• Sonuç bulunamadı

4. KITA AVRUPA'SININDA HUKUKİ VE SİYASİ DURUM

2.2. DOĞAL HAL, DOĞAL HAK VE DOĞAL HUKUK

3.4.5. Yönetimin Bozulması ve Dağılması

Locke, yönetim biçimlerini yasamayı temel alarak belirlediği gibi yönetimlerin bozulmasının nedenini de temel olarak hukuktan uzaklaşma olarak görür. Yönetim biçimlerinin haksız güç kullanmaları, kamu yararını gözetmemeleri ve yasama tarafından konan kanunlara bağlı kalmadıklarında tiranlaşırlar. Tiranlık; bir kişinin güç kullanmaya herhangi bir hakkının olmamasına rağmen "… hakkının ötesinde güç kullanmaktır." Tiranlıkta bir kişi sahip olduğu gücü bireysel ve kamusal çıkarları için değil, kendi şahsi çıkarları için kullanır. Yönetim biçimi ne olursa olsun, kendi iradesini kanun olarak ortaya koyan, kanunları ve eylemleriyle mülkiyet hakkının korunmasını gözetmeyen ve tutkularına göre yürütme gücünü kullananlar tiranlaşırlar (Locke, 2011: 165). Tiran ve kral arasındaki farkı 1603 ve 1609 yıllarında kral I. James'in parlamento konuşmasından alıntıyla şöyle örneklendirir: Kral, kanunları yaparken kamunun çıkarlarını kendi çıkarlarından her zaman üstün tutar; devletin refah ve zenginliğini kendi saadeti olarak düşünür; halkın mülkiyet haklarını korumak için görevlendirildiği şuuruyla anayasaya bağlı kalarak yönetim gücünü kullanır. Tiran ise hukuki ve anayasal sınırlar içerisinde değil, her şeyi kendi tutkularına göre yapar. Krallığın kendisine arzularını ve akıl almaz isteklerini tatmin için verildiğine inanır ve bu doğrultuda eylemde bulunur (Locke, 2012: 131-132). Krallık tiranlığa dönüştüğü gibi diğer yönetim biçimleri de keyfi kanun koyarak ve kanun dışı uygulamalarla halkı yoksullaştırıp zarara uğratarak despotlaşırlar (Locke, 2012: 132).

Despotik güç; bir kişinin diğerlerinin canını istediği zaman alabileceği keyfi ve mutlak bir güçtür. Ancak ne doğa tarafından bir kişiye böyle mutlak bir güç verilmiştir ne de hiç kimse yaşamı üzerinde sözleşmeyle devredebileceği mutlak ve keyfi bir güce sahiptir. Despot, Tanrı'nın insanlara verdiği akıl, ortak yaşam kuralları ve barış yolunu terk ederek hayvanlar gibi kaba kuvvet kullanarak diğer insanların barış ve huzurunu tehlikeye atar. Kaba kuvvet ile toplumsal barışı bozup savaş durumu oluşturduğundan öldürülmeyi de hak eder (Locke, 2012: 113-114). Despotik güce sadece haklı bir fetih sonucunda esir olanlar tabi olabilir, ancak esir olanlar da kendi özgür iradeleri ile sözleşme yapamazlar. Esirler, kendi iradeleriyle hareket ettiklerinde herhangi bir toplumsal sözleşmeye taraf olurlar ve esareti reddederek despotik iktidarı sonlandırırlar (Locke, 2012: 114).

Locke, siyasal yönetimlerin hukukun dışına çıktıklarında bireylerin ve halkın direnme hakkının olduğunu belirtir. Direnme hakkını da genel olarak yasama ve yürütme güçlerinin kanunsuz, keyfi ve kendi çıkarlarına devletin kaynaklarını kullanmalarının sebep olduğunu açıklar. Kanunlar tarafından kendisine verilen yetkileri aşan, kanunları amaç dışında kullanarak halkını baskı altına almaya çalışan kim olursa olsun, hak ihlali yaptığından dolayı kendisine karşı direnme hakkı kullanılabilir. Bu karşı gelme ya da direnme hakkının kullanılmasında ast yöneticilerle kral arasında bir fark yoktur. Ast yöneticiler yetkilerini aşıp kanunsuz olarak davrandıklarında onlara karşı nasıl direnme haklı ise kral da kanuni sınırların dışına çıktığında ona karşı direnme aynı şekilde haklıdır. Kral vatandaşlardan daha üstün haklara sahip olduğundan direnmeyi de daha fazla hak eder (Locke, 2012: 133). Locke'a göre yönetimler bozulma sürecine girdiklerinde gereki önlemler alınmaz ve halkın hakemliğine başvurulmazsa yönetimler dağılır.

Locke, yönetimlerin iç veya dış sebeplerden dolayı dağılabileceğini belirtir ve toplumun dağılıp çözülmesiyle yönetimlerin yıkılması arasında paralellik kurar. Eğer bir toplum savaş sonucunda dağılır ise, onun onayı üzerine kurulan yönetim de dağılır. Fethedilen bir ülkedeki toplum dağılır ve doğal hale geri döner. Artık her birey kendi güvenliğini sağlama ve mutluluğu doğal yollardan aramaya başlar (2012: 138).

Yasama gücü, yönetimler el değiştiğinde, bozulduğunda ya da dağıldığında ise içsel sebeplerden dolayı yıkılır. Yasama gücü, "devlete biçim, yaşam ve birlik veren" güç olduğundan o dağılınca yönetim de yıkılmış olur. Halkın onayı ve yetkilendirmesine dayanmadan bir kişi ya da bir zümre kanun koyar ve bu kanunlara da toplumu itaat etmeye zorlar ise halk direnme hakkını kullanabilir ve kendine uygun yeni bir yasama gücü oluşturabilir. Kısaca devlete hayat veren ruh dağılınca yönetim de dağılır (Locke, 2012: 139). Yasama gücünün dağılmasını yönetim biçimleri ile ilişkilendirerek açıklar. Üç çeşit yasama gücü vardır: (1) Bir kişi veraset yoluyla iktidara gelir, üstün olan yasama gücüyle birlikte "yürütme" ve "federatif" güçlerin toplama ve dağıtma yetkisini elinde bulundurur, (2) yasama faaliyeti kalıtıma dayanan soylular tarafından oluşan meclisler tarafından yapılır, (3) Halkın geçici bir süreliğine oluşturduğu meclis yasama gücünü kullanır (Locke, 1980: 108). Yasama gücünün dağılması bunlardan her birinde farklı şekilde gerçekleşir ve dört nedenden dolayı yönetimler dağılır.

1- Toplum tarafından kurulan yasama gücünün çıkardığı kanunların yerine kral keyfi iradesine dayanan kanunları koyduğunda yasama gücü değişmiş olur.

2- Kral, yasama gücünün toplantılarını ya da özgürce karar vermesini engellerse yasama gücü değişmiş olur. Yasama gücünün görevini yerine getirebilmesi için toplanması yeteli değildir. Yasama gücünü oluşturanların özgür olması da gerekir.

3- Kral, kamu yararına aykırı bir biçimde seçmeleri ve seçim sistemini değiştirirse yasama gücünü de değiştirmiş olur.

4- Kral ya da yasama gücü tarafından halk yabancı bir gücün egemenliğine terk edilirse, bu durumda yasama gücü değişmiş ve hükümet yıkılmış olur. Yasama gücü bir başkasının eline geçtiğinde sivil toplumun kuruluş amacıyla uyuşmaz (Locke, 1980: 108-109). Kral devletin egemenlik hakkını kullandığından kral, soylular ve halk meclisinden oluşan yasama gücünün dağılmasına kralın kararları sebep olur. Yasama gücünün diğer kısımları ve halk açıkça bir devrime kalkışmadan yasama organını değiştirme imkânına da sahip değildir. Ayrıca kral yasama gücünü oluşturan soylular meclisini, halk meclisini dağıtma ve onları sıradan insanlara dönüştürme gücüne sahip olduğundan onlar krala karşı gelerek ya da onun onayı olmadan yasama gücünü kanunla değiştiremezler (Locke, 2011: 176-177).

Yönetim dağılmasına yasama gücünün bozulması gibi yürütmeden kaynaklanan sorunlar da neden olur. Bu da yürütme gücünün konulan kanunları uygulamamasıdır. Siyasal toplumu bir arada tutan, barış ve huzuru sağlayan kanunlar yürürlüğe konmadığında toplumsal bağlar çözülür ve toplum kalabalık ya da yığın haline gelir. Toplumsal gücü kullanarak, adaleti tesis edecek bir güç de olmadığından yönetim dağılır (Locke, 2012:142).

Yürütme gücünün hem yasamanın içinde bir payının olması hem de onun yürürlülüğünü sağlıyor olması, onu çifte yükümlülük altına sokar. Eğer bu yükümlülüklerini gerçekleştiremez ise çifte güven kaybına uğrar. Eğer bir kişi kamu kaynaklarını kullanarak halkın temsilcilerini yozlaştırır, onları kendi çıkarına kullanır, ya da temsilci olacak adayları, seçmenleri ve seçim sistemini kendi çıkarına yönlendirir ve düzenlerse yönetimin kökten yıkılmasına sebep olur. Temsilcileri seçme hakkı halka aittir. Temsilciler özgürce halk tarafından seçilirlerse, devletin ve kamunun yararını gördükleri hususların gerçekleşmesi için özgürce davranır ve karar verirler. Eğer bir

yürütme gücü, kendi iradesiyle belirlediği kişi ya da kişileri halkın gerçek temsilcisiymiş gibi seçtirmeye çalışırsa, bu duruma halkın güven duyması mümkün değildir. Locke'a göre bir konuyu müzakere etmeden nedenlerini incelemeden oy veren temsilciler fiili ehliyetten yoksundurlar (Copleston, 1998: 144; Locke, 2012: 143-144).

Locke, yasama gücünün tekrar halka geri dönmesini bu istisnalarla sınırlandırır. Yoksa halk istediği zaman yasama gücünü üstün güçten geri alamaz. Ona göre her bir bireyin toplumsal sözleşmeye devlete devrettiği yönetim gücü, toplum dağılmadıkça ya da yürütme gücü var olduğu serece topluma geri dönmez. Çoğunluk yasama gücünü sürekli olarak meclise devrederek, siyasi güçlerini yasamaya bıraktıklarından bu gücü geri alamazlar (Locke, 2012: 156). Locke, gücün asıl kaynağının sürekli olarak halkta olduğunu vurgular. Yönetimin dağılması, bozulması ya da devrim hakkının doğması durumunda toplum, sürekli olarak kendinde muhafaza ettiği bu gücü devreye sokarak yönetimi yeniden kurar.