. Kuzey Denizi Davası‟nda UAD, bu etmenlerin sınırlandırma çizgisini etkileyen değil, ancak destekleyen ya da güçlendiren unsurlar olacağını belirtmiĢtir (North Sea Continental Shelf Cases, 1969: p. 188). Divan Libya - Malta Davası‟nda da, bu unsurların sınırlandırma ile tamamen ilgisiz olmadığını belirtmesine rağmen, bunların sınırı etkileyen unsurlar olabileceğinden bahsetmemiĢtir (Case Libyan Arab Jamahiriya/Malta, 1985: p. 51). Gine - Gine Bissau Davası‟nda Mahkeme, savunma ve güvenlik unsurlarını, diğer

162

etmenler çerçevesinde varılan sonuçları destekleyici unsurlar olarak değerlendirmiĢtir (Guine/Guinea-Bissau Maritime Delimitation Case, 1985 p. 124). Ġngiltere - Fransa Davası‟nda da, bu unsurların sınırlandırmaya negatif veya pozitif bir etkisi olmayacağı ifade edilmiĢtir.

Ġki kutuplu yapı sonrasında oluĢan ve çok taraflılık olarak nitelediğimiz yeni çok taraflı dünyanın bölgesel, kıtasal ve global seviyedeki güvenlik dengesi iki ana eksen arasında yer almaktadır. Kuzey-Batı ve Pasifik ekseni olarak isimlendirdiğimiz bu yeni eksenlerin gerilimini üzerinde taĢıyan orta-hat güvenlik Ģeridi, bir terazide denge halindeki iki kefeye benzemektedir. Doğu kefesi, Hint üçgeni olarak isimlendirdiğimiz Hindistan-Pakistan-Afganistan alanıdır. Batı Kefesi ise, Yakın Doğu ve Doğu Akdeniz olarak isimlendirdiğimiz alandır.

Akdeniz güvenlik mimarisi, Merkezi Avrasya ile Afro- Avrasya alanı arasında temel kontrol noktasıdır. Doğu Akdeniz güvenlik mimarisinin merkez üssü Kıbrıs‟tır. Kıbrıs için denge noktası ise Filistin‟dir. Global denge üzerinde etkili olma çabası, Doğu Akdeniz Güvenlik Mimarisi‟nin tanımlanması ve Kıbrıs için konumlanma stratejisi ile doğrudan orantılıdır. Global güvenlik terazisi ve yeni global denge açısından temel belirleyici alan Ortadoğu ve Doğu Akdeniz bütünüdür. Ortadoğu güvenlik dengesinin kurulmasında batı kanadı, çevre güvenlik yapısı açısından Doğu Akdeniz güvenlik mimarisinin temel belirleyici öğesidir (Stratejik

AraĢtırmalar Enstitüsü, 29 04 2014,

http://www.turksae.com/face/index.php?textid=103&PHPSESSID=92621fa3676f89 1870365097bdf6ba0e).

Deniz ulaĢtırmasının deniz alanlarının sınırlandırılması ile ilgisi çok olmamakla beraber yüzeyde yapılan bir faaliyet, deniz tabanını etkilemeyecektir. Her ne kadar durum böyle olsa da deniz ulaĢtırmasının serbestliği birçok davada gündeme getirilmiĢtir.

Temel Ģart, deniz trafiğinde, kıta sahanlığı veya MEB sebebiyle bir kesinti olmaması hususu çok önemlidir. Bu husus esasta “Kıta sahanlığının araĢtırılması ve doğal kaynaklarından istifade edilmesi, ulaĢtırmada haksız bir kesintiye sebep

163

olmamalıdır.” Ģeklinde belirtilmiĢ, daha sonra 1982 sözleĢmesi ile “Bir kıyı ülkesinin kendi kıta sahanlığı üzerindeki haklarının uygulanması, deniz ulaĢtırmasını olumsuz etkilememeli ya da haksız bir kesintiye sebep olmamalıdır.” açıklaması ile teyit edilmiĢtir. Herhangi bir sınırlandırmada seyredilebilir rotaların dikkate alınmalıdır.

UlaĢtırma hakkı Ģartları, karasularının sınırlandırmasını etkileyen özel koĢullar arasına dahil edilmiĢ; bitiĢik kıyılar söz konusu olduğunda ise eĢit uzaklığın hakkaniyete uygun bir çözüm üretmeyeceği davalarda bahsedilmiĢtir. Komisyon raportörü karasularının sınırlandırması ile ilgili olsa da ulaĢtırmanın, kıta sahanlığı sınırlarının belirlenmesiyle ilgisinin olmadığını belirtmiĢtir. Bütün gemilerin genel seyir özgürlüğü ve belirli bir ülkenin seyredilebilir kanallardaki kendine özgü hakları bu düĢünceyi ortay çıkarmıĢtır. (Evans, 1989: s. 179) Kıyı sularının sınırlandırmasında seyredilebilir kanalların gerektirdiği çıkıĢların dikkate alınması esas haline getirildi. 1956‟da kıyı suları, karasuları kavramına dönüĢtü. Sonuçta ulaĢtırma hakkı Ģartları kıta sahanlığının sınırlandırılmasıyla ilgili ve potansiyel bir özel Ģart olarak kabul edildi. (Evans, 1989: s. 180)

Libya, Malta‟nın deniz trafiğinin daha çok kuzeyde yoğun olduğunu belirterek, güneyde Libya‟ya göre ulaĢtırma ve denizcilik çıkarının çok olmadığını belirtmiĢtir. Fakat Libya, ulaĢtırmanın bölgedeki öneminin esas husus olduğunu gösterir bir kanıt veremediği için bu husus yargılamada dikkate alınmamıĢtır. (Evans, 1989: s. 181)

5. HAKKANĠYET ĠLKELERĠNE GÖRE AKDENĠZ’DE

SINIRLANDIRMA

Tarafların çatıĢtığı durumlarda genellikle ilk akla gelen çözüm, eĢit deniz alanları hukuku olmuĢtur. Ancak, her çatıĢma alanında bu tür çözüm adil olamayacaktır, “hakkaniyet prensipleri” ortadan kalkacaktır. Bu sebeple her bölgenin kendine has çözümü olacaktır, buna “özel durum” da diyebiliriz. “Ġlgili Ģartlar” ya da “özel Ģartlar” olarak adlandırılan bölgesel niteliklerde temel vurgu coğrafyadır: kıyı uzunlukları, kıyı Ģekilleri, adalar, adacıklar. (Nelson, 1990: s. 837-858)

164

MEB‟in sınırlandırılmasını düzenleyen 74. madde ve kıta sahanlığının sınırlandırılmasını düzenleyen 83. maddenin oluĢumunda Deniz Hukuku SözleĢmesi toplantılarında gerçekleĢen görüĢmelerin; bunun yanı sıra ManĢ Denizi Tahkimi, Tunus-Libya Kıta Sahanlığı Sınırlandırması Davası etkili olmuĢtur. “Kıta sahanlığının sınırlandırılması; karĢı karĢıya/yan yana olan kıyılar arasında hakkaniyet ilkelerine göre, uygun olması halinde bütün ilgili Ģartlar göz önüne alınarak orta veya eĢit uzaklık hattı kullanılarak yapılır” Ģeklinde kıta sahanlığının sınırlandırılması belirlenmiĢtir. (Stevenson, 1975: s. 780)

Daha sonra “Kıta sahanlığının sınırlandırılması, kıyıları karĢı karĢıya/yan yana olan devletlerarasında uluslararası hukuka uygun antlaĢmalar ile tesis edilecektir. Uygun olması halinde, orta veya eĢit uzaklık hattı kullanılarak hakkaniyet ilkelerine uygun yapılacaktır.” Ģeklinde karar alınmıĢ; ancak karar Ġrlanda Cumhuriyeti tarafından tenkit edilmiĢtir. (Evans, 1989: s. 29)

Son olarak “Kıta sahanlığının sınırlandırılması, kıyıları karĢı karĢıya/yan yana olan devletlerarasında hakça bir çözüm bulmak amacıyla UAD Statüsü‟nün 38. maddesinde zikredilen uluslararası hukuka göre antlaĢma ile gerçekleĢtirilecektir.” teklifini sundu. Hakkaniyet ilkeleri sözcüsü Ġrlanda ve eĢit uzaklık ilkesi sözcüsü Ġspanya bu uzlaĢma teklifini kabul ettiler. (Evans, 1989: s. 29)

BMDHS süresince, kıta sahanlığı ve MEB ayrı rejimler olarak muhafaza edilmiĢ ve birleĢtirilmesini teklif eden devletlere karĢı gelinmiĢtir. (Stevenson, 1975: s. 780) Ancak yine de sorun doğmaması için deniz yatağına iliĢkin MEB yetkileri kıta sahanlığı yetkileri ile birleĢtirilmiĢ, kıta sahanlığının tanımı da alanın 200 mile uzanmadığı yerlerde, alanın geniĢliği MEB‟e uyacak Ģekilde yapılmıĢtır. 200 milin ötesinde MEB‟den kıta sahanlığına geçilmesi nedeniyle, deniz yatağında izin verilen faaliyetlerin kapsamında bir değiĢiklik oluĢmamıĢtır.

Ortaya çıkan iki tarif incelendiğinde; ilkinde, kıta kenarının dıĢ sınırına kadar uzanan sualtı alanlarının toprak altı olarak jeolojik kriter; ikincisinde, doğal uzantı 200 milden daha kısa ise karasularının ölçülmeye baĢlandığı hattan itibaren 200 mil geniĢlikteki sahanın deniz yatağı olarak mesafe kriterini kapsar. (Arpat, 1997: s. 10)

165

Bu tanımlar sınırlandırma açısından göz önünde bulundurulması gereken önemli hususlardır (Gündüz, 1996: s. 576). TartıĢılan bir diğer tanım ise, ortay hattın tek sınırlandırma metodu olmasını kabul etmeyerek, jeolojik ve diğer hakim özel koĢullara önem verip hakkaniyet ilkelerine dayanarak antlaĢmayla sınırlandırmayı önermiĢtir. (Oxman, 1981: s. 231-232)

Ancak, hakkaniyet ilkelerine dayanarak yapılan uygulama kalıcı bir çözüm bulamamıĢtır. Her olayın kendi koĢulları içerisinde değerlendirilmesi gerekliliği, bir kurallar bütünü oluĢturmayı olanaksız hale getirmiĢtir. Hakkaniyet ilkelerinin pratik uygulaması ile teorik düzenleme birbiriyle çatıĢmaktadır. (Pazarcı, 1982: s. 42-46)

Kesme etkisi, tarafların coğrafi iliĢkilerinden kaynaklanmasından dolayı, metodun seçiminde potansiyel kesme etkisi değerlendirilmelidir. Kesme etkisi, bir coğrafyada bir metodun uygulanması, uygulama sonucu o metodun niçin uygulanamadığının sebebidir. Hakkaniyet esaslı bir sınırlandırma, iki ülkeyi de kendi kıyı hattının önünde bırakmakta ve uygulanabilir metodun seçimini etkileyen içbükey alan, kesme etkisine neden olmaktadır.

BaĢka ülkelerin kıyı uzantılarını kesmeme coğrafi alan resminin değerlendirilmesidir. Sınırlandırma hattına, sadece kıyı uzantılarına tecavüz etmeme/kesmeme Ģeklini belirtilen bir çizgi olarak bakılırsa, hakkaniyet sağlayacak olan diğer faktörlere bir rol tanınmamıĢ olacaktır. Sonuçta bu ilkeler, adaların durumu dâhil olmak üzere, ilgili Ģartlara ne dereceye kadar etki tanınacağını belirleyen ilkelerdir.

Hakkaniyete uygun bir sınırlandırmaya varılması maksadıyla; her ne kadar coğrafya temel Ģart olarak sınırlandırma iĢleminde yer alsa da diğer Ģartlar da sınırlandırma hattı üzerinde coğrafya kadar olmasa da kısmi etkiler sağlamaktadır. Ancak, bu Ģartların birbirine oranla etkilerinin ne olacağı belirlenmiĢ değildir.

Yargı kararlarında bu konuları düzenleyen bazı usuller belirlenmiĢtir. Örneğin orantılılık, sınırlandırılan alanların kıyı uzunluklarına göre orantısının incelenmesi ve sınırlandırmanın bu orantıdan etkilenmesini belirtir. Sınırlandırmada iki devletin kıyı

166

uzunlukları arasındaki oran ile bu ülkelerin kıta sahanlıkları/MEB alanları arasındaki oranın birbirine yakın olmasıdır. Hakkaniyete uygun sınırlandırma testi kıyı uzunluklarının ölçümü yapılarak, kıta sahanlığı alanlarının çıkan orana denkleĢtirilmesi ile kontrol edilmiĢtir. (Tanaka, 2001: s. 434-442)

Üzerinde Dünya ticaretinin % 30‟unun gerçekleĢtirildiği Akdeniz; Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birbirlerine yakın ve birleĢtiği, oldukça geniĢ ve önemli bir coğrafyayı; Kıbrıs da, Doğu Akdeniz‟i kontrol etmektedir. Bu kontrolün ekonomik, politik ve güvenlik açılarından oldukça önemli bir değeri vardır (Öztürk, 05 06 2014, http://www.stradigma.com/turkce/subat2003/makaleprint1.htm).

1990 sonrasında, Hazar‟ın berisinde, hammadde kaynakları yönünden de zengin, oldukça büyük bir pazar alanının ortaya çıkmıĢ olduğu dikkate alınırsa, Doğu Akdeniz bu coğrafyaya yönelik ithalat ve ihracatta geçiĢ ve ulaĢım güzergahının önemli bir parçasını teĢkil etmektedir (Öztürk, 05 06 2014, http://www.stradigma.com/turkce/subat2003/makaleprint1.htm). Bu bölge, Ortadoğu ve Hazar Bölgesi enerji merkezleri ile buralardaki boru hatlarını kontrolünde bulundurmaktadır. Önemli ticaret yolları ile enerji merkezlerini içinde barındıran Doğu Akdeniz, Dünya‟nın en kritik su yolunu oluĢturmakta, doğal olarak, kendisini kontrol eden aktörlere önemli politik avantajlar sağlamaktadır.