• Sonuç bulunamadı

4. KITA AVRUPA'SININDA HUKUKİ VE SİYASİ DURUM

2.2. DOĞAL HAL, DOĞAL HAK VE DOĞAL HUKUK

3.4.4. Güçler Ayrılığı

Locke, egemenliğin kaynağını belirledikten sonra devletin egemenlik hakkını kullanan üstün gücünü mutlakıyetçiliğe kaymaması için farklı güçlere ayırır. Onun devletin üstün gücünü ayırmasına ülkesinde yaşanan ve bunun sonucunda çıkan siyasi mücadelelerin sebep olduğu söylenebilir. O, devletin üstün gücünü, istikrar için üçe ayırır.

Locke, İngiltere'yi kral ve parlamento arasındaki çatışmalardan kurtarmanın çözüm yollarını arar. Çözüm olarak devletin üstün gücünü; yasama, yürütme ve federatif güç olarak ayırır. Açık ve zımni onayla özgürlükleri koruyacak ve sürekliliğini sağlayacak kurumlar kurar. (Farago, 2012: 300; Tanilli, 1982: 376). 17. yüzyılda devletin üstün gücünün tek elde toplanmaması için güçler ayrılığı fikrinin temellerini atar. Montesquieu ise devlet gücünü, yasama, yürütme ve yargı gücü olarak sınıflandırır. Her iki düşünür de siyasal gücü tek bir elde bulunduğunda bireysel özgürlükleri kısıtlayacağı ya da yok edeceği endişesiyle devlet gücünün erkler arasında dağıtılmasını tasarlamışlardır (Yılmaz 2003: 34; Erdoğan, 2011: 26). Locke, güçler ayrılığıyla kamu kaynaklarının kamu yararına kullanılmasını sağlamaya çalışır. Yasama gücünü elinde bulunduranların kendi çıkarlarına kanun koymamaları için yasama tarafından çıkarılan kanunlar yürütme gücü tarafından icra edilmelidir. (Erdoğan, 2011: 74).

Devletin kuruluş amacı, kişilerin vazgeçilmez doğal haklarını korumak olduğundan, devlet bireysel hakları ve özgürlükleri güvence altına almalıdır. Bireyler kuruluş aşamasında devlete sadece cezalandırma hak ve yetkilerini devrettiklerinden, bireyler suç işlemedikçe devletin müdahale etmesi mümkün değildir. Toplumsal

sözleşme hem bireyler hem de devlet için bağlayıcıdır. Yani yönetenlerin, yönetilenler için yapmaları gereken ödevleri belirler (Güriz, 2009: 185-187; Locke, 2012: 113). Böylece toplumda sadece siyasi güç, güç kullanma hakkına sahip olur. Yani "Cebir tekelini" siyasi güç elinde bulundurur. Hükümetin kullandığı külli zorlamadır. Siyasal güce bağlı alt birimlerin kullandığı kısmi ya da cüzi zorlama gücünün kaynağı da siyasal güce dayanır (Erdoğan, 2011; 2). İnsanların doğal halde sahip oldukları can, mal ve özgürlük hakları ile yönetimi sınırlandırır. Toplum öncesi bu temel haklarla kişilere, devlete karşı özel bir alan oluşturur. Sivil hükümetin meşruluğunu sağlayan şey hem bu doğal hakların korunması, hem de pozitif hukukun doğal hukuk ile uyumlu olmasına bağlıdır (Erdoğan, 2011: 27). Locke, mutlak egemenlik anlayışını savunan filozoflardan sonra liberal bir sistem üzerinde durur. Hobbes ve onun gibi düşünenler egemenin sadece tanrısal hukukla sınırlandırılabileceğini belirtirler. Hobbes'un bu mutlakıyetçi yaklaşımı ile karşılaştırıldığında onun görüşlerinin önemi ortaya çıkmaktadır.

Halkın da hak ve sorumluluklarını öğrenmeleri için medeni hukuk konularının ortak bölümlerini bilmeleri gerekir. Yargı alanında çalışmayan bir erkeğin anayasayı ve hükümeti Common Law'un eski bölümleri aracılığıyla incelemesi en iyi yöntemdir. Halk, kralların yönetim süreçlerinde çıkardıkları kanunları, anayasa ve Common Law ile ilişkilendirip, kanunların kökeni hakkında bilgi sahibi olmalıdır (Locke, 2004:209-210). Locke, yönetim biçimlerini siyasal gücün kaynağına ve yürütülmesine göre belirler. Toplumun tüm gücünü elinde bulunduran çoğunluk, toplum için kanun koyduğu ve bu kanunları atadığı resmi görevliler eliyle kullandığı yönetim biçimi tam bir demokrasidir. Çoğunluğun yasama gücünü seçilmiş birkaç kişiye aktardığı yönetim biçimi oligarşi; tek kişiye aktardığı yönetim biçimiyse monarşidir. Monarşiyi de mutlak ve meşruti olmak üzere ikiye ayırır. Mutlak monarşilerde çoğunluk tarafından tek adama devredilen yasama gücü haleflerine geçer. Meşruti monarşilerde ise tek adamın ölümünden sonra yeni yöneticiyi seçme hakkı tekrar çoğunluğa döner (2012: 85). Toplum, bu yönetim biçimlerine ek olarak ara formlar ya da karma yönetim biçimleri de oluşturabilir. Çoğunluk, yasama gücünü yönetime ömür boyu ya da sınırlı bir süreliğine verir. Ömür boyu seçilen ölür ve belirli süreliğine seçilenin süresi dolar ise "üstün güç" tekrar topluma döner. Üstün güç topluma döndükten sonra çoğunluk, yasama gücünü istediği gibi başka birine veya birilerine aktararak yeni hükümet biçimleri oluşturabilir (Locke, 2012: 85).

Locke, üstün yasama gücünün halkta bulunmasına karşın birtakım eleştirilerin yapıldığını belirtir: Bu eleştirilere göre eğer yönetimin temeli halkın umursamaz, tatmin olmaz ve belirsiz mizacına bırakılırsa, aynı zamanda yıkıma da mahkûm edildiği anlamına gelir. Ayrıca halk eski yönetimden hoşnutsuz olduğu her durumda yeni yasama gücü oluşturursa hiçbir yönetim varlığını uzun süre devam ettiremez. Locke bu eleştirileri şöyle cevaplar: İnsanlar tabii oldukları yönetim biçimlerinden kolaylıkla ayrılamazlar ve tabii oldukları yönetimlerin eksiklerini düzeltmeye de aşırı derece isteksizdirler. Yönetimin kuruluş aşamasında ya da sonradan ortaya çıkan eksikliğin düzeltilmesi herkes tarafından bir fırsat olarak görülse de halkı bu eksikliği düzeltmeye ikna etmek kolay değildir (2012: 145). Halkın bu tutumunu İngiltere'nin yönetim biçiminden örnek vererek somutlaştırmaya çalışır. İngilizler, yaşanan birçok devrime rağmen kral, lortlar ve avam kamarasından müteşekkil eski yasama gücüne sadık kalmıştır (Locke, 2012: 145).

Locke, yasama gücüne göre yönetim biçimlerini belirledikten sonra yasama gücünün niteliklerine göre özgürlükleri belirlemeye çalışır. Yasama gücünün tamamı ya da belirli bir kısmı belirli aralıklarla değişen ve yasama meclisinden ayrılan üyelerin diğer vatandaşlar gibi ülkenin ortak kanunlarına tabi oldukları ülkelerde, kanuni sınırlamalarla vatandaşların haklarını korumaktan fazla korkmamak gerekir. Yasama meclisi tek ve sürekli toplantı halinde tek adam yönetimi olan monarşilerde ise yasama meclisini oluşturanlar kendilerini toplumun diğer kesimlerinden ayrıcalıklı görürler; halktan uygun gördüklerini alarak servetlerini ve güçlerini artırmaya meylederler (2012: 92).

Toplumun korunması amacıyla kurulan ve devlet içerisinde bütün güçlerin tabi olduğu yasama gücü, kendisine duyulan güvene aykırı davrandığında yasama gücünü görevden alma ya da değiştirme hakkı halkın elindedir (Locke, 1980: 77-78). Yürütme gücünün var olduğu her durumda, yasama üstün gücü elinde bulundurur, çünkü yürütmenin ya da diğerlerinin uygulayacağı kanunları koyan yasama gücünün hepsinden üstün olması gerekir. Kanunlar ihlal edildikleri durumda da cezai müeyyideler yasama tarafından belirlenir. Bundan dolayı toplumdaki bütün güçler yasama gücüne tabi olmalı ve ondan türetilmelidir (Locke, 1980: 78).

Kanunlar belirli bir süre zarfında yapıldığından yasamanın sürekli toplantı halinde olması topluma sadece maddi yük getireceğinden kamu yararı ile bağdaşmaz. Bundan dolayı yasamanın toplantı zamanı ve süreleri kurucu anayasa tarafından belirlenmiş ise ona göre toplanması gerekir (Locke, 2012: 101-102). Eğer toplantı tarihleri kurucu anayasada belirtilmemiş ise acil toplumsal gerekliliklerle yürütme gücü yasamayı toplantıya çağırır. Yürütme gücünün, yasama gücünü toplantıya çağırma ve tatil etme ayrıcalığının olması ona herhangi bir üstünlük sağlamaz (Locke, 2012: 103).

Locke, devletin üstün gücünü kullanan ikinci güç olarak yürütme gücünü görür ve planlar. Yürütme gücü, hem yönetimle hem de yargıya ilgili işleri yürütür. Üçüncü olan federatif gücü ise dış güçlerden gelebilecek fayda ve zarara karşı kamu güvenliğini ve yararını sağlamaya çalışır (Hampsher- Monk, 2004: 143). Görev tanımından da belli olduğu gibi federatif güç, devletin dışındaki birey ve topluluklarla ilişkileri düzenleler, ittifaklar kurar, savaşa ve barışa karar verir (Locke, 1980: 76). Yürütme gücü ve federatif gücün görev alanları farklıdır, ama bu güçlerin birbirinden ayrılması ve farklı kişilere verilmesi uygun değildir. Eğer bu güçler birbirinden bağımsız hareket edecek kişilere tevdi edilirse iki başlılık oluşur. Böyle bir durum da devletin dağılmasına sebep olabilir (Locke, 1980: 77).

Yürütme gücü, meclisin toplanmadığı zamanlarda kamu yararı, doğal hukuk ve kendisine duyulan güven doğrultusunda kanuni bir düzenlemenin olmadığı alanlarda ve kanunların özüne aykırı olmaksızın ayrıcalık kullanabilir. Böylece yürütme gücü serbest bir hareket alanına kavuşmuş olur (Hamsher-Monk, 2004: 144). Bu ayrıcalıkları kullanan yönetim, kamu yararını temel ölçüt almalı, mülkiyetin korunmasına azami ölçüde riayet etmeli ve halkın mülkiyetine el koymamalıdır. Yasama gücü görevdeyken yürütme gücünün ayrıcalık kullanması sınırlandırılmalıdır. Ayrıcalık hukukun bir alternatifi olarak değil, hukuku tamamlayıcı bir unsur olarak kullanılmalıdır (Arnhart, 2005: 258-261). Onun bu görüşleri sonraki yüzyıllarda kurulan hükümetlere rehber olur. Amerikan başkanları Abraham Lincoln ve Richard Nixon, Locke'un yürütme gücünün ayrıcalık kullanılmasını hakkındaki görüşünü şu şekilde ifade ederler: Yürütme gücü, olağan üstü dönemlerde kamu yararı adına birtakım kanunlar koymalı ve kamu yararının gerçekleşmesi için basiretine göre hareket etmelidir (Arnhart, 2005: 258-259).