• Sonuç bulunamadı

4. KITA AVRUPA'SININDA HUKUKİ VE SİYASİ DURUM

2.2. DOĞAL HAL, DOĞAL HAK VE DOĞAL HUKUK

2.4.1. Çoğunluğun Devleti Kurması

2.4.1.3. Demokrasi

Erken modern Avrupa'da "demokrasi" kavramı bu gün kullanıldığı anlamda kullanılmıyordu. Demokrasiye İlkçağ'da yoksul halk kitlelerinin yönetime hâkim olması olarak olumsuz bir anlam yüklenmekteydi. Mülk sahipleri yoksulların egemen olduğu bir yönetim biçimi olarak gördükleri demokrasiyi kendileri için tehdit olarak görüyorlardı. Karma anayasayı savunanlar bile genellikle oligarşiye kayıyorlardı. Spinoza'nın demokrasiyi gerçek anlamında kullanmaya çalışması çekici gelebilir. O erken dönemde demokrasiye bağlılığını açıklar ve sonraki dönemde de ilk görüşleriyle tutarlı olduğunu göstermeye çalışır. Spinoza, gerçekten bir demokrat mıdır (Wood, 2012: 161)?

Demokrasiyi hem bir yönetim biçimi hem de bir yaşam biçimi olarak değerlendirir. Politik teorilerin varlığını sürdürebilmesi için kurumlara, bireylere ve bireylerin duygularına sirayet etmesi gerekir. Bu teoriler halk tarafından içselleştirildiğinde gerçek anlamda hayatiyet kazanırlar (Çeliktaş, 2012: 96) Onun temel eserlerinde farklı bağlamlarda kullanılan ve adeta siyasal sistemlerin sağlaması olarak sunulan "imperium absolutum" kavramı ne ifade etmektedir? Spinoza'nın metin içerisindeki kullanımlarına göre "imperium absolutum"; "mutlak devlet", "mutlak güç" ve "mutlak rejim" anlamlarında kullanılır, ancak ideal olanı ifade eden mutlak rejimdir. "Imperium absolutum" olarak demokrasi, Spinoza'ya göre politikanın ufkudur: Bu politik rejimin idealini işaret eden "mutlak rejim", yani en büyük güç ve hak noktasıdır.

Demokrasi herkesin kuvvetlerinin kamusal gücü oluşturduğu ideal rejimdir (Ramond, 2014: 23-26).

Negri ise omnino imperium absolutum'a iki anlam verir: Birincisi, nicel olarak bir araya gelen vatandaşların bütünlüğünü ifade eden demokrasidir. Nitel olan ikincisiyse bizzat toplumsallaşmanın kendisini anlatır. Bu ikinci yaklaşım geleneksel yönetim teorilerinin dışına çıkarak, demokrasiyi sadece mümkün olan yönetim biçimlerinden biri olarak değil, diğer yönetim biçimlerinin de meşruluk ölçütü olarak tanımlar (Negri, 2011: 153). Spinoza, Teolojik-Politik İnceleme'de yönetim biçimlerinden bahsetmeden sivil toplumun kuruluşu ve temel ilkelerini sunarken, Politik İnceleme'de monarşik, aristokratik ve demokratik devletlerin anayasal sistem içerisinde en iyi şekilde nasıl işleyeceği üzerinde durmaktadır. Politik İnceleme'de monarşik, aristokratik devletlerin incelemesi tamamlanır ve demokrasi bahsine gelindiğinde Spinoza'nın ölümünden dolayı demokrasi bahsi tamamlanamaz ve eser yarım kalır (Nadler, 2013: 480).

Spinoza, bir arkadaşına yazdığı 84. mektupta tamamlayamadığı Politik

İnceleme'nin bir planını sunar ve ilk altı bölümün tamamlandığını belirtir. Altıncı

bölümde bir monarşinin yozlaşarak tiranlığa kaymaması için nasıl yapılanması gerektiği anlatılır. Bundan sonra aristokrasi ve popüler yönetimi yani ''popular imperium'' inceleyeceğini belirtir (2014b: 362-363). Bu mektupta demokrasi incelemesini geliştirmekten bahseder, çünkü onun demokrasi anlayışının özü Teolojik-Politik

İnceleme'de bulunur. Bu eserde milli sınırları aşan, giderek daha fazla insanı içine

alarak hayatın kendisiyle özdeşleşen, ancak yönetme anlamında siyaseti devre dışı bırakan, iletişimsel bir demokrasi çıkarılabilir ( Akal, 2014: 90-91). Politik İnceleme'de demokrasi bahsinin tamamlanmamasıyla ilgili olarak farklı görüşler ileri sürülmektedir. Negri, eserde demokrasi bahsinin tamamlanmamasını, tamamen farklı değerlendirmektedir: Eseri yayınlayan Opera Posthuma'nın editörü eserin tamamlanmadığını belirtir ve şu alt başlığı ekler; "Bu İnceleme de Toplumun Tiranlığa Dönüşmeden, Yurttaşların Barış ve Özgürlüğü İhlal Edilmeden, Monarşi ya da Aristokrasi Olarak Nasıl Düzenleneceği Gösterilmiştir." Bu alt başlıkta, sadece monarşi ve aristokrasi felsefi açıdan haklı çıkarılma amacı taşıyor gibi görünür. Böyle bir amacın güdüldüğü düşünüldüğünde de demokrasi bahsinin eserin dışında tutulmasını, tesadüf olarak değerlendirmemek gerekir. Bu bahsin Spinoza'nın genel düşüncesinin mantıksal bağlamından silinmiş olabileceği düşünülebilir. Editörler Politik İnceleme'nin

tamamlanmamış olmasını, Birleşik Eyaletlerde devam etmekte olan Orange Hanedanlığı'nın anayasal monarşi devrimine katkı sunmak adına kullanırlar. Eserde Spinoza'nın zihniyetiyle bağdaşmayan düşünceler, editörlerce esere uygulanan anti demokratik tavırdan ileri geldiği söylenebilir (Negri, 2011: 15-16).

Balibar ise eserin tamamlanmamış olmasını kuramsal bir avantaj olarak değerlendirir: "Bizim elimizde olan şey bir demokrasi kuramı yerine, her rejim için geçerli olan bir demokratikleşme kuramıdır." Kullanılan yöntemler farklı olsa da Spinoza'nın sürekli olarak üzerinde ısrar ettiği temel bir mekanizma vardır. Bu hükümetin kararlarının ve eylemlerinin sebeplerini çok net bir şekilde teminat altına almayı ve "… vatandaşların kamu meselelerinde kendi yargılarını kullanmalarını sağlayarak onları eğitmeye meyledecek olan bilgi dolaşımıdır." Bu kuramının temel bir unsuruna da mutlak rejim tanımından varılır. Mutlak rejim, yönetici sınıfın sürekli olarak genişlediği devlettir. Spinoza, bu tezini aristokratik rejim özelinde, "yönetici sınıfın vatandaşların çoğunluğunca oluşturulması gerektiğini ileri sürme noktasına kadar geliştirir" (Balibar, 2004: 150). Spinoza, Teolojik-Politik İnceleme'de Cumhuriyetçi Birleşik Eyaletler rejimini bir demokrasi ve en doğal devlet olarak sunar (Balibar, 2004: 142). Teolojik-Politik İnceleme ve Etik'de ima yoluyla hatta açıkça demokrasiyi över. Ona göre demokrasi ulaşılamayacak bir ütopya değildir. Demokrasi mutlak bir değer olarak değil, bir arzu olarak kendisini ortaya koyar (Akal, 2014: 90-91).

Politik İnceleme'de dile getirilen birçok fikir demokratik rejimin özünü teşkil

edecek şekilde kullanılmıştır. Örneğin; egemenin hakkı, tek tek vatandaşların her birinin gücüyle değil, adeta tek bir zihnin rehberliğindeki çokluğun gücüyle ifade edilen doğal hak olarak tanımlanır (Spinoza, 2009a: 25-26). En güçlü ve en bağımsız devlet biçimi, aklın buyruklarına göre kurulan ve idare edilendir (Spinoza, 1951: 313). En iyi yönetim biçimi ise insanların barış ve güvenlik içerisinde yaşadıkları ve kanunların ihlal edilmediği yönetimdir (Spinoza, 1951: 313). Bu sunulanları özetler mahiyette aynı eserin altıncı bölümünde; barışın ancak "ruhların birliği" suretiyle sağlanabileceği (Spinoza 2009a: 42) ve sekizinci bölümde ise devlet yönetimine iştirak etme hakkının demokrasilerde "doğuştan bir hak" olduğu vurgulanır (Spinoza, 2009a: 71). Yine Politik

İnceleme'de demokrasi, politik alan tanımlanırken değerlendirme ölçütü olarak alınır ve

monarşi ya da aristokrasinin zaaf noktalarına karşı olumlanır (Negri, 2011: 142). Bu durum şu şekilde ifade edilir: "… demokratik devletler aristokrasilere ve bunun

sonucunda da monarşilere dönüşürler. Gerçekten de inanıyorum ki, aristokratik devletlerin çoğu başta demokratiktirler…" (Spinoza, 2009a: 77).

Spinoza, kamusal gücün tanımından hareketle yönetim biçimlerini tanımlar: Devletin üstün gücünü mutlak olarak elinde bulunduran, kanun koyma, kanunları yorumlama, kanunları yürürlükten kaldırma, savaşa ve barışa karar verme gibi haklara sahiptir. "Eğer bu görev tüm halk tarafından oluşturulmuş bir meclise aitse, kamu iktidarına demokrasi denir" (2009a: 21). Burada vurgulanan meclisin tüm halk tarafından oluşturulmasıdır. Ayrıca yeterli çoğunluk tarafından oluşturulan bir meclis yönetimi de mutlak ya da mutlak rejime çok yakın olabilir, ancak mutlak rejim varsa bu tüm halkın sahip olduğu iktidardır (Spinoza, 2009a: 73). Mutlak güç; bölünmez, üretken, sürekli olarak kendini güncelleyen ve koruyan güçtür. Demokrasi toplumun ya da çokluğun ortak gücü ve hakkıdır. Çokluğun kendisini en üst düzeyde ifade etmesinin politik biçimidir. Çoğunluk sürekli olarak kedi hakkını güncelleyerek iradesinin "… egemende tezahür etmesini sağlar." Egemen çokluğun üzerine ya korku salar ya da umut verir. Bu durum da çoğunluğun gücü, hakkın kullanımı adına sürekli olarak devrede olur ve egemeni her an yeniden düzenler. Çoğunluk, egemene aktardığı hakkı ve gücü sürekli olarak güncelleyerek, aynı zamanda egemenin yürütme anlayışını da şekillendirir (Çankaya Eksen, 2009: 25).

Spinozacı demokrasi bir yönetim biçiminden çok toplumsal dönüşüm projesidir. Bireyler kendi arzularının devinimiyle ortak olanın kuruluşuna yönelerek çokluğun mutlak öz yönetimi olarak demokrasiyi kurar, yani bireyin gücü politik ve toplumsal alanı biçimlendirir. Çoğunluk, kolektif olanı inşa ederken yürütme süresi boyunca özgünlüğünü korumalıdır. Çoğunluğun kolektifliği, devlet güçlerinin gelişimiyle birlikte inşa edilir. Demokrasi siyasi alanın zeminini ve temelini oluşturur. Bu yaklaşımda demokratik mutlaklığı kuran yürütmenin öznesi çoğunluktur. Çoğunluk, kuruluş ve yürütme esnasında gücünü tamamen devretmeden devlet örgütlenmesi içerisinde herkesin özgünlüğünü genel conatus içinde, toplumsal enerjinin özgünleşmesine dönüştürür (Negri, 2011: 20, 56-57, 153-157). Onda politik alanı oluşturan ve onu belirleyen çoğunluk, mülk sahibi, özgür ve erkek vatandaşlardan oluşur (Yelkenci, 2011/1: 74).

Onun temel tezine göre devlet, halkın çoğunluğunun onayını aldıktan sonra daha güçlü ve istikrarlı olur. Böyle geniş bir desteğinin sağlanması ancak halkın yönetime katılmasıyla sağlanabilir. Egemen gücün kapsam alanı genişledikçe kamu yararını gerçekleştirme ideali de o oranda artar ve daha az mutlakıyetçi olur. Spinoza, Hobbes'un mutlak bölünmez egemenlik anlayışını eleştirir ve onun mutlak monarşiye verdiği üstünlüğü, çokluğun egemenliğine bırakır (Wood, 2012: 166). Spinoza, egemenliği mutlak olarak tanımladığı için devletin üstün gücünün farklı erklere ayrılması ve bunların karşılıklı diyalogu üzerine kurulan anayasal demokrasiden uzaktır. Egemenlik kavramı mutlak biçimde bölünmez olsa da belli denetim ve denge unsurları tamamen sistemden dışlanmamıştır. Ancak bunlar devletin üstün gücünün erklere ayrıldığı ve diyalektik anayasal koşulların sistemde var olduğu anlamına gelmez (Negri, 2011: 55).

Diğer yönetim biçimleri monarşi ve aristokrasi, demokratik yönetimle karşılaştırıldığında, hem demokrasiye nazaran daha zayıf kalırlar hem de meşru bir şekilde var olabilmeleri için, kendi özlerinde demokrasiyi barındırmaları gerekir (Negri, 2011: 141-142). Teolojik-Politik İnceleme'de demokrasiyi irdelerken iki nedenden dolayı tercih eder: Birincisi, deneye dayalı gözlemlerden hareket ederek demokrasinin insanlığın doğal koşullarına en uygun ve en doğal yönetim biçimi olarak değerlendirir. İkincisi ise halkın üstün gücü kullandığı demokrasi, monarşi ve aristokrasinin meşruiyetinin demokratik köklerini ortaya koymasıdır (Wood, 2012: 162). Ayrıca demokrasiyi özgürlüklerin yaşanacağı en iyi yönetim biçimi olarak değerlendirir. Gerçek özgürlük ise tutkulara göre değil, aklın buyruklarına göre yaşamaktır. Kamu yararına hareket eden egemen güç ya da yasama gücü, ister demokrasi ister monarşi olsun itaat etmek gerekir. Eğer demokrasi yıkıcı tutkuları engelleyemez ve kamu yararını gerçekleştiremezse bunları sağlayan monarşiden daha az özgürdür (Wood, 2012: 166-167). Spinoza'ya göre önemli olan özgürlüklerin en üst düzeyde yaşanmasıdır. Bunu sağlamaya en yatkın yönetim biçimi ise demokratik yönetimdir.

Spinoza'nın Politik İnceleme eserinde demokrasi bahsinin tamamlanmamış olması onun demokrasi hakkındaki görüşlerinin farklı okunmasına sebep olur. Adeta açık uçlu bir cümleyi herkes kendi anlayışını destekleyecek şekilde tamamlamaya çalışır. Spinoza'nın demokrasi hakkındaki düşüncelerini değerlendirmek için onun genel anlayışı ve demokrasi hakkında ifade ettiği metinleri beraber değerlendirmek gerekir. Kanaatimizce, hem monarşilerde hem de aristokrasilerde yönetime katılımı artırmak

için bütün araçları kullanması, mutlak yönetim biçimi olarak demokrasiyi görmesi, diğer yönetim biçimlerine temel ölçüt olarak demokrasiyi sunması ve başlangıçta bütün aristokratik yönetimlerin demokratik olduklarını belirtmesi onun demokratik tavrını ortaya koyar. Mutlak olan yönetim biçiminde tüm halkın söz sahibi olduğunu ifade eder. Ancak yönetime doğrudan ya da dolaylı olarak katılma hakkı onun anlayışına göre sadece seçkinlere aittir.

2.5. POZİTİF HUKUK